Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/2066 E. 2020/2323 K. 30.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/2066 Esas
KARAR NO : 2020/2323
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2019/139
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Hizmet Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 30/12/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine 400.000 USD’lik bonoya dayalı olarak icra takibi başlattığını, davacıya ait şirket genel kurulunda basit vekaleten temsil amacıyla şirkete gönderilmiş imzalı boş kağıdın da arasında bulunduğu şirket karar defterleri, ay defterleri ve genel kurul evraklarının 25/08/2017 tarihinde şirket yetkililerinden habersiz şekilde ofise çıkartılmadan evine taşıttığı ve 28/08/2017 tarihine kadar uhdesinde tuttuğu, böylelikle açığa imzalı boş kağıdı hukuka aykırı yolla ele geçirdiği ve bu evrakı kıymetli evrak haline getirdiği, müvekkilinin konuyla ilgili şikayette bulunduğunu, davalı ve vekilinin borcun kaynağına ilişkin çelişkili beyanda bulunduklarını, her aşamada bu konuda savunma ve iddialarını değiştirdiklerini, bu durumda ispat külfetinin davalıya geçtiğini belirterek müvekkilinin takip nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava tarihinde 400.000 USD’nin karşılığının 2.192.000 TL olduğunu, ancak davacının dava değerini 1.374.720 TL olarak gösterildiğini, davacının talep sonucunu açıkça belirtmesi gerektiğini, takibin durdurulması talebinin kabul edilemeyeceğini, senedin sahteliği iddiasıyla ilgili olarak takipsiz kararı verildiğini, ispat külfetinin davacıda olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir. Davacı vekilinin 19/12/2019 tarihli duruşmada dava dilekçesini tekrar ettiği, ayrıca İstanbul 21.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/421 esas sayılı dosyasında kamu davası açıldığı, bu dosyanın bekletici mesele yapılmasını istediği, davaya konu senetler nedeniyle taşınmazların satıldığı ve alacağına karşılık Kadıköy’deki bir taşınmaz ile Antalya’daki bir aracın davalıya satıldığı, bu taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi için ihtiyati tedbir talep ettiklerini beyan ettiği, mahkemenin aynı duruşmanın 8 nolu ara kararıyla dava konusu olmayan mal varlığı hakkında tedbir kararı verilemeyeceğinden ihtiyati tedbir talebinin reddine dair karar verdiği, bu kararın davacı vekilince istinaf edildiği, dairemizin 03/06/2020 tarih, 2020/545 esas, 874 karar sayılı ilamıyla taşınmazda eldeki davanın konusunu teşkil etmediği, davacının talebinin ihtiyati haciz mahiyetinde bir talep olduğu kabul edilerek ve dosyada ihtiyati haciz talebinin şartlarının bulunup bulunmadığı hususunda inceleme yapılması gerektiği, bu konuda bir inceleme yapılmadığı gerekçesiyle ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve dosyanın mahkemesine iadesine karar verildiği, karar sonrası ise mahkemece yapılan değerlendirme sonucu 09/10/2020 tarihinde dava açıldıktan sonra ihtiyati haciz kararının davaya bakan mahkemeden talep edilebileceği, ihtiyati haciz niteliğinde sayılan tedbir talebinin tanık … beyanları ve davacının 15/12/2017 tarihli savcılık ek ifadesi ile ihtiyati tedbirin reddine ilişkin kararın istinaf dilekçesindeki nasıl ve nerede verildiği noktalarında çelişkili olmakla talebin sonuçta BAM tarafından ihtiyati haciz niteliğinde sayılmakla yaklaşık ispat şartı yerine getirilmediği gerekçeleriyle reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf sebebi olarak; davalı tarafın dava konusu senedi imzalı boş kağıdı elde ederek oluşturduğunu, savcılık ifadelerinde müvekkiline farklı tarihlerde elden para verdiklerini belirttiklerini, ancak sonraki beyanlarında Zuhal ve Tunga’ya para verdiklerini söylediklerini, bunun çelişki olduğunu, öyle ki maaşlı olarak bir şirket çalışanı olan kişinin şirket yönetim kurulunda olup birçok taşınmazı olan ve en az 30 yıllık avukat olan müvekkiline kendi iddia ettiği gibi 400.000 USD borç para vermesinin hayatın olağan akışına uygun olmadığını, zaten bu konuda bir delil de bulunmadığını, senedin düzenleme tarihinin 2015 olmasına rağmen vadesinin 2017 olduğunu, bunun da mantıksız olduğunu, zira davalının parayı bütün değil, parça parça verdiğini iddia edip ileri tarihli senet düzenlediğini, bu durumun da hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, senedin tahsili konusunda girişim yapılmadığını, protesto edilmediğini, takipten önce borç ödenmesi için bildirim yapılmadığını, İstanbul 21.Ağır Ceza mahkemesi dosyasında