Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/1799 E. 2022/1875 K. 04.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1799 Esas
KARAR NO: 2022/1875 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/02/2020
NUMARASI: 2017/273 E. – 2020/104 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Maddi Tazminat İstemli)
KARAR TARİHİ: 04/11/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA:Davacılar vekili dava dilekçesinde; … nam ve markasının ilk olarak müvekkillerinin murisi … tarafından yaratıldığı ve kullanıldığını, bu hususun Kartal … … Noterliğinin 21/04/2015 tarih ve … yevmiye numaralı cevabi ihtarnamesinde markanın ve işletmenin ilk olarak … tarafından kurulduğunun ikrar edildiğini, davalının internet sitesinde yer alan “…” şeklinde açıklama yaptığını, markanın kendileri tarafından değil … tarafından yaratıldığını ve kullanıldığını söyleyerek tekrar ikrar ettiğini, davaya konu markaların müvekkilinin murisinin ölümü ile birlikte diğer hakları gibi mirasçılarına geçtiğini, Medeni Kanuna göre mirasçıların terekeye külli halefiyet ilkesi gereğince sahip olduğunu, davalının müvekkillerinin miras bırakanı …’a ait olan markayı ve ticari işletmeyi müvekkilini dışarıda bırakmak suretiyle adına tescil ettirip kullandığını, elde edilen gelirden de müvekkillerine pay verilmediğini, miras paylaşımı sırasında markaların müvekkillerine intikal ettirilmediğini, 1950’li yıllarda müvekkillerinin murisi … tarafından yaratılan ve meşhur edilen markanın Türk Patent Enstitüsü’nün kurulmamış olması dolayısı ile tescil ettirmediğini, davalının marka ile ilgili araştırma yapmadan markayı kullanmak suretiyle haksız ve hukuka aykırı kazanç elde ettiğini, gerçek hak sahibinin müvekkilleri olduğunu, davalının … Ltd Şti. adına Türk Patent Enstitüsü’ne başvurarak 18/03/2009 tarihinde “… şekil”, 05/02/2013 tarihinde “…”, 03/04/2006 tarihinde “…”, 29/06/2012 tarihinde “…”, 18/04/2014 tarihinde “…”, 25/05/2010 tarihinde “…” 15/06/2001 tarihinde “…”, 25/05/2010 tarihinde “…” şeklinde markaları tescil ettirdiğini, davalının bu markaları yüksek hacimli ihracatta kullandığını, en büyük zincir marketlerde ürün satışı yaptığını beyanla, bu markalar ve başka tescilli markalar varsa onlarında tespit edilerek marka hükümsüzlüğü ile sicilden terkinini, markalarda hak sahibi olduklarının tespiti ile TPE nezdinde markaların kendi adlarına tescilinin kayıt edilmesini, ticari işletmeye karşı fazlaya ilişkin hakları saklı kalma kaydı ile haksız kullanım sebebi ile 5.000-TL maddi tazminatın müvekkillerinin murisi …’un ölüm tarihi olan 07/10/1997 tarihinden itibaren işleyecek faizi ile müvekkillerine ödenmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde; Davanın zamanaşımı süresinin geçmesinden dolayı reddinin gerektiğini, müvekkili şirketin … adı altında birçok marka hakkının sahibi olduğunu, markaların tamamının logolu ve logosuz olarak TPE nezdinde tescilli olduğunu, söz konusu tescil başvurusunun 04/02/1985 yılında Ticaret ve Sanayi Bakanlığı’na … tarafından yapılarak tescil ettirildiğini, Türk Patent Enstitüsü’nün kuruluş yılı olan 1995 yılından sonra Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescillenmiş ve müvekkili adına hak doğurmaya başladığını, zaman içerisinde birçok marka yaratılarak tescillendiğini, markaların şirkete devir tarihinin 16/01/1995 olduğunu, markanın tanınmış marka olmasından dolayı davacıların şirkete dava açma haklarının 1990 