Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/1921 E. 2022/1732 K. 19.10.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1921 Esas
KARAR NO: 2022/1732 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/12/2019
NUMARASI: 2019/5 E. – 2019/329 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 19/10/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA: Davacılar vekili dava dilekçesinde özetle; müvekkili … San. ve Tic. A.Ş.’nin dondurma sektörünün Türkiye’deki ilk üreticilerinden olduğunu ve … ürününün yaratıcısı ve ilk üreticisi olduğunu, müvekkili … Gıda’nın satın alarak yeniden canlandırma hamlesine girdiği dondurma olan “…'”nun Türkiye’deki ilk endüstriyel, yani seri olarak üretilebilen dondurma olduğunu, müvekkili …’nın ilgili markalarını diğer Müvekkili …’ya devretmeden önce … ürününün üretimini elinde olmayan sebeplerden dolayı azalttığını ve dağıtım ağını küçülttüğünü, tüketicilerin büyük talebi üzerine müvekkillerden …’nın tekrar üretim yapmak amacıyla girişimlerde bulunduğunu, 2013 yılında …Gıda ile görüşmelere başladığını, davalının “…” markası ile dondurma satışı yapmakta ve faaliyetini sürdürmekte olduğunu, müvekkili …’nın ürünlerinin yapılan ortaklıkla diğer müvekkili … tarafından tekrar piyasaya sürüleceğini haber alan davalının, tüketicilerin yanılmasına sebep olacak şekilde derhal bir reklam kampanyası başlattığını ve müvekkil ürünüyle karıştırılacak şekilde “…” şeklinde reklamlar hazırladığını, davalının müvekkilin uzun yıllar artan tüketici baskısı sonucu piyasaya tekrar ürün çıkaracak olmasını kullandığını, sanki yıllardır kendi ürünü hiç üretilmiyor muşcasına ve çok talep gören bir marka gibi hareket ettiğini, tüketicilerce müvekkil markasının tekrar piyasaya kendi namları altında çıkacağı izlenimini uyandırdığını, davalının yaptığı bu şekilde eylemlerin TTK 55.maddesi kapsamında haksız rekabet oluşturduğunu, davalının yaptığı eylemlerin TTK 56/1.maddesi uyarınca haksız rekabet oluşturduğunun tespitine, davalının gerçekleştirdiği haksız rekabetin ortadan kaldırılmasına, alacağın belirsiz olması nedeniyle şimdilik 1.000,00 TL maddi ve 1.000,00 TL manevi tazminatın davalıdan alınarak müvekkile verilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; … markasının müvekkili adına 1984 yılında tescil ettirildiğini, “…” markasını taşıyan dondurma ürünlerinin sadece sinema salonlarında satışı yapılan ürünler iken, … A.Ş.’nin 1994 krizinden sonra mali güçlük içerisinde piyasadan çekildiğini ve “…” markasının uzun bir sessizliğin ardından 2014 yılında diğer davacı … A.Ş. tarafından satın alındığını, davacı yanın piyasada bulunduğu sürede sadece sinema salonlarında tüketici karşısına çıkarılan ve uzunca yıllardır piyasada aktif ve yaygın olarak yer almayan bir markayı 2014 yılının sonlarında devraldıktan sonra müvekkil şirket tarafından çok uzun bir süredir piyasada yoğun ve aktif bir biçimde yer alan ve hatta tüketici talebi üzerine çok kısa bir süre ara verildikten sonra satışına devam edilen tanınmış “…” markalı ürün tanıtımında kullanılan ve bir yıldan uzun bir süre önce yaratılmış “…” sloganında yer alan “…” sıfatının kendisine ait olduğunu ve kendi ürününü çağrıştırdığı anlayışına dayalı haksız rekabet iddiasının hukuki dayanağının bulunmadığını, davacıların, dava dilekçelerindeki iddialarını Marka Haklarına dayandırmadıkları gibi 05.08.2014 tarih ve … başvuru numaralı başvuruları ile TPE nezdinde “…” ibareli markayı tescil ettirme çabası içinde olduklarından söz etmediklerini, kendi markalarının “…” sıfatına haiz olduğunu ve bu sıfatın tüm