Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/1969 E. 2022/1758 K. 20.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1969 Esas
KARAR NO: 2022/1758
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/06/2020
NUMARASI: 2018/85 Esas, 2020/103 Karar
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)|Marka (Manevi Tazminat İstemli)
KARAR TARİHİ: 20/10/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkilinin 1943 yılında gerçek kişi olarak faaliyete başladığını, 1992 yılında ticari işletme sıfatını aldığını, kurulduğu 1943 yılından bu yana “…” ticari ünvanını ve markasını kullandığını, 2017 yılında yaptıkları sosyal medya denetimleri sırasında davalı tarafın müvekkiline ait logoyu kullandıklarını tespit ettiklerini, bu durumu davalıya bildirmek için ihtarname gönderdiklerini, davalı yanın sektörlerinin farklı olduğu ve marka/logonun farklı olduğu hususunda cevaben ihtar gönderdiklerini, davalının bu tutumunun müvekkilini markasına tecavüz eyleminin devamı niteliğinde olduğunu, müvekkilinin inşaat sektöründe birçok projeye imza attığını, böylelikle ayırt edici konuma ulaşarak “…” markasının tanınmış marka statüsüne ulaştığını, müvekkili adına kayıtlı TPMK nezdinde birçok marka kaydının bulunduğunu, davalı tarafın “…” kullanıcı adıyla sosyal medyada müvekkiline ait … dosya numaralı “…” ve … dosya numaralı “… ” ibareli markaları ve logoları taklit ettiğini, davalı tarafın TPMK nezdinde herhangi bir marka kaydı yokken müvekkiline ait … dosya numaralı “…”, … dosya numaralı “…”, … dosya numaralı “… ” ve … dosya numaralı “…” ibareli markalarını kötü niyetli olarak taklit ettiğini, aynı zamanda ticari ünvanında da kullanmak suretiyle müvekkilinin marka haklarını ihlal etmek suretiyle maddi ve manevi zarara sebebiyet verdiğini belirterek, davalı şirketin davacıya ait … sayılı “…”, … sayılı “…”, … numaralı “…” ve … numaralı “…” ibareli markalarına vaki tecavüzün tespiti ve durudurulmasına, davalının tecavüzünün menine ve refine, davacını tescilli tanınmış markasının davalı şirket tarafından ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılmasının yasaklanmasına, davalı şirketin haksız eylemlerine son verilerek “…” markasına tecavüz fiilini teşkil eden ürünler vs tanıtım araçlarının toplatılmasına, bunun imkansız olması halinde ise bunların imhasına, davalı şirketin davacının markasına ihlali neticesinde ortaya çıkan haksız rekabetinin menine, haksız rekabetin neticesi olan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, davalı şirketin davacının haklarına tecavüz teşkil eden eylemleri nedeniyle fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak şartıyla şimdilik 10.000,00TL maddi ve 100.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekili 12.06.2019 tarihli ıslah dilekçesi ile; HMK md.176 uyarınca yaptıkları ıslah işlemi neticesinde davada talep ettikleri maddi tazminat miktarının 55.250,00 TL artış ile 10.000,00 TL den 65.250,00 TL ye çıkarttıklarının kabulüne, ıslah ile yeniden belirledikleri 65.250,00 TL maddi tazminat ile 100.000,00 TL manevi tazminat taleplerinin kabulüne, maddi tazminatın 10.000,00 TL lik kısmına dava tarihinden, ıslahla artırılan 55.250,00 kısmına ise ıslah tarihinden itibaren işleyecek yıllık %19,50 ticari avans faizinin davalıdan tahsiline, 100.000,00 TL lik manevi tazminata dava tarihinden itibaren işleyecek kanuni faizin davalıdan tahsiline, müvekkiline ait dava konusu markalarına yönelmiş tecavüzün tespitine, işbu tecavüzün men’ ine ve ref’ ine, müvekkiline ait markanın davalı tarafından marka ve/veya ticaret ünvanı olarak kullanılmasının men’ ine, davalının haksız eylemlerine son verilmesi ile müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil eden bilcümle ürünün ve nesnenin toplattırılmasına bu mümkün olmaz ise imhasına karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın tüm talepleri ile yersiz, hukuki dayanaktan yoksun ve açıkça kötü niyetli bir dava olduğunu, davada ileri sürülen nedenlerin hiçbirinin gerçeği yansıtmadığı gibi haklı ve geçerli sebeplere de dayanmadığını, şöyle ki; davacı tarafın, daha önce de 19.10.2017 tarihinde müvekkiline ihtarname göndermiş ve benzer iddialarda bulunmuş olduğunu, müvekkilinin ise bu ihtarnamelerine karşılık olarak Kartal … Noterliği’nin 02.11.2017 tarih ve … yevmiye nolu ihtarnamesi ile cevap vererek, iddiaların mesnetsiz olduğunu belirterek müvekkili şirketin faaliyet alanı ile iştigal konuların davacı şirketin faaliyet alanı ile iştigal konularının farklı olduğunu, müvekkili şirketin faaliyetleri esnasında ya da iş alanında davacı şirketin amblem, marka ve/veya benzerlik gösterecek işaretlerini kullanma ve/veya taklit etme gibi bir niyet ve saikının olmadığını, şirket yetkilisi olan … unvan ve diğer tanıtıcı araçlarını kullanırken kendi soyadlarını kullanmak istediklerini ve bu hususun en doğal hakları olduğunu, davacı şirketin logosu ile davalı şirketin logosunun birbirine benzer nitelikte dahi olmadığını, hizmet kodlarının tamamen birbirlerinden farklı olduğunu ve marka hakkına bir tecavüzün olmadığını açıkça beyan ettiklerini, davacı tarafın da gayet iyi bildiği gibi müvekkilinin kendi marka, amblem, reklam vasıtaları, iletişim araçları vb ve ünvanlarına müvekkili şirketin bir tecavüzü olmadığını, zaten dışarıdan normal ve ortalama bir tüketicinin dahi her iki firma arasında bir bağlantının olmadığını, olamayacağını açıkça fark edebilecek, hatta ve hatta ilk bakışta dahi iki firmayı birbirinden rahatlıkla ayırt edebileceğini, nitekim müvekkili firmanın faaliyet alanı ile davacı firmanın faaliyet alanı ve iştigal konuları birbirlerinden tamamen farklı olduğunu, yine müşteri çevrelerinin ortak olmadığını, müvekkili firmanın iş yaptığı kişilerin doğrudan sıradan nihai tüketici de olmadığını, müvekkilinin iş yaptığı kişilerin ya devlet kurumu ya da ticaret şirketleri olduğunu, bu kişilerin de yanılma ihtimalleri dahi bulunmadığını, kaldı ki doğrudan nihai tüketicinin sıradan gerçek kişiler dahi olsa ortalama seviyeye sahip her kişinin ilk bakışta dahi bu firmaları rahatlıkla birbirlerinden ayırabileceklerini, kaldı ki müvekkili şirketin ünvan ve tanıtım araçlarında hakim unsurun … ibaresi olduğunu, dolayısı ile davacı tarafın iddia ettiği, onun tanınmışlığından, müşteri çevresinden yararlanarak bir kazanç elde ettiği iddiasının kabul dahi edilemeyeceğini, müvekkili şirketin böyle bir durumdan faydalanmaya ihtiyacı dahi bulunmadığını, müvekkilinin yasaların kendisine tanıdığı hak ve yetkileri kullanarak en tabi ve doğal hakkı olan soyadını işletmesinde kullandığını, bu soyadını kullanırken basiretli bir tacir gibi hareket ederek ayırt edici tüm özelliklerini de gerek unvanında gerekse tüm tanıtım araçlarında açıkça belirttiğini, sadece davacı taraf için değil tüm diğer firmalardan da ayırt edilebilmesi için tüm gayret ve çabayı sarf ettiğini, davacı tarafın dava dilekçesinde sırf Mahkemede mağduriyet izlenimi yaratmak ve hakkı olmayan talepleri ileri sürerek haksız kazanç elde etmek niyetinde olduğunu, iddiaların mesnetsiz olduğunu, müvekkilinin, davacı şirketin gerek unvan ve gerekse tanıtım araçlarına en ufak bir müdahalesinin dahi söz konusu bile olmadığını belirterek, haksız ve