yılında sona erdiğini, 42. madde de marka hükümsüzlük hallerin yer aldığını, davacıların değerlendirdiği gibi davanın, miras hukuku açısından değerlendirildiğinde; Muris …un 07/10/1997 tarihinde vefat ettiğini, markanın üzerinde veraseten kendilerine intikal etmesi gereken bir hak iddiasında iseler bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde dava açmaları gerektiğini, dava açma sürelerinin dolduğunu, genel dava açma süresi olan 10 yıllık sürenin de 07/10/2007 tarihinde dolduğunu, davacıların hak iddia edebilmesi için markanın miras bırakanları adına tescilli olması gerektiğini, markanın … adına tescilli olduğunu, davacıların miras hakkının hiçbir zaman olmadığını, 20 yıllık zilliyetliğe ilişkin zamanaşımı süresinin de dolduğunu, markanın şirket ortağı ve yaratıcısının isminin “…” olduğunu, …’un markayı 04/02/1985 senesinden beri tescilli hak ile kullanıldığını, 20 yıllık zilyet olduğunu ve markada tescilin yanı sıra tescilsiz kullanıma yönelikte hak sahibi olduğunu, markanın 30 yıllık tescilli marka olduğunu davanın reddini talep ettiklerini, davacı tarafın marka üzerinde miras bırakılma sebebi ile hak iddia ettiklerini, ayrıca markanın hükümsüz kılınarak sicilden terkinini talep ettiklerini, bu iki davanın birlikte görülmemesi gerektiğini, davacıların hak sahibi olduklarını ispatlayan hiçbir delilleri olmadığını, … Limited Şirketi’nin 1995 senesinde kurulduğunu, …’un %70, …’un %30 hissedar olduğunu, bu durumun davacı tarafa anlatıldığını, davacıların murisi …’un, … markası ya da … Ticaret Limited Şirketinde hak sahibi olmadığını, müvekkilinin markayı kullanarak tanınmış hale getirdiğini beyanla, davanın reddini talep etmiştir.
MAHKEME KARARI: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 27/02/2020 tarihli 2017/273 E. – 2020/14 K. sayılı kararıyla; “…davada uyuşmazlığın; Gerçek hak sahipliği noktasında toplandığı zira davacıların, mirasçısı oldukları …’un markayı yarattığı ve meşhur hale getirdiğini iddia ettikleri, markaların ise davalı şirket adına tescilli olduğu, tescilden önce markayı oluşturacak işaretin seçilmesi, kullanılması ve ayırt edici hale getirilmesi söz konusu ise markanın gerçek hak sahibinin; Markayı seçen, kullanan ve ayırt edici hale getiren kimse olduğu tescilsiz markanın, Miras Hukuku hükümlerine göre mirasçılara intikal edeceği, davaya konu markanın gerçek hak sahibinin muris … olması durumunda, davacıların marka üzerinde müşterek hak sahibi olabilecekleri, bütün dosya kapsamından; Davacıların murisi …’un “…” markasını maruf hale getirdiği ve markanın kullanıldığının ispat edilemediği, murisin markanın tescilli olduğu 29.sınıfa yani “hayvansal kaynaklı sütler, bitkisel kaynaklı sütler, süt ürünleri” yönelmiş mesleği icra etmesinin tek başına … markasını kullandığı ispatı için yeterli olmadığı, davacıların, murislerinin peynircilik işiyle iştigal ettikleri ancak bu işi yaparken “…” markasını kullandığına dair belge-delil sunamadıkları, bu durumda ilk tescili gerçekleştiren davalı şirketin, markanın gerçek hak sahibi olduğu, ayrıca davalı tarafça ileri sürülen zamanaşımı itirazı değerlendirildiğinde; Hükümsüzlük davasının KHK’da süreye bağlanmadığı, dolayısıyla kural olarak markanın tescilli olduğu süre boyunca açılabileceği bununla beraber kanun koyucunun KHK 42/1-a hükmü ile tanınmış markalara ilişkin hükümsüzlük davası açılmasını, tescilden itibaren 5 yıllık hak düşürücü süreye bağladığı, bu madde haricinde