Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/2175 E. 2021/20 K. 14.01.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2175 Esas
KARAR NO: 2021/20
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
NUMARASI: 2020/38
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/01/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia : İhtiyati tedbir talep eden davacı vekili dava dilekçesinde; davalıya ait … tescil numaralı “… iş ödülleri” markasının, Sınai Mülkiyet Kanunu’na aykırı olarak tescil edilmiş olması nedeniyle tescilli olduğu tüm sınıflarda hükümsüzlüğüne karar verilmesi talep ettiği, dava konusu markaya Türk patent nezdinde şerh düşülerek markanın üçünü kişilere devrinin engellenmesine yönelik tedbir alınmasına, davalı tarafından müvekkilin marka hakkına muhtemel tecavüzlerin önlenmesi ve tecavüz teşkil eden eylemlerinin durdurulmasına yönelik olarak, SMK’nın 149(1) maddesi uyarınca mahkemece belirlenecek diğer tüm tedbirlerin alınmasını talep etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler: Davalı vekili cevap ve itiraz dilekçesinde; müvekkili şirketin, yüksek tanınırlığa sahip “…” markasının da tescil ettirdiğini, daha sonrasında iş birlikteliği yürüttüğü … A.Ş.’ye bu markasını devrettiğini, müvekkili şirket, “…” markasının 2014-2018 yılları arasında bütün faaliyetlerini üstlendiğini, müvekkili şirketin, tanınan bilinen birçok markanın yasal hak sahibi olmakla birlikte Türkiye’de gerçekleşen büyük çaplı, tamamı tanınmış ve ünlü olan markaların …, Açılışlar, Ödül Törenleri, Toplantılar, Stand Tasarım ve Prodüksiyon, Görsel Tasarım ve Prodüksiyon, Lansman Etkinlikleri, Alışveriş Merkezi Etkinlikleri, off Trade Kanallara Yönelik Etkinlikler, on Trade kanallara yönelik eklentiler ve özel ürün etkinlikleri işlerini yürüttüğünü, davacı taraf, tarafına ait olduğunu iddia ettiği logo ile müvekkil şirkete ait marka logosunun birebir aynı olduğunu iddia etmekte ise de; logolar incelendiğinde gerek yazı tiplerinin gerekse logo renk ve biçimlerininin birbirinden tamamen farklı olduğu görüleceğini, davacıya ait olduğu iddia edilen “…evie”, “…” markalarının Paris Sözleşmesi kapsamında tanınmış marka olduğunu, toplumun ilgili kesimince bilinen markalar olduğunu iddia ettiğini, ne var ki, söz konusu markalar tanınmış marka niteliğini taşımadığını, davacının dava konusu markaya benzer nitelikteki başka bir markaya ilişkin olarak Paris Sözleşmesi kapsamında tanınmışlık iddiası kapsamında yapmış olduğu itirazı, Türk Patent ve Marka Kurumu tarafından da haksız bulunarak reddedildiğini, davacının, müvekkile ait marka ile iddia konusu markanın benzerlik taşımadığının ortada olduğunu, kaldı ki hiçbir şekilde kabul anlamına gelmemekle birlikte, marka hukukunda hakim “Ülkesellik İlkesi” gereği, davacının ayırt edici nitelik iddiasıyla dava konusu markanın hükümsüzlüğünü talep etmesinin mümkün olmadığını, davacının tüm iddia ve taleplerinin hukuki ve somut dayanaktan yoksun olduğu açık iken ve davacının Türkiye nezdinde dava konusu markaya ilişkin herhangi bir hak sahipliği veya başvurusu dahi bulunmazken, müvekkile ait markaya ihtiyati tedbir konmasında davacının herhangi bir hukuki yararı bulunmadığını belirterek, açıklanan tüm bu hususlar kapsamında, öncelikle ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, netice itibariyle davacının huzurdaki haksız ve mesnetsiz davasının reddine karar verilmesini talep etme zorunluluğu doğmuş olduğunu belirterek ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk derece mahkemesince; “15/09/2020 tarihli oturumda davalı vekilinin ihtiyati tedbire itirazlarını yinelediği ve celse sırasında verilen 4 nolu ara