Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/449 E. 2022/838 K. 18.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/449 Esas
KARAR NO: 2022/838
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 11. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 18/11/2019
NUMARASI: 2016/1241 2019/891
DAVANIN KONUSU: Alacak (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/05/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; müvekkili ile davalı arasında 24/12/2013 tarihli yetkili satıcı sözleşmesi imzalandığını, sözleşme gereğince davalının bilgi ve belgelerini gönderdiği, gerçek ve tüzel kişilere müvekkili tarafından taşıt kredisi kullandırıldığını, davalının müvekkiline gönderdiği bilgi ve belgelerin güncelliği, doğruluğu ve uygunluğunu teyit etmesi konusunda azami, dikkat ve özeni gösterme yükümlülüğünün bulunduğunu, bu durumun sözleşmenin 3/b maddesinde düzenlendiğini, yine sözleşmenin 7.maddesinde mal ve hizmetteki ayıptan sorumluluğun düzenlendiğini ancak davalının sözleşmeden doğan ödeme edimini yerine getirmediğini, bu nedenle bu davayı açmak durumunda kaldıklarını, davalının azami, özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirmemesi nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını, uğranılan maddi zararın faizler hariç toplam 299.008,36-TL olduğunu belirterek fazlaya ilişkin talep hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik 10.000-TL nin ticari faizi ile davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili; dava konusu kredilerin 2.el araçların satışı için kullandırılan kredi işlemleri olduğunu, davacının kredi başvurularında izlenmesi gereken prosedür dahilinde, davacıya başvuruda bulunulduğu ve davacının kabulü ile kredi sözleşmeleri imzalanıp, kredi bedelleri müvekkilinin hesabına gönderildiğini, müvekkilininde kredi tutarlarını satıcının hesabına gönderdiğini, başvuru işlemlerinin internet üzerinde kurulan online başvuru sistemi kullanılarak yapıldığını, davacıya gerekli bilgi ve belgeler gönderildikten sonra, müşteriler hakkında gerekli istihbaratın davacı tarafından yapıldığını, istihbarat sonuçlarının olumsuz olması durumunda, kredi başvurularının reddedildiğini, başvuruları kabul etmek ya da reddetmek tamamıyla davacının inisiyatifinde olduğunu, müvekkilinin bütün bilgileri sisteme girmekle yükümlü olduğunu, bunun dışında davacının tek yetkili ve sorumlu olduğunu, özellikle 2. el araçlarda ruhsat bilgileri sisteme yüklenir ve davacı tarafından tramer sorgusu yapılıp ağır hasarlı olması durumunda kredinin reddedildiğini, davacının kendisine gönderilen bilgi ve belgeleri kontrol etmek suretiyle, krediye onay verilir, belge asılları ayrıca kargo ile gönderilip, daha önce gönderilen belgelerle uygunluğu davacı tarafından kontrol edilir, eksik ya da hatalı olması durumunda kredi tutarı yetkili satıcı hesabına gönderilmez, müvekkili tarafından 7259 adet başvuruda bulunulduğunu, 2746 başvurunun reddedildiğini, 1929 başvurunun iptal edildiğini ve 2580 başvurunun kabul edildiğini, müvekkilinin sorunluluğunun bilgi ve belgeleri sıhhatli bir şekikle davacıya göndermek olduğunu, ancak davacının iddiası bilgi ve belge olmayıp, kredilerin geri ödenmesine dayanmakta olduğunu, davacı sanki müvekkilinin