hükümsüzlük davalarına ilişkin özel bir zamanaşımı veya hak düşürücü süre düzenlemesi bulunmadığından Yargıtay ilamlarında belirtildiği üzere bu maddedeki 5 yıllık sürenin tanınmış markaya dayalı olmayan hükümsüzlük davalarına da teşmil edeceği, Mahkememizce itibar edilen bilirkişi raporunda da belirtildiği üzere: Dava konusu markanın 04/02/1985’ten beri seri marka olarak davalı şirket adına tescilli olduğu, davacıların, murislerinin peynircilik işi ile uğraşırken “…” markasını kullandığını ispatlayamadıkları, tescili elinde bulunduran davalı şirketin markanın gerçek hak sahibi olduğu, doktrin, Yargıtay kararları ve M.K’nun 2.maddesi göz önünde bulundurulduğunda hükümsüzlük davasının tescilden yaklaşık 30 yıl sonra ikame edilmesinin de hukuk düzeninde korunamayacağı” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU: Davacılar vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; mahkemenin red kararına dayanak yapılan gerekçelerinden birinin davanın KHK 42/1-a hükmüne bağlı olarak 5 yıllık hak düşürücü zamanaşımı süresinde açılmadığına ilişkin olup, KHK 42.madde de ancak tanınmış markalar açısından zamanaşımının öngörüldüğünü, dava konusu markalar Paris Sözleşmesinin 1.mükerrer 6.maddesinde ifade edilen herkesçe bilinen marka tanımına girmediğini, … markasının TPE’nin tanınmış marka listesinde yer almadığını, davanın 5 yıllık zamanaşımına tabi olmadığını. -Markaların hayat bulduğu işletmenin davacı ve davacıların babası …’un 1950’li yıllarda temellerini atarak ticaret faaliyetlerini başlattığı ve kendisinin vefatı üzerine davalı çocuğu tarafından halihazırda işletilen miras malı statüsünde olan bir işletme olduğunu, murisin yarattığı ve işletme ile tanınmışlığını sağladığı, … markasının da müvekkili ve davalılara miras hukukunca intikal ettirildiğini, tanık beyanları ve diğer belgelerle ispat ettiği gibi işletmedeki ticareti yapılan süt ve süt ürünlerinin … markası ile satılarak pazarlandığını, murisin sağlığında ün kazanmış … markasının murisin ölümü ile kötüniyetli şekilde kendi adına tescil ettirildiğini, murisin kız çocuklarından mal kaçırılma amacıyla hareket edildiğini. -MK 2 maddesine göre hükümsüzlük davasının tescilden 30 yıl sonra ikame edilmesinin hukuk düzeninde korunamayacağına ilişkin red gerekçesinin müvekkilinin mirasa bağlı mülkiyet hakkının inkar edildiğinin göstergesi olduğunu, hakkın açıklanması talebinin süreye bağlı olmadığını. -KHK 7/k uyarınca, diğer bir hükümsüzlük sebebinin markanın kamu düzeni ve genel ahlaka aykırı olduğunu, markanın miras malı olup, mirasın kamu düzenini ilgilendirdiğini, miras hakkından kaynaklı mülkiyet hakkına tecavüz söz konusu olduğundan davalı üzerine yapılan marka tescilinin kamu düzenine aykırı olduğunu. -Mahkemece, murisin … markasını kullandığına ilişkin delil temin edilmediği gerekçesiyle red kararı verilmişse de, yargılamada dinlenilen tanıkların ve sunulan diğer belgelerin gözardı edildiğini, davacının 1952 yılında … ismi ile hizmet yürüttüklerinin delillerinin bulunduğunu, Malkara AHM’nin 2017/14 Talimat numaralı dosyasında dinlenen tanıklar ile markanın … tarafından kullanıldığının ispat edildiğini, cevabi ihtarnamede de davalının işletmenin ilk olarak … tarafından kullanıldığını ikrar ettiğini, dilekçe ekinde sundukları antetli belgeden 09/03/1950 tarihinde müteveffa …’a hitaben yazıldığını ve peynir işi ile uğraştığının açıkça görüldüğünü, davalı tanık beyanlarının çelişkili