Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/947 E. 2021/1336 K. 30.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/947 Esas
KARAR NO: 2021/1336 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/05/2018
NUMARASI: 2016/252 E. – 2018/616 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/06/2021
Dairemizce verilen 28/03/2019 gün ve 2018/3439 E. – 2019/663 Karar sayılı kararı, Yargıtay 19.HD’nin 16/01/2020 gün ve 2019/2147 E. – 2020/10 K. Sayılı ilamıyla bozulmuş olmakla, duruşmalı yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA;Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı …’ın, işbu davanın konusu olan 15/01/2015 tanzim tarihli ve 30/10/2015 vadeli olduğunu iddia ettiği 12.750.000,00TL miktarlı bir senet için ihtiyati haciz talebinde bulunduğunu, İstanbul 7.Asliye Ticaret Mahkemesinin 2016/39 D.İş sayılı dosyası ile açılan davada ihtiyati haciz kararı verildiğini, daha sonra İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı dosyası ile davacı aleyhine kambiyo senetlerine ilişkin icra takibi başlatıldığını, yapılan haksız icra takibine binaen davacının taşınmazlarına ve bütün mal varlığına haciz koyulduğunu, davacının çok ciddi ve büyük bir usulsüzlük ve sahtecilik olayı ile karşı karşıya olduğunu, bonodaki imzanın davacıya ait olmadığını, ayrıca bonodaki yazıların da davacının eli ürünü olmadığını, bonoya göre davacının işbu bonoyu …’a verdiğinin gözüktüğünü, ancak davacının … ile asla böyle bir bono alışverişi olmadığını, ayrıca 15/01/2015 tanzim tarihinde davacının bono lehdarı ile hiçbir görüşmesinin de olmadığını, bu tarihin de uydurulmuş bir tarih olduğunu, davacının davalılar ile hiçbir ticari veya ticari olmayan ilişkisi bulunmadığını beyanla, icra takibinin tedbiren durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini, mahkemece kabul görülmez ise mahkemenin takdir edeceği teminat mukabilinde takibin durdurulması için ihtiyati tedbir kararı verilmesini ayrıca müvekkilinin İstanbul … İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasına konu olan bono nedeniyle borçlu olmadığının tespiti ile davalıların %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına mahkum edilmelerine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP;Davalılar vekili cevap dilekçesinde; davalılar aleyhine açılan davayı kabul etmediklerini, taraflar arasındaki hukuki ilişki ve ticari alışverişin 2010 yılından beri devam ettiğini, davalılardan …’ın tekstil işi ile iştigal ettiğini ve yurt dışına tekstil ürünleri sattığını, yine bu davalıya ait İstanbul’un çeşitli noktalarında değeri yüksek miktarlarda olan gayrimenkullerin bulunduğunu, ayrıca çeşitli marka ve modellerdeki toplam 9 adet aracının bulunduğunu, … ile davacının sahibi olduğu … Ltd. Şti arasında yapılan, inşaat yapılıp satılarak gelirinin paylaşımı ve kat karşılığı inşaat sözleşmelerinin imzalandığını, davalının gayet varlıklı bir insan olduğunu, davacı ile ortak arsa alma ve alınan bu arsalar üzerinde konut yapılarak satılması şeklinde ticaret yapılması hususunda anlaşıldığını, tüm bu süreç boyunca davalı ile davacının iletişimde olduğunu ve tüm ödemeleri …’ya yaptığını, elden ödenen paraların yanında inşaat yapılıp satılması ve gelirinin paylaşılması esnasında …’nın satılan dairelerin parasını davalıya ödemediğini, yeni işler yapacağını ve daha çok para kazanacaklarını belirterek davalıya ödeme yapmadığını, daha sonra toplam alacak olan 12.750.000,00 TL