Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/2075 E. 2022/1834 K. 02.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2075 Esas
KARAR NO: 2022/1834
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/09/2020
NUMARASI: 2018/224 2020/218
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/11/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Müvekkili olan şirketin sektöründe tanınmış ürünler ürettiğini, müvekkili olan şirketin “…” ve “…” markalarının gerçek hak sahibi olduğunu ve “…” markalan için WIPO ve OAPI aracılığıyla dünya çapında koruma sağladığını, müvekkili olan şirket ile … şirketinin aynı grup şirketin İştiraki olan kardeş şirketler olduğunu, müvekkili olan şirket ile davalı yan arasında 2009 yılından beri müvekkiline ait “…” markalı ürünlerin Türkiye’ye ithalatı satışı konusunda ticari ilişkilerinin olduğunu,Davalı yanın “…” markasının asıl hak sahibinin müvekkili olan şirket olduğunu bilmesine rağmen 2014 yılında haksız, yetkisiz ve kötü niyetli olarak marka başvurusunda bulunduğunu, müvekkili olan şirketin davalının marka tescillerini öğrendikten sonra bu uyuşmazlığı çözmek için davalı yan ile irtibata geçtiği ve davalı yanın sulhe yanaşmadığını, müvekkili olan şirketi oyaladığını, müvekkili olan şirketin davalı yan İle aralarında yazılı bir distribütörlük sözleşmesi bulunması adına 2015 ve 2017 yıllarında uğraşlar verdiğini fakat davalı yanın bu uğraşları sonuçsuz bıraktığını, davalı yanın taslak sözleşmelerinin İmzalanması hususunda yapılan toplantılarda davaya konu markaların davacıya ait olmadığını iddia etmediğini, müvekkili olan şirketin yukarıda belirtilen sözleşmelerde markaların gerçek hak sahibi olduğu iddiası ile kendisine devrini gerçekleştirmeye, bu şekilde markaları korumaya çalıştığını, müvekkili olan şirketin davaya konu olan markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ve davalı yanın kötü niyetle bu markaları kendi adına tescil ettirdiğini, davaya konu markaların gerçek hak sahibi olan müvekkiline devrini, bu talep kabul görmezse markaların hükümsüz kılınması gerektiğini, “…” markası ile “…” markalarının ayırt edilemeyecek kadar benzer olduklarını, davalı yanın markaları kendi adına tescil ettirecek herhangi bir geçerli nedene sahip olmadığını, müvekkili olan şirketin davalı ile ticari ilişkisine başlamadan Önce de marka haklarına sahip olduğunu, müvekkili olan şirketin “…” markası adı altında ürettiği malları bir çok ülkeye ihraç ettiğini ve piyasaya sürdüğünü, müvekkili olan şirketin ”…” markasını Avrupa Birliği markası olarak tescil edilmesi için İlk başvurunun 2005 yılında yapıldığını, markaların davalı yanın tescil başvurusundan önce müvekkili olan şirket tarafından kullanıldığını, müvekkili olan şirketin davaya konu markaların yaratıcısı olduğunu, davalı yan adına tescilli olan “…” markasının müvekkili olan şirketin sahibi olan grup şirketin diğer bir iştiraki olan “…” nin ticari unvanı olduğunu, davalı yanın müvekkili olan şirketin ticari unvanını kendi markası olarak tescil başvurusunda bulunduğunu ve müvekkili olan şirketin bu marka başvurusuna karşı itirazda bulunduğunu, müvekkili olan şirketin WIPO nezrimde tescilli markasını Türk Patent nezdinde de tescil ettirebilmek adına başvuruda bulunduğunu fakat davalı yanın markasından dolayı 11. ve 4. sınıflar bakımından markasının tescil edilemediğini, müvekkili olan şirket tarafından davalı yana sadece 2012 yılı için geçerli olmak üzere imzalı sertifika belgesi verildiğini fakat davalı yanın 2017 yılı için de sahte bir sertifika düzenlediğini, davalı yanın, …ye ait web sayfasının birebir aynısının kullandığını, müvekkili olan şirketin web