olduğunu. – Muris … tarafından Malkara Kozyörük köyünde kurulan mandırada keşif taleplerinin, maddi gerçeğin aydınlatılması için gerekli olmasına rağmen mahkemece karşılanmadığını. -Bilirkişinin hukuki değerlendirme yapması yasak olmasına rağmen raporda hukuki değerlendirme yaparak görüş bildirdiğini, mahkemenin de bu raporu hükme esas alarak karar verdiğini beyanla mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLER: Dosya kapsamına celp edilen TPMK kayıtlarından; 29. Sınıfta 04/02/1985 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının , 29. Sınıfta 18/03/2009 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının, 29. Sınıfta 15/06/2001 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,29. Sınıfta 25/05/2010 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,29. Sınıfta 25/05/2010 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının, 29. Sınıfta 05/02/2013 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,29. Sınıfta 03/04/2006 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,29. Sınıfta 29/06/2012 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,29. Sınıfta 18/04/2014 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının, ve başka markaların … Ltd. Şti. Adına tescilli olduğu anlaşılmıştır. Malkara Ticaret Sicil Müdürlüğünden celp edilen kayıtlardan; davalı şirketin 03 Ocak 1994 tarihli … yevmiye numaralı Malkara Noterliğince tasdik edilen ana sözleşmesinden, şirketin 2000 paylı olarak kurulduğu, şirket ortaklarının … paylı olarak … ve … tarafından tescil ettirildiği görülmüştür. Marka devir sözleşmesinden, Malkara Noterliğinin 16/01/1995 tarihli … yevmiye nolu devir sözleşmesi ile … sayı ile tescilli … markasının … tarafından … Tic.Ltd.Şti’ye 500.000 TL bedel karşılığında devredildiği anlaşılmıştır. Malkara Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 25/12/1997 tarihli 1997/899 Esas-1997/916 Karar sayılı kararından, muris …’un 07/10/1997 tarihinde vefat ettiği, geriye mirasçılar …, … (…), …, … (…), … (…)’ın kaldığı anlaşılmıştır. Mirasçılardan …, … ve …’ın bu davada davacı olduğu anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince alınan 21/10/2018 tarihli bilirkişi heyet raporunda; “…Markanın kurucusunun Malkara Ticaret Sicil Memurluğununda … sicil numarası ile kurulan … LİMİTED ŞİRKETİ olduğu, şirketin kurucularının … ve … olduğu, …’un bu şirketlerde hiçbir şekilde ortak olmadığı, şirketin kuruluş işlemlerinin 04/01/1994 tarihinde tescil edildiği, şirketin 13/01/1994 tarih ve … sayılı gazetede yayınlandığının tespit edildiği, … adına hiçbir marka başvurusuna rastlanılmadığı, dava konusu markanın ilk olarak 1985 yılında davalı adına tescil edildiği, yapılan tespitten eke konulan evraklar üzerinde “…” ibareli markaların faturalar, evraklar, ambalaj ve kutular üzerinde kullanımını ispatlayan yeterli delile rastlandığı” bildirilmiştir. İlk derece mahkemesince alınan 18/10/2019 tarihli ikinci bilirkişi heyet raporunda; “…Dava konusu markanın 04/02/1985’ten beri seri marka olarak davalı şirket adına tescilli olduğu, davacıların, murislerinin peynircilik işi ile uğraşırken “…” markasını kullandığını ispatlayamadıkları, tescili elinde bulunduran davalı şirketin markanın gerçek hak sahibi olduğu, doktrin, Yargıtay kararları ve MK’nun 2.maddesi göz önünde bulundurulduğunda bu hükümsüzlük davasının tescilden yaklaşık 30 yıl sonra ikame edilmesinin hukuk düzeninde korunamayacağı” bildirilmiştir.
