Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/1956 E. 2022/2249 K. 28.12.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1956 Esas
KARAR NO: 2022/2249
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/02/2020
NUMARASI: 2017/180 2020/154
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan Tazminat, Tecavüz
KARAR TARİHİ: 28/12/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili şirketin Kazancı Mevzaut Bilgi Bankası, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası, Kazancı Hukuk Eserleri Bilgi Bankası gibi hukuk otomasyon programlarının sahibi olduğunu, bu programların gerek CD-DVD ortamında, gerekse www…com ve www…com.tr isimli internet siteleri üzerinden online satış ve pazarlamasını yaptığını, söz konusu programların hukuk camiasında en önemli başucu kaynaklarından biri haline geldiğini, halen müvekkili şirkete ait olan ve satış ve pazarlaması devam eden söz konusu bilgisayar programlarının veri tabanlarında, belli bir düzen çerçevesinde işlenmiş yüz binlerce Yargıtay, Danıştay, Uyuşmazlık Mahkemesi, Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararının yanı sıra, yürürlükte olan tüm TC Kanunları, Kanun Hükmünde Kararnameler, Tüzükler, Yönetmelikler ve sair mevzuatın da yer aldığını, davalı şirketin müvekkili şirket ile aynı sektörde faaliyet göstermek üzere kurulan ve hukukçulara hitaben kendi ismiyle hazırladığı çeşitli bilgisayar programlarını pazarlayan pek çok rakip şirketten biri olduğunu, ancak davalı tarafın, orijinal bir bilgisayar programı ve orijinal bir veri tabanı hazırlayarak kullanıcılarına sunmak yerine kolay yol olan müvekkilinin 1960’lı yıllardan beri sürdürdüğü faaliyetleri sonucu meydana getirdiği birikiminden haksız biçimde faydalanmayı tercih ettiğini, piyasaya sundukları bilgisayar programına ait veri tabanını ve bu veri tabanında yer alan her biri uzman bir hukukçu tarafından gözden geçirilerek belirli bir plan dahilinde ve belirli bir formata uygun biçimde işlenen yüksek daire içtihatlarını aynen kopyalayarak kendi kullanıcılarına izinsiz olarak sunduklarını, bununla yetinmeyip davalı şirketin … isimli proje kapsamında Adalet Bakanlığı ve Türkiye Barolar Birliği başta olmak üzere, birçok kamu kurumu ile sözleşme imzaladığını ve müvekkilinin veri tabanından kopyaladığı bu programları ücretsiz olarak söz konusu kurumlara ve üyelerine dağıtmış olduğunu, rakiplerini ticareten yok etmeyi amaçlayan söz konusu uygulama nedeniyle müvekkili şirketin maddi ve manevi olarak büyük zararlara uğradığını, bunun üzerine İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 2008/78 D.iş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporu ile müvekkiline ait mevzuat ve içtihat programlarında yer alan içtihatların davalı tarafça aynen kopyalandığı ve kendi programları içeriğinde satıldığının tespit edildiğini, İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesi’nin 2008/407 esas sayılı dosyasından yapılan yargılama sonucunda verilen 08/01/2013 tarihli ve 2013/12 sayılı kararı ile sanığın yöneticisi olduğu … Yazılım Ltd. Şti.’nin müşteki firmaya ait bilgisayar programlarının içeriğini kopyalayarak kendi içtihat programları altında piyasaya sürdüğünün tespit edildiğini, bu sebeple 5846 sayılı Yasanın Ek-8 maddesi yollamasıyla aynı Yasanın 72. Maddesi uyarınca cezalandırılmasına ve verilen hükmün açıklanmasının geri bırakılmasına karar verildiğini, söz konusu kararın taraflarca temyiz edilmeyerek kesinleştiğini, müvekkiline ait gerek eser niteliğindeki veri tabanı, gerekse veri tabanında yer alan ve telif hakkı konusu olduğu sabit olan içtihatlar üzerindeki mali ve manevi hakların ihlal edildiğini iddia ederek, müvekkiline ait Kazancı İçtihat Bilgi Bankası ve Kazancı Mevzuat Bilgi Bankası isimli bilgisayar programlarının işleme ve derleme eser niteliğindeki veri tabanları ile bu veri tabanı içeriğinde yer alan ve her biri bağımsız bir işleme eser niteliğinde olan içtihatlar üzerindeki telif haklarına vaki tecavüzün tespitine ve men’ine, fazlaya ilişkin hakkları saklı kalmak kaydıyla, tüm hakları müvekkiline şirkete ait olan program veri tabanının izinsiz kullanımı nedeniyle FSEK 68. maddesi uyarınca hesaplanacak zararın şimdilik 50.000TL tutarındaki kısmının üç katının haksız fiil tarihinden itibaren işletilecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline, davalının müvekkilinin FSEK’in 15. ve 16. maddelerinde belirlenen Adın Belirtilmesi Hakkı ve Eserde Değişiklik Yapılmasını Menetme hakkına yönelik tecavüz eylemi nedeniyle 25.000 TL manevi tazminatın haksız