Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/347 E. 2022/887 K. 23.05.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/347 Esas
KARAR NO: 2022/887
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/11/2019
NUMARASI: 2016/430 E. – 2019/708 K.
DAVA: Tazminat
DAVA TARİHİ: 30/03/2015
BİRLEŞEN İSTANBUL 16. ASLİYE TİCARET
MAHKEMESİNİN 2016 / 934 ESAS, 2016 / 721 KARAR SAYILI DOSYASI
DAVA: Tazminat
DAVA TARİHİ: 09/09/2016
KARAR TARİHİ: 23/05/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
ASIL DAVA: Davacı … vekili verdiği dava dilekçesinde özetle; davalı … ile taşınmaza ilişkin finansal kiralama sözleşmesi yaptıklarını, sözleşme gereği bütün ödemeleri yaptığını, 25.06.2013 tarihinde sözleşmeye konu borcun yeniden yapılandırılması için davalıya başvuruda bulunduklarını, davalı tarafça kendilerine cevap verilmediğini, bunun üzerine 11.09.2013 tarihinde borcun kapatılması için kesin hesabın taraflarına bildirilmesini istediğini, ancak kendisine yüksek faiz, erken kapama, masraf ve vergi gibi maliyetler çıkarttıklarını, bu yüzden erken kapama işlemini gerçekleştiremediğini, kalan borcu kapatmak için iki ayrı bankadan kredi aldığını, tekrar erken kapama işlemleri için başvuruda bulunduğunu, kendisine Ocak 2015 tarihine kadar erken kapama işlemi yapamayacaklarını bildirdiklerini, 02.12.2014 tarihinde tekrar erken kapama için başvurduğunda erken kapama tutarına ilaveten 3.000,00 TL noter masrafı ödenmesi gerektiğinin tarafına bildirildiğini, erken kapama talep ettiği tarih ile erken kapama yaptığı tarih arasındaki kur farkından ötürü toplam 10.689,58 TL zarar ettiğini, dava konusu olaya 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun m. 17/II, 20/I, 32/I ve 37/I hükümlerinin uygulanması gerektiğini, bu hükümlere göre bu zararının tazmin edilmesini talep etmiştir.
ASIL DAVADA CEVAP: Davalı … vekili verdiği cevap dilekçesinde özetle; kendilerinin banka değil finansal kiralama şirketi olduklarını, davacı ile yapılan sözleşmenin konut finansmanı sözleşmesi olmadığını, davacıya finansal kiralaması yapılan taşınmazın büro olduğunu, bu nedenle de 6502 Sayılı Yasanın uygulanamayacağını, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 3226 sayılı eski Finansal Kiralama Kanununun uygulanması gerektiğini, davacıdan alınan bütün giderlerin yapılan sözleşme gereği tarafların karşılıklı anlaşması ile alındığını, davacının … Bankasından aldığı kredi nedeniyle ödemek zorunda olduğu kur farkından kendilerinin sorumlu olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DOSYADA ( 16.ATM.2016/934 Esas); Davacı … vekili verdiği dava dilekçesinde özetle; davalı … ile taşınmaza ilişkin finansal kiralama sözleşmesi yaptıklarını, sözleşme gereği bütün ödemeleri yaptığını, 25.06.2013 tarihinde sözleşmeye konu borcun yeniden yapılandırılması için davalıya başvuruda bulunduklarını, davalı tarafça cevap verilmediğini, bunun üzerine 11.09.2013 tarihinde borcun kapatılması için kesin hesabın tarafına bildirilmesini istediğini, ancak kendisine yüksek faiz, erken kapama, masraf ve vergi gibi maliyetler çıkarttıklarını, bu yüzden erken kapama işlemini gerçekleştiremediğini, kalan borcu kapatmak için iki ayrı bankadan kredi aldığını, tekrar erken kapama işlemleri