Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/221 E. 2020/335 K. 13.02.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/221 Esas
KARAR NO: 2020/335 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/11/2019
NUMARASI: 2019/391 E., 2019/405 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)
KARAR TARİHİ: 13/02/2020
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia : Davacı vekili dava dilekçesi ile, müvekkilinin tescilli … ibareli markalarının davalı tarafından müvekkilinden izin alınmadan kullanılması nedeniyle davalının fiillerinin haksız rekabet olup olmadığının hükmen tespitini, haksız rekabetin men’ini, fiilin marka hakkına tecavüz olup olmadığının tespiti, marka hakkına tecavüz fiillerinin önlenmesi ve durdurulmasına ve kaldırılmasına, tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünlere özellikle tabela, katalog vs tanıtım malzemelerine el konulmasına, müvekkili firmanın tescilli markasının taklit edilmesinden dolayı uğramış olduğu zararlar için dava tarihinden itibaren işleyecek ticari reeskont faizi ile birlikte şimdilik 1.000,00 TL maddi tazminat ve yoksun kalınan kazancın davalıdan tahsiline hükmedilmesini talep ve dava etmiştir. B-) Cevap ve Karşı Talepler : Davalı vekili cevap dilekçesi ile, davacı tarafın haksız ve hukuka aykırı olarak aynı konu ve sebebe dayalı olarak Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2019/101 esas ve İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/56 esas sayılı dosyasında davalar açtığını, işbu dava dosyalarının birleştirilmesi gerektiğini, müvekkilinin ikametgah adresinin Fatih/İstanbul olduğu, usul açısından da davanın İstanbul Adliyesi’nde açılmasının gerektiğini, Edirne 1. Asliye Hukuk Mahkemesi’nin bekletici mesele lapılmasına, mahkememiz dosyası ile İstanbul 1. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2019/56 esas sayılı dosyalarının birleştirilmesine karar verilmesini talep etmiştir. C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı : İlk derece mahkemesince; “davacı vekilinin 2019/69 esas sayılı dosyada 26/11/2019 tarihli celsesinde davalı tarafa önceki hukuki uyuşmazlıklar dolayısıyla irtibatları olduğu için işbu davaya konu hususlarda ihtarat çektikleri için ayrıca arabuluculuk yoluna başvurmadıklarını, ihtarnamenin 4 Ocak 2019 tarihinden önce çekildiğini beyan etmesi üzerine 2019/69 esas sayılı dosyası üzerinden 26/11/2019 tarihli karar ile dosyanın tazminat talepleri yönünden tefrikine karar verildiği ve dosyanın Bakırköy 1. FSHHM’nin 2019/69 esasına kaydının yapıldığının görüldüğü, 06/12/2018 tarih ve 7155 sayılı Kanunun 20. Maddesi ile, 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu’na eklenen 5/A maddesi uyarınca, TTK’nın 4. Maddesi ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda, konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olmasının dava şartı olduğu, davanın davacı adına kayıtlı tescilli markaya tecavüz ve haksız rekabet nedeniyle maddi tazminatın davalıdan tahsiline ilişkin olduğu, TTK’nın 4. Maddesinde ticari davaların düzenlendiği, tarafların sıfatı ve uyuşmazlığın niteliğine göre iş bu davanın, TTK 4 maddesi anlamında ticari davalardan olduğu, dosyanın tetkikinden, davacı yanın dava şartı olarak kabul edilen ve yukarıda belirtilen yasa gereğince arabulucuya gitmeden işbu davanın açıldığı, davacı vekilinin celsede alınan beyanı ile de arabuluculuk yoluna başvurmadıklarını beyan etmesi ve söz konusu dava şartının sonradan tamamlanabilir şekilde düzenlenmemesi ve her davanın açıldığı tarihteki koşullara göre değerlendirilmesi gerektiği” gerekçesiyle davacının davasının dava şartı yokluğu nedeniyle usulden reddine karar verlidiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Kararı davacı vekili istinaf etmiş ve dilekçesinde “…Müvekkilimiz davalıya Bakırköy’deki 2 adet mağazada … markasını izinsiz kullandığı gerekçesiyle , kullanımın durdurulmasını ve izinsiz kullanım nedeniyle mağaza başına 50.000 TL lisans bedelinin ödenmesini ihtar etmiş. Davalı bu ihtara cevap vermemiştir. Davalının ihtara cevap vermemesi üzerine dava açılmıştır. Yerel Mahkeme dava açıldıktan 9 ay sonra 2.duruşmada davayı tefrik ederek, tazminat davasının Arabuluculuk yoluna başvurulmadan açıldığı gerekçesiyle dava şartı yokluğundan, usulden reddine karar vermiştir. Davalıyla ihtarname gönderilmesi , müvekkilimizin dava açmadan önce davalıyla bir iyiniyet göstergesi olup, ihtara cevap dahi verilmediğine göre , müvekkilimizin bir de arabuluculuk yoluna başvurup zaman kaybetmesine gerek olmadığı kanaatindeyiz. tensip zaptında sulh ve arabulucuya gidilmesini