fiil tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan tahsili ile müvekkile ödenmesine ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davacı vekili ıslah dilekçesi ile 50.000TL olan maddi tazminat istemini fazlaya ilişkin dava ve talep haklarının saklı kalması kaydıyla 100.000,00 TL’ye çıkarttıklarını belirterek, dava dilekçesindeki diğer talepleri ile birlikte maddi tazminat taleplerinin FSEK 68/1 maddesi gereği bu tutarın 3 katı üzerinden kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin ticari faaliyet alanının Ankara olması nedeniyle dava dilekçesinin yetkisizliğine karar verilmesi gerektiğini, yetkili mahkemenin Ankara Mahkemeleri olduğunu, esasa ilişkin olarak, Yargıtay kararlarının eser olmadığını ve bunlar veri olarak kabul edilse bile 5846 sayılı yasanın 5101 sayılı yasayla değişik ek 8. maddesine göre veri tabanı korumasının 15 yılla sınırlı olduğunu ve bu sürenin geçtiğini, bizzat davacının 40 yıldır bu eserlerin kendileri tarafından satıldığını iddia ettiğini, bu durumda zaten yıllar önce bu verilerin koruması kalkarak, “harcı alem bir mal” haline geldiğini, davacının dayanak aldığı İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2008/407 esas ve 2013/12 sayılı kararında davacı programının aleniyet kazandığı tarihin 1998 yılı olduğunu, bu anlamda Yargıtay kararlarının yayınlanmasının davacı tekelinde olmadığını, kaldı ki, kararların içeriğinden paragrafların kopyalanması yolu ile oluşturulan özetlerin ise bir fikir eseri zaten olamayacağını, davacının dayanak aldığı tespit raporu içindeki kararların bir çoğundaki özetlerin birebir karar içindeki bir paragrafın kopyalanarak kararın en üzerine yapıştırılmasından ibaret olduğunu, sadece kararları özetleyip onlara madde numarası eklemenin kararlara eser niteliği kazandırmayacağını ve davacıya ait hususiyeti gösteren bir durum olmadığını, davacı kendisine ait hukuk programındaki “bütün” kararların kopyalandığı ve üçüncü kişilere satıldığını iddia etmekteyse de, buna dayanak olarak sunulan 2007/78 D.İş sayılı dosyadaki raporda toplamda kırk sekiz adet kararın değerlendirilmesinin yapıldığını, karar özetlerinde bulunan hataların müvekkiline ait programda aynen bulunduğu sonucuna varıldığını, ancak her iki tarafın da hukuk programındaki toplam karar sayısının kırk sekiz değil binlerce karardan oluştuğunu, durum böyleyken davacının hukuk programı ve veri tabanının tamamının kopyalandığı gibi bir izlenim yaratmasının kötü niyetli olduğunu, dayanak gösterilen kırk sekiz adet karar incelendiğinde, 1, 2, 3. sıradaki kararlarda özet olan kısımların, aynen karar içeriğindeki bir paragraf olduğunu, davacının bunlar üzerinde bir iddiada bulunmasının hukuken mümkün olmadığını, 6. sıradaki kararın ise Yargıtay Kararları Dergisinden alınmış olup, davacının buna ilişkin bir iddiasının olamayacağını, 7, 8, 9, 11, 12, 13, 25, 28, 29, 31. sıradaki kararların elle yapılması mümkün olmayan hatalar olduğunu, bunların hepsinin tarayıcının 2000 yıllarındaki çeviri hataları olduğunu, belirtilen kararlar gibi birçok karara ait tarayıcı CD’leri ve düzeltme şablonlarının müvekkili tarafından üretilmiş olup mahkemeye sunulacağını, davacının da tarayıcı kullanarak bu kararları programına eklediğini iddia ediyorsa buna ilişkin CD’leri mahkemeye sunması gerektiğini, ayrıca programın 2005 ve 2007 yılına ait bir kopyalarının noterde saklanmakta olduğunu, 43, 44. sıradaki kararların Danıştay sitesinde bulunan ve kamuya açık kararlar olup, davacı da bu kararları doğrudan oradan almış olması gerektiğini, diğer kararların ise müvekkilinin programına kullanıcılar (hakimler, savcılar, avukatlar ve programı kullanan tüm kullanıcılar) tarafından eklenen kararlar olduğunu, bu anlamda davacının dayandığı raporda belirtilen kararların sadece kendisine ait iddialar olduğunu, FSEK m. 31’in yargı kararlarının işlenmesini, yayılmasını vs. serbest bırakmış olduğunu, FSEK Ek Madde 8’nin bu olayda uygulama alanı olmadığını, zira olayda veri tabanının içeriğinin, bizatihi FSEK’in son derece açık bir hükümle herkesin kullanımı bakımından serbest bırakıldığını, her ne kadar davacı bir takım adi yazılı telif sözleşmeleri sunmuş olsa da bu sözleşmelerin içerdiği kararların hangi kararlar olduğu, adedinin ve numaralarının ne olduğunun belli olmadığını, diğer yandan sunulan telif sözleşmelerini imzalayanlar ile davacının bu tür adi yazılı bir sözleşmeye her zaman ve sonradan geri ya da ileri tarihli olarak oluşturabileceğini, bu anlamda davacı tarafından sunulan bu sözleşmelerin usul hukuku