kredilere kefalette bulunmuş gibi bir sorumluluk yüklemeye çalıştığını belirtilerek, davanın reddine karar verilmesi talep etmiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; “Davalı bayinin sözleşmesel olarak üzerine düşen edimleri yerine getirmiş olduğu, bunun aksini davacı yanın ispat edemediğini, bunca tahsis edilen kredilerden sadece %0,3’nün sorunlu hale gelmesi sektör ortalamalarına göre son derece makuldür. Davalı bayinin pert niteliğinde ağır hasarlı taşıllara kredi kullandırdığı yönündeki iddialarda ispatlanamamıştır. Diğer yandan davalının görevi kredi kullanmak isteyen müşterilerin bilgi ve belgelerini davacıya sıhhatli ve özenli bir şekilde intikal ettirmektir. Kredinin diğer istihbarat ve tramer sorguları ile kullandırılıp kullandırılmama inisiyatifi tamamen davacı uhdesindedir. Dava konusu krediler davacının onayı ile kullandınlmıştır. Davalının kredilerin geri ödenmesine karşılık bir taahhüdü, garantisi ya da kefaleti bulunmamaktadır. Kaldı ki, davacının sorunlu olarak gösterdiği 6 adet kredinin büyük bir çoğunluğunun zaten ödenmiş olması ve henüz işletme zararı yazılan bir alacağında bulunmaması nazara alınarak, dava konusu olaydan ötürü davalıya herhangi bir kusur atfedilememiştir. Davalı, sözleşmesel edimlerini mevcut delillere göre usulüne uygun olarak ifa etmiştir. Buna mukabil davacı dosya içeriğindeki bilgi ve belgeler ışığında öne sürdüğü iddialarını ispatlayamamıştır. Somut olayda davalıya yüklenebilecek herhangi bir kusur tespit edilememiştir. ” şeklinde rapor sunmuşlardır. Dava: Alacak davasıdır. Dosyadaki bilgi ve belgeler, tarafların iddia ve savunmaları, detaylı, gerekçeli, dosya kapsamı ile uyumlu olan ve bu nedenle de itibar edilen bilirkişi raporları uyarınca, davacı firmanın kredatör (krediye onay veren) firma, davalının kredi teklifinde bulunan taraf olduğu, krediler ile ilgili evrak asıllarının davacıya gönderildiği davacı tarafından bunların sahte veya uygunsuz olduğuna ilişkin bir beyanda bulunulmadığı, davacının araçların pert veya hasarlı olduğuna ilişkin ispata yarar delil sunmadığı, davalı firma tarafından kullandırılan sorunlu kredi oranının da makul orandan çokça düşük olduğu kaldı ki kredinin kullandırılıp kullandırılmamasında insiyatifin davacıda olduğunun kabulü ile dosya mevcudunda da anlaşıldığı” gerekçesiyle davacı tarafından ispatlanamayan davanın reddine karar vermiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; dava konusu uyuşmazlığın sözleşmeye aykırılığın olup olmadığı, aykırılık varsa bu nedenle zararın meydana gelip gelmediği noktalarında toplandığını, mahkemenin ise davayı reddettiğini, oysa sözleşmeye aykırılığın somut ve gerçek verilerle ispatlandığını, hatalı ve eksik bilirkişi raporlarının hükme esas alındığını, mahkeme kararlarının gerekçe içermesi gerektiğini, ancak kararın gerekçesinin hukuki ve maddi dayanaktan yoksun olduğunu, kararda müvekkilinin tüm süreçten sorumluymuş gibi gerekçe yazıldığını, taraflar arasındaki bağlayıcı nitelikte bulunan sözleşmenin hükme esas alınmadığını, mahkemenin müvekkilince sunulan delilleri değerlendirmediğini, sözleşmeye aykırılığın mevcut olduğunu, davalının sözleşmenin 3/b maddesindeki azami özen ve dikkat yükümlülüğünü yerine getirmediğini, davalının