tavsiye etmiş, ön inceleme duruşmasında da taraf vekillerine sorulmuş ve taraflar sulh ve arabulucuya gidilmeyeceğine dair imza vermişlerdir. Bu nedenle Sayın Mahkeme’nin yaptığı ön inceleme duruşmasında tarafların sulh olmayacakları Mahkeme Huzurunda anlaşılmış olmakla, arabuluculuk ön şartı olmaması gerekçesiyle davanın reddine karar verilmenin davanın uzamasından başka bir şeye hizmet etmeyeceği açıktır ve davalı cevap dilekçelerinde dava şartını ileri sürmemiştir. ücreti vekalet yönünden de hatalıdır, en baştan karar verilse davalıya ücret çıkmayacaktı….” denilmek suretiyle kararın istinaf sonucu kaldırılmasını talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE : Dava tefrik işleminden sonraki hali ile maddi ve manevi tazminat istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesinin 26/11/2019 tarihli ön inceleme duruşması ara kararıyla; davacı vekilinin maddi tazminat talepleri yönünden davasının tefrikine karar verilerek mahkemenin 2019/391 Esas sırasına kaydedilmiş olup tazminat talepleri yönünden dava şartı yokluğu nedeniyle davanın usulden reddine karar verilmiştir. Karara karşı davacı vekili istinaf kanun yoluna başvurmuştur. 6100 sayılı HMK’nın 355.madde hükmü uyarınca istinaf dilekçesinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı dikkate alınarak değerlendirme yapılmıştır. Esas uyuşmazlık; arabuluculuk dava şartının uygulanıp uygulanamayacağı ve bu kapsamda davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinin yerinde olup olmadığının tespitine ilişkindir. 01.01.2019 tarihinde yürürlüğe giren 6102 sayılı Kanun’un 5/A. maddesinde “dava şartı olarak arabuluculuk” başlığı ile; “Bu Kanun’un 4. maddesinde ve diğer kanunlarda belirtilen ticari davalarda konusu bir miktar paranın ödenmesi olan alacak ve tazminat talepleri hakkında dava açılmadan önce arabulucuya başvurulmuş olması dava şartıdır” şeklinde düzenleme yapılmıştır. 6325 sayılı Hukuk Uyuşmazlıklarında Arabuluculuk Kanunu’nun 18/A maddesi uyarınca, 2.fıkrası son cümlesine göre ise; “(1) İlgili kanunlarda arabulucuya başvurulmuş olması dava şartı olarak kabul edilmiş ise arabuluculuk sürecine aşağıdaki hükümler uygulanır. (2) Davacı, arabuluculuk faaliyeti sonunda anlaşmaya varılamadığına ilişkin son tutanağın aslını veya arabulucu tarafından onaylanmış bir örneğini dava dilekçesine eklemek zorundadır. Bu zorunluluğa uyulmaması hâlinde mahkemece davacıya, son tutanağın bir haftalık kesin süre içinde mahkemeye sunulması gerektiği, aksi takdirde davanın usulden reddedileceği ihtarını içeren davetiye gönderilir. İhtarın gereği yerine getirilmez ise dava dilekçesi karşı tarafa tebliğe çıkarılmaksızın davanın usulden reddine karar verilir. Arabulucuya başvurulmadan dava açıldığının anlaşılması hâlinde herhangi bir işlem yapılmaksızın davanın, dava şartı yokluğu sebebiyle usulden reddine karar verilir.” Somut uyuşmazlıkta; tefrik edilen maddi tazminat talepleri yönünden arabuluculuğa başvurulmadığı tarafların kabulünde olmakla ve dava şartı olan arabuluculuğa başvuru şartı resen nazara alınacak bir dava şartı olup sonradan giderilme olasılığı da bulunmadığından tefrik edilen tazminat talepleri yönünden davanın usulden reddine karar verilmesi ve yargılama aşamasında vekaletname ibraz eden davalı lehine AAÜT gereğince maktu vekalet ücretine hükmedilmesine ilişkin ilk derece mahkemesinin kararı yerinde olup davacı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Davacı vekili tefrik kararının hatalı olduğunu, usul ekonomisine de aykırı olduğunu iddia etmiş ise de; 6100 sayılı HMK 168.maddesinde yer alan; “Aynı yargı çevresinde yer alan aynı düzey ve sıfattaki hukuk mahkemelerinde görülmekte olan davalar yönünden verilen birleştirme ve ayırma hususundaki ilk derece mahkemesi kararlarına karşı istinaf yoluna; bölge adliye mahkemesi kararları hakkında ise temyiz yoluna, ancak hükümle birlikte gidilebilir. Şu kadar ki, bu husus tek başına, bölge adliye mahkemesinde hükmün kaldırılarak esastan incelenme; Yargıtayda ise bozma sebebi teşkil etmez” şeklindeki hükmü de dikkate alınarak davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacılar vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 44,40 TL kısmın mahsubu ile bakiye 10,00 TL eksik harcın davacıdan alınıp Hazineye gelir yazılmasına 3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4- Davacı yanca yapılan istinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı yan üzerinde bırakılmasına 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 362/1-a maddesi gereğince KESİN olmak üzere 13/02/2020 tarihinde ve oy birliğiyle karar verildi.