karar uyarınca reddine karar verildiği, 6769 sayılı Kanun’un 159.maddesinde , ” (1) Bu Kanun uyarınca dava açma hakkı olan kişiler, dava konusu kullanımın, ülke içinde kendi sınai mülkiyet haklarına tecavüz teşkil edecek şekilde gerçekleşmekte olduğunu veya gerçekleşmesi için ciddi ve etkin çalışmalar yapıldığını ispat etmek şartıyla, verilecek hükmün etkiniğini temin etmek üzere, ihtiyati tedbire karar verilmesini mahkemeden talep edebilir.” şeklinde olup, söz konusu ihtiyati tedbir kararı, davacının sınai mülkiyet hakkına tecavüz teşkil eden fiillerin önlenmesi ve durdurulması, sınai mülkiyet hakkına tecavüz edilerek üretilen veya ithal edilen tecavüze konu ürünlere, bunların üretiminde münhasıran kullanılan vasıtalara ya da patenti verilmiş usulün icrasında kullanılan vasıtalara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engelleyecek şekilde, Türkiye sınırları içinde veya gümrük ve serbest liman veya bölge gibi alanlar dahil, bulundukları her yerde elkonulması ve bunların saklanması, herhangi bir zararın tazmini bakımından teminat verilmesi şeklinde verilebilir. Bu kanunda hüküm bulunmadığı durumda 6100 sayılı HMK hükümleri uygulanır.” HMK 389.maddesi’nde “mevcut durumda meydana gelecek bir değişiklik nedeniyle gecikme sebebiyle bir sakıncanın yahut ciddi bir zararın doğacağından endişe edilmesi hallerinde uyuşmazlık konusu hakkında tedbir kararı verilebilir. ” hükümlerine yer verildiği, tam ispatın arandığı durumlarda bu ölçünün tereddütsüz ortaya konması gerektiği, yaklaşık ispat durumunda ise hakimin o iddianın ağırlıklı ihtimal olarak doğru olduğunu kabul etmekle birlikte zayıf bir ihtimal de olsa aksinin mümkün olduğunu göz ardı etmeyeceği, bu sebepledir ki genelde geçici hukuki korumalara, özelde ihtiyati tedbire ve ihtiyati hacize karar verilirken haksız olma ihtimali de dikkate alınarak talepte bulunandan teminat alınmasının öngörüldüğü, geçici hukuki korumalarda bazen karşı tarafın dinlenmemesi, tüm delillerin ayrıntılı bir biçimde incelenmesine, tüm delillerin incelenmesine yeterli bir zamanın olmaması gibi sebeplerle, yaklaşık ispatın yeterli görüldüğü, burada hem tam ispatın aranmadığının belirtildiği, hem de basit bir iddiaının yeterli olmadığının vurgulandığı, zira kesin hukuki korumanın zaten deliller toplanıp yargılama sonuçlandırıldıktan sonra haklılık durumuna göre sağlanacağı, dolayısıyla geçici hukuki korumanın önemi ve amacı verilecek bir tedbir kararı ile gerçekleştirilmiş olacağı, mahkemece verilen tedbir kararının açılan davanın niteliği usul ekonomisi gözetildiğinde yerinde olduğu, gerekçesiyle davalı vekilinin tedbire yönelik itirazlarının reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Kararı davalı yan istinaf etmiş ve dilekçesinde özetle “….Davacı, müvekkilin kötüniyetli olduğu iddiası ile bu davayı açmış ve ihtiyati tedbir talep etmiştir. Her şeyden önce davacının bu dava kapsamındaki hiçbir iddiasına itibar edilemez. Davacı, müvekkil davalıya ait ve Türk Patent ve Marka Kurumu (“TPMK”) nezdinde tescil edilmiş dava konusu Markaya, marka başvurusunun yapılmasından itibaren, markanın tescili aşaması da dahil hiçbir şekilde, yasal süre içerisinde herhangi bir itirazda bulunmamıştır. Salt bu husus dahi, davacının mesnetsiz iddialarının aksine, müvekkil şirketin değil davacının kötü niyetli olduğunu göstermektedir. Zira davacı, … başvuru numaralı markaya TPMK nezdinde itiraz etmezken, başvuru tarihi aynı olan … numaralı başvuruya itiraz etmiştir. Davacının bu çelişkili davranışı da haksızlığını ortaya koymaktadır. Davacının TPMK nezdinde itirazını sunduğu … başvuru numaralı “… iş ödülleri” adlı markaya ilişkin itirazları, bu