hukuki dayanaktan yoksun ve açıkça kötü niyetli olan davacı taleplerinin tümden reddine, tüm zararları gerek maddi ve gerekse manevi tüm talep haklarını saklı tuttuklarını, davacı tarafın açıkça kötü niyetli olması da dikkate alınarak talep ettikleri maddi ve manevi tazminat tutarlarının %20 den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmelerini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…. somut olaya bakıldığında, dosya içine getirtilen TPMK kayıtları, taraflara ait ticaret sicil kayıtları ve bilirkişi raporları ile, … tescil numaralı “…+Şekil”, … tescil numaralı “… +Şekil”, … tescil numaralı ” …+Şekil” ve “+Şekil” markalarının davacı adına tescil edildiği, davacının markaları tanınmış marka olmasalar da, bu markalarla ve “…” ibaresini içeren ticaret unvanıyla faaliyet gösterdiği inşaat sektöründe belli bir bilinirlik kazandığı, davalı şirketin 12/05/2017 tarihinde ticaret siciline tescil edildiği ve “… A.Ş.” unvanını kullanmaya başladığı, ayrıca “… ” ibaresini ticaret unvanında ayrı markasal olarak kullandığı, dekoratif olarak yazılmış “…” harfinden oluşan amblemi de kullandığı, davalı şirketin de inşaat sektöründe faaliyet gösterdiği, her iki tarafın ticaret unvanında ve kullandıkları markalarda ortak unsurun “…” ibaresi ve “…” harfi olduğu, bu ibarelerin gerek davacının markalarının tescilli olduğu mal ve hizmetler, gerekse davalının markasını kullandığı mal ve hizmetler için tanımlayıcı bir ibare olmaması nedeniyle inşaat sektöründe yüksek ayırt ediciliğe sahip olduğu, her ne kadar ilk alınan bilirkişi raporunda davacının alışveriş merkezleri, iş yeri ve toplu konut gibi büyük inşaat projeleri yapması nedeniyle bilinçli tüketiciye hitap ettiğine dair görüş belirtilmişse de, her iki tarafın da inşaat sektöründe faaliyet gösterdiği, davacının markalarını her türlü inşaat projesinde kullanma hakkına sahip olduğu, bu nedenle tarafların hitap ettikleri tüketici grubunun ortalama tüketici grubu olduğunun kabul edilmesi gerektiği, ortalama tüketicilerin markaları bir arada görmeyecekleri düşünüldüğünde, akıllarında yalnızca “…” ibaresinin ya da “…” ibaresinin kalacağı, bu nedenle her iki marka arasında karıştırılma ve ilişkilendirilme ihtimali bulunduğu, davalının bu eyleminin SMK’nun 29. maddesi uyarınca marka haklarına tecavüz ve TTK’nun 55. maddesi uyarınca haksız rekabet niteliğinde olduğu, davacının SMK’nun 149, 150 ve 151. maddeleri uyarınca maddi ve manevi tazminat talep edebileceği, davalının ticari kayıtları üzerinde yapılan incelemeye göre davaya konu markayı kullanarak 65.250,00 TL gelir elde ettiğinin tespit edildiği, ayrıca markanın kullanım süresi, elde edilen gelir ve davalı tarafa ihtarname gönderilmesine rağmen kullanıma devam etmesinden dolayı davalı tarafın kusur derecesine göre 20.000,00 TL manevi tazminata hükmedilmesinin hakkaniyete uygun olacağı, her ne kadar davacı taraf ıslah dilekçesinde davalının kendilerine ait markaları ticaret unvanında kullanmasının yasaklanmasını da talep etmişse de, davalının ticaret unvanından “…” ibaresinin terkini talep edilmediğinden, tescilli ticaret unvanını kullanmasının yasaklanamayacağı, yalnızca davacının markalarıyla karıştırılma ve ilişkilendirilme ihtimali bulunan ibarelerin markasal olarak kullanımının yasaklanmasına karar verilebileceği..” şeklindeki gerekçe ile, davanın kısmen kabulüne, kısmen reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Müvekkilinin … sayılı … markasının tanınmış marka olduğunu, bunun dışında …, …, … şekil markaları da olduğunu, Davalının … sosyal medya hesabı üzerinden müvekkilinin özellikle “… ” “… ” markalarını taklit ederek amblem ve marka oluşturarak kullandığını, aynı zamanda markasını taklit ederek … unvanı ile faaliyet göstermeye başladığını, müvekkili markasının birebir aynısını kullanarak marka oluşturmaya çalıştığını ve haksız kazanç elde ettiğini, Mahkemenin 100.000TL manevi tazminat talebinin 20.000TL’lik kısmını kabulü ve ticaret unvanı terkini talebini reddetmesinin hatalı olduğunu, Müvekkilinin tanınmış markası eylemin ağırlığı, haksız kazanç karşısında manevi tazminatın oldukça düşük takdir edildiğini, Mahkemenin gerekçesinde “ticaret unvanının terkini talep edilemediğinden ticaret unvanının kullanılmasının yasaklanamayacağı” şeklindeki gerekçenin yerinde olmadığını dava dilekçesinin sonuç kısmında; “…markalar vaki tecavüzün tespiti ile durdurulmasına, davalının tecavüzünün menine, refine, müvekkilinin tescilli ve tanınmış markasının davalı şirket tarafından ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılmasının yasaklanmasına” “şeklinde talepte bulunulduğunu, 6769 sayılı SMK 7/2-e md gereğince “marka sahibinin izinsiz olarak yapılması halinde işaretin ticaret unvanı ya da işletme adı olarak kullanılmasının önlenmesini talep hakkı olduğunun” düzenlendiğini, Kanun koyucunun bu rada “önleme” kelimesi ile marka sahibinin hakkının korunması için gerekli her türlü önlemin alınmasını kastettiğini, kanunun lafzına göre talebin dar yorumlanarak ticaret unvanının terkinine karar verilmemesinin hukuka aykırı olduğunu, Yargıtay kararlarının da bu yönde olduğunu, mahkemenin geniş yorum yapması gerektiğini, müvekkiline ait ibareleri ticaret unvanında kullanılmasının devamı halinde haksız rekabetin, tecavüzün devam edeceğini, kararın önemi kalmayacağını belirterek kararın manevi tazminatın kısmen reddine ilişkin bölümü ile ticaret unvanında ve işletme adında markanın kullanılmasına ilişkin istemin reddi kararı yönünden kaldırılmasını, manevi tazminatın tam kabulü ile ticaret unvanının terkini kararı verilmesini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Tarafların faaliyet alanı ile iştigal konularının farklı olduğunu, Müvekkilinin davacının marka/işartelerini taklit etme/ kullanma gibi bir amacı olmadığını, Şİrket yetkilisi …’nun kendi soyadlarını kullanmak istediklerini, taraf şirketlerin logolarının benzer nitelikte olmadığını, Hizmet kodlarının farklı olduğunu, marka hakkına tecavüz olmadığını, Normal ve ortalama bir tüketicinin her iki taraf arasında bağlantı olmadığını ayırt edebileceğini, müvekkilinin iş yaptığı kişilerin kamu kurumları ya da ticari şirketler olduğunu, ancak nihai tüketici gerçek kişi dahi olsa ayırt edebileceğini, Müvekkilinin şirket unvan ve tanıtım araçlarında hakim unsurun ÇELİK olduğunu, müvekkilinin davacının iddia ettiği gibi davacının tanınmışlığından yararlanma amacı ve ihtiyacı olmadığını, Davacı tarafın yanlı bir rapor aldırtarak mahkemeyi ve sonraki bilirkişileri yanılttığını, İlk raporun kendilerine haber verilmeden aldırıldığını, tacirin soyadını kullanmasının en doğal hakkı olduğunu, davacının unvan ve tanıtım araçlarına müdahalesi olmadığını, üretim faaliyet müşteri çevresi tamamen zıt iki firma arasında bağlantı kurulamayacağını, Müvekkilinin bir yıllık tüm kazancının maddi tazminat olarak ödetilmesine karar verilmesini de kabul etmediklerini, Resmi bilirkişilerin tecavüz olmadığını, benzerliğin olmadığını açıkça tespit ettiklerini, Sonraki raporda hataya düşüldüğünü, Pandemi döneminde haksız şekilde mazeretin reddedildiğini, hak arama özgürlüğünün kısıtlandığını belirterek kararın kaldırılmasını davanın reddini talep etmiştir.