anlamında delil niteliği de bulunmadığını, talep edilen tazminat bedelinin ne şekilde hesaplandığının ispatlanmadığını, ayrıca davacının dilekçesinde “söz konusu tecavüz eylemlerini tekrar başlatma tehlikesi mevcut olduğundan” şeklindeki ifadesi ile mevcut bir tecavüzünün olmadığını açıkça belirttiğini ancak ihtimale binaen tedbir talebinde bulunduğunu, Yargıtay kararları özetlerinin “eser” olmadığından bu özetler üzerinde “manevi hak” olmasının mümkün olmadığını, bu nedenle manevi tazminat talebinin haksız olduğunu iddia ederek, davacı tarafından açılmış olan davanın eser niteliğinde bulunmayan mahkeme kararlarını yayınlamaya dayandığını, ceza mahkemesi tarafından verilen HAGB kararının bir “mahkumiyet hükmü” niteliği taşımamakla, esas alınamayacağını, davacı bir an için hak sahibi olsa da kanuni koruma süresi olan on beş (15) yıl dolmakla talep edilebilir hukuki bir menfaatinin kalmadığını, davacının kendi beyanlarında bir “tecavüzün olmadığını” ikrar etmiş olduğunu ve bu anlamda talep edebileceği bir hakkı bulunmadığını belirtmiş davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: “….1-Davacının davasının KABULÜ ile, davalının davacının eser sahipliğine tecavüzün TESPİTİNE, MEN’İNE, 2-Davacının maddi tazminat davasının KISMEN KABULÜ ile, takdiren (89.560,95 TL’nin Fsek 68 kapsamında üç katı hesabı ile) 268.682,85 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, fazlaya ilişkin talebin reddine, 3-Davacının manevi tazminat davasının KABULÜ ile, 25.000,00 TL’nin dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 4-Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin traji en yüksek üç gazeteden birinde masrafları davalıya ait olmak üzere bir defaya mahsusu ilanına… ” şeklinde karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkiline ait veritabanının eser niteliğinde olduğu, tecavüz eyleminin gerçekleştiği ve haklılıkları konusunda mahkemenin kararı netice itibariyle yerinde ise de hükmedilen tazminat tutarı konusunda hatalı ve eksik değerlendirmelere göre karar verildiğini, Mahkemenin davalı tarafa ait kopya veritabanının 300.000 aboneye dağıtıldığına ilişkin iddianın gerçekçi olmadığı gerekçesiyle TBK’nın 50. Maddesine göre tazminat tutarının tespiti yoluna gidilmişse de; davalı tarafın 300.000 aboneye ulaştığı ve programı dağıttığına ilişkin iddianın davalıya ait internet sitesinin tecavüzün gerçekleştiği tarihlerdeki ekran görüntüsünden de anlaşılacağını, bu sayının bizzat davalı tarafın iddiası olduğunu, davalının da internet sitelerinde böyle bir yayın yapmadıkları yönünde bir itiraz ileri sürmediğini, davada maddi tazminatın ikrar edilen 300.000 abone sayısı üzerinden kabulüne karar verilmesi gerekirken, bu sayıyı esas alan hesaplamaya itibar edilmemesinin yerinde olmadığını, dava konusu veritabanları sadece avukatlara hitap etmediğini, veritabanını içeren program CD’sinin sadece avukatlara değil, hakim ve savcılara, noterlere, mali müşavirlere, üniversitelere, şirketlere, kısaca mevzuat ve içtihat ile işi olan herkese ücretsiz dağıtıldığını, CD’ler avukatların da sadece %10’una değil, neredeyse tamamına ulaştırıldığını, tüm adliyelerdeki baro odalarının tamamında sepet içerisinde ücretsiz sunulan CD’lerin, baro seçimlerinde vb. Avukatların ve diğer meslek mensuplarının toplu olarak bulunduğu etkinliklerde ücretsiz dağıtıldığını, adreslerine postalandığını, hakim ve savcılara da ve diğer kamu kurumlarına da TİDAP projesi kapsamında Adalet Bakanlığı tarafından dağıtımı yapıldığını, Bilirkişi tarafından hesaplamaya esas alınan avukatların %10’luk kısmına ilişkin bu sayı %2’ye indirildiği, ardından bu sayı üzerinden hesaplanan tutarın da %75’i gider olarak kabul edildiği ve sadece %25’inin tazminata esas alınması yoluna gidildiğini, Bu şekilde tazminat miktarı, caydırıcı olmaktan uzak olduğunu, Mahkemece hükme esas alınan ek rapordaki hesaplamaların dayandığı birim tutarların, müvekkili şirketin adresinde ticari defter ve kayıtları üzerinde yapılan yerinde incelemede tespit edilen dava konusu tarihlerdeki veritabanına ilişkin satış faturalarının ortalaması esas alınarak belirlendiğini, tazminat tutarının soyut verilere dayandığı yönündeki iddialarının bir geçerliliği olmadığını, veritabanına ilişkin iki farklı hizmet paketi üzerinden bir hesaplama yapıldığını, belirterek kararın maddi tazminat yönünden kaldırılmasını, davalının istinaf isteminin reddini talep etmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde özetle; Davacının veri tabanı derleme eser kabul edilse dahi veri tabanı içindeki