için başvuru bulunduğunu, kendisine Ocak 2015 tarihine kadar erken kapama işlemi yapamayacaklarını bildirdiklerini, 02.12.2014 tarihinde tekrar erken kapama için başvurduğunda erken kapama tutarına ilaveten 3.000,00 TL noter masrafı ödenmesi gerektiğinin tarafına bildirildiğini, 23.12.2014 tarihinde bütün borcu ödeyerek borcu kapattığını, dava konusu taşınmazın ise üçüncü kişiye devredildiğini, devri esnasında kalan borç bakiyesinin 275.000,00 USD olduğunu, eğer kendilerinin erken kapama talebi kabul edilmiş olsaydı söz konusu borç kapama işleminin 1 USD = 2,23 TL üzerinden 613.250,00 TL olarak borcunun kapanacağını, 16.06.2016 devir tarihinde kur üzerinden taşınmazı satın alan üçüncü kişi nezdinde 1 USD = 2,96 TL üzerinden 814.000,00 TL üzerinden taşınmazın borç devrinin gerçekleştiğini, 24.11.2014 tarihli borç kapama isteğinin koşula bağlanmaya çalışılmasaydı borcunu 2,23 TL üzerinden kapatarak taşınmazın mülkiyetini elde edebileceğini ve bugünkü rayiç değer üzerinden satışını gerçekleştirdiğinde alıcıya 814.000,00 TL borç devretmeyecek satım bedeli olarak da kendisi bu miktarı alabileceğini, devretmediği borcu davalı şirkete ödemiş olsa kendisine maliyetinin 613.250 TL olacağını, devrettiği borcun maliyeti ile kendisi ödeseydi ortaya çıkan maliyeti arasında ki kur farkının 200.750,00 TL olduğunu, bu rakamın da zararını oluşturduğunu, bu zararının tazmin edilmesini talep etmiştir.
BİRLEŞEN DOSYADA CEVAP; Davalı … vekili verdiği cevap dilekçesinde özetle; kendilerinin banka değil finansal kiralama şirketi olduklarını, sözleşmenin yapıldığı tarihte yürürlükte bulunan 3226 sayılı eski Finansal Kiralama Kanununun uygulanması gerektiğini, davacıdan alınan bütün giderlerin yapılan sözleşme gereği tarafların karşılıklı anlaşması ile alındığını, davacının … Bankasından aldığı kredi nedeniyle ödemek zorunda olduğu kur farkından kendilerinin sorumlu olmadığını belirterek davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 05.11.2019 tarih ve 2016/430 Esas – 2019/708 Karar sayılı kararıyla; “…Mahkememizce alınan 27.11.2017 ve 01.10.2018 tarihli bilirkişi raporlarında da bu durum tespit edilmiş olup, 12.09.2013 tarihinde davacı tarafa bildirilen ve ödemesi durumunda imzalaması için hazırlanan ibraname içeriğini de davacının kendisinin kabul etmemesi nedeniyle erken kapama işleminin gerçekleştirilemediği, bu nedenle de erken kapama işleminin gerçekleştirilemeyişine davalı şirketin değil davacının kendisinin neden olduğu anlaşılmaktadır. Bu gerekçelerle davanın reddine yönelik olarak aşağıdaki gibi hüküm kurulmuştur. Mahkememizce hazırlanması istenilen 23.09.2019 tarihli bilirkişi raporunda davacının kur farkı nedeniyle talep edebileceği zarar miktarının 267.010,31 TL olduğu tespit edilmiştir. Davacı taraf bu rakam üzerinden talep miktarını arttırmış davalı şirkette ıslah zamanaşımı definde bulunmuştur. Davacı taraf davasını 6100 sayılı HMK m. 107’ye göre belirsiz alacak davası olarak açmıştır. Mahkememize verdiği bedel arttırım dilekçesini de dava değerinin ıslahı olarak değil, HMK m. 107’ye göre belirsiz alacak talebinin belirli hale gelmesi nedeniyle bedel arttırım dilekçesi olarak vermiştir. Belirsiz alacak davalarında zamanaşımı süresi davanın ilk açıldığı