Türkiye tarafından kendi markalarına atfedildiğini, müvekkili şirketin ülkemizde … markasını taşıyan ürünlerin satışına 2005 yılında başlamış olup, 2013 yılına kadar aralıksız ciddi ve yaygın bir şekilde kullanıldığını, 2013 yılında ise üretimine kısa bir süre için ara verilen bu markayı taşıyan ürün için tüketicilerden gelen yoğun talep üzerine 2013 yılı sonu itibarıyla hazırlıkların tamamlandığını, 2014 yılı başında poster ve reklamlar hazırlandığını, Nisan ayında “…” sloganı ile ürünün satışına yeniden başlandığını, eş deyişle müvekkili şirketin “… ve …” konsepti bakımından öncelikli kullanım hakkına sahip olduğunu, haksız rekabet teşkil eden hareketlerle rakibe rahatsızlık veren hareketleri birbirine karıştırmamak gerektiğini, zira rakiplerin mesleki faaliyetlerini güçleştirmekle birlikte, kanuna, dürüstlük kurallarına, örf ve adet kurallarına aykırılık oluşturmayan hareketlerin haksız rekabet sayılamayacağını, 2014 yılı dondurma sezonu için 2013 yılı sonunda fikir, afiş, sipariş ve reklam hazırlıklarının tamamına başlayıp, Nisan 2014’te “…” sloganını kullanan müvekkili şirketin piyasada bulunmayan bir ürünün tanınmışlığından haksız yararlanma niyetinde olduğunun, kötü niyetle bu sloganı seçip kullandığının söylenemeyeceğini, davacıların “…” markasıyla yeniden tüketici huzuruna çıkma aşamasında olduğunu, müvekkilin ise “…” markasıyla 2005 yılından bugüne tüketici huzurunda olduğunu, tüketicilerin iki markayı karıştıracakları/birinin yerine diğerini satın alacakları, iki işletme veya ürün arasında bağlantı olduğunu düşünecekleri bir piyasa ortamının mevcut olmadığını beyanla; davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 10.12.2019 tarih ve 2019/5 Esas – 2019/329 Karar sayılı kararıyla; “Toplanan deliller, taraflara ait marka tescil kayıtları, bilirkişi raporları ve tüm dosya kapsamı ile, davacıların 24/11/2014 dava tarihinde “…” ibaresini içeren bir markalarının mevcut olmadığı, davacı … Sanayi ve Ticaret A.Ş.’nin … numaralı “… …” markasının başvuru tarihinin 05/08/2014, tescil tarihinin ise 11/11/2015 olduğu, davalının “…” sloganıyla reklam kampanyasını ise 2014 yılının ilk aylarında başlattığı, yani davalının reklam kampanyasının başladığı tarihte davacıların “…” ibaresini içeren bir marka başvurularının bulunmadığı tespit edilmiştir. Davacı tarafça kendilerine ait “…” ürünün üretim tarihinin davalının “…” markalı üründen daha eski olması nedeniyle davalının “…” sloganı ile reklam yapmasının kendi ürünlerini çağrıştırdığı iddia edilmişse de, davalı tarafın davacılar tarafından “…” isimli ürünün yeniden üretileceğini veya davacılar arasında marka devrine ilişkin görüşmelerin yapıldığını reklam kampanyasından önce bildiğine dair bir delil elde edilemediği gibi, davalı tarafça da ” …” markalı ürünün üretimine bir süre ara verilmiş olması nedeniyle yeniden üretime başlarken eski ürünü ile bağlantı kurabilmek için bu sloganın kullanılmasının olağan olduğu, ayrıca “…” kelimesinin Türkçe’de “çok güzel” anlamında da kullanıldığı, mutlaka eski bir üründen söz edildiği anlamının çıkartılamayacağı, davacılar tarafından davalının reklam kampanyasından önce “…” ibaresinin davaya konu “…” ürünü için hiç kullanılmadığı, bu sloganın tanınması için davacıların bir emek ve çaba harcadığının kanıtlanamadığı, bu nedenle bu ibare üzerinde öncelik haklarının bulunmadığı, davalının bu slogan ile davacının emek ve çabasından haksız şekilde yararlanmaya çalıştığının kabul edilemeyeceği, her iki tarafın ürününün bir cins dondurma ürünü olması nedeniyle ortalama tüketiciye hitap ettiği, bu