aracı görmesi ve evrakların araçla uyumlu olup olmadığını tetkik ve kontrol etmesi gerektiğini ancak davalının araçları fiilen görmüş gibi alıcılarına teslim etmiş gibi satış sözleşmelerini aracı teslim eden sıfatı ile imzaladığını, bu bağlamda … ile …’nin davalıya ait işyerinde buluştuklarını, aracın fiilen Ankara’da olduğunu, yine … ile …’ın davalı işyerinde buluştuklarını, bu kişiler arasındaki satışa konu aracın da Ankara’da olduğunu, yine … ile …’nın davalı iş yerinde buluştuklarını, arabanın Ankara’da olduğunun söylendiğini, buna göre araçların fiilen satış anında alıcıya teslim edilmediğini, araçların şehir dışında olduğunu, ancak davalının araçları fiilen görmüş ve alıcısına teslim etmiş gibi aracı teslim eden taraf olarak sözleşmeyi imzaladığını, böylelikle müvekkiline gerçeğe aykırı ve yanıltıcı bilgiler verilmek suretiyle müvekkili şirketten kredi kullandırıldığını, araçların fiili durumda pert olduklarını ve alıcıların bu konudaki ses kayıtları ile sabit olması karşısında bilirkişilerce hukuki değerlendirme yapılarak bu değerlendirmenin hükme esas alınmasının hukuka aykırı olduğunu, sözleşmeye aykırılığın ispat edilmesiyle, ispat yükünün davalıya geçtiğini, buna rağmen ispat yükünün davacıda olduğundan bahisle davanın reddinin hatalı olduğunu, müvekkilinin davalının beyanları ile bağlı olduğunu, bu sebeple sözleşmenin 3.maddesine b bendindeki hükmün eklendiğini, bilirkişi raporlarının hukuka aykırı olduğunu, her iki raporda da ihtarnamelerin incelenmediğini, muacceliyet şartının dikkate alınmadığını, müvekkilinin her kredi üzerinden bir miktar zararı meydana geldiğini, yapılan hesaplamaya göre cezai şartın müvekkiline ödenmesi gerektiğini, müvekkilinin hali hazırdaki zararının 299.008,36-TL olduğunu, kredi taksitlerinin ödendi iddiasının dayanaksız olduğunu, sözleşmede edimin yerine getirilmemesinin cezai şarta bağlandığını, uyuşmazlığın kredilerin geri ödenip ödenmediği noktasında değil davalının sözleşmeden doğan ödeme edimini yerine getirip getirmediği noktasında toplandığını, kredilerin sonradan ödenmesinin sözleşmesel edimin yerine getirildiği anlamına gelmediğini bildirmiştir. Taraflar arasında imzalanan VDF – satıcı genel sözleşmesi başlıklı 3.maddesinde satıcının yükümlülüklerinin düzenlendiği, 7.maddesinde ise mal veya hizmetteki ayıptan sorumluluk hususunun düzenlendiği görülmüştür. Davacı tarafından davalıya keşide edilen 08/09/2016 tarihli ihtarnamede toplam 299.008,36-TL nin 7 gün içerisinde ödenmesinin istendiği, davalı tarafından verilen 21/09/2016 tarihli cevabi ihtarnamede ise, talebin kabul edilmediğinin bildirildiği görülmüştür. 13/02/2018 tarihli bilirkişi raporunda; Taraflar arasında 24.12.2003 tarihli VDF-Satıcı Genel Sözleşmesi akdedilmiş olduğu, davalının sözleşmeyi Satıcı sıfatıyla imzalamış olduğu, taşıt kredilerine ilişkin bilgiler ve davacı şirket ticari defter kayıtlarına göre davacı şirket tarafından kredi borçlusu …’a 25.08.2015 tarihinde 38.100,60 TL miktarında kredi kullandırılmış olduğu, dava tarihi itibariyle kredi taksitlerinin tamamının ödenmiş olduğu, davacı şirket tarafından kredi borçlusu …’ya 25.12.2015 tarihinde 18.747,17 TL miktarında kredi kullandırılmış olduğu, davacının dava tarihi itibariyle toplam 