G E R E K Ç E: Davacılar vekilinin dava dilekçesinde; müvekkillerinin muris …’un mirasçısı olduklarını ve … markalarının murisin sağlığında 1950’li yılların başında kullanılmaya başlandığını, murisin vefatı üzerine markaların müvekkillerine intikal ettirilmediğini beyanla, markaların hükümsüzlüğü ve sicilden terkinine, müvekkillerinin hak sahibi olduğunun tespiti ile markaların kendi adlarına tescil edilmesine, haksız kullanım sebebi ile 5.000-TL maddi tazminatın murisin ölüm tarihinden itibaren işleyecek faizi ile tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. Davacıların davaya konu markaların gerçek hak sahibinin, murisleri … olduğu, kendilerinin de mirasçı sıfatıyla markalar üzerinde hak sahibi bulunduğunu ileri sürdükleri anlaşılmıştır. Dava dilekçesinde hükümsüzlüğü istenen markaların 29. Sınıfta 15/06/2001 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının 20/05/2002 tarihinde, 29. Sınıfta 05/02/2013 başvuru tarihli …başvuru numaralı … markasının, 26/02/2015 tarihinde, 29. Sınıfta 03/04/2006 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,13/02/2007 tarihinde, 29. Sınıfta 18/04/2014 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,04/08/2015 tarihinde, 29. Sınıfta 25/05/2010 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,15/11/2011 tarihinde, 29. Sınıfta 18/03/2009 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının,24/06/2010 tarihinde, 29. Sınıfta 25/05/2010 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının 15/11/2011 tarihinde, davalı şirket adına tescil edildiği anlaşılmıştır. 29. Sınıfta 29/06/2012 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının, davalı şirket adına başvuruda bulunulduğu ancak tescil edilmediği anlaşılmıştır. Davacı vekili davalı şirket adına başka tescilli markalar varsa onların da hükümsüzlüğünü ve hak sahipliğinin tespitini talep ettiklerini beyan etmiştir. Dava 22/07/2015 tarihinde açılmakla, uyuşmazlığın çözümünde 556 Sayılı KHK hükümleri uygulanacaktır. Dava tarihinde yürürlükte olan 551 sayılı KHK 42/1 maddesinde tanınmış markaların hükümsüzlüğü davalarının tescil tarihinden itibaren 5 yıllık süre içerisinde açılması gerektiği düzenlenmiştir. Tanınmış olmayan markalar için KHK’da herhangi bir süre düzenlenmemişse de, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin içtihatlarında 5 yıllık sürenin tanınmış olmayan markalar için de geçerli olacağı kabul edilmiştir. (bkz 11. HD 14/02/2008 Tarihli 2006/14113 Esas-2008/1637 Karar sayılı kararı) Bu durumda davalı adına tescilli … başvuru numaralı, … başvuru numaralı, … başvuru numaralı ve … başvuru numaralı markaların tescil tarihleri üzerinden beş yıllık hak düşürücü süre geçtiğinden, bu markalar yönünden süre yönünden davanın reddine karar verilmesi yerindedir. Davaya konu diğer markalar yönünden 5 yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığı anlaşılıyorsa da, davacı tarafın mirasçılığa dayalı gerçek hak sahipliğinin ispatlanıp ispatlanamadığının incelenmesi gerekmektedir. Davacı tarafça tanık dinletilmişse de, tanıkların muris …’un peynircilik yaptığını, işletmesine oğlunun ismini koyarak … olarak faaliyet gösterdiğini, kasnaklar ve ambalajlar üzerinde … yazdığını beyan ettikleri, davalı tanıklarının ise işletmenin adının … olduğunu, işletmenin …, …’a ait olduğunu beyan ettikleri anlaşılmıştır. Markanın tescil edildiği mal/hizmet sınıfında markasal kullanım yoluyla öncelik hak sahibi olup olmadığının tespiti yönünden tanık beyanlarının tek başına ispat gücü bulunmamaktadır. Kaldı ki 29. Sınıfta 04/02/1985 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markası, murisin sağlığında … adına tescil edilmiş, markanın miras yoluyla intikal ettiğine yönelik iddianın yerinde olmadığı anlaşılmıştır. Dosya kapsamına celp edilen marka tescil kaydı ve marka devir sözleşmesinden, 29. Sınıfta 04/02/1985 başvuru tarihli … başvuru numaralı … markasının, … adına tescilli iken, Malkara Noterliğinin 16/01/1995 tarihli … yevmiye nolu devir sözleşmesi ile … Tic.Ltd.Şti’ye devredildiği anlaşılmıştır. Dolayısıyla davalı şirketin 29. Sınıfta … markası üzerinde 1985 tarihinden itibaren marka tescili yoluyla hak sahibi olduğunu ispatladığı, davalı şirketin bu ibare üzerinde 29. Sınıfta müktesep hakkının bulunduğu, aynı ibareyi içeren ve seri marka niteliğinde olan diğer markaların da hükümsüzlüğünün istenemeyeceği, davacıların murisin marka üzerinde gerçek hak sahibi olduğunu ispatlayamadığına ilişkin mahkeme kararı ve gerekçesinin de yerinde olduğu anlaşılmış, davacılar vekilinin istinaf başvurusunun esastan reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacılar vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL eksik harcın davacılardan alınarak hazineye irat kaydına, 3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 4-İstinaf yargılama giderleri olarak; Davacılar tarafından yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 04/11/2022 tarihinde oy birliği ile karar verildi.