nedenle taraflara ait markaların karıştırılma ihtimalinden söz edilebileceği, ancak davalının … numaralı “ …+Şekil” markasının 06/01/2006 tarihinden beri tescilli marka olarak korunduğu, davanın açıldığı tarihte yürürlükte olan 556 sayılı KHK hükümlerine göre, davalının tescilli markasını tescilli olduğu mal ve hizmetler üzerinde kullanmasının marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmayacağı, yalnızca “…” sloganıyla reklam yapılmasının davalının ürünü ile davacıların ürünü arasında bağlantı kurulmasına neden olamayacağı, bu nedenle haksız rekabet koşullarının mevcut olmadığı anlaşılmakla, davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacılar vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Mahkemece uzman mütalaası ile bilirkişi raporu arasındaki çelişkiler giderilmeden hüküm kurulması usul ve yasaya aykırı olduğunu, Yargıtay’ın ‘Dosyaya ibraz edilen uzman görüşünde bilirkişi raporu ile tespit edilen görüşlerinin aksine tespit ve görüşler ileri sürülmüş ise, alınan bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki çelişkinin giderilmesi amacıyla dosyanın yeni bir bilirkişi heyetine tevdii edilmesi ve uzman görüşünün kararda gerekçeli olarak değerlendirilmesi gerektiği’ yönünde içtihatlarının olduğunu, Müvekkil şirketlere ait “…” markalarının tanınmış marka niteliğinde olduğu sayın mahkemece hiçbir şekilde dikkate alınmadığını, …’nun 60 yılı geçen bir süre boyunca sinemalarda satılmış bir ürün olduğunu, Türkiye nezdinde bir sinema klasiği olarak görüldüğünü, ülkemiz nezdinde tanınmış marka olma niteliğine haiz olduğunu, Dondurma markası olan “…” ilk kez 1984 yılında … tescil numarası ile Türk Patent ve Marka kurumunda tescil edildiğini, halk arasında … olarak bilinen ve bahsedilen “…” halen günümüzde sinemalarda aranan klasikleşmiş bir ürün olduğunu, “… ibaresinin müvekkil şirketlere ait “…” markaları ile özdeşleşmiş olduğuna ilişkin bilirkişi raporunda yer alan kısımların sayın mahkemece verilmiş olan kararda benimsenmemesinin haksız olduğunu, Dava konusu sloganın kullanıldığı “…” ürünü müvekkil şirketlere ait “…” ürününün birebir aynısı olduğunu, aynı ürünü “…” ismiyle “…” sloganı ile piyasaya sunmak müvekkil şirketin 50 yıldır vermiş olduğu emeğe ciddi bir şekilde zarar vereceğini ve haksız rekabet teşkil edeceğini.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: * 15.06.2016 tarihli bilirkişi raporunda; “…” sıfatının davanın taraflarına ait ürünlerden (davacıya ait) ” …” ile bütünleşmiş olduğu, davalı tarafın “…” şeklinde yapmış olduğu reklamların, TTK’nun 54. maddesi vd. hükümleri çerçevesinde davacının ürünlerinin bilinirliğinden, emeğinden faydalanılmaya yönelik olduğu, bu yönü ile parazit rekabet teşkil eder nitelikte olduğu, ayrıca davacıya ait ürünler ile karıştırılmaya sebebiyet verebilecek şekilde kullanılmış olduğu, belirtilen sebeplerle davalı fiilinin TTK’nun 55/I,a-4 maddesi anlamında haksız rekabet teşkil edeceği, dava konusu markalı ürünlerin, davacı tarafça hangi zaman aralıkları itibarıyla satışının gerçekleştirildiği ve davalı tarafın haksız rekabet oluşturan eylemleri nedeniyle uğrandığı belirtilen zararın hesabına elverişli net satış, maliyet ve kârlılıklarına ilişkin verilere dava dosyasında rastlanmadığı gibi, bu faaliyet verilerinin seyrinde değişim bulunup bulunmadığı ile ilgili finansal yönden tespit ve analiz yapmaya elverişli verilere de rastlanmadığı, ancak somut olayda olduğu gibi zararının varlığı mevcut olup, miktarının belirlenemediği hallerde TBK md.50 ve 51 (BK’nun 42. ve 43) maddeleri gereğince