Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/1391 E. 2022/2042 K. 07.11.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1391 Esas
KARAR NO: 2022/2042
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/03/2020
NUMARASI: 2017/728 2020/193
DAVANIN KONUSU: Marka (Tanınmış Marka Olduğunun Tespiti İstemli)
KARAR TARİHİ: 07/11/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili; davalılardan … ve …’nun, davacı şirkete bağlı vakfın çalışanı iken, ihtiyaca binaen 07/12/2004 tarihinde kurulan ve şeklen var edilen davalı şirketin görünüşte hissedarı yapıldıklarını, davalı şirketin … Grubu içinde yer alan şirketlerden biri olduğunu, sermayesinin de şekli ortakları tarafından değil tamamı itibariyle davacı … tarafından karşılandığını, şeklen kurucuları ve halen eşit paya sahip ortakları olan … ile diğer ortaklar olan, davalılar … ve …’nun üçünün de davalı şirkete kuruluşta herhangi bir sermaye katkısı olmadığını, esasen davalı şirketin hiçbir zaman, sermaye gerektiren bir iş yapmadığını, şeklen var görünen sermayesinin, gerçekte hiç olmadığını, davalı şirketin, davacı şirketin yayıncılık faaliyetlerinde kullandığı dava konusu … sayılı … … sayılı … markaların şeklen maliki yapıldığını, ancak davalılar … ve …’nun vakıftaki, görevlerine son verildikten sonra, şeklen sahibi göründükleri şirkete gerçekte hakim ortak gibi davranarak, davalı şirketi …’dan bağımsız bir şirket gibi göstermeye çalıştıklarını, davalı şirketin sahibi olduğu markaları da kendi arkadaş çevreleri ile birlikte kurdukları dernek faaliyetlerinin bir malzemesi haline getirmeye çalışmak suretiyle, hem şeklî ortaklık haklarını, hem de markaları kötüye kullandıklarını, bu nedenlerle şeklen davalı şirkete ait olan; … nolu “…” ve … nolu “…” ibareli markaların ve … Dergisinin yayın haklarının davacıya ait olduğunun tespitine ve hükmen devrine ayrıca bu konuda ihtiyati tedbir kararı verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalılar vekili davanın konusu teşkil eden devir ve hükmen tescil talebinin zaman aşımı ve hak düşürücü süre yönünden reddi gerektiğini, ayrıca müvekkili şirket ile davacı şirketin ayrı tüzel kişilikler olduğu hususunun İstanbul 8. Asliye ticaret mahkemesinin 2016/1025 E. Sayılı dosyasında sübuta erecek olduğunu bu nedenle bu dosyanın bekletici mesele yapılması gerektiğini, davalı şirketin … başvuru numaralı “…” ve … başvuru numaralı “…” ibareli markaların Türk Patent Enstitüsü nezdinde tescilli hak sahibi olduğunu, ayrıca dava konusu edilmemiş olmak üzere davalı şirket adına 03/06/2016 tarihinde tescil başvurusu yapılan … başvuru numaralı “…” ibareli bir başka markasının mevcut olduğunu, davacının bu markalarla ilgili hiçbir hakkı bulunmadığını, davacı ve … Kültür ve Araştırma Vakfının müvekkili şirket adına tescilli markaları haksız ve hukuka aykırı olarak kullanmaları nedeniyle, iş bu ihlallerine son vermeleri konusunda davacının iyi niyetle uyarıldığını, netice alınamayınca davacıya gönderdikleri İstanbul … Noterliği’nin 25/07/2016 tarihli ihtarnamesi ile ihlallerine son verilmesinin istenildiğini bu ihtara rağmen de netice alınamayınca, davacı şirket hakkında, 21/10/2016 tarihinde Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı 2016/93253 Hazırlık Soruşturması üzerinden ve … Vakfı hakkında 12/10/2016 tarihinde İstanbul Cumhuriyet başsavcılığı 2016/119598 