davada yer alan iddiaları ile aynı doğrultudadır. Ne var ki TPMK tarafından, itirazlara ilişkin incelemede, davacının itirazlarından yalnızca Kanunun 6/9. maddesi kapsamındaki itirazına ilişkin karar verilmiş olup, diğer itirazlar haksız bulunarak reddedilmiştir. Söz konusu karara karşı müvekkil şirketçe yasal süresi içerisinde itiraz edilmiştir. Bu kapsamda, davacının iddialarının aksine TPMKnın yalnızca 6/9. madde kapsamında verdiği karar henüz kesin bir karar niteliği teşkil etmemekte olup, itirazlarımız doğrultusunda başvuru halen inceleme aşamasındadır. Eğer davacı tarafın iddia ettiği gibi gerçek bir hak sahipliği olsaydı diğer sınıflardan da tescil talebimizin TPMK tarafından reddedileceği kuvvetle muhtemeldir. Kötü niyetli tescil veya başvuru, başvuruya konu markanın yurtiçinde veya yurtdışında başka şahıs veya firma tarafından kullanıldığının bilinmesi veya bilinebilecek düzeyde olması halinde gündeme gelmektedir. Ne var ki, TPMK tarafından davacının itirazları değerlendirildiğinde dahi “eskiye dayalı kullanım”, “Paris Sözleşmesi bağlamında tanınmışlık”, “tanınmışlık” ve “diğer fikri haklar veya kişi hakları” bazında itirazları haksız bulunmuştur. Bu bağlamda, kötü niyetli tescil veya başvurunun varlığı, başvuruya konu markanın başkası tarafından kullanıldığının bilinmesi veya bilinebilecek düzeyde olması halinde geçerli iken, davacının gerek Paris Sözleşmesi kapsamında tanınmışlığının gerekse ülkesel tanınmışlığının bulunmaması sebebiyle kötü niyet iddiasının haksız olduğu ortadadır. Zira davacının hak iddia ettiği markanın, davacı adına Türkiyede tescil edilmemiş olması, tanınmışlığının dahi bulunmaması ve eskiye dayalı kullanımının olmadığı göz önüne alındığında, kötü niyet iddiası mesnetsiz olup; kötü niyet iddiasıyla hükümsüzlük talep edilmesi hukuka ve usule aykırıdır. Müvekkil davalı, 2005ten bu yana Ulusal & Uluslararası markalarla iş birliği yapan, başarılı projelere imza atmış, deneyimsel pazarlama odaklı çalışan ve kendini sürekli geliştiren bir etkinlik ajansıdır. Müvekkil şirketin ana prensibi, daha önce duyulmamış ve denenmemiş olanı tasarlamak (müvekkilin unvanı da Duyulmamış Fikirlerdir), uygulamaya geçirip yönetmek, müşteri ve tüketici memnuniyetini asla göz ardı etmemektir. Bu bağlamda müvekkil şirket, profesyonel ve kurumsal bir şirket olup; davacının mesnetsiz iddialarında belirttiği gibi, davacıya ait olduğu iddia edilen markadan haksız yarar elde etme veya yedekleme gayesi içerisinde olması mümkün olmayan bir şirkettir. Zira müvekkil şirket, başlı başına gerek sektörde gerekse sektör dışında tanınmış, belirli bir saygınlığa ve itibara ulaşmış konumdadır. Davacı, müvekkilin böylesine kurumsal ve prestijli bir şirket olarak kendi markalarını bilmesi gerektiği iddiasında bulunmuştur. Davacının bu iddiası da dayanaksızdır. Herhangi bir Markanın Türkiyede bir başkası adına tescilli olup olmadığı ancak TPMK kayıtlarından bilinebilir. Davacı adına Türkiyede anılan markanın bir tescil kaydı olmamakla birlikte davacının adına kayıtlı olduğunu ileri sürdüğü marka da tanınmış marka niteliğine haiz değildir. Davacı kendisine ait olduğunu iddia ettiği logo ile müvekkil davalıya ait marka logosunun birebir aynı olduğunu iddia etmekte ise de; logolar incelendiğinde gerek yazı tiplerinin gerekse logo renk ve biçimlerinin birbirinden tamamen farklı olduğu görülebilecektir. Hiçbir şekilde tanınmış marka iddiasını kabul anlamına gelmemekle birlikte, davacıya ait olduğu iddia edilen “…” ve “…” markalarına ilişkin olarak davacının hak iddia etmesi, marka hukuku mantığına da ters düşmektedir. Zira “…”, “…”ni ifade etmekte olup, dünyanın her yerinde her