karşılığı dava konusu senedin imzalanarak davalıya verildiğini, kendisinin önceden düzenlemiş olduğu senedi davalının yanında imzalayarak davalıya verdiğini belirterek açılan davanın reddine ve %20 icra inkar tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI; İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi, 09.05.2018 gün ve 2016/252 E., 2018/616 K.sayılı kararıyla; “Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinden alınan 21/06/2016 tarihli 4074 sayılı ATK raporunda gerekse bu rapora yapılan itiraz sonucu ATK Genişletilmiş Uzmanlar Kurulundan aldırılan 24/01/2018 tarih 424/375 sayılı ATK raporları dikkate alındığında davaya konu senet altındaki imzanın davacı … eli ürünü olduğunun tespit edildiği…davacının ele geçirilen imzasının üzerine senet oluşturulduğu iddiaları ve bu iddiaların yargısal süreç içerisinde sürekli değişkenlik göstermesi de dikkate alındığında davacının bu iddialarının borçtan kurtulmaya matuf olduğu ,davaya konu senet altındaki imzanın bilimsel ve teknik olarak davacı eli ürünü olduğunun tespit edildiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURULARI: Davacı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; Taraflar arasında, bahse konu, senedin düzenlenmesinin miktar açısından bakıldığında, hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, taraflar arasında 12.750.000,00 TL miktarlı senedin düzenlenmesini gerektirecek ticari ilişki bulunmadığını, dosya da 5 ayrı rapor bulunduğunu, mahkemenin senedin borçluya ait olmadığı ve sahte olduğu konusunda birden fazla rapor mevcut olmasına rağmen ilk derece mahkemesinin Adli Tıp Kurumundan yedi ayrı kişiden oluşan heyetten yeni bir inceleme istediğini, senedin sahteliğinin net bir şekilde tespit edildiğini, ancak bunlara rağmen senedin sahte olmadığı, geçerli olduğu kanaatiyle davayı reddettiğini, -Mahkemenin davalıların ceza dosyasındaki ifadelerine ve buradaki kabullerine rağmen bunlara hiç değinmeyip, sanki normal bir ticari ilişkiden kaynaklı borç ilişkisi varmış gibi hareket ettiğini, davalılardan …’nin ifadesinde; “Davacıya 12.000.000.00.TL. civarında ödeme yaptığını ve senedi bu ödemeye karşılık aldığını” açıkça ifade ettiğini, diğer davalı …’in ise “davacıyı tanımadığını, lehdar …’nin amcasının oğlu olduğunu, … ile ticari ilişkisinin olduğunu, alacakları için bu senedi kendisine verdiğini ve tahsil için icraya koyduğunu” söylediğini, -Davalı … vekilinin, 08/02/2017 tarihli celsede “…müvekkilimiz davacıya nakit para vermiştir ve nakit para karşılığında söz konusu senedi almıştır…” dediğini, senedin kaynağının, nakit para olduğunu beyan ettiğini, davalının, bu nakit para verilişini, kaynakları ve veriliş şekli ile birlikte ispat külfetini üzerine aldığını, Ayrıca davalı alacaklı … vekilinin ” İstanbul 18.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2016/46 E.sayılı dosyasına sunulan beyanında “…kaldı ki senet borçlu tarafından hazırlanmış ve imzalı bir şekilde müvekkile verilmiştir…” diyerek senedin önceden müvekkili tarafından imzalanmış ve hazır halde getirilip …a teslim edildiğini beyan ettiğini, oysa senede göre arada diğer davalı …’ın olduğunu, ayrıca …’ın savcılıkta açıkça senedi kendisine …ın kendisine verdiğini ve kendisinin tahsil için icraya koyduğunu ifade ettiğini, buna rağmen davalı alacaklının, senedin doğrudan borçlu tarafından kendisine imzalı olarak getirildiğini beyan ettiğini, çelişkili ifade ve beyanların dikkate alınmadığını, …’ın 