hazırlık Soruşturması üzerinden vaki marka tecavüzleri nedeniyle şikayette bulunulduğunu, bu şikâyetler nedeniyle zaman kazanabilmek adına Güvenlik Şubede ifade verdikleri 21/10/2016 tarihinden 2 gün önce 19/10/2016 tarihinde dayanaksız iddialarla huzurdaki davayı açtıklarını, hiçbir haklı nedene dayanmayan iş bu davadaki talep ve iddiaların kabulünün mümkün olmadığını, zira 2005 yılında kurulan ve … ile …’nun 2009 yılında ortak oldukları bir şirketin 28 Şubat süreciyle bir ilgisinin olamayacağını, davacının davaya konu markaların devri ve tescili ile ilgili taleplerinin de hukuka aykırı olduğunu, çekişmeli markaların gerek tescil öncesi gerekse sonraki süreçlerde davacı şirketin yayın ve hizmetleri ile düzenlediği organizasyonlar içinde yer aldığına yönelik, davacı tarafça dayanılan delillerin, gerçek, hak sahipliği bakımından bu davada kabul edilemeyeceğini bildirerek davanın reddini istemiştir.Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; “6100 sayılı HMK’nın Madde 225 vd maddeleri yemin deliline ilişkindir. Yasal mevzuata göre yeminin konusu, davanın çözümü bakımından önem taşıyan, çekişmeli olan ve kişinin kendisinden kaynaklanan vakıalardır. Bir kimsenin bir hususu bilmesi onun kendisinden kaynaklanan vakıa sayılır. Madde 226- (1) Aşağıdaki hususlar yemine konu olamaz: a) Tarafların üzerinde serbestçe tasarruf edemeyeceği vakıalar. b) Bir işlemin geçerliliği için, kanunen iki tarafın irade açıklamalarının yeterli görülmediği hâller. c) Yemin edecek kimsenin namus ve onurunu etkileyecek veya onu ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar. Uyuşmazlık konusu vakıanın ispatı için yeminden başka delili olduğunu beyan etmiş olan taraf dahi yemin teklif edebilir. Yemin teklif olunan kimse, yemini edaya hazır olduğunu bildirdikten sonra, diğer taraf teklifinden vazgeçerek başka bir delile dayanamaz ve yeni bir delil de gösteremez. Yemin için davet edilen kimse, tayin edilen gün ve saatte mahkemede geçerli bir özrü olmaksızın bizzat hazır bulunmaz yahut hazır bulunup da yemini iade etmez ya da yemini eda etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıaları ikrar etmiş sayılır. Kendisine yemin iade olunan kimse, yemin etmekten kaçınırsa yemin konusu vakıa ispat edilememiş sayılır. Yemin, tarafa teklif olunur ve tarafça eda yahut iade olunur. Taraflardan biri tüzel kişi yahut ergin olmayan veya kısıtlı bir kimse ise onlar adına yapılmış bir işleme ilişkin vakıanın ispatı için yemin, tüzel kişiyi temsile yetkili kişi veya organ yahut kanuni mümessil tarafından eda ya da iade olunabilir. Yemin, mahkeme huzurunda eda olunur. Hâkim, yeminin icrasından önce yemin edecek kimseye, hangi konuda yemin edeceğini açıklar, yeminin anlam ve önemini anlatır ve yalan yere yemin etmesi hâlinde cezalandırılacağı hususunda dikkatini çeker. Yemin edecek kimse, yemin konusunun yeterli açıklıkta olmadığını ileri sürerse; hâkim, karşı tarafın görüşünü aldıktan sonra derhâl bu konuda kararını verir. Sonra “Size sorulan sorular hakkında, gerçeğe uygun cevap vereceğinize ve hiçbir şey saklamayacağınıza namusunuz, şerefiniz ve kutsal saydığınız bütün inanç ve değerler üzerine yemin eder misiniz?” diye sorar. O kimse de “Bana sorulan sorular hakkında gerçeğe uygun cevap vereceğime ve hiçbir şey saklamayacağıma namusum, şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerlerim üzerine yemin ediyorum.” demekle yemin eda edilmiş sayılır. Hâkim, yemin eden kimsenin beyanını dinleyip tutanağa geçirir ve yazılanları yüksek sesle huzurunda okur; beyanında ısrar edip etmediğini sorar ve verilen cevabı tutanağa kaydeder. Davacının yemin teklifi üzerine (davacı vekilinin şirket ortaklarına da yemin teklif edilmesine yönelik talebi izahı yapılan mevzuat kapsamında davanın esasına etkili olmadığı yemin edecek kişilerin açıkça düzenlendiği dikkate alınarak reddolunmuştur.) izahı yapılan mevzuat kapsamında yemini edaya yetkili davalı şirket temsilcisi mahkememiz huzurunda hazır edilmiş olup, davalı şirket yetkilisi … 12/03/2020 tarihli celsede “Davaya konu … nolu … Enstitüsü ve … nolu “…” ibareli markaların davacı … ile herhangi bir hak ve alakasının olmadığına bu markaların tamamen şirketimiz tarafından oluşturulmuş tescil edilmiş markalar olduğuna herhangi bir suretle davacı tarafa ait olmadığına namusum , şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerler üzerine yemin ederim.” şeklinde beyanda bulunduğu usulünce yeminin eda edildiği anlaşılmıştır. Tüm dosya kapsamı izahı yapılan mevzuat kapsamında değerlendirildiğinde yeminin kesin delil olduğu ispat yükü altındaki davacının davalıya yemin teklifinde bulunduğu yeminin davalı şirket yetkilisi tarafından usulünce eda edildiği” gerekçesiyle davacının sübut bulmayan davasının reddine karar verilmiştir.Davacı vekili istinaf dilekçesinde; kararın hatalı olduğunu, ticaret mahkemsinde açtıkları davada terditli talepte bulunduklarını, ancak mahkemenin bu talebi iki bağımsız talep gibi görerek iki dava haline getirdiğini, ticaret mahkemesinde devam eden şirket paylarının devri davasında bilirkişi raporunun lehlerine olduğu halde mahkemenin aleyhe karar verdiğini, marka iadesine ilişkin huzurdaki davada da bütün deliller lehlerine olmasına rağmen mahkemenin aleyhe karar verdiğini, mahkemenin kararda diğer davada ve gerekçelerinden ayrıca usule itirazlarından bahsetmediğini, taleplerinin tek olup terditli olduğunu, dosyada yeterli delil bulunduğunu, … Dergisinin davalı şirketin 2005 tarihinde kuruluşundan çok önce müvekkili tarafından çıkarılmaya başlandığını, üstelik 1984’ten bu yana da müvekkilinin tescilli markası olduğunu, dava oknusu ettikleri ve davalı şirketin 2014 tarihli … markasının tescili için işlem parasının davalı şirketin değil müvekkilinin ödediği bu durumda bilirkişi tarafından ticari defterler üzerinde yapılan inceleme sonucu kesin olarak tespit edildiğini, mahkemenin red kararında yazılı delil başlangıcından söz eden eski tarihli bir yargı kararına dayandığını oysa 2011’de yürürlüğe giren HMK’nun yazılı delil başlangıcından vazgeçerek delil başlangıcı ile yetindiğini yani ispata ilişkin kuralların yumuşatıldığı, fax mesajlarının delil başlangıcı sayılabileceğini mahkemenin bu husustaki değerlendirmelerinin hatalı olduğunu, davalı şirketin paravan bir şirket olduğunu, şahit beyanları ile, ödeme belgeleri ile bilirkişi raporu ve zaman delili ile sübuta erdiğini, … markasının davalı şirketin var olmasından çok önce 1984’te vekili tarafından tescil ettirildiğini ve fasılasız olarak fiilen kullanıldığını, bu konuda tanıkla ispatın mümkün olduğunun Yargıtay kararlarında yer aldığını, mahkemenin delillerin doğru taktir etmediğini, gerçek bir şirket ve sermayenin