sayfası tasarımı kullanımına ilişkin herhangi bir kullanım hakkını davalıya vermediği gibi davalı yanın web sayfasında …’nin kendi sattığı ürünlerin üreticisi ve sahibi olduğunu beyan ettiğini, müvekkili olan şirketin mail yolu ile irtibata geçtiği kişilerin davalının rızası ve bilgisi dahilinde irtibat kurulan kişiler olduğunu, bu kişilerin davalının tercümanlığını yapan veya birlikte İşleri yürüttüğü kişiler olduğunu, yazışmalarda davalı yanın şirketine ait mail adresinin de (…@…com) bulunduğunu, aksi halde müvekkili olan şirket ile davalı yan arasındaki ticari ilişkinin uzun süre devam edemeyeceğini, davalı yanın …yi tanıdığını ve dava ile olan ilişkisini bildiğini, davalı yanın markayı bilindik hale getirmediğini, davalı yanın müvekkili olan şirketin suskun kaldığı iddialarının asılsız olduğunu, müvekkili olan şirketin markasının birebir kopyalanması ve markanın aynı ürünler için tescilli olması, karıştırılma ve ilişkilendirilme ihtimallini arttırdığı ve bu durumun davalıya haksız fayda sağlayacağını savunarak davalı adına … nolu “…”, … nolu “…” markalarının SMK 10.maddeye göre davacıya devri, bu mümkün olmadığı takdirde SMK 6 ve 25.maddelere göre markaların hükümsüzlüğünü talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; Davacı tarafın tüm iddia ve taleplerinin haksız olduğunu ve hukuki dayanağının bulunmadığını, dosyaya delil olarak eklenmiş belgelerin tercümelerinin sunulmasını, Davalının 30 yıldır otomotiv sektöründe faaliyet gösteren, amortisör ve motor bakım ürünlerinde bilinen ve tercih edilen bir firma olduğunu, ‘…’ markasını 2009 yılından beri kullandığını, markanın piyasada tercih edilir hale gelmesi için 2014 yılında marka tescili yaptırıldığını, ‘…’ markası üzerinde hak sahibi olduğunu, markalarını sınıflan ve görselleri ile tescil ettirdiğini, ürünlerinin tanıtımının www…com web sitesi üzerinden yapıldığını, sitenin 10 senedir faaliyette bulunduğunu, müşterilerine teknik tanıtım kataloğu ile de ürün tanıtımları yapıldığını, markasının tanıtımı için maddi ve manevi özveride bulunarak yurtiçi ve yurtdışı fuar katılımlarında da bulunulduğunu, davalı tarafın bahsi geçen markaları Türkiye pazarında bilinir ve tercih edilir marka yapmak için çaba ve emek harcamış olduğunu, davacı tarafın da bu süreçlerden haberdar olduğunu, davacı tarafın Türkiye’de tescilli her hangi bir markası bulunmadığını, davacı tarafla distribütörlük anlaşması yapmadıklarını ve marka devri istenmesinin hukuki dayanağının bulunmadığını, Davalının 2009 yılından beri ‘…’ markasını kullandığını ve ürünlerinin satışını bu markayla yaptığını bilmesine rağmen Davacının 9 yıllık süre boyunca bu duruma rıza göstermiş olduğunu, davalının saygın şirket kimliği ile kendi markasını yaratmış olduğunu, tüketici nezdinde tanınmış bir marka olmak için emek vermekte olduğunu, davalı tarafın tescilli markasıyla Davacı tarafın yurtdışı markaları arasında benzerlik bulunmadığını; logo, görsellik ve sınıf farklılarının olduğunu, neticede; haksız açılmış davanın reddini ve markalar üzerine konmuş ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını, davanın reddini yargılama gideri ve vekalet ücretinin davacı tarafa yükletilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi 16/0/2020 tarihli, 2018/224 E.