30/06/2016 tarihli İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı 2016/9502 Soruşturma nolu dosyada verdiği ifadede açıkça “…şu an bana göstermiş olduğunuz 15/01/2015 tarihli 12.750.000 TL bedelli senedi … benim yanımda imzalayarak bana vermiştir” dediğini, senedin lehdarı ile alacaklı olduğunu iddia eden kişilerin beyanlarının birbiriyle çeliştiğini, birlikte hareket ettiklerini, organize şekilde müvekkiline kumpas kurduklarını, sahteliği sabit olan bononun borç doğan senet olduğunu, kabul etmenin mümkün olmadığını beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını istemiştir. Davalılardan … vekili istinafında; kambiyo senedinin, borçtan mücerret olduğunu, davacının istinaf dilekçesinde ileri sürdüğü hususların mücerretlik ilkesine aykırı olduğunu, bononun tüm unsurlarının yerinde olduğunu, davacının imzanın kendisine ait olmadığı yalanını uydurduğunu, önce para ile uyduruk raporlar aldığını, daha sonra imzanın kargo şirket elemanınca hile ile alındığını iddia ettiğini, ATK raporunda, imzanın taşıma şeklinde yapıldığına dair kesin sonuca varılamadığını, imzanın yaşının tespitinin de mümkün olmadığının belirtildiğini, senedin orta bölümünde mürekkep yığılmasının olmasının ve kenar hatlarda mürekkep taşmasının, katlanma izinin olmasının, atılan imza ile nasıl alaka kurulduğunun açıklanamadığını, imzanın borçlu tarafından atıldığını, ticaret hayatında birçok şirketin basılı kağıtları değil, A4 üzerine yasal unsurları içeren bono kullandıklarını beyanla istinaf başvurusunun kabulü ile %20 oranında davacının tazminata mahkum edilmesine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı … vekili istinaf dilekçesinde; davacının usul ve esas yönünden istinaf taleplerinin reddi gerektiğini, ATK raporu ile imzanın davacının eli ürünü olduğunun tespit edildiğini, davacı aleyhine %20’den az olmamak kaydıyla tazminata hükmedilmesi gerektiğini, beyanla inkâr tazminatı yönünden istinaf talebinde bulunmuştur. Davacı vekilinin, davalı …’ın istinaf dilekçesine cevabında; davalıların istinaf dilekçesinde yer verilen beyanları tekrar edilerek, her iki davalıların amca çocukları olduğu, hayatın olağan akışına göre taraflar arasında bu kadar büyük meblağın elden nakden verildiğini beyan etmesinin mümkün olmadığını, İstanbul 36.Asliye Ceza Mahkemesinin 2018/304 E.sayılı dosyasında …’ın 02.10.2018 tarihli dilekçesinde; “birlikte inşaat yaptıklarını ve alacağın kaynağının buradan kaynaklı ticari alacak-verecek işi olduğunu” beyan ettiğini, ispat yükünün davalı tarafta olduğunu, delil listesi de sunmadığını beyanla hukuka aykırı kararın kaldırılmasını istemiştir.
İSTİNAF KARARI; Dairemizin 28/03/2019 tarihli 2018/3439 Esas-2019/663 Karar sayılı kararıyla; “Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, -Davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüne, 6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-3 maddesi gereğince İstanbul 10.Asliye Ticaret Mahkemesi, 09.05.2018 gün ve 2016/252 E., 2018/616 K.sayılı kararının KALDIRILMASINA, -Davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine, -Davacının İstanbul …İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı icra dosyasına konu 15.01.2015 tanzim, 30.10.2015 vade tarihli 12.750.000,00 TL bono nedeniyle davalılara borçlu bulunmadığının tespitine, -Davacının kötüniyet tazminatı isteminin reddine” karar verilmiştir. Davacı vekili ve davalılar vekili temyiz başvurusunda bulunmuştur.