bulunmadığından yazılı sözleşme gerektiren inançlı işlemin de söz konusu olmadığı, dava konusu ettikleri markaların ticari marka olmayıp vakıf veya dernek markası olduklarını davalı şirketin paravan bir şirket olduğu, bilirkişi raporu gibi kesin bir delil ile ispat ettiklerini, ayrıca davalı şirketin defterlerinin de zaten pasif bir şirket olduğunu ve bu markaların davacıdan bağımsız olarak kullanmadığının net şekilde gösterdiğini, yemin delilinden doğru şekilde yararlanmalarının sağlanmadığını, davalı temsilcisinin maddi gerçeğe ve delillere aykırı yalan yere yemin ettiğini, HMK’nun 237. Maddesinde yeminin açıklattırılması hususunun düzenlendiğini ancak bu hususun davada uygulanmadığını, davalı şirket ile ilgi iddiaların değerlendirilmesi bakımından diğer ilgililerin de yemine dahil edilmesi gerektiği, mahkemenin bu yöndeki taleplerinin reddinin hatalı olduğu, yemin beyanının dosyadaki şahit beyanları ve bilirkişi raporlarına açıkça aykırı olduğu, “…” markasının 2005 tarihinde oluşturulduğunu ancak “…” markasının davalı şirkete kuruluşundan çok önceden beri … Yayın Grubunun çıkardığı bir derginin markası olduğunu, … tescil numaralı … markasının da ilk tescil hak sahibinin ve kullanıcısının da müvekkili olduğunu, davalı temsilcisinin ve vekilinin bu kesin delilleri inkar etmediğini ancak yalan yere yemin edildiğini, uzman mütalaasının mahkeme tarafından değerlendirilmediğini, uzmanın tarafsız olduğunu, davalı temsilcisinin ve vekilinin davaya siyasi bir görüntü vermeye çalıştıklarını, bilirkişilerin yapılan hisse devirlerinin şekil şartları bakımından geçerli olduğu yolundaki kanaatinin dava ile ilgisinin olmadığı, zira bu davada devrin geçersizliğine dayanmadıklarını, HMK’nun 225. Maddesi gereğine uyulmadğını, yemin metninin dışında bir metin okunduğunu, yemin dilekçesindeki hususların yemin teklif edilen davalı …’ye okunmadığını bildirerek kararın kaldırılmasını istemiştir.Davanın başlangıçta İstanbul 8. Asliye Ticaret mahkemesinin 2017/175 esas sırasında açıldığı, mahkemenin dava dilekçesinin netice-i talep kısmının 2 numaralı bendinde yer alan markaların ve derginin yayın haklarının davacıya ait olduğunun tespiti ve hükmen devrine ilişkin talep bakımından tefrik kararı verdiği ve bu yönlerden 24/02/2017 tarihinde fikri ve sınai haklar hukuk mahkemesine görevsizlik kararı verildiği, kararın istinaf edildiği, İstanbul BAM 12 HD’nin 2017/419 E.-452K. Sayılı ilamı ile davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verildiği, ticaret mahkemesinde kalan şirket hisselerinin gerçekte davacıya ait olduğu bu ndenele hisselerin davacı şirkete ait olduğunun tespitine dair talep yönünden yapılan yargılama sonunda 26/04/2018 tarihinde davanın reddine karar verildiği, bu dava için alınan bilirkişi raporunda davalı şirketin … enstitüsünün faaliyetlerinin ve bu oluşum tarafından yayımlanan … isimli derginin yayın ve faaliyetinin park edilmesi için kurulduğu, yayın ve enstitü faaliyetinin davacıya ait … medya oluşumu tarıfndan yürütüldüğün, diğer davalıların … medya grubu ile grup etrafında yer alan vakfın çalışanları oldukları, … dergisinin yayın hayatına başladığı tarihten itibaren davacı tarafından yayımlandığı, onun tesislerinde basıldığı, maliyetine daacının katlandığı, satış hasılatı elde ettiği, patent hizmetlerine ilişkin ödemelerin davacı hesabından yapıldığı … bedellerinin davacı tarafından yapıldığı yaşanan ihtilaf sonucu davalılar … dergisinin 2017 yılında davacıdan bağımsız olarak çıkarmaya başladıklarını, yapılan hisse devirlerinin şekil şartları bakımından geçerli olduğu, talebin değerlendirilmesinin hukuki mahiyette bulunduğu konusunda görüş bildirildiği görülmüştür.TPMK’dan celp edilen sicil kayıtlarına göre davalı şirket adına tescilli olan … numaralı “…” ibareli markanın 16 ve 41. Sınıflarda 08/12/2014 ctarihinde tescil edildiği, … tescil numaralı “…” ibareli markanın 5,7,8,9,16,21,38,41,42,44 ve 45. sınıflarda 12/07/2005 tarihinde tescil edildiği, 12/07/2015 tarihinde yenilendiği görülmüştür.Taraf vekillerinin dava dosyasına ayrı ayrı uzman görüşü sundukları görülmüştür. Yargılamada davacı tarafın tanıkları dinlenmiş olup, davacı tanığı … duruşmada ;”Ben 2002 yılından itibaren … Dergisine yazı veririm …nın bir yayını olduğunu bilirim 2015 yılından itibaren de … Dergisinin sorumlu Yazı İşleri Müdürüyüm dergisi …’nın bir neşriyatıdır. Davacı şirket daha sonra şekli olarak kurulmuş bir şirkettir. 28 şubat sonrasında marka hakları korunsun yeni asyanın başına birşey gelirse korunsun …’da çalışan bazı kişilerce kurulan şirkete marka tescili şeklen yapılmıştır. Fakat daha sonra ayrıldıklarında güveni suistimal ederek markalar üzerinde hak dava etmişlerdir. … Enstitüsünün faaliyetlerine de gerek konuşmacı olarak gerek yazı ile katılıyoruz yıllardır katılıyoruz. Bununda …nın faaliyeti olduğunu bilirim. 17-25 Aralık sonrasında FETÖ soruşturmalarında …nın FETÖ’ye yakınlığına dair iddiaları kabul etmiyorum. Bu bir iftiradır. Gazetemezi … Ajansının Dağıtması ticari bir anlaşmadır. Bunun fikri bir yakınlıkla ilgisi yoktur.”şeklinde, Davacı tanığı … ise; “Ben … Şirketinin muhasebe müdürü olarak 2009 yılında şirkette çalışmaya başladım gazetenin yönetim kurulu kararları ile açılmış şirketlerden biri olan … Ltd şirketinin de resmi işlemlerini ben takip ettim Marka Patent başvurularını … Ltd şirketi ile iletişime geçerek onaylamalarını ben yaptım, bütün ödemeleri ben yaptım, … AŞ adına ödemeler yapıldı. Şirketlerin bölünmesiyle ilgili bir fikrim yoktur, hangi amaçla bölündüğünü bilmiyorum, şirketin yani …’in kuruluş işlemleri … şirketi yönetim kurulu kararıyla olmuş ve ortaklarda çalışanlardan gösterilmiştir. 2016 yılında … yönetim kurulu başkanı olan …’da ortaklar arasındaydı ve yetkili müdürdü, imza yetkilisiydi. 2016 yılında onun katılmadığı bir genel kurulda onun yetkilerini düşürülüp başka bir yine eski çalışanımıza müdürlük yetkisi verildi. Daha sonrada bizden markaları istediler. Şirketler arasında fikri bir ayrılık olup olmadığını bilmiyorum dedi. Bilgim bundan ibarettir” şeklinde, Davacı tanığı … ise; “Ben … dergisinin 2005 yılından itibaren editörü, 2012’den itibaren genel yayın yönetmeni ve 2011 sonu itibariyle … enstitüsünün genel sekreteri olarak görev yapıyorum. Dava konusu markalar … şirketine aittir. 1978 yılından beri … dergisi aylık çıkmaktadır, 1994’ten itibaren aylık akademik olarak çıkmaktadır. 1996 yılından beri ben … dergisinin hem yayın kurullarında ve yazarlık kısmında … enstitüsünün de aynı yıllarda koordinatörlük hizmetinde bulundum. 1997’den sonra 28 Şubat sürecinde hem … Vakfı hem de enstitüdeki akademik çalışmalar takibat altına alındı. Bazı hocalarımız bu takibattan dolayı … dergisine yazı vermeyerek faaliyetlere katılmadılar. Enstitüdeki akademik faaliyetlere katılmadılar. Google’den isimlerini sildirenler oldular, tedbir amaçlı olarak davalı şirket kuruldu. 