Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/967 E. 2019/1191 K. 24.05.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/967 Esas
KARAR NO : 2019/1191
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 18. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
NUMARASI : 2018/278
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari Nitelikteki Havale Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 24/05/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine senede dayalı takip başlattığını, takip konusu senedin dini nikah kıyılırken dini nikah mehir belgesi düzenlendiğini ve bu belgenin senede dönüştürüldüğünü, borçlu kısmına müvekkilinin adının getirildiğini, konu ile ilgili suç duyurusunda bulunduklarını belirterek müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine ve HMK’nun 209/1 maddesi gereğince takibin teminatsız olarak durdurulmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı iddialarının gerçeği yansıtmadığını, haksız ithamlarda bulunulduğunu, savcılık tarafından alınan bilirkişi tarafından senedin sahte olduğuna dair bir sonuca ulaşılamadığını, bonoda şahis bulunabileceğine dair Yargıtay kararları bulunduğunu, bononun matbu bir evraka düzenlenmesinin zorunlu olmadığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, davanın İİK’nun 72.maddesi uyarınca açılan menfi tespit davası olduğu ve bu madde kapsamında sadece icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilebileceği gerekçeleriyle davacının ihtiyati tedbir talebinin kabulü ile İİK’nun 72.maddesi uyarınca %15 teminat mukabilinde icra veznesine girecek paranın alacaklıya ödenmemesine karar verilmiştir. Davacı vekili 04/04/2018 havale tarihli dilekçesi ile dava dilekçesindeki taleplerine ek olarak HMK’nun 209.maddesine atıf yapmış ve tedbir kararının HMK’nun 209.maddesi uyarınca teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesini ve takibin durdurulmasını istemiştir. Mahkemece 09/04/2018 günlü kararla davanın icra takibinden sonra açılan menfi tespit davası olduğu ve sadece İİK’nun 72/3 maddesi uyarınca tedbir talebinin değerlendirileceği gerekçeleriyle davacının teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebinin reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. İşbu 09/04/2018 günlü kararın davacı vekilince istinaf edildiği, dairemizin 2018/2159 Esas 2018/1586 Karar sayılı ilamıyla istinaf başvurusunun 06/07/2018 tarihinde reddine karar verildiği görülmüştür. Davacı vekili, UYAP’tan göndermiş olduğu tarihsiz dilekçesi ile hazırlık soruşturması sonrasında evrakta sahtecilik suçundan İstanbul Anadolu 8 Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2018/170 Esas sayılı dosyasında kamu davası açıldığını, ceza mahkemesinde 25/06/2018 tarihli celse zaptından da anlaşılacağı üzere, dayanak senedin incelendiği ve aldatma kabiliyetinin bulunduğunun tespit edildiğini, yine 08/10/2018 tarihli celsede tanıkların dinlendiğini, ceza mahkemesince yeni bir bilirkişi raporu alınmasına gerek görülmediği, savcılık aşamasında alınanraporun yeterli görüldüğünü belirterek HMK’nun 209 ve 389 maddeleri uyarınca teminatsız olarak tedbir taleplerinin değerlendirilmesini istediklerini bildirmiştir. Davacı vekilince söz konusu talebi ekinde sunulan duruşma zabıtlarının incelenmesinde; tınık …’ın beyanında kareli bir kağıda mehir belgesi düzenlediği, bu belgenin kendilerinde durduğunu, bir ara evrakların bulunduğu çantanın çalındığını, bu belgenin de çanta içinde olduğunu, senedin bu mehir belgesinden yararlanılarak sahte olarak düzenlendiğini düşündüğünü, tanık … ve … mehir belgesinin sahte olarak senede dönüştürülmüş şeklinde beyanda bulunduğu, tanık … belgenin üst kısmının sonradan doldurulduğunu beyan ettiği, tanık … ise avukat olduğunu, … ve … arasındaki davanın duruşmalarına avukat olarak genelde kendisinin girdiğini, … elimde çok senet var hepsine teker teker takip başlatacağım şeklinde beyanda bulunduğunu söylemiştir. Mahkemece, 26/10/2018 tarihinde dosya üzerinde yapılan inceleme ile davacı tarafından 09/04/2018 