Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2020/1160 E. 2022/1250 K. 04.07.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2020/1160 Esas
KARAR NO: 2022/1250
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/07/2019
NUMARASI: 2016/96 2019/321
DAVANIN KONUSU: Fikir Ve Sanat Eseri (Maddi Tazminat İstemli)|Fikir Ve Sanat Eseri (Manevi Tazminat İstemli.)
KARAR TARİHİ: 04/07/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin miras bırakanı olan Prof. Dr. …’in Türk mimarlık dünyasındaki önemli isimlerden birisi olduğunu, …’in mimari eserlerinin pek çoğunun Kültür Varlıklarını Koruma Kurullarınca korunması gerekli kültür varlığı niteliği ile tarih eser olarak tescil edildiğini, dava konusu İstanbul, Sarıyer, Tarabya, … pafta, … ada, … parseldeki 1981 tarihli mimari projenin gerçek eser sahibinin … olduğunu ve kendisinin 07.09.1988 tarihinde vefat ettiğini, davacılar …, … ve …’ın yasal mirasçıları olduğunu ve FSEKm.19 ve m.63 uyarınca da manevi ve mali haklarının sahibi olduklarını, davalı …’ın taşınmazın maliki olduğunu, tanışmasın öncesinde TMSF adına kayıtlı iken 12.07.2006 tarihinde davalı …’a geçtiğini, diğer davalı … …’un kardeşi …’un vefat etmesi üzerine, dava konusu mimari projeye ilişkin mali hakların sahibi olduğunu iddia ettiğini ve aynı zamanda davalı malik …’ın dava konusu taşınmazla ilgili imar mercilerindeki işlerini vekaleten takip eden kişi olduğunu, dava konusu …’nin müvekkillerinin mirasbırakanı olan mimar … tarafından hazırlandığını ancak belediyeye sunulan ilgili projede davalı …’un kardeşi müteveffa …’un imzasının bulunduğunu, dava konusu mimari projenin eser sahibinin … olduğunu, … konusu yapımın İstanbul III Numaralı Kültür Varlıklarını Koruma Bölge Kurulu tarafından “Korunması Gerekli Kültür Varlığı” olarak tescil edildiğini, dava konusu … parseldeki yapının da kültür varlığı olarak tescil edilen bu yapılara dahil olduğunu, söz konusu mimari projenin FSEK md. 2 kapsamında ilim ve edebiyat kategorisindeki koruma ve md. 4’deki güzel sanat kategorisindeki koruma kapsamında olduğunu, projeye yönelik her türlü müdahalenin … özelliğini bozduğunu, bir eserdeki hususiyet seviyesinin yükselmesinin telif hukukunda daha güçlü bir korumaya mazhar olması anlamına geldiğini, dava konusu 126 parseldeki yapının komşu parsellerle birlikte Türk mimarlık dünyasında “…” olarak geçtiğini ve anılan mimari projenin …’e ait olduğu konusunun mimarlıkla ilgili pek çok bilimsel kaynak kitapta yer aldığını, dava konusuyla ilgili ihtilaf gündeme gelmeden önce davalı …’un eser sahibinin … olduğunu kabul ettiğini, ancak davalıların sonradan aksi yönde beyanda bulunarak 1981 tarihli mimari projenin müellifinin … olduğunu ve onun telif haklarının ise davalı …’a devredildiği iddiasında bulunduklarını, söz konusu iddiaların resmi makamlar nazarında da çelişkiler yarattığını, bu durumun Koruma Kurulu kararlarına dahi yansıdığını, FSEK md. 15 uyarınca eserin gerçek sahibinin tespiti ile bu yöndeki çelişkilerin giderilmesi zorunluluğu doğduğunu, davalı tarafın eser sahibinin izni olmaksızın özgün mimari projede FSEK kapsamında tecavüz niteliğinde pek çok değişiklik yaptığını, müvekkillerinin işleme ve çoğaltma haklarının ihlal edildiğini, 1990 tarihli projenin Koruma Kurulunca onaylanmış olmadığını, davalı tarafça ileri sürülen projenin “15.11.1990 tarih ve 2528 sayılı Kurul Kararı” ile onaylanmış olduğu iddiasının doğru olmadığını, söz konusu kararın “korunması gerekli kültür varlığı” olarak tesciline ve korunma altına alınmasına ilişkin olduğunu, davalı malik tarafından 2011 tarihinde hazırlatılan