zararın boyutu hakim tarafından belirlenerek, uygun bir tazminata hükmedilmesinin gerektiği, bu bağlamda, davacı lehine bir miktar maddi tazminata hükmedilmesi gerekeceği, haksız rekabetin tespit ve menine karar verilmesi halinde davacı yararına uygun bir manevi tazminata da hükmedilmesi gerektiği tespit ve görüşlerine yer verilmiştir. *20.03.2017 tarihli bilirkişi ek raporunda; “Davalı tarafça dosyaya sunulan uzman görüşü ile bilirkişi raporu arasında ortaya çıkan farklılıkların tamamen dava konusu uyuşmazlığa ilişkin farklı hukuki nitelendirmelerden kaynaklanığı, nihai takdir mahkemeye ait olmak üzere uzman görüşüne dair bir değerlendirme yapmalarının mümkün olmadığı, düzenledikleri ilk bilirkişi raporunda davalının eyleminin TTK’nun 55/1/a-4 bendi çerçevesinde bir haksız rekabet eylemi teşkil ettiği kanaatini bildirdikleri, bundan da kastettiklerinin özellikle haksız rekabette emek ilkesi olduğu, uzman görüşünde ise bu ilkenin uygulanamayacağının savunulduğu, bu nedenle söz konusu hukuki nitelendirmeye ilişkin nihai takdirin mahkemeye ait olduğu, kök raporda ulaştıkları görüşü aynen sürdürdükleri” kanaati bildirilmiştir.
G E R E K Ç E: Dava, marka hakkını ihlal, haksız rekabetin tespiti, önlenmesi ve durdurulması taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “… davalının tescilli markasını tescilli olduğu mal ve hizmetler üzerinde kullanmasının marka haklarına tecavüz ve haksız rekabet oluşturmayacağı, yalnızca “… geri dönüyor” sloganıyla reklam yapılmasının davalının ürünü ile davacıların ürünü arasında bağlantı kurulmasına neden olamayacağı, bu nedenle haksız rekabet koşullarının mevcut olmadığı anlaşılmakla, davanın reddine” karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacılar vekili tarafından “Mahkemece uzman mütalaası ile bilirkişi raporu arasındaki çelişkiler giderilmeden hüküm kurulması usule aykırı olduğu” ileri sürülmüş ise de; mahkemece alınan bilirkişi raporu ile uzman görüşü arasındaki farklılığın hukuki değerlendirme boyutunda olduğu görüldüğünden somut olayda mahkemece çelişkinin giderilmesi amacıyla yeni bir bilirkişi heyetinden rapor aldırılabileceği gibi, bilirkişi raporu ve uzman görüşünün kararda gerekçeli olarak değerlendirilmesi yoluna da gidebileceği, mahkemece raporlar arasındaki farklılığın kararda değerlendirilmek suretiyle sonuca gidildiği, hukuki nitelendirmenin her zaman hâkime ait olduğu da gözetildiğinde kararda bu yönüyle usule aykırılığın bulunmadığı anlaşılmıştır. Davacıların dava tarihinde “…” ibaresini içeren bir markalarının mevcut olmadığı, “… …” markasının başvuru tarihinin 05/08/2014, tescil tarihinin ise 11/11/2015 olduğu dikkate alındığında; davalının “…” sloganıyla reklam kampanyasının başladığı 2014 yılının ilk aylarında davacıların “…” ibaresini içeren bir marka başvurularının bulunmadığının kabulü gerekmektedir. Mahkemece tarafların marka tescil başvuruları ile “…” sloganı üzerindeki hak sahipliği yönünden yapılan değerlendirme sonucunda davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davacı vekilinin istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile:1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacılar vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL eksik harcın davacılardan alınarak hazineye irat kaydına, 3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf yargılama giderleri olarak; Davacılar tarafından yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına,5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 19/10/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.