kesimce kullanılması mümkün ve birtakım durumlarda gerekli, hatta zorunlu olabilecek olan bir sözcük öbeğinin bir şirketin tekeline bırakılmasının kabulü mümkün değildir. Davacının kendisine ait olduğunu iddia ettiği markanın “Türkiye’de” marka olarak algılanır hale gelmiş bir niteliğe sahip olduğunu söylemek mümkün değildir. Kaldı ki, davaya konu markanın yurt dışında da kazanılmış bir ayırt ediciliği de söz konusu değildir. Zira, dünyaca, tüm toplum sınıfları bakımından bilinir nitelikte dahi olmayan davaya konu markanın, gerek yurt dışında gerekse Türkiye’de ayırt edicilik kazanmış olduğundan bahsedilemeyeceği ortadadır.-Davacının … isimli şahıs tarafından gönderildiği iddia edilen mesajın müvekkil davalı şirket ile herhangi bir ilgisi veya bilgisi bulunmamaktadır. Davacının bu yöndeki iddiaları tamamen gerçek dışıdır. Davacı bu iddia ile kendisine ait olduğunu iddia ettiği markanın müvekkil davalı tarafından bilindiği yönünde algı yaratmaya çalışılmaktadır. … isimli şahıs ne müvekkil davalının ne de face to face eventstter şirketinin ortağı, yetkilisi veya çalışanı da değildir. Davacının bu yöndeki iddialarının tarafımızca kabulü imkan dahilinde değildir. Mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararının teminatsız olarak takdir edilmesine de itiraz ediyoruz. Gerekçeli ara kararda dahi ihtiyati tedbir talep eden tarafın haksız olma ihtimaline karşı teminata takdir edilebileceği belirtilmiştir. Davacının iddialarında haksız olduğu ortadadır ve verilen tedbir kararı müvekkil açısından ciddi zarar ve itibar kaybına neden olmaktadır. Bu itibarla teminatsız şekilde hükmedilmesine de itiraz ediyoruz….” denilerek, itirazın reddine dair ara kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava ;marka hükümsüzlüğü talebine ilişkindir. İstinafa konu karar ise ; davada verilen markanın üçüncü kişilere devirinin önlenmesine ilişkin ihtiyati tedbir kararına itirazın reddi hakkındadır. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davalı vekilinin istinaf dilekçesinde; tedbir yönünden HMK ve SMK’da düzenlenen koşulların oluşmadığı ileri sürülmüşse de; hükümsüzlük davalarında dava konusu olan markaların üçüncü kişilere devredilmek suretiyle taraf teşkilinde sorunlar yaşanmaması ve usul ekonomisi prensipleri gereği tedbir kararı verilmesinin gerek ilk derece mahkemesi kararları, gerekse Dairemizin kararları ile yerleşik uygulama haline geldiği, markaların devrinin önlenmesi tasarruf yetkisine getirilen bir sınırlama ise de bu yönde tasarrufu gerektiren bir zorunluluğun yada zararın davalı tarafça ileri sürülmediği anlaşılmakla, bu yöndeki istinaf sebebi yerinde görülmemiştir. Davalı yan ihtiyati tedbire olan 09/03/2020 tarihli dilekçesinde ; ihtiyati tedbirin teminatsız olarak verilmesine ilişkin ayrıca bir itirazı da bulunmadığından ,mahkemenin itirazı teminat açısından değerlendirmeye ve gözden geçirmeye gerek duymaması da taleple bağlılık gereği yerinde olmakla ; teminatsız tedbir kararı verilmesine ilişkin istinaf başvurusunun da reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M:Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davalı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE 2-Alınması gereken 59,30 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4,90 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazineye gelir yazılmasına 3- Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına 4- İnceleme duruşmasız olarak yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair ; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 362/1-f maddesi gereğince KESİN olmak üzere 14/01/2021 tarihinde ve oy birliği ile karar verildi.