Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/366 E. 2020/872 K. 03.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/366 Esas
KARAR NO : 2020/872 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 21/02/2020
NUMARASI : 2019/377 E.,
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/06/2020
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia :Davacı vekili dava dilekçesi ile, davalı adına kayıtlı 2010/22284 tescil nolu markanın üçüncü kişilere devrinin önlenmesi yönünde ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep etmiştir.
B-) İlk Derece Mahkemesi Kararı :İlk derece mahkemesince; ” davada davalı adına tescilli markanın hükümsüzlüğüde talep edildiği hususu da nazara alınarak, dava dilekçesi ve ekli belgelere göre, dava dilekçesi ve ekli belgelere göre, HMK’nın 389 ve devamı maddeleri ile SMK’nın 159. Maddesi uyarınca davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile, davaya konu 2010/22284 sayılı marka tescil belgesi davalı adına kayıtlı ise, 3. kişilere devrinin önlenmesi açısından takdiren teminatsız olarak TPMK sicil kaydına tedbir konulmasına, davacının Türkiye’de tescilli markası bulunmaması, dava konusu markanın tescil tarihi gözetildiğinde koşulları oluşmadığından dava konusu markadan doğan hakların davacıya karşı ileri sürülmemesine dair tedbir talebinin reddine karar verildiği görülmüştür.
C-İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Kararı davacı yan istinaf etmiş ve dilekçesinde özetle “…Davalı şirket adına kötü niyetli şekilde tescili sağlanan ve iş bu dava ile hükümsüzlüğü talep edilen “ …” markası, müvekkilin markasının hem isim hem şekil hem logo hem de renk olarak birebir aynısıdır. Dava dosyası incelendiğinde Davalı Şirketin davaya konu markası ile müvekkil şirketin markası karşılaştırıldığında, davalı şirketin müvekkil şirketin dünya çapında bilinen ve tanınmışlık kazanan markasından yararlanmak amaçlı kötü niyetli başvuru yapıldığı ve tescil ettirildiği açıkça görülecektir. Müvekkil şirket, Türkiye’de markası olsun veya olmasın kötü niyete dayanarak dava açabilecektir. Kötü niyet ölçütü bakımından Yargıtay genel bir eğilim olarak kötü niyetli marka hükümsüzlük davalarında kötü niyetin varlığı halinde tüm sınıflar veya ilgili sınıfın tüm alt sınıfları bakımından markanın hükümsüzlüğüne karar vermektedir. Tanınmış markalar veya diğer markalar açısından bir ayrım yapılmadan kötü niyetin varlığı halinde tüm sınıflar yönünden markanın hükümsüzlüğü yoluna gidilebilmektedir.Müvekkil Şirket yetkilileri ile dava dışı …Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin (“…”) yetkilileri 2009 yılında İstanbul’da gerçekleşmiş sektörel bir fuarda tanışmışlar ve taraflar arasında ileri tarihlerde olası bir iş birliğinin yapılabileceğine ilişkin ilk konuşmalar gerçekleştirilmiş ve bu yönde ilk adımlar atılmıştır. Bu tarihlerde taraflar arasında her ne kadar ticari işbirliğine yönelik sözleşme akdedilmese de, işbirliği sözlü olarak başlatılmıştır. Şöyle ki, dava dilekçemiz ekinde delillerimizde sunduğumuz üzere müvekkil Şirket, dava dışı … şirketine mal temininde bulunmuş ve mal teminine yönelik faturalar düzenlenmiş sonrasında bunları … şirketine göndermiştir. 23.02.2010 ve 27.07.2010 tarihli faturaların düzenlenme tarihlerinden de anlaşılacağı üzere müvekkil şirket ile dava dışı … şirketi arasında davalı şirketin kuruluşundan önce bir tanışıklık ve iş birliği ilişkisi vardır.Bu görüşme ve mal teminlerinden yani 23.02.2010 tarihli faturadan hemen 2 ay sonra 05.04.2010 tarihinde müvekkil şirketin izni ve bilgisi olmaksızın, müvekkil şirketin markası olan marka için bir başvuru yapılmış, sonrasında, Davalı Şirket, “… Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi” unvanı ile 07.12.2010 tarihinde kurulmuş ve İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğü’ne … ticaret sicil numarası altında kaydedilmiş ve hemen ardından markayı devralmıştır. Ayrıca haksız rekabetin en kötü hali ise markayı alan şirketin unvanının da müvekkil şirketin markasında yazan İngilizce ibare nin Türkçe çevirisi olmasıdır. Davalı şirket hem müvekkil şirkete ait markayı kendi adına tescil ettirmiş hem de müvekkile ait markanın Türkçe çevirisini kendi unvanını yapmıştır.Dava konusu Marka’nın kötüniyetli olarak davalı şirket adına tescil edilmesinden önceki sürece ilişkin bilgi ve dokümanlar da incelendiğinde davalı şirket ile dava dışı ve fakat müvekkil şirket ile geçmiş tarihlerde distribütörlük anlaşması imzalayan… Sanayi ve Ticaret Anonim Şirketi’nin eski ve yeni ortaklarının aynı kişiler olduğu, her iki şirketin de aynı adreste faaliyet gösterdikleri, aynı faaliyet alanında iştigal ettikleri, dava dışı…Anonim Şirketi’nin unvanı ve ayırt edici unsuru olan .. ifadesi Davalı Şirket unvanına eklenerek “… TİC.LTD.