Rölöve Projesinin de davacıların FSEK kapsamındaki haklarını ihlal ettiğini, 2012 tarihinde davalı malik tarafından hazırlatılan restitüsyon projesinin davacıların FSEK’ten kaynaklanan mali haklarının ihlali niteliğinde olduğunu, dava konusu mimari projenin izinsiz değiştirilmesi ve mimari eserin tahrip edilmiş olması sebebiyle de ayrı manevi hak ihlalleri doğduğunu belirterek 1981 tarihli mimari projenin ve mimari eserin 5846 s.k. md. 1/b çerçevesinde …’in hususiyetini taşıdığının tespiti ile anılan mimari proje ve mimari eserin eser sahiplerinin …’e ait olduğunun tespitine, bu husularla ilgili olarak taraflar arasındaki muarazanın giderilmesine, davalıların m.15 hükmüne ilişkin ihlallerinin önlenmesini, Eser sahibi olmayan merhum … isminin ruhsata esas projeden silinmesine ve … adının gerek mimari esere ve gerekse ruhsata esas projesinin aslına ve çoğaltılmış nüshaları üzerine gerek FSEK mamd.67 uyarınca ve gerekse muarazanın giderilmesinin teminen eser sahibi olarak dercedilmesine ve masrafı davalılara ait olmak üzere 67.mad.uyarınca hükmün Türkiye sathında yayınlanacak üç gazetede ilanına, 1990 tarihli projenin müvekkillerinin mali haklarının ihlali niteliğinde olduğunun tespiti ile belirsiz alacak davası çerçevesinde yapılacak tahkikat sonucunda, FSEK mad.68 uyarınca belirlenecek maddi tazminatın üç katı fazlasının ve FSEK mad. 70 kapsamındaki manevi tazminatın tam ve kesin olarak tespiti ile şimdilik 5.000,00 TL maddi ve 5.000,00 TL manevi tazminatın 23.12.2014 tarihinden itibaren işletilecek Merkez Bankası kısa vadeli krediler için öngörülen avans faizi ile birlikte davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 2011 tarihli rölöve projesinin müvekkillerinin mali haklarının ihlali niteliğinde olduğunun tespiti ile FSEK 68.mad. uyarınca ebelirlenecek maddi tazminatın üç katı fazlasının FSEK 70.mad. Kapsamındaki manevi tazminatın tam ve kesin olarak tespiti ile şimdilik 5.000.00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın davalı taşınmaz malikinden, ilk bildirim tebliğ tarihi olan 23.12.2014 tarihinden itibaren işletilecek TC Merkez Bankası’nca kısa vadeli krediler için öngörülen avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, 2012 tarihli restitüsyon projesinin müvekkillerinin mali haklarının ihlali nitelliğinde olduğunun tespiti ile FSEK 68 mad. uyarınca belirlenecek maddi tazminatın üç katı fazlasının ve FSEK 70. Mad. Kapsamında manevi tazminatın tam ve kesin olarak tespiti ile 5.000,00 TL maddi, 5.000,00 TL manevi tazminatın davalı taşınmaz malikinden ilk bildirim tarihi olan 23.12.2014 tarihinden itibaren işletilecek TC Merkez Bankası’nca kısa vadeli krediler için öngörülen avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, mimari eserin halihazırdaki durumunun müvekkilinin manevi haklarına zarar verdiğinin tespiti ile FSEK70.mad. Kapsamındaki manevi tazminatın tam ve kesin olarak tespiti ile 5.000,00 TL manevi tazminatın davalılardan ilk bildirim tarihi olan 23.12.2014 tarihinden itibaren işletilecek TC Merkez Bankası’nca kısa vadeli krediler için öngörülen avans faizi ile davalılardan müştereken ve müteselsilen tahsiline, terditli olarak ref taleplerinden herhangi birinin kabul edilmemesi halinde, kabul edilmeyen ref talebine konu davalı yanın muhtemel tecavüz fillerinin önlenmesine karar verilmesini talep ve dava ettiği anlaşılmıştır. Davalı …’un vekilinin cevap dilekçesinde özetle; maddi- manevi tazminat talebine esas olan olay ile dava tarihi arasında 25 yılı aşkın bir süre olduğundan zamanaşımı süresinin geçmiş olduğunu, tazminat talebi yönünden