bulunan … ifadelerinde görüldüğü gibi davalının, davacı adına bir tebligat geleceğini söyleyip bunu davacıya vermemelerini talep ettiğini, bu durumun dahi son ana kadar davacının durumdan haberdar olmamasına yönelik olduğunu, müvekkilinin mal kaçırmaya çalışmadığını, davalının, davacının 7 taşınmaz sattığını iddia etse de aslında bu taşınmazların tek bir taşınmaz olduğunu, parselleme sürecindeki hata nedeniyle 7 ayrı taşınmaz olarak kaydedildiğini, müvekkilinin taşınmazı aldığı fiyata sattığını, … gönderdiği “1.000 TL’dir” konusundaki mesajın şirket hesaplarından yapılacak harcamaya ilişkin olup davalıdan ödünç para almasının düşünülemeyeceğini, dava konusu takip nedeniyle müvekkiline ait Kuşadası ve Kadıköy’deki iki taşınmazın satıldığını, menfi tespit talebinin kabulü halinde senede dayalı olarak yapılan tüm işlemlerin hükümsüz kalacağını, bu nedenle de kararın istinaf yoluyla düzeltilmesini istediklerini, ilk karara yönelik istinaf taleplerinin kabul edildiğini, mahkemenin taleplerini yine reddettiğini, dosyanın geneli incelendiğinde, dosya kapsamında yer alan her türlü delil ve hayatın olağan akışı kapsamında değerlendirilebilecek olgular dikkate alındığında müvekkilinin beyanlarının istikrarlı olarak dile getirildiğini ve doğrulanmakta olduğunu, tanıklar … ve diğer tanık ifadelerinin olayın örgüsünü destekler mahiyette olduğunu, senedin ne şekilde elde edildiğinin müvekkili tarafından net bir şekilde bilinebilme imkanı olmadığını, müvekkilinin ilk ve detaylı ifadesinin 21/09/2017’de savcılıkta verdiğini, ayrıca 15/12/2017 tarihinde ek bir ifade verdiğini, müvekkilinin burada gerekli özeni göstermediğini, sehven farklı olarak hatalı bir kayıt geçirilmesini farketmediğini, sehven yapılmış bir hataya dayanılarak telafisi mümkün olmayan bir zarara neden olacak bir zemin hazırlanmasının hakkaniyete aykırı olduğunu, satışı yapılan taşınmazların üçüncü kişilere devrinin önlenmesi bakımından ihtiyati haciz kararı verilmesini istemiştir. Takip ve dava konusu senedin 11/06/2015 tanzim tarihli, 25/08/2017 vade tarihli, borçlusunun davacı, lehtarının davalı olduğu, nakden kaydıyla düzenlendiği, 400.000 USD bedelli olduğu görülmüştür. Davalı tarafından davacı aleyhine İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında 400.000 USD bedelli senede dayalı olarak bu tutar üzerinden kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığı görülmüştür. Davalının hazırlık soruşturması sırasında 12/12/2017 tarihli ifadesinde; mali müşavir olduğunu, davacının şirketinde idari işler sorumlusu olduğunu, gelirinin yüksek olduğu, parça parça olmak üzere Yaşar ve Zuhal’e toplam 400.000 USD’lik 2015 yılının 3, 4 ve 5.aylarında borç olarak verdiğini, karşılığında da bu senedin … ve … getirerek kendisine verdiklerini, senedin 2016 yılı Mart ayında teslim edildiği ve üzerinin dolu olduğu, suçlamaları kabul etmediğini beyan ettiği görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca açılan menfi tespit davasıdır. Dairemiz önüne gelen uyuşmazlık ise ihtiyati haciz talebinin reddi kararına yöneliktir. Davacı taraf, davalı tarafça yapılan takip sırasında taşınmazların satıldığı ve davalının alacağına karşılık Kadıköy’deki bir taşınmaz ile Antalya’daki aracın davalıya satıldığını, satılanların üzerine tedbir konulmasını istemiş, bu talebin mahkemece reddedilmesi üzerine istinaf incelemesi için dosya dairemize gelmiş olup dairemizce yapılan inceleme sonunda 03/06/2020 tarihli, 2020/545 Esas, 2020/874 Karar sayılı kararla ihtiyati haciz talebinin değerlendirilmesi yönünden dosyanın mahkemesine iadesine karar verilmiş, karar sonrası ilk derece mahkemesince yaklaşık ispat koşulu gerçekleşmediği gerekçeleriyle talebin reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Bilindiği üzere ihtiyati haciz müessesesi İİK’nun 257 vd. maddelerinde düzenlenmiştir. Buna göre ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için alacağın rehinle temin edilmemiş olması ve vadesinin gelmiş olması gerekir. Ayrıca muaccel olmayan alacaklar yönünden ise borçlunun mal kaçırma girişiminde bulunması gerekir. Somut olay bakımından yapılan değerlendirmede, İİK’nun 257 vd. maddelerinde düzenlenen ihtiyati haciz kararı verilebilmesi için gerekli şartların bulunmadığı kanaatine varılmış olup davacı vekilinin istinaf taleplerinin yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf talebinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda HMK’nun 362/1-f maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.30/12/2020