28 Şubat’tan sonra yönetim kurulu başkanı Kutlular tutuklandı. Biz akademik çevrelerle çalışıyoruz, akademik gelecek kaygısıyla faaliyetlerimiz sekteye uğradı. … üzerinden faaliyetler yürütüldü. 1997 28 Şubat süreci uzun bir süreç olduğundan şirketin kurulması daha sonra oldu. Bilgim bundan ibarettir” şeklinde, Davacı tanığı … ise; “Ben davacı şirketin 1990 yılından kuruluşundan 2014 Aralık ayına kadar avukatlığını yaptım. 90’lı yılların başında … külliyati ile ilgili çalışmaları bir araştırma merkezi bünyesinde toplama çalışmamız vardı ve enstitü kurulmasına karar verildi. Faaliyete başladık. Daha sonra … aş enstitü yayınlarına ilişkin kitaplar neşretti. Yüksek lisans düzeyinde seminerler yaptık. 28 şubat sürecinde çalışmalar sebebiyle yoğun baskılara maruz kaldık. Hem şirketi hem de vakfı sıkıntılardan kurtarmak adına ben bir öneride bulunduk, grup bünyesinde şirket kurulsun kağıt üzerinde faaliyet gösterelim dedim. Bu dönemde … getir götür işlerini yapan biriydi. Mesut toplayıcı da sekreterleden biriydi, bir tabela şirketi olarak şirket kuruldu. Şirket hissesinin çoğunluğu davacı şirket yönetim kurulu başkanı … adına idi. 2000’li yılların başında YÖK’ün bir şikayeti sonucu savcılık izinsiz eğitim kurumu açma nedeniyle enstitü hakkında soruşturma açtı. 2002 yılında yapılan çalışma hakkında takipsizlik kararı verildi. Vakıflar Genel Müdürlüğü aynı yıl kapatma davası açtı. Bu davada da daha sonra reddedildi, süreçten kurtulmak adına davalı şirket kuruldu. Ben yurt dışındaki kongrelerde kongre başkanlığını yürüttüm. Enstitünün tüm faaliyetleri … AŞ tarafından yürütüldü. Markaların tescil edilmesi fikri de bana aittir ve davacı şirket adına tüm tescil sürecini de ben yürüttüm. TPMK ile görüşmleri ben yaptım. Tescil giderleri ve yenileme giderleri tümüyle benim tarafımdan … AŞ adına yapıldı. Markanın … AŞ tarafından kullanıldığı savcılık soruşturması dosyalarında ve İstanbul 2. ASHM dosyasında da mevcuttur dedi. Davalının markayı herhangi bir kullanmışlığı yoktur. … dergisinde de aynı durum söz konusudur dedi. Davalı şirketin kuruluşundaki tüm giderler … AŞ’den karşılandı, ortaklar herhangi bir hisse bedeli koymadılar, asgari ücretle çalışan kimselerdi. Ben …’in de avukatıydım. 2014 yılında başlayın bir fikri ihtilaf mevcuttur. Davalı taraf şirketin kendilerine bıraktığı markaları gasp etmek istemeleri nedeniyle ihtilaf başladı. Biz dinin siyasete alet edilmesine karşıyız, bu nedenle … ve … isimli şahısların iş akitlerini feshettik. … dinin siyasete alet edilmesine karşıdır dedi. Bilgim bundan ibarettir” şeklinde, Talimat ile dinlenen davacı tanığı … ise; “Kısaca … olarak ifade edilen “…” isimli markanın … Tic. Aş tarafından 1978 yılından beri dergi yayıncılığından bir marka olarak kullanıldığını biliyorum ancak bu ibarenin marka olarak tescilli olup olmadığını bilmiyorum. Bunu bilmemin nedeni de hem … Gazetesi okuycusu olmam hemde … dergisinin yazarlarından birisi olmamdır. 