davacıların taraf ehliyetinin bulunmadığını, manevi hakların miras yolu ile eser sahibinin mirasçılarına intikal edemeyeceğini, FSEK. md. 19 gereği davacıların manevi hakları kullanamayacağını, davalı … ile …’in 1978 tarihinden 1988 tarihine kadar pek çok mimari projede beraber çalıştığını, söz konusu eserlerin bir çoğunun Koruma Kurulu tarafından korumaya alınmış eserler olduğunu, korumaya alınan eser sayısının 20 olduğunu ve 5 tanesinde müvekkilinin proje ve yapım aşamasında yer aldığını, söz konusu eserler koruma altına alınırken kurul tarafından projede …’in imzası bulunan eserler esas alınmadığını, resmi makamlara sunulan proje üzerindeki mali hak sahipliği ile eser sahipliğinin mimari eserlerde tamamen ayrıldığını, bu sebeple söz konusu projeler özerinde …’in imzası bulunmamasına rağmen koruma altına alındığını, bu durumun …’in tercihleri doğrultusunda gerçekleştiğini, …’in kendisinin hazırladığı ve/veya herhangi bir katkı sunduğu projelerin bazılarında resmi makamlar nezdinde isminin yer almasını tercih ettiğini bazılarında ise resmi makamlar nezdinde bir işlem yapmamak veya yükümlülük almamak için ya da mal sahibi ile anlaşması doğrultusunda isminin yer almasını tercih etmediğini, bu tercihin eser sahibinin yasal bir hakkı olduğunu ve mirasçıların bu konuda herhangi bir karar yetkisi bulunmadığını, İstanbul 3 numaralı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu’nun 1990 yılında kararını verirken resmi merciler nezdindekı projeler üzerindeki imzaları değerlendirmek yerine yapının bütününün değerlendirdiğini ve bu bütün üzerinde …’in hususiyetini yansıtan unsurlar gördüğünden koruma kararı verdiğini, …’in yapılan tüm çalışmalardan haberdar olduğunu, kendi bilgi ve onayı ile resmi makamlara sunulan mimari projeler üzerinde mali hak sahipliğinin olmayacağını bildiğini, koruma altına alınan ve projelerinde …’in imzasını taşımayan yapıların hiç birinde FSEK md. 52 kapsamında … ile yapılan yazılı bir sözleşme bulunmadığını, dava konusu projenin gerek hazırlık safhasında gerekse devam eden dönemde davalı … ve kardeşlerinin … ile birlikte çalıştıklarını, farklı eskizler nihayetinde proje oluşturulduğunu, gerek mal sahibinin bilgisi gerekse …’in onayı ile 1981 yılında … imzasıyla Belediyece sunularak tasdik olduğunu, dava konusu projenin 1981 yılında davacının kardeşi … imzasıyla …’in bilgi ve onayı ile Belediye’ye sunulduğunu bu nedenle mali hakların tamamen davalıya ait olduğunu, maddî tazminat talebinin dayanağının bulunmadığını, davacıların FSEK md. 19 gereği manevi tazminat talep etme haklarının bulunmadığını, davacıların hangi manevi hakkın ihlal edildiğini açıklayamadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. Davalı … vekilinin cevap dilekçesinde özetle; davacıların dava ehliyeti olmadığını, …’in vefatından kısa bir süre önce hazırladığı el yazılı vasiyetnamede mesleki hayatı boyunca oluşturduğu tüm çalışma ve yapılarını …’ne terk ve vasiyet ettiğini, vasiyetnamenin açılmasından sonra …, …, …, … ve … tarafından vasiyetnamenin iptali için dava açıldığını, Yargıtay tarafından vasiyetnamenin geçerli olduğu yönünde karar verildiğini, vasiyetname doğrultusunda davacıların hak sahibi olmadığını, davacıların davaya ilişkin taleplerinin zamanaşımına uğradığını, dava konusu gayrimenkulun davalı … tarafından inşaat halinde iken Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu’ndan 12.07.2006 tarihinde satın alındığını, …’ın gayrimenkulü satın aldıktan sonra yapının tamamlanıp ruhsat alınabilmesi için mimar … ile sözleşme imzaladığını, dava konusu yapının Korunması Gerekli Kültür