YARGITAY BOZMA KARARI;Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 16/01/2020 tarihli 2019/2147 Esas-2020/10 Karar sayılı kararıyla; “…İstinaf mahkemesince, kendi raporunda saptadığı fiziksel bulgulardan çıkarılması mümkün olmayan “bononun başka bir belgedeki imzadan faydalanılarak oluşturulduğu” sonucuna varan ATK raporunun sonuç kısmına değer verilmemesi gerekirken ATK’nun görevi dışına çıkarak yaptığı hukuki değerlendirmeyi kabul etmesi doğru olmamıştır. Hukuki değerlendirme kesin olarak mahkemeye aittir. Ayrıca ceza mahkemesinin maddi vakıanın tespitine dair kararının TBK’nın 74. maddesi uyarınca hukuk hakimini bağlayacağı da gözetilmeden, anılan bu ceza dava dosyasının sonucu beklenilmeksizin karar verilmesi de doğru görülmemiştir. Bu itibarla İstanbul BAM 16. Hukuk Dairesi’nin 2018/3439 esas ve 2019/663 karar sayılı ve 28.03.2019 tarihli kararının bozulması gerekmiştir.” denilerek, kararın davalılar yararına bozulmasına, davacı vekilinin temyiz başvurusunun şimdilik incelenmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Davalı … vekilinin 17/04/2020 tarihli dilekçesiyle; Yargıtay bozma kararından sonra çok hızlı bir şekilde dosyanın ele alınarak, duruşma açılmasının, mahkemenin, heyet ve hakimlerin tarafsızlığından şüpheyi gerektirdiğini, oluşan güvensizlik nedeniyle heyet ve hakimleri reddettiklerini beyan etmiştir. Dairenin 30/06/2020 tarihli 2020/947 Esas sayılı ara kararıyla, talep edenin ileri sürdüğü nedenler yerinde görülmediğinden, hakimin reddi talebinin reddine karar verilmiş, davalı vekilinin temyiz talebi üzerine, Yargıtay 5. Hukuk Dairesinin 22/02/2021 tarihli 2020/8910 Esas-2021/1935 Karar sayılı kararıyla; “incelenen dosya kapsamına göre, hakimin reddi için ileri sürülen hususların HMK 36. Maddesinde sayılan sebeplerden olmadığı gibi, HMK 42/2 maddesi kapsamında da uygun bulunmadığı gerekçesiyle kararı onamıştır. Yargıtay bozma ilamı taraf vekillerine tebliğ edilmiş, davacı vekili İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/304 Esas-2019/639 Karar sayılı kararının Bölge Adliye Mahkemesi tarafından onanarak kesinleştiğini beyanla, aynı kararın tekraren verilmesini, menfi tespit davasının kabulünü talep etmiştir. Davalı … vekili; Yargıtay bozmasında ATK raporuna dayanılamayacağının açıkça ifade edildiğini devamında ceza mahkemesindeki maddi vaka ile bağlı olduğunu ifade ettiğini, istinaf kararında hile unsuruna dayanılmışsa da, dolandırıcılıkla ilgili bir dava açılmadığını beyanla bozma kararına uyulmasını davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Usul ve yasaya uygun görülen Yargıtay bozma ilamına uyulmasına karar verilmiş, bozma kararı doğrultusunda ceza mahkemesi kararının kesinleşme şerhli örneği celp edilmiştir. İstanbul 36.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2018/304 esas, 2019/639 karar sayılı dosyasının karar örneğinden; katılanın …, sanıkların … ve … olduğu, 30/10/2015 ödeme tarihli, 15/10/2015 keşide tarihli, 12.750.000,00 TL tutarlı senet nedeniyle resmi belgede sahtecilik suçundan kamu davası açıldığı, bu davada sanıklar (davalılar) … ve … hakkında resmi belgede sahtecilik suçundan dolayı sanıkların 3 yıl 4 ay hapis cezası ile cezalandırılmasına karar verildiği, kararın istinaf edilmesi üzerine İstanbul BAM 18.Ceza Dairesi’nin 2020/333 esas, 2020/741 karar sayılı ve 12/02/2020 tarihli kararıyla sanıkların istinaf başvurusunun esastan reddine karar verildiği, kararın 12/02/2020 tarihinde her iki sanık yönünden kesinleştiği görülmüştür.