verilerin FSEK 6/11 maddesi gereğince derleme eser olmadığından tecavüzden bahsedilemeyeceğini, kanunun veri tabanını derleme eser olarak koruduğunu, veri tabanı içinde yer alan verileri korumadığını, veri tabanı içindeki verilerin derleme eser olmadığını, Mahkemece veri tabanının derleme eser olduğu ve davacının korumadan yaralanacağı yönünde karar verilmiş ise de; somut olayda veri tabanı kopyalanması değil veri tabanında yer alan bir kısım içtihatların kopyalanıp kopyalanmadığının uyuşmazlık konusu olduğunu, Veri tabanının kopyalanmadığı, tarafların veri tabanlarının birbirinden farklı olduğunun raporlar ile sabit olduğunu, Kabul anlamına gelmemekle birlikte 5846 sayılı kanun ek 8 maddesine göre veri tabanı yapımcısına sağlanan korumanın 15 yıl olduğunu, ceza mahkemesinde programın 1992 yılında aleniyet kazandığının davacı tarafça açıkça beyan edildiğini, sonrasında ise o yıla ait broşür olmadığı için 1998 tarihli broşürü savunduğunu, kanundaki 15 yıllık sürenin 2007’de sona erdiğini, davanın süre yönünden reddi gerektiğini,Müvekkili şirket tarafından herhangi bir kanuna aykırı kopyalama yapılmadığını, Mahkemenin çoğaltma hakkının ihlali yönünden gerekçesinde hangi tespit dosya raporunu esas aldığın belirtmediğini, dosyada iki tespit raporu olduğunu, İstanbul 3.FSHHM 2007/78 D.İş sayılı dosyada ; bazı benzerlikler tespit edilmiş ise de sistematik kopyalama olduğundan bahsedilemeyeceğinin belirtildiğini, yine İstanbul 10.Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/17 D iş sayılı dosyasında sistematik kopyalama olmadığının ve veri tabanlarının aynı olmadığının tespit edildiğini, mahkemenin bu tespitlere rağmen aksi karar vermesinin yerinde olmadığını, 21.06.2016 tarihli ek raporda programlardaki kararların %68 oranda benzer olduğu belirtilmiş ise de bu tespitin sadece 382 karar incelenerek yapıldığını, her iki tarafın veri tabanında binlerce karar olduğunu, buna rağmen bir kısmının incelenerek oranlama yapılmasının yerinde olmadığını, bilirkişilerin rapordaki inceleme kıstası hatalı olduğu gibi oranlama yapılması gerekir ise tüm kararların incelenmesi gerektiğini, raporun hükme esas alınmasının yerinde olmadığını, 05.11.2016 tarihli kök raporda veri tabanının veya veri tabanını oluşturan içeriğinin eser sayılamayacağının tespit edildiğini, ek raporda bambaşka tespitlerde bulunulduğunu, mahkemenin ek raporun hükme esas alınamayacağını beyan ederek yeni rapor alınmasına karar verdiğini ancak ek raporu esas alarak karar verdiğini, mahkemenin kendi kararı ile çeliştiğini, Tüm kararların incelenmesi için rapor alınması gerektiğini, Veri tabanındaki bazı kararlardaki benzerliğin kopyalamadan değil, tarayıcı çevirisinden yahut kararın kendisindeki hatadan kaynaklandığını, 3.FSHHM 2007/78 Diş dosyasında sadece 48 kararın incelendiğini, 19.03.2015 havale tarihli dilekçede o tarihteki teknoloji ve hangi harflerin hatalı olduğuna ilişkin açıklamalar yapıldığını, -Raporda 1,2,3 sıradaki kararların aynen karardan alındığını,6.sıradaki kararın yargıtay dergisinden alındığını, 7.8.9,11,12,13,25,28,29,31 sıradaki kararlardaki hataların elle yapılması mümkün Olmayıp Bu hataların tarayıcının 2000 yıllarındaki çeviri hatası olduğunu, 43,44 sıradaki kararların Danıştay sitesinde bulunan ve kamuya açık kararlar olup, müvekkil şirket tarafından Danıştay sitesinden aynen alındığını, Diğer kararların ise müvekkil şirketin program kullanıcıları (hâkim, savcı, avukat gibi) tarafından sisteme eklenen kararlar olduğunu, binlerce karar arasından sadece çok az sayıdaki da görülen benzerlik aslında kopyalamadan değil, yukarıda sayılan hallerden Kaynaklandığını, Bu benzerliklerin aynı konuda faaliyet gösteren ve benzer hizmetler sunan diğer tüm veri tabanlarında da görüldüğünü, dilekçe ekindeki CD İncelendiğinde; Dinamik Hukuk, Sinerji Mevzuat, Mevdata gibi diğer sitelerdeki kararlarda da aynı hatalar olduğu veya karar özetlerinin aynı olduğu açıkça görüleceğini, Eğer bir kararın orjinalinde harf hatası varsa bu firmalar aynı çeviri hatasına sahip tarayıcı kullanmışsa bu durumun kopyalama anlamına gelmeyeceğini, Tüm firmaların özet kısmında birbirinden habersiz olarak kararın hangi kısımın özet kısmında yar alacağını bilerek özet kısmı oluşturduğunu, 18.01.2018 tarihli raporda da beyan edildiği gibi davacı tarafın uyuşmazlık konusu olay öncesinde veri tabanındaki kendisine özel ve orijinal metinden farklılık İçeren veriler için yaptırmış olduğu bir tespit olmadığını, Dolayısıyla davacı yanın belki de bu kararları müvekkil şirketin veya aynı