tarihli kararın istinaf edildiği, İstanbul BAM 16.HD tarafından takipten sonra açılan menfi tespit davalarında takibin durması şeklinde ihtiyati tedbir kararı verilemeyeceği şeklinde değerlendirme yapıldığı, bu nedenle kararın kesinleştiği, ceza dosyasının ise kesinleşmediği gerekçeleriyle davacının yinelenen teminatsız olarak ihtiyati tedbir kararı verilmesi talebinin reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Dairemizin 28/12/2018 günlü 2018/3722 Esas, 2018/3746 Karar sayılı ilamıyla gerek ağır ceza mahkemesinde dinlenen tanıkların beyanları, gerekse mevcut delil durumu ve tüm dosya kapsamı gözetildiğinde, davacı vekilinin istinaf talebinin reddine karar verildiği görülmüştür. Yargılama devam ederken davacı vekili, mahkemeye sunmuş olduğu 21/01/2019 tarihli dilekçesiyle takibin dayanağını oluşturan bonoyla ilgili olarak açılan İstanbul Anadolu 8.Ağır ceza mahkemesinin 2018/170 esas sayılı dosyasının 27/12/2018 tarihinde karara çıktığı ve bu davanın davalısı olan …’ın ve bonoda şahit gözüken oğlu dava dışı … özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılığa teşebbüs suçlarından mahkumiyetlerine karar verildiği, dolayısıyla bononun sahteliğinin ceza mahkemesi kararıyla tespit edildiğini, icra dosyası ve alacağın temelsiz kaldığını belirterek HMK’nun 209.maddesi uyarınca teminatsız olarak tedbiren takibin durdurulmasını talep etmiştir. Mahkemece, bu talep üzerine 25/01/2019 tarihinde İstanbul Anadolu 8.Ağır ceza mahkemesinin 2018/170 esas 2018/743 karar sayılı kararı, mevcut delil durumu gözetildiğinde, takibin teminatsız olarak durdurulmasına karar verilmiş, bu karara karşı davalı vekili itiraz etmiş, itirazında; ağır ceza mahkemesi kararının kesin olmadığını, icra takibinin kesinleştiğini, HMK’nun 209.maddesinin olayda uygulama yeri bulunmadığını, İİK’nun 72.maddesi uyarınca takipten sonra açılan menfi tespit davasında takibin durdurulamayacağını belirterek ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasını istemiştir. Mahkemece, itiraz üzerine açılan duruşma sonunda 07/03/2019 tarihinde henüz kesinleşmemiş olsa da, ceza mahkemesi kararıyla senedin sahte olduğunun belirlendiğin, dolayısıyla artık davacı iddiasının soyut bir iddia olduğundan bahsedilemeyeceği HMK’nun 389, 209/1 ve İİK 72.maddesi uyarınca tedbir kararı verilebileceği gerekçeleriyle itirazın reddine karar verilmiş, kararı davalı vekili istinaf etmiştir. Davalı vekili istinaf sebebi olarak; henüz İstanbul Anadolu 8.Ağır ceza mahkemesi kararının kesinleşmediğini, karara karşı istinaf başvurusunda bulunduklarını, dolayısıyla bu kararın gerekçe yapılamayacağını, yine HMK’nun 209.maddesinin olayda uygulama yerinin bulunmadığını, davanın İİK’nun 72.maddesi uyarınca açıldığını, bu nedenle takibin durdurulamayacağını bildirmiştir. Takibe konu senet fotokopisinin incelenmesinde; matbu senetlerden olmadığı, davacının borçlu, davalının ise alacaklı olduğu ve 713.100 USD bedelli olup nakden düzenlenmiş olduğu anlaşılmıştır. Hazırlık soruşturması sırasında alınan grafolog bilirkişi raporunda senedin kareli kağıt parçasına el yazısı ile yazılmış olduğu, davacıya ait imza mevcut iken muhtemelen diğer tarafların da yazı veya imza bulunan belgenin gelişi güzel kesilerek imzanın üst kısmına metin kısmındaki yazıların ve diğer yazıların yazılmasıyla senedin mevcut duruma getirilmiş olduğu, dolayısıyla söz konusu senedin evvelce mevcut davacıya ait imzadan yararlanılarak oluşturulmuş olduğu yönünde görüş bildirilmiştir. İstanbul Anadolu 8.Ağır Ceza Mahkemesinin 2018/170 esas, 2018/743 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; katılanın …, sanıkların … ve davalı … olduğu, suçun özel belgede sahtecilik ve dolandırıcılık olduğu, yargılama konusunun 16/04/2012 keşide tarihli, 713.000 USD bedelli senet olduğu, yargılama sonunda senedin bir şekilde ele geçirilen mehir belgesindeki imza kullanılarak sahte olarak düzenlendiğinin anlaşıldığı, sanık … ile katılan arasında herhangi bir ticari ilişki bulunmadığı, sanıkların anlaşarak sahte senet oluşturup