Varlığı olarak kabul edildiğini, bu nedenle eserin bütünlüğünü bozacak veya hususiyetini ortadan kaldıracak bir değişikliğe gidilmesinin mümkün olmadığını, dava konusu mimari projenin FSEK anlamında ilim, edebiyat ve güzel sanat eseri olsa dahi proje müellifi mimarın izni alınmadan zorunlu tadilatların yapılabileceğini, rölöve, restitüsyon ve restorasyon projeleri ile orjinal projeyi değiştirmenin mümkün olmadığını, davacıların mirasçı sıfatı ile FSEK kapsamında manevi haklarının bulunmadığını, davalı …’dan talep edebilecekleri maddi tazminat haklarının da bulunmadığını, davalının mal sahibi olarak davacılara zarar verici bir davranışının olmadığını beyanla davanın reddine karar verilmesini talep ettiği anlaşılmıştır. İstanbul 2.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19.07.2019 tarihli 2016/96 E. -2019/321 K. sayılı kararıyla; “…Tüm dosya kapsamı, sunulan deliller, bilirkişi raporu bir bütün olarak değerlendirildiğinde, davacılar murisi …’in, 11.01.1988 tarihli el yazılı vasiyetnamesi ile “Mesleki çalışma ve yapılarımın tümünü …’ne terk ve vasiyet ediyorum” beyanı ile mesleki çalışma ve yapılarını …’ne vasiyet ettiği, yapılar üzerinde, prensip itibariyle, murisin mülkiyet hakkı bulunamayacağına göre murisin FSEK. m. 63/2 kapsamında “mali hakları” ile FSEK m. 19/1 kapsamında “manevi hakları” kullanma yetkisinin …’ne ait olduğu, …’ne davanın ihbarına ilişkin 17.02.2018 tarihinde usulüne uygun tebligat yapıldığı, davaya ilişkin herhangi bir cevap verilmediği, her ne kadar bahse konu vasiyetnamenin iptaline ilişkin dava açılmış ise de bu davanın esasen mirasçılar arsında görüldüğü, atanmış mirasçı pozisyonundaki Üniversitenin bahse konu davada taraf sıfatının bulunmadığı, sulh protokolü ile sonlandırılan dava dosyası incelendiğinde mirasçıların murise ait menkul ve gayrimenkullerin eşit bir şekilde taksimini kararlaştırdığı, ancak ihbar olunan üniversiteye bırakılan çalışmalara yönelik iddiada bulunulmadığı, davanın konusunun esasen murisin sağlığında yapmış olduğu çalışma ve eserlerine yönelik olduğu düşünüldüğünde davacıların mirasçı sıfatıyla hak talebinin mümkün olmadığı, bu noktada eser sahipliğine tecavüze dayalı iddialar yönünden davacıların aktif husumetinin bulunmadığı, murisin sağlığında davaya konu işlemlere onay verdiği ve bu duruma sessiz kaldığı dikkate alındığında yapıların 3. Bir kişi adına tescil ya da kaydı noktasında muvafakatinin bulunduğu, bu noktada davacıların mirasçı sıfatıyla murisin rıza gösterdiği işlemlere itiraz etmelerinin kabul edilemeyeceği gibi murisin iradesine de aykırılık teşkil edeceği, davaya konu eserin murisin adı da belirtilmek suretiyle koruma altında olduğu dikkate alındığında davalılar açısından herhangi bir eser sahipliğinden kaynaklı tecavüz oluşmadığı gibi murisin vefatından uzun süre sessiz kaldıktan sonra dava açılmasının da kötü niyet olarak değerlendirilmesi gerektiği anlaşılmakla davacıların sübut bulmayan Fsek kapsamında açmış olduğu davalar ile davaya konu eserin hali hazırdaki durumundan kaynaklı manevi tazminat taleplerinin reddine” karar verilmiştir. Davacılar vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; müvekkillerinin dava ehliyeti ve davacı sıfatının bulunduğunu, davanın açıldığı tarihten bugüne kadar dosyada mirasçılık belgesinin iptali için açılmış bir davanın bulunmadığını, davanın kendilerine ihbar edildiği …nin dahi bu yönde bir iddiayı gündeme getirmediği gibi dava da açmadığını, TMK 598.maddesi gereğince mirasçılık belgesinin aksi ispat edilinceye kadar geçerli olduğunu, vasiyetname gereğince …nin … ailesinin mirasçı