sektördeki 3. Bir firmanın veri tabanından almış, kendisinin İfadesiyle kopyalamış olabileceğini, Müvekkilinin veri tabanında davacıdan daha fazla sayıda karar bulunduğunu, 18.01.2018 tarihli bilirkişi raporunda bilirkişilerin önemli bir noktayı daha işaret ettiğini; davacı tarafın uyuşmazlık konusu olay öncesinde veri tabanındaki kendisine Özel ve orjinal metinden farklılık içeren veriler için yaptırmış olduğu bir tespitin olmadığının belirtildiğini, davacının bu yönde delil sunmadığını, Bunun yanı sira raporda veri tabanının esaslı bir kısmı kopyalanmadığı sürece hak ihlalinden bahsedilemeyeceğinin belirtildiğini,, binlerce karar içinde çok az sayıdaki bazı kararlarda benzerlik bulunmasının veri tabanının kopyalandığını kanıtlamayacağını, bu hususta savunmalarını da sunduklarını, Müvekkilin kusurundan kaynaklanmayan birtakım sebeplerle, veri tabanlarında yer alan az sayıdaki karar arasında benzerlik görülmesi kopyalama veya çoğalıma hakkı ihlali olarak yorumlanamayacağını, sistematik bir kopyalama işlemi olmadığını, Kabul anlamına gelmemek ile birlikte maddi tazminat hesabının da hatalı olduğunu, Yasa’nın 68/1. Maddesinde değinilen olası lisans ücretinin öncelikle taraflarca yapılmış ve emsal niteliğindeki lisans sözleşmelerinde belirtilen miktarlar, yoksa Yerel Mahkemece sübjektif ve objektif unsurlar kapsamında belirlenmesi gerektiği düzenlendiğini, eser sayısı ve ihlal süresinin de esas alınması gerektiğini, hesaplanacak dönemsel olası lisans ücretleri, hükme esas alınan 21.06.2016 tarihli Ek Raporda belirtilen ve sadece intihal edildiği saptanan 261 adet İşleme eser için olması gerektiği, davacı ile üçüncü kişiler arasındaki yıllık lisans ücretinin baz alınması, bu ücret kaşılıı kullandırılan içtihat sayısına göre dava konusu 261 adet içtihada isabet edecek olası lisans ücretinin tespiti gerekirken soyut bir varsayımdan hareketle yapılan hesaplamayı içeren raporun esas alınmasının yerinde olmadığını, Mahkemenin gerekçeli kararda rapordaki hesaplamanın uygun olmadığını belirterek ilk heyetin ek raporunu esas alması yerinde olmadığı gibi mahkemenin kararın kendi içinde çeliştiğini, hiçbir zaman avukatların %10 una ulaşıldığı yönünde beyanda bulunulmadığını, TBK 50 maddesi gereğince maddi tazminat belirleneceği açıklanmışken 21.06.2016 tarihli rapora göre belirlenen tazminata hükmetmesinin hatalı olduğunu, Davacı tüzel kişi olmadığından manevi tazminat talep edemeyecekken manevi tazminata hükmedilmesinin yerinde olmadığını, manevi tazminata yasal faiz talep edilmişken avans faiz hükmedilmesinin de yerinde olmadığını, HAGB kararının bir mahkumiyet hükmü olmadığını, kararın sanık lehine aleyhine yorumlanamayacağını, delil olarak göz önünde bulundurulmasının yerinde olmadığını belirterek kararın kaldırılmasını davanın reddini talep etmiştir.
İNCELEME İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2007/78 D.iş sayılı dosyasından alınan bilirkişi raporunda, www…com sitesinden indirilen … İçtihat ve Mevzuat Bilgi Bankası yazılımı ile davacı …’nin yazılımının incelenmesi sonucunda birebir örtüşen bazı metinlerin tespit edildiği, bu metinlerde metin harici bazı yazım hataları ve eksikliklerinin de örtüştüğünün tespit edildiği yönünde görüş belirtilmiştir. İstanbul 3. Fikri ve Sınai Haklar Ceza Mahkemesinin 2008/407 esas sayılı dosyasındaki bilirkişi raporunda, “Her iki veri tabanının karşılaştırılmasında, ilk teknik bilirkişi değerlendirmelerinden birini oluşturan ve …tarafından tespit edilen benzerlikler heyetimiz tarafından da aynen tespit edilmiştir. Bazı karar özetlerinin aynı olması da bu değerlendirmeyi doğrulamaktadır. Nihayetinde karar özetlerinin farklı şekillerde yapılması mümkündür ve bu açıdan her bir kişi açısından farklı şekillerde ürünler oluşturulması mümkündür. Bazı yerlerde yazım hatalarının dahi aynı olması katılanın ürününün bir ölçüde aynen alındığını destekleyen diğer bir unsurdur. Bütün bu açılardan teknik bilirkişi …’ın değerlendirmelerine katılmaktayız.” şeklinde görüş belirtilmiştir. İstanbul 10. Sulh Hukuk Mahkemesinin 2012/17 D.iş sayılı dosyasından alınan 02/04/2012 tarihli bilirkişi raporunda, “… CD’sinin 23/05/2007 09:23 tarihinde oluşturulduğu, …CD’sinin, 02/12/2007 02:35 tarihinde oluşturulduğu, her iki tarafın programları ve veri tabanlarının aynı olmadığı, aralarında benzerlik bulunmadığı, her ikisinin de tamamen farklı platform ve mimariler kullanılarak üretilmiş program ve veri tabanları olduğu, her iki tarafın programlarına Yargıtay kararlarının hangi tarihte ve kim tarafından yüklendiğinin