andan itibaren dava değerinin tamamı için kesileceğinden davalı tarafın ıslah zamanaşımı definin reddine karar verilmiştir” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Asıl ve birleşen dosyanın davacı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Gerek asıl gerek birleşen davada talebimiz ilk celsede mahkemede açıkça ‘Sözleşmeye aykırılık dolayısıyla tazminat’ olarak tanımlanmış olmasına rağmen, mahkemenin gerekçeli kararda bu tespiti görmezden gelerek ‘haksız fiil sebebiyle tazminat’ olarak yorumlamasının hatalı olduğunu, Mahkemenin iddia ettiğimiz ve dayandığımız vakıalara ve hukuki sebeplere göre davayı görüp, sözleşmeye aykırılığın ve temerrüdün gerçekleşip gerçekleşmediğinin değerlendirilmesi gerektiğini, mahkeme tarafından maddi vakıalar ters yüz edilerek hükmün gerekçelendirildiğini, Uyuşmazlığın asıl sebebinin, tapu devir günü gelen görevlinin ‘ibraname’ adı altında imzalatmak istediği belgenin müvekkil tarafından imzalanmamış olması olduğunu, bu durumun mahkemenin de kabulünde olduğunu, ancak ibraname imzalamamanın hatalı olarak müvekkil kusuru olarak değerlendirildiğini, sözleşmede veya mevzuatta müvekkilin böyle bir ibraname imzalaması gerektiğine dair bir koşulun bulunmadığını, Müvekkilin tek ediminin belirlenen ödemeyi yapması olduğunu, müvekkilin de davalının belirlediği miktarı ödemeye hazır olduğunun karşı tarafa bildirildiğini, ancak ibraname imzalanmadığı için devir işleminin davalı tarafından yapılmadığını, müvekkilin ibraname imzalama zorunluluğunun olmadığını, Mahkemenin sanki ‘ibraname imzalama zorunluluğu’ varmış gibi hatalı değerlendirme yaptığını, davalının bu şekilde ödemeyi kabul etme ve devri gerçekleştirmeyi şarta bağlama hakkının bulunmadığını, ifayı ek şarta bağlayan bu tutumun haksız olduğunu, ifa engeli çıkaranın davalı olduğunu, mahkemenin sözleşmeye aykırılık yönünden inceleme yapmadığını, Ödeme miktarı olarak davalının belirlediği miktarın dava konusu olmadığını, buna rağmen bilirkişi raporunda ve mahkeme kararında gereksiz olarak bu hususun tartışıldığını, dava konusunun ‘Erken kapama hakkımızı kullanmamıza rağmen davalı bankanın sözleşmeye aykırı olarak bu hakkımızı fiilen kullanmamızı önleyecek şekilde hareket edip ifayı kabul etmemesi ve taşınmazın mülkiyetini müvekkile devretmemesi’ olduğunu, Bilirkişi raporunda müvekkil zararı hesaplandığı halde, davalının ifayı kabul ve karşı ifayı yerine getirmede sözleşmeye aykırı davranıp davranmadığı, yani temerrüde düşüp düşmediği bakımından incelemenin yapılmadığını, raporda ibraname için ‘standart ibraname’ değerlendirmesinin de hatlı olduğunu, davalı tarafından imzalatılmak istenen ibraname ile müvekkilin dava ve talep haklarından feragat etmeye zorlandığını, bu durumun açıkça hak arama özgürlüğünün ihlali olduğunu, Müvekkile imzalatılmak istenen ibranameyi imzalamak zorunda olup olmadığımız hususunun bilirkişi raporunda ve mahkeme kararında incelenmediğini, bu nedenle raporun yetersiz olduğunu, sözleşme şartlarını ihlal eden ve temerrüde düşen davalının hukuki durumunun hukuki anlamda irdelenmeden ‘hizmet kusurunun bulunmadığı’ sonucuna varılmasının hatalı olduğunu, burada alacağını tahsil etmemesi nedeniyle ‘alacaklının temerrüdü’ geniş anlamda da devretme borcunu yerine getirmediği için ‘borçlunun temerrüdü’nün tatrışılması gerektiğini, Hangi mevzuat ve hangi hakka dayalı olarak ibranameyi imzalamanın zorunlu olduğunun bilirkişi ek raporunda da cevap bulmadığını, Kısmi olarak açtığımız ve bilirkişi raporu doğrultusunda ıslah ettiğimiz davalarımız yönünden, mahkemece irademiz dışında belirsiz alacak değerlendirmesi yapılmasının da hatalı olduğunu.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