GEREKÇE: Davacı vekili menfi tespit talepli davada; davaya ve icra takibine konu 15.01.2015 tanzim 30.10.2015 vadeli 12.750.000,00 TL bedelli senetteki imzanın müvekkiline ait olmadığını ileri sürerek dava açmış, mahkeme tarafından yapılan bilirkişi incelemesinde imzanın davacıya ait olduğunun tespiti üzerine, senedin bir kargo teslimi yapılarak hile ile alındığını ileri sürmüştür. İlk derece mahkemesince, imzanın davacıya ait olduğu, davacının önce imza inkârında bulunması daha sonra ise ele geçirilen imzasının üzerine senet oluşturulduğu iddialarının değişkenliğinin borçtan kurtulmaya matuf olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar vermiş, davacı vekili ve davalı vekillerinin ayrı ayrı istinaf başvurularında bulundukları anlaşılmıştır. Mahkeme tarafından alınan 21.06.2016 tarihli Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesinin raporu ile daha sonra Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu tarafından düzenlenen, 24.01.2018 tarihli raporda, dava konusu senette …’ya atfen atılı borçlu imzasının …’nın eli ürünü olduğu tespit edilmiştir. Davacı tarafça senetteki imzanın kendisinden hile ile alındığını ileri sürmüş, İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10/10/2019 tarihli 2018/304 Esas-2019/639 Karar sayılı olup, 12/02/2020 tarihinde kesinleşen kararıyla; “Sanık …’ın; katılan ile daha önceki ticari ilişkileri nedeni ile katılandan elde ettiği, imza örneklerinden yararlanarak, sahte senet düzenleyip katılanın itiraz hakkını ortadan kaldırıp, 3. Kişinin iyi niyet haklarından yararlanmak düşüncesi ile, yakın akrabası olan diğer sanık vasıtası ile icra takibi yaptırdığı, sanık …’ın bu durumu bildiği, çünkü hem yakın akrabası olduğu hemde diğer sanık …’dan bu kadar yüksek miktarda alacaklı olduğuna ilişkin hiçbir belgesinin bulunmadığı göz önüne alındığında, her iki sanığın birlikte hareket ederek sahte senet düzenleyip, katılan hakkında icra takibine başladıkları konusunda mahkemede tam vicdani kanaat hasıl olduğu” gerekçesiyle, sanıkların resmi belgede sahtecilik suçundan cezalandırılmalarına karar verilmiştir.Davalı … vekili duruşmalardaki beyanlarında; uyulmasına karar verilen bozma kararında adli tıp raporunun hükme esas alınamayacağının belirtildiğini, ceza mahkemesi kararına da dayanak olarak bu raporun esas alındığını ve kararın temyize tabi olmadığından kesinleştiğini beyanla yeniden rapor alınmasını talep etmiştir. Davalı … vekili de yeniden delil sunmak üzere süre talep etmiş ancak uyulmasına karar verilen Yargıtay bozma kararı içeriği göz önüne alınarak, bu aşamada yeni delil sunma ve yeniden rapor alınması talepleri kabul edilmemiştir. Davalı … vekilinin davanın esasına ilişkin beyan dilekçesi ve duruşmada; istinaf mahkemesinin hükme esas aldığı ATK raporunda imzanın davacıya ait olduğunun tespit edildiğini, rapordaki “bononun imzadan faydalanılarak oluşturulduğu sonucuna varıldığına” ilişkin kanaatin ise Yargıtay bozma ilamı doğrultusunda dikkate alınamayacağını, kesinleşmiş ceza mahkemesi kararındaki “farklı kalem yazısı, senette katlama izi, mutad olmayan mürekkep bakiyeleri ile yapışkan bakiyeleri olduğuna” dair maddi tespitlerin hukuk hakimini bağlayacağını, ancak karardaki hukuki değerlendirmenin hukuk hakimini bağlamayacağını, bağımsız olarak HMK 211. Madde gereğince sahtecilik incelemesi yapılması gerektiğini, HMK 214. Madde gereğince “Belgenin sahte olmadığına dair Hukuk Mahkemesince verilen karar kesinleştikten sonra, söz konusu belge hakkında ceza mahkemesinde de sahtecilik iddiasının dinlenmeyeceğini”, ceza mahkemesi kararı kesinleştikten sonra İstanbul 18. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2018/660 Esas sayılı dosyasından 02/07/2020 tarihinde davacının açmış bulunduğu davanın reddine karar verildiğini beyanla, İstanbul Jandarma Kriminal raporunun dikkate alınarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekilinin dilekçesi ekinde sunduğu mahkeme ilamından, davacı … tarafından, davalılar … Bankası ve … aleyhine açılan imzaya itiraz davasının reddine karar verildiği anlaşılmışsa da; İcra Mahkemelerinin dar yetkili mahkemeler olduğu ve uyuşmazlığa ilişkin kararların taraflar yönünden maddi anlamda kesin hüküm oluşturmayacağı göz önüne alınarak, davalı savunması sonuca etkili görülmemiştir. Davalı vekili kesinleşmiş ceza mahkemesi kararının, sadece “farklı kalem yazısı, senette katlama izi, mutad olmayan mürekkep bakiyeleri ile yapışkan bakiyeleri olduğuna” dair maddi tespitler yönünden hukuk hakimini bağlayacağını ileri sürmüştür. Yargıtay kararları ve öğretide, 6098 Sayılı TBK.’nın 74. maddesi (BK. 53. md.) gereğince, ceza hakiminin mahkumiyet kararının dayandığı maddî vakıalar ile fiilin hukuka aykırılığı ve davalılar tarafından işlenmiş olup olmadığına ilişkin tespitler hukuk hakimi yönünden bağlayıcı olduğu kabul edilmektedir (Yargıtay 19. Hukuk Dairesi, 28.12.2018, 2017/828 E, 2018/6240 K) İstanbul 36. Asliye Ceza Mahkemesi’nin 10/10/2019 tarihli 2018/304 Esas-2019/639 Karar sayılı kararında ” davalılardan sanık …’ın davacı katılan ile daha önceki ticari ilişkileri nedeni ile elde ettiği, imza örneklerinden yararlanarak, yakın akrabası olan diğer davalı sanık … ile birlikte sahte senet düzenledikleri ve birlikte hareket ettikleri, katılanın itiraz hakkını ortadan kaldırıp, 3. Kişinin iyi niyet haklarından yararlanmak düşüncesi ile, yakın akrabası olan diğer sanık vasıtası ile icra takibi yaptırdığı, sanık …’ın bu durumu bildiğine” yönelik tespiti maddi vakıa ve fiilin hukuka aykırılığının tespitine yönelik olduğundan, hukuk hakimi yönünden bağlayıcı olacaktır. Davalı vekili dilekçesindeki beyanlarında; HMK 214. Madde düzenlemesinden hareketle, “sahtecilik iddiası hakkında esas değerlendirmenin hukuk hakimi tarafından yapılacağı” sonucuna varmışsa da; madde başlığı “Sahtelik hakkında hukuk ve ceza mahkemesi kararlarının etkisi” başlıklı olup, maddenin ikinci fıkrasında; “Ceza mahkemesince belgeyi düzenleyen hakkında ceza verilmesine yer olmadığı ya da beraat kararı verilmiş olması, hukuk mahkemesinin belgenin sahteliğini incelemesini engellemez” hükmü düzenlenmiştir. Somut olayda ise yasal düzenlemenin aksine, ceza mahkemesi senedin sahte olarak davalılar tarafından düzenlenerek icraya konulduğu tespiti yaptıktan sonra sanıkların mahkumiyetine karar vermiş ve kesinleşmiş, hukuk mahkemesinde yapılan yargılamada da bağlayıcı hale gelmiştir. Davaya konu senedin davacının imza örneklerinden yararlanarak sahte olarak düzenlendiği ve davalı … tarafından, aynı zamanda aralarında akrabalık ilişkisi bulunan diğer davalı … vasıtasıyla takibe konulduğu ceza mahkemesi kararıyla sabit