tespitinin mümkün olmadığı, her iki tarafa ait program veri tabanlarında farklı sayılarda karar ve mevzuat bulunduğu, …’nin programının, firma sunucularına bağlanarak otomatik güncelleme işlemi yapabildiği, buna karşın …programının bu şekilde bir güncelleme yönteminin olmadığı, tarafların kullandığı iki veri tabanı sistemi arasında kopyalamanın ancak verilerin tek tek kopyalanması ile gerçekleşebileceği, tarafların veri tabanlarındaki verilerin esasen yayımlanmış mahkeme kararları ve Yargıtay içtihatlarının derleme olduğu göz önüne alındığında, her iki tarafın veri tabanında da aynı bilgilerin ve özdeş girdilerin bulunmasının normal karşılandığı, sistematik bir kopyalama tespit edilemediği, …’ye ait programın, tespitte istenen 01/12/2007 tarihindeki ve sonrasındaki versiyonları dosyada mevcut olmadığından, programın istenen tarih sonrasında değişip değişmediğinin tespitinin mümkün olmadığı hususları tespit edilmiştir.” şeklinde görüş bildirilmiştir. Mahkemece alınan raporda bilirkişiler YMM …, Bilgisayar müh öğr üyesi …, hukukçu Yrd Doç Dr … raporlarında ; davacının veritabanının FSEK md.l/B ve FSEK md.6/11 hükümleri çerçevesinde eser niteliğini haiz bir çalışma sayılabileceği, zira davacının veri tabanının, kararların sadece bilgisayar ortamına aktarılması veya kronolojik sıralama altında sunulması gibi alelade sayılabilecek bir derleme olarak değerlendirilemeyeceği, aksine, yapılan derlemenin hususi bir plan ve maksat dahilinde yapılmış olduğu, derlemenin kavram endeksi, kanun-madde endeksi, daire endeksi ve diğer unsurlara yer verilmek suretiyle oluşturulduğu, kararlara ilişkin özetler yapılmış olduğu ve yine başlıklar konulduğu, salt kararın kendisini sunmak yerine, karar özeti ve başlıklandırma yapılmak suretiyle mahkeme kararı sunmanın ciddi sayılabilecek bir emek gerektiren çalışma olduğu kadar bir bütün olarak değerlendirildiğinde hususiyet taşıyan bir çalışma olduğu sonucuna varılabileceği, davacının veri tabanı veya veri tabanını oluşturan içerikler eser niteliğinde sayılmasa dahi, veri tabanına (kararların elde edilmesi, bilgisayar ortamına aktarılması, sunumu bu kararların tasnif edilmesi ve güncellenmesi gibi faaliyetlerde ortaya çıktığı üzere) yapılan yatırım nedeniyle FSEK Ek madde 8 bağlamında veri tabanı yapımcısı olarak değerlendirilebileceği, davalı … Tic, Ltd. Sti.’ne ait yazılım dava dosyasına sunulan CD’deki aksaklıktan kurulamadığından, her iki yazılım ve veritabanı ile davalı yanın sunmuş olduğu optik karakter tanıma (OCR) programı çıktılarının karşılaştırılmasının yapılamamış olduğu, teknik açıdan dava konusu yazılımlar ile veri tabanlarının karşılaştırılması yapılmadan izinsiz kullanıma ilişkin bir değerlendirmede bulunulmasının da mümkün olmadığı, dava konusu döneme ilişkin davalı ve davacı yanın finansal tabloları ve ticari defterleri incelenerek rayiç bedelin tespit edilebileceği, dosyada bu tespiti yapabilecek bir veri bulunmadığı…” şeklinde görüş belirtmişlerdir. Ek raporda bilirkişiler; teknik inceleme sonucunda, davacı Kazancı programında incelenen 382 kararın 261’inin davalı …’ın programında da bulunduğu, buna göre her iki tarafın programlarında yer alan kararların %68’lik bir benzerlik gösterdiğinin görüldüğü, özellikle Yargıtay Kararları’nda bu oranın %87,3, Uyuşmazlık Mahkemesi Kararları’nda bu oranın %90, Danıştay Kararları’nda ise %70 olduğu, diğer kararlarda ise benzerlik oranının düşük olduğu, sektöre ait özel bir durum olmadığı ve geniş bir karar havuzundan seçim yapıldığı varsayıldığında bu kadar yüksek oranlarda benzerliğin bulunmasının bilgisayar bilimleri açısından hayatın olağan akışına uygun olmadığı, davalının programında yer alan kararlarda, davacınınkinde olduğu gibi kısa açıklamalı başlıklara yer verilmediği görülmekle birlikte, bazı kararlarda davacınınkiyle aynı kısa açıklamalı başlıklara yer verilmiş olmasının, tesadüfün ötesine geçen bir benzerlik/aynılık olarak düşünüldüğü, örneğin Danıştay 1. Dairesi 2003/28 esas, 2003/35 karar sayılı ve 19/03/2003 tarihli kararda, kısa açıklamalı başlıkların kelime kelime aynı olduğu: “Kontrollü Teslimat Yöntemiyle Yurtdışında Sona Eren Uyuşturucu Kaçakçılığı Takibi (Muhbirlere İkramiye Ödenmesi-Müsadir İkramiyesi Ödenip ödenmemesi), Muhbir İkramiyesi (Kontrollü Teslimat Yöntemiyle Yurtdışında Sona Eren Uyuşturucu Kaçakçılığı Takibine Muhbir Sıfatıyla Katılanlar), Müsadir İkramiyesi (Kontrollü Teslimat Nedeniyle Yurtdışında Sona Eren Uyuşturucu Kaçakçılığı Takibine Muhbir Sıfatıyla Katılanlara Ödenip Ödenmeyeceği), Uyuşturucu Kaçakçılığı (Kontrollü Teslimat Yöntemiyle Yurtdışında Sona Eren Takipler- Muhbirlere Ödenecek İkramiyeler- Yabana Ülkenin Hazırladığı İnceleme Raporu), Yabancı Ülkenin Hazırladığı İnceleme Raporunun Hukuki Değeri (Kontrollü Teslimat Yöntemiyle Yurtdışında Sona Eren Uyuşturucu Kaçakçılığı Takibi)”; mali inceleme sonucunda, davanın kabulü halinde toplam avukatların %2’sine satış yapılacağının kabulü halinde davacının yoksun kalacağı kazancın 89.560,95 TL olacağı, davacının 300.000 abone olabileceği iddiasının kabul görmesi halinde ise davacının yoksun kalacağı kazancının 43.976.250,00 TL olacağı,” hususlarında görüş bildirmişlerdir. 