1992 yada 1993 yılından bu yana … Dergisinde yazarlık yapıyorum. “…” ibaresi ise … Vakfı tarafından kongre ve benzeri akademik faaliyetlerde kullanılmaktaydı, 28 Şubat döneminde … Vakfına karşı kapatma davası açılınca markaları korumak için … Ltd. Şti isimli bir şirket kuruldu, bu şirketin yönetim kurulu başkanı … Aş’nin de yönetim kurulu başkanı olan … idi. Ayrıca … çatısı içerisinde çalışan iki kişi de … Ltd. Şti’de ortak olarak gösterilmişti, ortak olarak gösterilen bu iki kişinin isimlerini hatırlamıyorum. Ayrıca bu iki kişinin ortaklığı da şekli bir ortaklıktı. Şirket kurulduktan sonra davacı şirketin iç işleyişi gereği önceki iki ortak şirket ortaklığından çıkartılarak yerlerine yine davacı şirkette çalışan konumunda olan davalılardan … ve … Ltd. Şti’ne ortak olarak alındı, ancak davalı … Ltd. Şti’nin hiçbir ticari faaliyeti yoktu, bu şirket tamamen markaları korumak için kurulmuştur, “…” ve “…” isimli markalar davalılardan … ltd. Şti adına tescil edildi, ancak bu markaların gerçek sahibi davacı şirkettir, herkes tarafından da bu iki markanın davacı şirkete ait olduğu bilinir. 2014 veya 2015 yılında davalılardan … ve … ile davacı şirket arasında bir takım görüş ayrılıkları ortaya çıkınca bu davalılar söz konusu markaları aslında hak sahibi olmadıkları halde sahiplendiler, davalılardan … Vakfında çalışan konumundaydı, görüş ayrılığı ortaya çıkınca … ve … … grubundan da ayrıldılar ve her iki markayı sahiplendiler. … Vakfı davacı şirketin karı ile kurulan bir vakıf olup yine vakıf senedi gereğince … Vakfı’nın yöneticileri aynı zamanda davacı şirketin yöneticileridir, dolayısıyla davacı şirket ile … Vakfı arasında yönetim bağlantısı mevcuttur, … ve … … grubundan ayrıldıktan sonra her iki markayı kullanmamaları hususunda hem davacı şirkete hem de … Vakfına noterden ihtarname gönderdi, akabinde de C. Savcılığına şikayette bulundular, bunun üzerine davacı şirketin bu davayı açmak zorunda kaldığını biliyorum. 2003 yılından bu yana kesintisiz olarak … Enstitüsünde danışma kurulu üyeliği ve danışma kurulu başkanlığını yürütüyorum. … Enstitüsü davacı şirket ile … Vakfı’nın içerisinde bulunduğu gruba dahil olduğundan dolayı ben de olayları ayrıntılı olarak biliyorum. “…” isimli marka davacı şirket tarafından 1978 yılından buyana ve “…” isimli marka ise 1990 yılları başından bu yana yine davacı şirket tarafından kullanılmaktadır. Dolayısıyla her iki marka da davalı … Ltd. Şti’nin tescilinden çok önce davacı şirket tarafından kullanılmıştır.Davalı … Ltd. Şti “…” isimli markanın tescili aşamasında kurulmuş ve bu markanın tescil işlemleri doğrudan … Ltd. Şti adına yapılmıştır. Davalı … Ltd. Şti’nin kurulduğu tarihten bu dava tarihine kadar herhangi bir ticari faaliyetinin olmadığını biliyorum, bu şirket markaları korumak amacı ile kurulmuş şeklen var olan bir şirketti. … isimli markanın bir dava süreci sonucunda … Ltd. Şti adına tescil edildiğini biliyorum, zira bu davada … Ltd. Şti vekillerine hukuki konularda danışmanlık yapmıştım. Davalı … Ltd. Şti’nin bu davadaki vekilleri aynı zamanda davacı şirketin de vekilleriydi. Davalılar … ve … 2014 veya 2015 yılında … Grubundan ayrıldıktan sonra davalı … Ltd. Şti’nde çoğunluk hisselerine sahip olmanın avantajı ile bu şirketi sırf bu davada lehlerine olmak amacıyla canlandırma ve faaliyete geçirme içerisine girdiklerini ve şirkete şeklen eleman aldıklarını biliyorum, başkacak diyeceğim yoktur” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür. Mahkemece sorulması üzerine davacı tarafça davalıya yemin teklif ettiklerini beyan ettiği, davalı şirket yetkilisi olduğu belirtilen …’nin 12/03/2020 tarihli celsede; “…Davaya konu … nolu … ve … nolu “…” ibareli markaların davacı … ile herhangi bir hak ve alakasının olmadığına bu markaların tamamen şirketimiz tarafından oluşturulmuş tescil edilmiş markalar olduğuna herhangi bir suretle davacı tarafa ait olmadığına namusum , şerefim ve kutsal saydığım bütün inanç ve değerler üzerine yemin ederim…” şeklinde yemin ettiği görülmüştür. 