olduğundan, davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının HMK 353/1-b-2-3 maddesi gereğince kaldırılmasına, davanın kabulüne, davacının İstanbul …İcra Müdürlüğünün … E. Sayılı icra dosyasına konu 15.01.2015 tanzim, 30.10.2015 vade tarihli 12.750.000,00 TL bono nedeniyle davalılara borçlu bulunmadığının tespiti ile, senedi takibe koyan davalı …’ın, senedin sahte olduğunu bildiği halde diğer davalı ile birlikte hareket ederek takibe konu ettiği, takibin haksız ve kötüniyetli olduğu kanaatiyle, davacı tarafın kötüniyet tazminatı talebinin kabulüne, davalılar vekillerinin istinaf başvurularının ayrı ayrı reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-Davalılar vekillerinin istinaf başvurularının 6100 sayılı HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ayrı ayrı esastan reddine, 2-Davacı vekilinin istinaf isteminin kabulüne, 6100 sayılı HMK 353/1-b-2,3 maddeleri gereğince İstanbul 10 Asliye Ticaret Mahkemesinin 09.05.2018 gün 2016/252 E. – 2018/616 K.sayılı kararının kaldırılmasına, 3-Davanın kabulüne, 4-Davacının İstanbul …İcra Müd. … E. Sayılı dosyasına konu 15.01.2015 tanzim, 30.10.2015 vade tarihli 12.750.000 TL bedelli bono nedeniyle davalılara borçlu olmadığının tespitine, 5-İstanbul …İcra Müd. … E. Sayılı dosyasında takibe konu 12.750.000 TL bedelli bono nedeniyle takipte kötüniyetli olduğu anlaşılan … yönünden takdiren bono bedelinin %20 si oranında hesap edilen kötüniyet tazminatına, bu davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İlk derece yargılaması yönünden; A)-Alınması gereken 870.952,50 TL harçtan, peşin yatırılan 217.738,13 TL’nin mahsubu ile bakiye 653.214,37 TL harcın davalılardan alınarak hazineye irad kaydına, B)-Davacı lehine karar tarihinde yürürlükte olan Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre takdir edilen 215.625,00 TL vekaletinin ücretinin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, C)-Davacı tarafından ilk derece mahkemesinde yapılan: 29,20 TL başvurma harcı, 217.738,13 peşin harç, 4,30 TL vekalet harcı, 297,00 TL tebligat, müzekkere ve posta gideri olmak üzere toplam 218.068,63 TL’nin davalılardan müştereken tahsili ile davacıya verilmesine, 7-İstinaf yargılaması yönünden; -Davacı vekilinin istinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iadesine, -Davalı … yönünden alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına, -Davalı … yönünden 59,30 TL harçtan peşin alınan 44,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 14,90 TL’nin davalıdan alınarak hazineye irad kaydına, -İstinaf yargılaması sırasında davacı tarafından yapılan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı, 59,10 TL tehir-icra karar harcı ile 189,30 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 346,50 TL’nin davalılardan müştereken ve müteselsilen alınarak davacıya verilmesine, -İstinaf incelemesi duruşmalı yapıldığından ve yapılan celse sayısı da dikkate alınarak AAÜT gereğince takdiren 4.080,00 TL vekalet ücretinin davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile davacıya verilmesine, 8-Gerek ilk derece olsun gerek istinaf yargılaması sonrası artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince ilgilisine iadesine, Dair, duruşmalı yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 30/06/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.