8.591,00 TL vadesi geçmiş kredi taksit alacağı bulunduğu, davacı şirket tarafından kredi borçlusu …’ya 18.02.2016 tarihinde 37.280,57 TL miktarında kredi kullandırılmış olduğu, davacının dava tarihi itibariyle toplam 6.121,80 TL yadesi geçmiş taksit alacağı bulunduğu, dava tarihinden sonra 13.02.2017 tarihinde 15.000,00 TL ve 08.05.2017 tarihinde 22.600,00 TL tahsilat yapılmış olduğu, böylece 30.06.2017 tarihi itibariyle cari hesap bakiyesinin sıfır olduğu, davacı şirket tarafından kredi borçlusu …’a 01.03.2016 tarihinde 39.759,27 TL miktarında kredi kullandırılmış olduğu, davacının dava tarihi itibariyle toplam 8.900,52 TL vadesi geçmiş taksit alacağı bulunduğu, dava tarihinden sonra 17.06.2017 tarihinde 631,55 TL ve 17.07.2017 tarihinde 678,65 TL tahsilat yapılmış olduğu, oavacı şirket tarafından kredi borçlusu …’a 09.03.2016 tarihinde 36.233,36 TL miktarında kredi kullandırılmış olduğu, davacının dava tarihi itibariyle toplam 4.435,95 TL vadesi geçmiş taksit alacağı bulunduğu, davacı şirket tarafından kredi borçlusu …’ya 28.03.2016 tarihinde 22.807,80 TL miktarında kredi kullandırılmış olduğu, davacının dava tarihi itibariyle toplam 5.072,00 TL vadesi geçmiş taksit alacağı bulunduğu, dava tarihinden sonra 29.12.2016 tarihinde 10.595,98 TL ve 20.01.2017 tarihinde 514,47 TL tahsilat yapılmış olduğu, davacının; taşıt kredilerine konu araçların niteliğine ilişkin iddiaları ve taraflar arasındaki sözleşme maddeleri uyarınca, davalının sorumlu olup olmadığı hususlarındaki hukuki nitelendirme ve nihai takdirin Sayın Mahkemeye ait olduğu” yolunda görüş bildirmiştir. 23/03/2019 tarihli bilirkişi raporunda; Davalı, sözleşmesel edimlerini mevcut delilere göre usulüne uygun olarak ifa etmiştir. Buna mukabil davacı dosya içeriğindeki bilgi ve balgeler ışığında öne sürdüğü iddialarını ispatlayamamıştır. Somut olayda davalıya yüklenebilecek herhangi bir kusur tespit edilememiştir. Keyfiyeli, 6100 sayılı HMK 282 hükmü de gözetilmek kaydıyla ve HUMK 2686/c.2 uyarınca bileümle hukuki tavsif ve takdir tamamıyla ve münhasıran sayın yargı Makamına ait olduğu” yolunda görüş bildirmiştir.
GEREKÇE: Dava, davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle davacının zarara uğradığı iddiasıyla açılan maddi tazminat davasıdır. Davacı taraf davalının sözleşmeye aykırı davranışları nedeniyle zarara uğradığını iddia etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Somut olayda davalı tarafın sözleşmeye aykırı davranışlarda bulunduğu ve bu nedenle zarara uğranıldığı hususları ile zarar ile sözleşmeye aykırı davranışlar arasında uygun illiyet bağı bulunduğunun ispat külfeti davacı taraftadır. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları ayrıntılı incelemeyi içerdiği gibi istinaf denetimine de elverişlidir. Söz konusu rapor içeriklerinden de anlaşılacağı üzere davacı taraf üzerine düşen ispat külfetini yerine getirememiştir. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 80,70 TL harcın, peşin alınan 54,40 TL harç ile icapsız yere istinaf nispi harcı adı altında yatırılan 700-TL harcın toplamı olan 754,40-TL den mahsubu ile bakiye 673,70-TL harcın karar kesinleştiğinde talebi halinde davacıya iadesine, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/05/2022