18/01/2018 tarihli raporda bilirkişiler; her ne kadar davacı dilekçelerinde “yazılım” ibaresini de kullanmışsa da, kastedilenin yazılımlar tarafından kullanılan veritabanı yani “Mevzuat ve İçtihat” verilerinin saklandığı veritabanı ve içindeki veriler olduğunun anlaşıldığı, tarafların yazılımlarını meydana getiren kaynak kodlarda kopyalama (aşırma) olduğuna ilişkin herhangi bir delil veya bunun ne şekilde yapıldığına ilişkin teknik bir açıklama sunulmadığı, veritabanları tabloları, şemaları, ilişkileri ve kurallarıyla birbirinden farklılaşabildiği, davacı veritabanının davalı tarafından kopyalanmış olduğuna dair dosyada herhangi bir bilgi bulunmadığından, bu yönde bir teknik kanaate ulaşılamadığı, davacı veritabanındaki verinin kaynağının bir kamu kuruluşu olduğu, bu bilgilerin uzun zamandır Yargıtay Kararları Dergisi’nde umuma açık bilgiler olduğu, son yıllarda Adalet Bakanlığı tarafından bu kararların internette ve mobil uygulamalarda ücretsiz olarak yayınlanmaya başladığı göz önüne alındığında, fikri koruma kapsamının dar yorumlanması gerektiği, bu veritabanındaki verilerin esaslı kısmının kopyalanmaması halinde koruma kapsamında olmayacağı, davacı tarafın uyuşmazlık konusu olay öncesinde veritabanındaki kendisine özel ve orijinal metinden farklılıklar içeren veriler için yaptırmış olduğu bir tespitin bulunmadığı, karşılaştırılan kararlardaki özet kısımlarının Yargıtay Kararları Dergisi’nden olduğu gibi alınıp alınmadığının, tespit edilen hataların OCR yazılımı ve tarayıcı kaynaklı olup olmadığının bilinemediği, eldeki deliller kapsamında davacı veritabanının esaslı kısmının davalı tarafından kopyalanmış olduğu hususunun şüpheye yer bırakmayacak şekilde gösterilememiş olduğu, davacının eserden kaynaklanan haklarının ihlal edildiği yönünde bir görüş oluşmadığından dolayı herhangi bir tazminat hesabı yapılmasına gerek duyulmadığı, mahkemenin aksi görüşte oluşması halinde; tecavüzün oluştuğu zaman aralığı ve kapsamı belirtilerek görev verilmesi halinde tarafların ticari defterleri incelenerek bu yıllar arasındaki gelirlerin belirleneceği ve takdir edilen ihlal yüzdesine göre tazminat hesaplamasının yapılabileceği, hususlarında kanaatlerini bildirdikleri anlaşılmıştır. Mahkemece alınan 22/08/2019 tarihli 3.raporda bilirkişiler; başlıklanmış ve özetlenmiş içtihatların kullanımı yönünden; davaya konu davacının veri tabanı içeriğindeki özetlenmiş ve başlıklanmış içtihatların hususiyet taşıyan içtihadın bütününü okumadan o içtihat hakkında ana sonuç ve konunun anlaşılabildiği yaratımlar olmakla FSEK 6/9 anlamında işlenme eser sayılabileceği, davacının veri tabanı içeriğinde yer alan özetlenmiş, derlenmiş, başlıklanmış bazı içtihatların birebir yazım hataları ve özetlenmiş ve başlıklanmış hali ile kullanılması söz konusu olduğundan bu şekildeki bir kullanımın özetlenmiş ve başlıklanmış içtihatlar üzerinde hak sahibi olan davacının FSEK 22’de belirtilen çoğaltma hakkının ihlali sayılabileceği, davacının talep edebileceği bedelin kullanımın türü, tespit edilebildiği kadarıyla miktarı, mecrası, süresi dikkate alındığında sektörel değerlendirmeler de dikkate alındığında 10.000 TL olabileceği, davacının bu bedelin 3 katını FSEK 68 çerçevesinde talep hakkının mahkemenin takdirinde olduğu, başlıklanmamış özetlenmemiş içtihatların kullanımı yönünden; davacının özetsiz ve başlıklanmamış içtihatların yazım hataları ile birlikte alınıp davalıya ait programda kaynak belirtilmeden kullanılması söz konusu olup bu şekildeki bir kullanımın TTK m.55/l-c,4 bendindeki “kendisinin uygun bir katkısı olmaksızın başkasına ait pazarlanmaya hazır çalışma ürünlerini teknik çoğaltma yöntemleriyle devralıp onlardan yaralanmak” şeklindeki haksız rekabet hükmünün ihlali sayılabileceği, bu ihlal nedeniyle davacının talep edebileceği maddi tazminatın tarafların rakip firma oluşları, aynı sektörde aynı içerikte yazılım programı satmaları