olduğunu, vasiyetname incelendiğinde …ne bırakılan “halen bu dairede mevcut bulunan bütün kitaplarımı ve projelerimi, mesleki çalışma ve yapılarımın tümü” ifadesi bulunduğunu, vasiyetname ile kastedilenin …’e ait mimari projelerin telif hakları değil kitap, proje gibi fiziki unsurların üniversite tarafından muhafaza edilmesi amacı olduğunu, kaldı ki bu davanın vasiyetname ile ilgili bir dava olmadığını, ayrıca vasiyetnamenin geçerli olduğuna ilişkin kesinleşmiş bir yargı kararı da bulunmadığını, mahkemenin bu hususları araştırmadan rapordaki yüzeysel hukuki yorumu esas aldığını, murisin dava konusu mimari projenin eser sahibi olup, eser sahipliğini ve mali haklarını 3.kişilere devretmediğini, müvekkillerinin uzun süre sessiz kaldıktan sonra bu davanın açılmasını kötü niyetli olarak yorumlamanın da usul ve yasaya aykırı olduğunu, sessiz kalma koşullarının olayda gerçekleşmediğini, dava konusu taşınmazın estetik değere sahip olup, FSEK 4/3 maddesi uyarınca mimari eser niteliğine haiz olduğunu, mahkemenin delillerini tartışmadığını ve değerlendirmediğini, 1981 tarihli mimari projenin eser sahibinin … olduğu konusunda pek çok kanıt bulunduğunu ancak mahkemenin bunların hiç birini tartışmadığını, özellikle MÜ mimarlık fakültesi tarafından düzenlenen 17/01/1990 ve 13/11/1990 tarihli kararlar ile yine İstanbul 3 nolu Koruma Kurulunun 15/11/1990 tarihli kararıyla eser sahibinin … olduğunu, ayrıca davalı …’un dava dışı ikrar mahiyetindeki beyanlarının da bu hususu doğruladığını, ancak mahkemenin bunları dikkate almadığını, anayasanın 141.maddesi gereğince mahkeme kararlarının gerekçeli olması gerektiğini, HMK 297/c maddesi gereğince de kararda tarafların delillerinin tartışılması ve değerlendirilmesi gerektiğinin hükme bağlandığını, ayrıca 17/04/2018 tarihli dilekçe ile dava konusu mimari projenin eser sahibinin tespiti yönünde bilirkişi incelemesi yaptırılmasını talep ettiklerini ancak mahkemenin bu hususu dikkate almadığını bildirmiştir. İlk derece mahkemesince bilirkişi heyetinden alınan 02.06.2017 tarihli heyet raporunda;”…Dava konusu projenin FSEK m. 2/ bend 3 kapsamında ilim ve edebiyat eseri, mimari yapının ise FSEK. m. 4/ bend 3 kapsamında mimari eser olduğu, davacılar murisi …’in 11.01.1988 tarihli el yazılı vasiyetnamesi ile “Mesleki çalışma ve yapılarımın tümünü …’ne terk ve vasiyet ediyorum” beyanı ile mesleki çalışma ve yapılarını …’ne vasiyet ettiği; buna göre murisin FSEK. m. 63/2 kapsamında “mali hakları” ile FSEK. m. 19/1 kapsamında “manevi hakları kullanma yetkisinin …’ne ait olacağı; bununla birlikte vasiyet alacaklısı olan Üniversite’nin bu konudaki alacak hakkını kullanıp kullanmadığının dosya kapsamından kesin olarak anlaşılamadığı, dava konusu projenin … imzası ile Belediye’ye sunulduğu; dosyada dava dilekçesi ekinde … imzalı 01.11.2000 ve 07.10.2011 tarihli yazılarda projenin …’ e ait olduğunun ifade edildiği; işbu davada ise projenin … ile … ve …’un ortak çalışması olduğu yönünde beyanda bulunulduğu; tüm bu kapsamda …’in projenin, … imzalı olarak sunulmasına muvafakat ettiği ve bu konuda ölümüne kadar sessiz kaldığı hususunun ise şüphesiz olduğu, dosyada mali ödence talebine dayanak teşkil edecek herhangi bir emsalin bulunmadığı; böyle bir proje bakımından bedel tayininde mimarın ünü, eserin kaçıncı dereceden tarihi eser olduğu, m2’sinin etki edeceği, ancak asıl olanın tarafların bu husustaki anlaşması olduğu, bu kapsamda, Mimarlar Odası’ndan bu konuda görüş alınması daha objektif bir kriter oluşturabilir…” sonuç ve kanaatinin bildirildiği anlaşılmıştır. Gerekçeli karar içeriğinden