Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/653 E. 2020/868 K. 03.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/653 Esas
KARAR NO: 2020/868 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/06/2019
NUMARASI: 2019/446 E., 2019/451 K.
DAVANIN KONUSU: İhtiyati Tedbir
KARAR TARİHİ: 03/06/2020
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA İhtiyati Tedbir isteyenler vekili talep dilekçesinde özetle; müvekkili … Limited Şirketi yetkilisi … ile davalı … yetkilisi … arasında 03.04.2019 tarihli Kadıköy … Noterliği … Yevmiye Numaralı marka devir sözleşmesi imzalandığını, Marka Devir Sözleşmesi gereği akdedilen satış sözleşmesinde 23 markanın devrine karşılık toplam 480.000,00 TL bedelli 12 adet senedin davalı tarafa müvekkili tarafından imza edilerek teslim edildiğini, müvekkilin davalı devreden tarafından yanlış ve eksik bilgilendirilerek iradesinin yönlendirildiğini, ilgili satışa ilişkin ifanın imkânsız hale gelmesi ve müvekkilinin iradesinin hile ile sakatlanması sebepleriyle davalıya borcu bulunmadığını belirterek 01.06.2019, 01.07.2019, 01.08.2019, 01.09.2019, 01.10.2019, 01.11.2019, 01.12.2019, 01.01.2020, 01.02.2020, 01.03.2020, 01.04.2020, 01.05.2020 vadeli toplam 480.000,00 TL bedelli on iki adet her biri 40.000,00 TL tutarlı sıralı senedin, icra takibinden ve/veya ihtiyati hacizden önce İİK’nun 72.maddesi gereği icra takibinin başlatılmamasına, ihtiyati haczin başlatılmamasına, takiplerin durdurulmasına dair %15 teminat mukabilinde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir. İlk derece mahkemesince; “talep konusu sözleşmeye ilişkin olaylar ve istemler yargılamayı gerektirmekte olup, tedbir istenen senetlerle ilgili sadece miktar ve vade bilgisinin verildiği, tarafları, içeriği vb hususların bildirilmediği, sadece miktar ve vade tarihlerine göre senetler üzerine tedbir konulmasının mümkün olmadığı, talep konusu sözleşme bedeli 1.000 TL olup, tedbir istenen senetlerin toplam tutarının 480.000 TL olduğu, ayrıca sunulan sözleşme ile tedbir konulması istenen senetler arasında irtibat kurulamadığı” gerekçesiyle ihtiyati tedbir talebinin reddine karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Kararı talep eden yan istinaf etmiş ve dilekçesinde “….Yerel mahkeme ihtiyati tedbirin reddine yönelik olarak verdiği kararda, sunulan sözleşme ile tedbir konulması istenen senetler arasında irtibat kurulamadığına yer vermiştir. TTK 645. Madde kıymetli evrakın tanımını yaparken açıkça soyutluk ilkesini ortaya koymuştur. TTK 776. Madde ise bononun unsurlarını düzenlemiş ve borç ilişkisinin kaynağının bono üzerinde yazılması geçerlilik şartı olarak aranmamıştır. Yerel mahkeme ihtiyati tedbirin reddine yönelik olarak verdiği kararda, sözleşme bedelinin 1.000,00 TL, tedbir talep edilen senetlerinin toplam bedelinin iste 480.000,00 TL olduğunu belirtmiştir. Dava dilekçesinden ve sunulan delillerden anlaşılacağı üzere bu tespit isabetsizdir. Öncelikle noterce düzenlenen “marka devir sözleşmesi” ve adi yazılı şekilde düzenlenen “satış sözleşmesi” olarak -delillerde de sunulduğu üzere- taraflar iki ayrı sözleşme akdetmişlerdir. Dava dilekçesi ekinde sunulan “satış sözleşmesi” incelendiğinde açıkça borç ilişkisinin kaynağı, tarafları ve para borcunun miktarı ile ne şekilde ödeneceği yer almaktadır. Buna göre sözleşme bedeli ile tedbir talep edilen senetlerin aynı tutarda olduğu açıkça görülmektedir. Sayın yerel mahkemenin temel aldığı “marka devir sözleşmesi” noterde düzenlendiğinden ve ticari ilişkilerde sıklıkla tercih edilir şekilde, satış sözleşmesinden farklı olarak ve malum sebeplerle “çok daha düşük” ve “temsili” bedelin belirlendiği şüphesizdir.Dava dilekçesi içeriğinden ve davanın taraflarından açıkça anlaşılacağı üzere; tedbir talep olunan senetlerin; keşidecisi, lehtarı, tutarları ve vade tarihleri bellidir. Kaldı ki bu senetlerin sıralı senet olduğu da dilekçede belirtilmiştir. Buna göre; hayatın olağan akışına ve ticari örf adetlere göre, müvekkil davacının, yalnızca davaya konu ticari iş sebebiyle ilişki içinde bulunduğu karşı tarafa, aynı vade tarihlerini ve aynı tutarları içeren, adet sayısı aynı olan başkaca 12 adet sıralı senet vermeyeceği kesin olduğundan, tedbir talebine konu senetler belirlidir….” denilerek kararın kaldırılmasını ve ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: İlk derece mahkemesi önüne gelen talep; açılacağı beyan edilen menfi tespit davası öncesi ; talep dilekçesinde bahsedilen senetlerin ihtiyati tedbir yolu ile takibe konu edilmesinin önlenmesi talebine ilişkindir. İlk derece mahkemesince talep konusu sözleşmeye ilişkin olaylar ve istemler yargılamayı gerektirmekte olup, tedbir istenen senetlerle ilgili sadece miktar ve vade bilgisinin verildiği, tarafları, içeriği vb hususların bildirilmediği, sadece miktar ve vade tarihlerine göre senetler üzerine tedbir konulmasının mümkün olmadığı, talep konusu sözleşme bedeli 1.000 TL olup, tedbir istenen senetlerin toplam tutarının 480.000 TL olduğu, ayrıca sunulan sözleşme ile tedbir konulması istenen senetler arasında irtibat kurulamadığı gerekçesi ile talebin reddine karar verilmiş ve talep eden yanca istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Geçiçi hukuki koruma yargılamasını asıl hukuki koruma yargılamasından ayıran özelliklerden biri ispat ölçüsü noktasındadır. HMK’nın ihtiyati tedbirle ilgili 390. maddesinin gerekçesinde geçici hukuki korumalarda ispat hususu üzerinde durulmuştur.