İNCELEME Taraflara ait ticaret sicil kayıtları dosya içine getirtilmiş, incelendiklerinde; davacı şirketin tescil tarihinin 24/09/1981, davalı şirketin tescil tarihinin ise 12/05/2017 olduğu tespit edilmiştir. *Davacıya ait marka tescil kayıtları incelendiğinde; … tescil numaralı “… +Şekil” markasının 36, 37 ve 42. sınıflarda, … tescil numaralı “… +Şekil” markasının 16, 36 ve 37. sınıflarda, , … tescil numaralı ” …+Şekil” markasının 01, 02, 03, 04, 05, 06, 07, 08, 09, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 20, 21, 22, 24, 25, 26, 27, 28, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 44, 45. sınıflarda ve… tescil numaralı “…+Şekil” markasının ise 35. sınıfta davacı adına tescilli oldukları anlaşılmıştır.İhtiyati tedbir talebinin değerlendirilmesi için alınan marka vekili ve bilişim uzmanı bilirkişi raporunun incelenmesinde; “davalı tarafından kullanılan ibarenin, davacıya ait … dosya numaralı …, … dosya numaralı … , … dosya numaralı … ve … dosya numaralı … ibareli markalarının tanınmış marka tescil taleplerinin reddedildiği, davacının markalarının bilinçli tüketiciye hitap etmesi nedeniyle karıştırılma ihtimallerinin bulunmadığı, davalının kullandığı ibarenin davacıya ait markalarla benzer olmadığına ve iltibas yaratmadığına” dair tespit ve görüşlerine yer verilmiştir. *Birinci bilirkişi raporundan sonra davacı vekili müvekkilinin … markasının tanınmış marka başvurusunun kabul edildiğine ilişkin beyanda bulunarak tescil belge çıktısını sunmuştur. Mahkemece TPMK bu hususta yazı yazılmış, yazı cevabında incelenen evraklara göre … sayılı … markasının 27.02.2017 tarihli başvuruya istinaden reddedildiği itiraz üzerine YİDK tarafından itirazın kabul edildiği ve “… ” markasının inşaat sektöründeki bilinirliği dikkate alındığında markanın tanınmış marka olarak tespitine karar verildiği görülmektedir. Dava tarihi; 19.02.2018’dir.Mahkemece marka vekili, bilgisayar programcısı, muhasip bilirkişiden alınan raporda ise bilirkişiler özetle; “davacı adına tescilli “…” markasının inşaat hizmetlerinde yoğun kullanım ve tanıtımı sonucunda tanınmış marka haline geldiği, davalı tarafın sosyal medya hesabındaki “…” ve “…” şeklindeki kullanımların markasal kullanım olduğu ve davacı adına tescilli markalar ile aralarında benzerlik ve karıştırılma ihtimali olduğu, davalı tarafın markasal kullanımlarının davacı tarafın marka haklarını ihlal ettiği, Mahkemece davalının davacıya maddi tazminata hükmedilmesi düşünülür ise; (19.10.2017-19.02.2018 dönemi için) elde edilen 2017 yılı kârı ile 2018 yılı kârı toplandığında; 65.250,00 TL maddi tazminat ödemesi gerektiği, manevi tazminat konusundaki takdirin Mahkemeye ait olduğu” yönünde görüş belirtmişlerdir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı, … markasının tanınmış marka olduğunu, davalının “…” ve “… ” esas unsurlu markaları ile iltibas yaratacak şekilde “…” amblemi ve “…” ibarelerini kullandığını iddia ederek markaya tecavüz ve haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ile maddi ve manevi tazminat talebinde bulunmuştur. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı ve davalı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Somut uyuşmazlıkta; davalının adına tescilli … şeklinde herhangi bir markasının bulunmadığı, davalının … unvanının ise 12.05.2017 tarihinde sicile tescil edildiği, ticaret sicil kaydından; faaliyet konusunun “her çeşit ham demir, çelik ve alaşımlarını, döküm, dövme ve pres mamullerini, pik döküm, çelik boru ve ek parçarını, her çeşit hadde mamullerini, kok ve tali mahsullerini imal ve istihzal etmek ve bu işler için lüzumlu maden cevherlerini ve yardımcı maddelerini aramak, bunları istihraç etmek, ettirmek ve işletmek” olduğu, davacı şirketin ise; inşaat sektöründe faaliyet gösterdiği ve davacının … markasının inşaat sektöründe tanınmış marka olduğu, … sayılı ” …” ibareli markasının 6. ve 40.sınıfları kapsar şekilde pek çok sınıfta 23.09.2003 başvuru tarihinden itibaren tescilli olduğu, “…” ibareli 20.11.2015 başvuru tarihli … sayılı markasının “madencilik, maden çıkarma hizmetleri” sınıfında tescilli olduğu, bilirkişi raporunda tespiti yapılan