da dikkate alınarak davacının ihlal sebebiyle mahrum kalacağı kar ve uğranılan zararın arttırıp eksiltme konusundaki takdiri mahkemeye ait olmak kaydıyla TBK 50 ve 51 gereğince 50.000 TL olabileceği, davacının içtihatlarından yararlanıldığı halde yararlanılan kaynağın gösterilmemesi ve ayrıca içtihatlardan haksız rekabete sebebiyet derecede yararlanılması hususu gözetildiğinde davacının manevi tazminat talebinin mahkemenin takdirinde olmak kaydıyla yerinde sayılabileceği, yönünde görüş belirtmişlerdir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, eser sahipliğine dayalı olarak tecavüzün tespiti, meni, maddi manevi tazminat istemlerine ilişkin olarak açılmıştır. İlk derece mahkemesince davanın kısmen kabulüne karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı ve davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı, Kazancı İçtihat Bilgi Bankası ve Kazancı Mevzuat Bilgi Bankası isimli bilgisayar programlarının işleme ve derleme eser niteliğindeki veri tabanları ile bu veri tabanları içeriğinde yer alan ve her biri bağımsız bir işleme eser niteliğinde olduğu iddia edilen içtihatlar üzerindeki telif haklarına yönelik tecavüzün tespitini, muhtemel tecavüzün menine, tazminata karar verilmesini talep etmiştir.İlk derece mahkemesince aşamalarda 3 ayrı bilirkişi raporu alınmış ise de; raporlar hüküm kurmaya elverişli nitelikte olmayıp tarafların raporlara ciddi itirazları değerlendirilmemiştir. Mahkemece alınan 1.bilirkişi raporu ile 2.bilirkişi raporu arasında çelişki oluşmuş, 3.bilirkişi raporu ile de çelişki giderilememiştir. Bununla birlikte mahkemenin 21.02.2017 tarihli duruşmanın 1 nolu ara kararında; “dosya ve bilirkişi raporları tarafların beyanları da dikkate alındığında özellikle muhasip bilirkişinin incelemesinin hükme esas almaya yeterli olmadığı, somut verilerden oluşmadığı…” gerekçesi ile ilk raporun yeterli olmadığı belirtilerek yeni bir heyetten rapor alınmasına karar verilmişken yargılama safahatı ile çelişerek hükümde kısmen birinci bilirkişi raporunun esas alması da yerinde görülmemiştir. Bu durumda öncelikle davacının iddiasının teknik incelemeyi de gerektirmesi nedeni ile veri tabanı alanında uzman bilgisayar mühendisi, FSEK uzmanı ve muhasip bilirkişilerden oluşan yeni bir bilirkişi heyetine dosyanın tevdi ile tarafların iddia ve savunmaları, önceki raporlara ilişkin itirazlar dikkate alınarak davacının veri tabanının davalı yanca kullanılıp kullanılmadığı, davalı yanca kullanıldı ise kaçta kaçının kullanıldığının da teknik yönden tespit edilerek hükme elverişli bir rapor alınması ve bilirkişi raporun denetlenebilmesi için bilirkişilerce yapılacak olan somut tespitlerin verilerinin de rapora eklenmesinin istenmesi gerekirken eksik inceleme ile karar verilmesi yerinde görülmemiştir. Kabule göre ise; davacının maddi tazminat istemini ıslah ile 50.000TL’ den 100.000TL’ye artırdığı, dava dilekçesinde (50.000 maddi + 25.000TL manevi olmak üzere 75000TL üzerinden 1280,85TL nisbi harç yatırıldığı) ıslah için ise 853,88TL ıslah harcı yatırıldığı görülmektedir. Bu durumda davacı, FSEK 68.maddesine göre 100.000TL’nin 3 katına göre karar verilmesini talep etmiş ise de; ıslah harcını 100.000TL maddi tazminata göre tamamladığından mahkemece eksik harç için Harçlar Kanunu’nun 30, 32.maddelerine göre davacıya süre verilmesi gerekirken, harçlandırılan talep aşılarak maddi tazminata hükmolunması yerinde görülmemiş olup bu husus kamu düzenine ilişkin olmakla HMK 355.maddesi gereğince re’sen dikkate alınmıştır. Açıklanan nedenlerle davacı ve davalı vekilinin istinaf isteminin kısmen kabulüne, HMK 355, 353/1.a.6 maddesi gereğince ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasına, kaldırma sebebine göre sair istinaf istemlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı ve davalı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜNE, 2-HMK 355, 353/1.a.6 maddeleri gereğince İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 28/02/2020 tarihli, 2017/180 Esas, 2020/154 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde yargılamaya kaldığı yerden devam edilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde aidiyetine göre davacıya ve davalıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 148,60-TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 52,60-TL posta masrafı olmak üzere toplam 201,20-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, -İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 148,60-TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.28/12/2022