ŞTİ” şeklinde değiştirilmiştir. Buna ilişkin deliler değerlendirilmemiştir…” denilerek reddedilen ikinci ihtiyati tedbir talepleri hakkındaki red kararının kaldırılmasına ve ihtiyati tedbir taleplerinin kabulüne karar verilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN DEĞERLENDİRİLMESİ:Dava ; davalı yan markası hakkında markanın hükümsüzlüğüne, Marka’nın tescilinin iptaline, Marka’nın sicilden terkinine ve Marka hakkına tecavüzün haksız rekabetin tespiti ve men’ine karar verilmesi ile Marka’nın davacı şirket adına tesciline karar verilmesi talepli olarak açılmıştır.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davacı yanca açılan davada talep edilen ihtiyati tedbirlerden biri hakkında ilk derece mahkemesince davacının Türkiye’de tescilli markası bulunmaması, dava konusu markanın tescil tarihi gözetildiğinde koşulları oluşmadığından dava konusu markadan doğan hakların davacıya karşı ileri sürülmemesine dair tedbir talebinin reddine karar verildiği anlaşılmaktadır.Bilindiği ve öğretide de kabul edildiği üzere ihtiyati tedbir “… Kesin hükme kadar devam eden yargılama boyunca, davacı veya davalının (dava konusu ile ilgili olarak) hukuki durumunda meydana gelebilecek zararlara karşı öngörülmüş geçici nitelikte, geniş veya sınırlı olabilen hukuki korumadır.” şeklinde tarif edilmiştir. (Prof. Dr. Hakan Pekcantez, Prof. Dr. Oğuz Atalay, Prof. Dr. Muhammet Özekes, Medeni Usul Hukuku, 12. Baskı, S.714) Tariften de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbir diğer fonksiyonları yanında davanın devamı sırasında ve verilecek hükmün kesinleşmesine kadar olan süreç içerisinde dava konusu şey üzerinde yeni bir takım ihtilafların çıkmasını da önleyici niteliği itibariyle geçici bir hukuki korumadır.Nitekim 6100 sayılı HMK’nin 10’uncu kısmının 1’inci bölümünde düzenlenen ihtiyati tedbir müessesesi 389’uncu madde başlığında “Geçici Hukuki Korumalar” olarak vasıflandırılmış ve aynı maddenin 1’inci fıkrasında ” Mevcut durumda meydana gelebilecek bir değişme nedeniyle hakkın elde edilmesinin önemli ölçüde zorlaşacağından ya da tamamen imkansız hale geleceğinden veya gecikme sebebiyle bir sakıncanını yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde, uyuşmazlık konusu hakkında ihtiyati tedbir kararı verilebilir” şeklinde şartları belirledikten sonra takip eden maddelerde bu konudaki talep verilecek karar ve içereceği hususlar,teminat,kararın uygulanması gibi sair hususlar da duraksamaya yer bırakmayacak şekilde takip edilmesi ve yapılması gerekli usul ve prosedür vazedilmiştir.HMK’nin 390’ıncı maddesinde tedbir talep edenin dilekçesinde dayandığı ihtiyati tedbir sebebini ve türünü açıkça belirteceği ve davanın esası yönünden kendisinin haklılığını yaklaşık olarak ispat etmek zorunda olduğu da belirtilmiştir.Tüm dosya ve deliller bu hüküm çerçevesinde değerlendirildiğinde ; davalı yanın markasının kötüniyetli tescil edildiğine ilişkin kanıtların bu aşamada yaklaşık ispat vasıtası kabul edilebilir yeterlilikte olmaması, taraf delillerinin toplanma aşaması sona ermemiş olması karşısında mahkemenin ihtiyati tedbir talebinin kısmen reddine karar vermiş olması yerinde olmakla istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davacı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE 2- alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile eksik 10,00 TL harcın davacıdan alınıp Hazineye gelir yazılmasına 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı yan üzerinde bırakılmasına 4-İnceleme duruşmasız olarak yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 362/1-f maddesi gereğince KESİN olmak üzere 03/06/2020 tarihinde ve oy birliği ile karar verildi.