İnstagram hesabındaki paylaşımlarda davalı şirketin mavi renkli “…” logosu ile “…” ibaresini ön plana çıkararak markasal olarak kullandığı, davalının adına kayıtlı markası olmamasına rağmen ticaret unvanını markasal olarak kullandığı, tarafların iştigal alanlarının aynı ve benzer sınıflardan oluştuğu, … harfinin davacı markasında olduğu şekilde mavi beyaz renkler ile oluşturulduğu, … şeklindeki markasal kullanım ile seri marka izlenimi oluşabileceği, ilk raporda davalının … kullanımının markasal kullanım olup olmadığı yönünden herhangi bir inceleme yapılmadığı, sadece “…” ibaresine ilişkin karşılaştırma yapıldığı, tanınmış marka kaydının dosyaya sonradan eklendiği görülmekle ilk raporun yetersiz ve hükme elverişli olmaması nedeni ile her iki rapor arasında çelişki olduğundan bahsedilemeyeceği dikkate alındığında mahkemenin markaya tecavüz ve haksız rekabete ilişkin talebin kabulüne karar vermesi yerindedir. Davacı vekili istinaf isteminde; mahkemenin ticaret unvanının terkinine karar vermemesinin hatalı olduğunu, geniş yorum yapılması gerektiğini ileri sürmüş ise de, davacının aşamalardaki dilekçelerinde terkine ilişkin herhangi bir talepte bulunmadığı, 2.raporda bilirkişiler tarafından davacının terkin talebi olmadığına değinildiği ancak davacı vekilinin rapora beyan dilekçesinde bu hususla ilgili beyanda bulunmadığı gibi davanın ıslah edilmediği, HMK 26.maddesi gereğince mahkemenin taleple bağlı olduğu, talepten fazlasına karar veremeyeceği dikkate alındığında; mahkemece tescilli ticaret unvanı terkin edilmedikçe ticaret unvanı olarak kullanımının yasaklanamayacağı gerekçesi ile davacının bu yöndeki isteminin reddine karar vermesi yerinde olup davacı vekilinin bu husustaki istinaf isteminin reddi gerekmiştir. Davalı vekili maddi tazminat hesabının hatalı olduğunu, müvekkilinin tüm kazancına hükmedildiğini ileri sürmüş ise de; davacının SMK 151/2-b maddesi gereğince tazminat talebinde bulunduğu, mahkemece yerinde olarak 19.10.2017-19.02.2018 Tarihleri arasındaki dönem esas alınarak ticari defter incelemesi yapılmasına karar verdiği, bilirkişinin de belirtilen dönemi esas alarak hesaplama yaptığı görülmekle rapor yerinde ve denetlenebilir olmakla davalının maddi tazminata ilişkin istinaf isteminin esastan reddi gerekmiştir. Davacı vekili, manevi tazminatın düşük belirlendiğini ileri sürmüş ise de; tecavüze konu eylem tarihi, meydana gelen zararın ağırlığı ve dosya kapsamına göre hükmolunan manevi tazminat miktarı yerinde görülmüş davacının bu yöndeki isteminin reddi gerekmiştir. Davalı vekili, mahkemenin mazeretini kabul etmemesi neden ile savunma hakkının kısıtlandığını ileri sürmüş ise de; 28.11.2019 Tarihli duruşmada sözlü yargılama aşamasına geçilmesine, bir sonraki celse katılmayan tarafın yokluğunda karar verileceğine karar verilerek davalı vekiline e-tebliğ yapıldığı, davalı vekilinin 30.06.2020 Tarihli karar duruşmasına ilişkin mazeretine ilişkin herhangi bir belge sunmayarak “duruşma ve iş yoğunluğununun” gerekçe gösterildiği, mahkemenin mazeretin belgelendirilmemesi nedeni ile reddettiği dikkate alındığında bu yöndeki usule ilişkin istinaf istemi de yerinde görülmemiştir. Açıklanan nedenle taraf vekillerinin istinaf isteminin esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere; 1-Davalı vekilinin ve davacı vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 md gereğicne ESASTAN REDDİNE,2-İstinaf istemi reddedilen davacı yönünden alınması gereken 80,70Tl harçtan peşin alınan 1400,00Tl harcın mahsubu ile fazla yatan 1319,30TL harcın istek halinde davacıya iadesine,3-İstinaf istemi reddedilen davalı yönünden alınması gereken 5823,00 Tl harçtan peşin alınan 54,40Tl ve 1456,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 4313,02TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye gelir kaydına,4-İstinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına,5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 6-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince taraflara iadesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtayda temyiz yolu açık olmak üzere 20/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.