“ Kanun da açıkça öngörülmemişse ya da işin niteliği gerekli kılmıyorsa, bir davada ( normal bir yargılamada yaklaşık ispat değil, tam ispat aranır. Çünkü, hakim, mevcut ispat ve delil kuralları çerçevesinde, tarafların iddia ettiği bir vakıa konusunda tam bir kanate varmadan o vakıayı doğru kabul edemez. Örneğin, bir alacak davasında taraflardan biri bir sözleşmenin varlığına dayanıyorsa hakim bu sözleşmenin varlığı konusunda ( mevcut ispat yükü ve delil kuralları çerçevesinde) tam bir kanaate sahip olmalıdır. Yani, zayıf veya kuvvetli bir ihtimal, karar vermek için yeterli değildir. Sözleşmenin varlığı konusunda tam kanaat uyanmazsa o zaman ispat yükü kendisine düşen tarafın aleyhine bir karar verilmesi gerekir. Ancak kanun koyucu bazen ya doğrudan kendisi düzenleme yaparak ya da işin niteliği ve olayın özelliği gereği hakime, bu durumu belirterek, ispat olgusunu düşürme imkanı vermiştir. Bu düşürülmüş ispat ölçüsü çerçevesinde, tam kanaat değil, kuvvetle muhtemel, yaklaşık bir kanaat yeterli görülmektedir. Doktrinde bu yön karar verilmesi için tam ispat ölçüsü yerine yaklaşık ispat ölçüsü olarak ifade edilmektedir. Ancak, yaklaşık ispatla yetinilmiş olması, ispatın aranmayacağı ya da ispat kurallarının tamamen dışına çıkılacağı anlamına gelmez. Bir taraf iddiasını mahkeme önüne ne kadar inandırıcı şekilde getirirse getirsin, bu sadece bir iddiadan ibarettir. İddia edilen vakıanın sabit yani doğru kabul edilebilmesi için, ispat yükü üzerine düşen tarafın bunu kanundaki delil sistemi içinde yine kanunun aradığı ispat ölçüsü çerçevesinde ispat etmesi gerekir. Tam ispatın arandığı durumlardan bu ölçü tereddütsüz ortaya konmalıdır. Yaklaşık ispat durumundan ise hakim o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte, zayıf bir ihtimal de olsa, aksinin mümkün olduğunu gözardı etmez. Bu sebepledir ki, genelde geçici hukuki korumalara, özel de ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacze karar verilirken haksız olma ihtimalide dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınması öngörülmüştür. Geçici hukuki korumalarda, bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine yeterli zamanın olmaması gibi sebeplerle yaklaşık ispat yeterli görülmüştür. Bu çerçevede aslında ispat ölçüsü bakımından bir yenilik getirilmemekle birlikte, “ Yaklaşık ispat” kavramı kullanılarak doktrinde kabul gören ifade tasarıya alınmış, ayrıca burada hem tam ispatın aranmadığı belirtilmiş hem de basit bir iddianın yeterli olmadığı vurgulanmak istenmiştir.(HMK’nın 390. Madde Gerekçesi) Somut talebe dönüldüğünde ; mahkame talep dilekçesi ile bağlı olup, davacının açıkça bildirmediği bir hususu yani senetlerin keşidecisinin ve lehdarının kim olduğunu tahmin etmek zorunda değildir. Talep konusu davacı yanca açık ve net olarak ortaya konulmalıdır. Mahkemenin gerekçe yaptığı husus senet metninde sözleşmenin yazılı olması değil; sözleşmede senetlere atıfta bulunulması hususudur. Sözleşme incelendiğinde; sıralısı senet verileceğine dair bir madde ve açıklama bulunmamaktadır. Ayrıca davacının sözleşme bedelinin taraflarca düşük gösterildiği yönündeki beyanı da ” taraf muvazaası” niteliğnide olup, ispatı yine yazılı delile bağlıdır. Bu hali ile davacının yaklaşık ispat konusunda , talebini kabul edilebilir kılacak derecede yaklaşık bir ispat sunduğu kabul edilemeyeceğinden ilk derece mahkemesi kararı yerinde olup, istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M:Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – İhtiyati tedbir talep eden yanın istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE 2- Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL nin mahsubu ile bakiye 10,00 TL eksik harcın talep edenlerden alınıp Hazineye gelir yazılmasına 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden yan üzerinde bırakılmasına 4- Duruşmasız olarak inceleme yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair ; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 362/1-f maddesi gereğince KESİN olmak üzere 03.06.2020 tarihinde ve oy birliği ile karar verildi.