17/05/2019 tarihli bilirkişi raporunda; “takdiri Sayır Mahkemeye ait olmak üzere, davacının inançlı muamele iddiasını ispata yarayacak sözleşme veya davalıdan sadır herhangi bir delite rasttanmadığı, ancak davacının sunduğu delillerin taraf ticari defterleri incelenerek davacının iddia ettiği şekilde inançlı işleme delalet edecek belgenin söz konusu olup olmadığı hususunda mali bilirkişi incelemesi yapılıp yapılamayacağının Takdirinin Sayın Mahkemeye ait olacağı, yine her ne kadar davaya konu marka başvuru masrafları davacı şirket tarafından karşılandığı görülmüşse de bu ödemeniri davaya konu markanın asıl sahibinin davacı şirket olduğunu göstermeye yetip yetmediğinin Takdiri Sayın Mahkemeye ait olacağı” yolunda görüş bildirmiştir.Davacı vekilinin bilirkişi raporuna kısmen itiraz ettiklerini belirterek yeniden bilirkişi raporu düzenlenmesini ya da yeni bir bilirkişiden rapor alınmasını istediği görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, davaya konu markaların davacıya ait olduğunun tespiti ve hükmen davacıya devir taleplerine ilişkindir.Davacı taraf dava konusu markaların gerçek hak sahibinin davacı olduğunu iddia etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur.Yargılama sonunda davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir.Davacı tarafın iddia ettiği hususlar inançlı işlem mahiyetinde olup, davacının iddialarının yazılı ve usule uygun deliller ile ispat etmesi gerekir. Dava başlangıçta hem markalar ile ilgili olarak hem de şirket hisselerinin gerçek hak sahibinin davacı olduğunun tespiti ile hükmen devir ve tescili talepli olarak Asliye Ticaret Mahkemesinde açıldığı, Asliye Ticaret Mahkemesinin ise markalar ile ilgili talep yönünden tefrik ile görevsizlik kararı verdiği ve markalar ile ilgili talebin istinafa konu kararı veren mahkemece yargılamasının yapılıp sonuçlandırıldığı, şirket hisselerinin devri ile ilgili olarak ise İstanbul 8. Asliye Ticaret Mahkemesinde yargılamaya devam edildiği, istinaf aşamasında dairemizce yapılan araştırmada şirket hisseleri ile ilgili davanın reddine karar verildiği, kararın istinaf edildiği, istinaf isteminin esastan reddedildiği, bu kararın temyiz edildiği ve Yargıtay 11.HD’nin 2019/5365 E.-2020/3295K. Sayılı ilamı ile davacı vekilinin temyiz talebinin sair yönlerden reddi ile konu ile ilgili olarak yemin teklif etme hakkının hatırlatılması bakımından davacı yararına bozulduğu, bozma sonrası yapılan yargılamada mahkemece davanın reddine dair karar verildiği görülmüştür.Somut olay bakımından davacının inançlı işlem iddiası yönünden yazılı delil sunmadığı, yemin deliline dayandığı ve yemin teklif hakkını kullandığı, davalı tarafça da usulüne uygun bir şekilde yeminin eda edildiği görülmüştür.Yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 54,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 26,30 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.07/11/2022