GEREKÇE: Asıl ve birleşen dava, finansal kiralama sözleşmesine aykırılık nedeniyle tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “… Davacı tarafın 23/09/2019 tarihli dilekçesini 6100 sayılı HMK madde 107’ye göre belirsiz alacak davasında bedel arttırım dilekçesi olarak kabulü ile davanın ilk açıldığı tarihte zamanaşımı süresinin kesilmiş olduğu kabul edilerek davalı tarafın zamanaşımı definin reddine; ibraname içeriğini de davacının kendisinin kabul etmemesi nedeniyle erken kapama işleminin gerçekleştirilemediği, bu nedenle de erken kapama işleminin gerçekleştirilemeyişine davalı şirketin değil davacının kendisinin neden olduğu anlaşıldığından asıl ve birleşen davanın reddine.” karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun (HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasındaki gayrimenkul finansal kiralama sözleşmesi kapsamında davacının erken kapama talebinde bulunması üzerine davalının bildirdiği kapama bedelini davacının kabul ettiği, bedelin işbu davanın konusu olmadığı, taşınmazın devir işlemleri öncesinde davalının ibraname imzalama şartı öne sürmesi ve davacının ibranameyi imzalamaktan kaçınması üzerine ödeme ve devir işlemlerinin tamamlanamadığı; bu duruma göre mahkemece “Davacının kabul etmemesi nedeniyle erken kapama işleminin gerçekleştirilemediği, bu nedenle de erken kapama işleminin gerçekleştirilemeyişine davalı şirketin değil davacının kendisinin neden olduğu” gerekçesiyle asıl ve birleşen davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Davacı vekilinin asıl ve birleşen dava dilekçelerinde “Fazlaya ilişkin haklarımız saklı kalmak üzere” ifadesine yer vermek suretiyle tazminat talep ettiği, bu durumda davanın “kısmi dava” olduğunun ve davacı vekili tarafından verilen 23/09/2019 tarihli dilekçenin ıslah dilekçesi olarak kabulü ile buna göre davalı tarafın zamanaşımı definin değerlendirilmesi gerekirken; mahkemece yanılgılı değerlendirme ile “Davanın belirsiz dava olarak açıldığı ve dilekçenin bedel artırım dilekçesi olarak kabul edilerek davalı tarafın zamanaşımı definin reddine” karar verilmesi hatalı ise de; sonuçları itibariyle davacı lehine olan bu durum nedeniyle aleyhe istinaf olmadığı da gözetildiğinde bu durum sonuca etkili olmadığından eleştiri yapılmakla yetinilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Asıl ve birleşen dosyanın davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-İstinaf yargılaması yönünden asıl ve birleşen dosyanın davacısından alınması gereken toplam 161,40 TL (80,70×2) harçtan, peşin alınan 108,80 TL harcın mahsubu ile bakiye 52,60 TL harcın asıl ve birleşen dosyanın davacısından alınarak hazineye irat kaydına, 3-Asıl ve birleşen dosyanın davacısı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.23/05/2022