Şişli 2. Asliye Hukuk Mahkemesinin 1990/951 esas 1991/113 karar sayılı dosyasının incelendiği; davanın el yazılı vasiyetnamenin iptaline ilişkin olduğu, mahkemece verilen kabul kararının temyizi sonrasında kararın Yargıtayca bozulduğu, sonrasında muris mirasçılarının kendi aralarında miras taksim protokolü düzenlemek suretiyle davayı sulhen sonuçlandırdıkları, el yazılı vasiyetnamede murisin mirasçıları dışında“Mesleki çalışma ve yapılarımın tümünü …’ne terk ve vasiyet ediyorum” beyanı ile mesleki çalışma ve yapılarını …’ne vasiyet etmiş olmasına rağmen Üniversitenin davada taraf olmadığı, yine taraflar arasındaki protokolde bu kısma ilişkin herhangi bir taksimin öngörülmediği anlaşıldığının gerekçeli kararda belirtildiği görülmüştür. İstanbul 2.SHM nin 2011/740 E – 795 K sayılı ilamının incelenmesinde, … …’in 09/09/1988 tarihinde vefatı nedeniyle mirasının 6 pay kabul edilerek mirasçılarının …, …, …, … olarak belirlendiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, eser sahipliğinin tespiti ile maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiş, kararı davacılar vekili istinaf etmiştir. Dosyada mevcut İstanbul 2. SHM nin 2011/740 E – 795 K sayılı veraset ilamı içeriğinden davacıların murisinin 09/09/1988 tarihinde vefat ettiği, davacıların muris …’in yeğenleri ve ikinci dereceden mirasçısı oldukları anlaşılmıştır. Mahkemece yargılama sırasında bilirkişi heyetinden 02/06/2017 tarihinde rapor alınmış ve bu rapor karara gerekçe yapılarak dava reddedilmiştir. Yine dosya içeriğinden aynı davacı tarafça İstanbul 1. FSHHM nin 2017/249 E sayılı dosyasında benzer iddialarla dava açıldığı görülmüştür. Dairemizce UYAP ortamında yapılan incelemede, İstanbul 1. FSHHM nin 2017/249 E sayılı dosyasının yargılama sonunda 19/04/2018 tarihinde davanın reddine karar verildiği, bu kararın davacılar vekilince istinaf edildiği, istinaf incelemesi sonunda Dairemizin 29/04/2021 tarihli 2018/2386 E -2021/967 K sayılı ilamıyla yargılama sırasında alınan raporlar arasında …’in eser sahipliğinin niteliği konusunda çelişki bulunduğu bu çelişkilerin giderilmediği belirtilerek bir kısım hususların yeniden değerlendirilmesi bakımından HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince mahkeme kararının kaldırılarak yargılamaya devam olunmak üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine karar verildiği anlaşılmıştır. Öte yandan davacılar vekili huzurdaki dava dosyasında alınan bilirkişi raporuna da gerekçelerini göstermek suretiyle itiraz etmiştir. Bu durumda mahkemece davacılar vekilinin rapora itirazlarının değerlendirilmesi bakımından ek rapor ya da yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınması ayrıca yukarıda bahsedilen İstanbul 1. FSHHM nin 2017/249 E sayılı dosyasının celbedilerek incelenmesi ve tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde hüküm kurulması doğru değildir. Hal böyle olunca davacılar vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacılar vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 2.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/07/2019 tarih, 2016/96 E – 2019/321 K sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde yargılamaya kaldığı yerden devam edilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacılara iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacılar tarafından yapılan yargılama gideri olan 121,30-TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 182,10-TL posta masrafı olmak üzere toplam 303,40-TL’nin davalıdan alınarak davacılara verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.04/07/2022