-2020/218K. Sayılı kararı ile; “… davacının davasını terditli olarak açmış olması sözlü yargılama aşamasında da SMK 10.madde kapsamında markanın devrine karar verilmesini talep etmiş olması hususları bir arada değerlendirildiğinde; 6769 sayılı SMK’nun 10. maddesi gözetilerek davacının dava konusu markalar üzerinde gerçek hak sahibi olduğu anlaşıldığından davalı adına tescilli … nolu “…” ve … nolu “…” markalarının karar kesinleştiğinde davacıya devrine, mahkemece devrin önlenmesi yönünde verilen ihtiyati tedbirin karar kesinleşene kadar devamına, Kararın kesinleşmesini mütakip kesinleşmiş karar örneğinin ilgili sicile işlenmek üzere Türk Patent ve Marka Kurumuna Enstitüsüne gönderilmesine, devir işlemlerinin idari prosürlerinin kurum tarafından gerçekleştirilmesine…” şeklinde karar verilmiştir. Kararı davalı vekili istinaf etmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; müvekkil ‘…’ markasını piyasada bilinir tanınır hale getiren kişi olduğunu, markanın yaratılması da müvekkil tarafından yapıldığını, … ismi Peygamberin şifa olarak hastalara okuduğu duadan kaynaklandığını, hatta bu sure müvekkilinin araçlarına dahi şifa ve bereket olması amacıyla asıldığını, yurt dışı fimasının arapça bir sureden haberinin olmayacağını, markanın yaratıcısı da haklı sahibinin de davalı olduğunu, müvekkili şirketin davacının ticari vekilliğini veya ticari temsilciliğini yapmadığını, geçmişte şirketler arasında belli bir süre devam eden bir ticari ilişkinin olduğunu, ancak bu ticari ilişkinin niteliğinin ticari vekillik veya temsilcilik olarak değerlendirilemeyeceğini, markaya müvekkil tarafından 2009 yılından beri reklam yatırımları da dahil olmak üzere bir çok yatırım yapıldığını, Müvekkilin davacıdan ürün satın aldığını ve bu ürünlere kendi markasını basarak kullandığını, davacının sanki bu kullanımdan ve müvekkil markalarından hiç haberi yokmuş gibi müvekkilin markalarının devrini istediğini, müvekkilin bu markaları Türkiye pazarında bilinir ve tercih edilebilir bir marka yapmak için yoğun çaba ve emek harcadığını, davacının bu süreçler boyunca müvekkilin marka kullanımına ses çıkarmayıp aradan yaklaşık 9 yıl geçtikten sonra markanın devrini istemesinin son derece kötü niyetli bir girişim olduğunu, müvekkil adına markalar 01, 04 ve 35.sınıflar için tescil edildiğini, davacının iş alanı ise motor koruyucu yağları ile ilgili sınıf olan 04.sınıf olduğunu, tescilli markanın devredilmesinin hukuka aykırı olduğu gibi tüm sınıflar bakımından devredilmesinin de hukuka aykırı olup, 1, 4 ve 35. Sınıfların da birbirleriyle benzer sınıflar olmadığını bildirmiştir.
DELİLLER:TPMK’dan gönderilen cevabi yazı içeriğinden, … nolu “…” ibareli markanın 1,4,35.sınıflar için 11.7.2014 tarihihden itibaren davalı adına tescil edildiği, 29.4.2016 tarihinde sicile kayıt edilen markanın 31.5.2016 tarihinde marka gazetesinde yayınlandığı keza ve … nolu “…” ibareli markanın da 1,4,35.sınıflar için 01/09/2014 tarihinden itibaren davalı adına tescil edildiği, 19.7.2016 tarihinde sicile kayıt edilen markanın 30/09/2016 tarihinde marka gazetesinde yayınlandığı, davacı adına … nolu markanın 3.sınıf için kurum nezdinde uluslararası tescilinin … olup, 1.7.2016 tarihinden itibaren tescil edildiği, 5.9.2017 tarihinde sicile kayıt edilen markanın 30.11.2017 tarihinde yayınlandığı anlaşılmıştır. Yargılama sırasında alınan 24/04/2019 tarihli bilirkişi raporunda; Davalı tarafa ait hükümsüzlüğü talep edilen TPMK … numaralı markanın tescil başvuru tarihi olan 11.07.2014 tarihinden önce kamuya sunulduğu ve koruma şartı olan yenilik ve ayırt edici nitelik şartlarına sahip olmadığı, davalı tarafa ait hükümsüzlüğü talep edilen TPMK … numaralı markanın tescil başvuru tarihi olan 01.09.2014 tarihinden önce kamuya sunulduğu ve koruma şartı olan yenilik ve ayırt edici nitelik şartlarına sahip olmadığı, davalı tarafın her iki markası için de hükümsüzlük şartlarının oluştuğu kanaat ve sonucuna varıldığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 18/02/2020 havale tarihli bilirkişi raporunda;Davacı yanın, davalı yan adına tescili yapılan … sayılı “…” ibareli ve … sayılı “…” ibareli markaların tescili olduğu aynı ve benzer sınıflar bakımından gerçek hak sahibi olduğu, SMK’nın 3. Maddesi uyarınca davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların tescilli oldukları tüm sınıflar bakımından hükümsüz kılınabileceği, davalı yanın, davacı yanın marka kullanımına uzun süre sessiz kaldığı iddialarının yerinde olmadığı ve davacı yanın bu gerekçe ile hak kaybına uğradığının tespit edilemediği, davalı adına tescilli markaların SMK’nın 6/1 maddesi kapsamında hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı, davacı yana ait … markalı ürünlerin Türkiye’de ki pazarlamacısı olan davalı yanın, davacı yanın ticari vekili veya temsilcisi olarak değerlendirilebileceği, SMK’nın 10. Maddesi kapsamında davaya konu davalı adına tescilli … ve SMK’nın 6/2 maddesi kapsamında davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların hükümsüz kılınabileceği, davacı yanın … unvanlı firmanın tek hissedarı olduğu ve … ibaresi üzerinde sınai hak sahibi olduğu, davalı adına tescilli … ve … sayılı markaların “…” Unvanına sahip firmanın faaliyet alanı olan 1.Sınıfta yer alan “Sanayide kullanılan kimyasallar” 4. Sınıfta yer alan “Sınai amaçlı yağlar, gresler (kesme sıvıları, toz emichıslatıcı ve bağlayıcı maddeler dahil). Katı yakıtlar (odun dahil). Sıvı ve gaz yakıtlar ile bunların kimyasal olmayan katkıları. 35. Sınıfta yer alan “Müşterilerin mallan elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması için Sınai amaçtı yağlar, gresler (kesme sıvıları, tuz emîcl*ıslatıa ve bağlayıcı maddeler dahil). Sıvı ve gaz yakıtlar He bunların kimyasal atmayan katkıları. mallarının bir araya getirilmesi hizmetleri; (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) Müşterilerin malları elverişli bir şekilde görmesi ve satın alması İçin Sanayide kutlanılan kimyasallar, (belirtilen hizmetler perakende, toptan satış mağazaları, elektronik ortamlar, katalog ve benzeri diğer yöntemler ile sağlanabilir.) hizmetlerinde” Sınıfları açısından SMK’nın 6. maddesinin 6 fıkrası kapsamında hükümsüz kılınabileceği, davalı yanın ticari ilişki içerisinde olduğu davacı yanın dava konusu markaların gerçek hak sahibi olduğunu bildiği, bu nedenle davalı yanın kötüniyetli olarak kabul edilebileceği, SMK 6/9. Madde kapsamında davalı adına tescilli 2014/71188, 2014/58681 sayılı markaların tümden hükümsüzlüğünün gerekeceği, davacı yanın markasının tanınmış marka olduğunun tespit edilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, davalı adına tescilli markaların davacıya devri, bu mümkün olmadığı takdirde söz konusu markaların hükümsüzlüğü talebine ilişkindir. Yargılama sırasında celp edilen TPMK kayıtlarından dava konusu markaların davalı adına tescilli olduğu anlaşılmıştır. Dosya içeriğinden davacı ile davalı arasında bir dönem ticari ilişki bulunduğu, buna göre davacı yana ait … markalı ürünlerin Türkiye’deki pazarlamacısının davalı olduğu, daha sonra davalının bu markaları kendi adına tescil ettirdiği, alınan 18/02/2020 havale tarihli bilirkişi raporu içeriğinden de anlaşılacağı üzere söz konusu markaların gerçek hak sahibinin davacı olduğu, bu durumun söz konusu ürünlerin Türkiye’deki pazarlamacısı olması sebebiyle davalı tarafından bilindiği, dolayısıyla davalının marka tescilinde kötü niyetli sayılabileceği, ayrıca somut olay bakımından davacının sessiz kaldığı iddiasının yerinde görülmediği, buna göre mahkemece yazılı şekilde hüküm kurulmasında bir isabetsizlik bulunmadığı anlaşılmakla davalı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.02/11/2022