sanıklardan … aracılığı ile takibe koydukları gerekçeleriyle sanıkların cezalandırılmalarına 27/12/2018 tarihinde karar verildiği, kararın kesinleşip kesinleşmediğine dair dosya içinde bilgi bulunmadığı, ancak davalı vekilinin istinaf dilekçesinde ceza mahkemesi kararını istinaf ettikleri yolunda beyanda bulunduğu görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, menfi tespit davasıdır. Dairemiz önüne gelen uyuşmazlık ise mahkemece 07/03/2019 tarihinde vermiş olduğu itirazın reddi kararına yöneliktir. Kanun koyucu ihtiyati tedbire ilişkin kararlara karşı başvurulabilecek kanun yollarını, özenle, açıkça ve ayrıntılı şekilde düzenlemiş olup, HMK’nun 391’inci ve 394’üncü maddelerinde yer alan kanun yollarına ilişkin düzenlemeden de anlaşılacağı üzere ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolu açık değildir. Kanun koyucu bu yöndeki iradesini hem kanun yoluna başvurulabilecek tedbir kararlarını açıkça belirterek, hem de bunların dışındaki kararlara karşı kanun yollarına başvurulmasını yasaklayarak düzenlemiştir. HMK’nun 391’inci maddesinde sadece ihtiyati tedbir isteminin reddine ilişkin kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği öngörülmüşken, HMK’nun 394’üncü maddesinde ise sadece ihtiyati tedbire itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulacağı düzenlenmiştir. “Teminat karşılığı tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasına” ilişkin 395’inci maddenin 3’üncü fıkrası ile “durum ve koşulların değişmesi sebebiyle tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılması”na ilişkin 396’ncı maddenin 2’nci fıkrasında, kanun yollarını düzenleyen HMK’nun 394’üncü maddesinin 4’inci fıkrasına bilinçli olarak atıf yapılmamıştır. Kanun koyucunun, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açma gibi bir iradesinin olmadığı HMK’nun 395’inci ve 396’ncı maddelerinin gerekçesinden de açıkça anlaşılmaktadır. Özellikle HMK’nun 396’ncı maddesine karşılık gelen Hükümet Tasarısının 400’üncü maddesinin gerekçesinde bu husus çok açık ve ayrıntılı şekilde ifade edilmiştir. Bu gerekçeye göre, “İhtiyatî tedbirin değiştirilmesi veya kaldırılmasını düzenleyen bu maddede de, yukarıda belirtilen iki maddedeki ortak yönler dikkate alınarak itiraza ilişkin benzer hükümlere ayrıca atıf yapılmıştır. Ancak, itiraz üzerine verilen kararlara karşı kanun yoluna başvurulması hakkındaki fıkraya atıf yapılmamıştır. Zira, hâl ve şartların değişmesi, hukukî bir değerlendirmeden daha çok, maddî şartlarla yakından ilgili, nispeten sübjektif ve doğrudan mahkemenin takdirine bağlı bir husustur. Ayrıca, aynı yargılama süreci içinde, bir çok kez hâl ve şartlarda değişiklik olması sebebiyle, tedbirde değişiklik yapılması veya kaldırılması, bu yönde talepte bulunulması ya da talebin reddi söz konusu olabilir. Her talepten sonra verilecek karar hakkında kanun yoluna başvurulması, ihtiyatî tedbirler için kanun yoluna başvurulmasında istenen amacı da sağlamayacaktır. Kanun yolunun açılmış olmasının amacı, ihtiyatî tedbirlerle ilgili temel hukukî ve prensip hatalarının önüne geçmektir. Bu sebeple, ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir. Hâl ve şartlarda değişiklik bakımından o anda kanun yoluna başvurulamaması, daha sonra işin esasıyla ilgili kanun yoluna başvurulması durumunda, bu hususun incelenmeyeceği anlamına da gelmez. Kanun yolu incelemesinde bu husus da değerlendirilerek bir karar verebilme imkânı kapalı değildir.” Madde gerekçesi çok açık olup, özellikle “ihtiyatî tedbirin reddi ve ihtiyatî tedbire itiraz üzerine verilen kararlar için kanun yolu imkânı getirilmiştir. Hâl ve şartlarda değişiklik bakımından o anda kanun yoluna başvurulamaması, daha sonra işin esasıyla ilgili kanun yoluna başvurulması durumunda, bu hususun incelenmeyeceği anlamına da gelmez.” ifadesi karşısında, ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yoluna başvurulabileceği kabul edilemez.Türk Medeni Kanun’unun 1’inci maddesine göre, “Kanun, sözüyle ve özüyle değindiği bütün konularda uygulanır.” Yukarıdaki bentlerde sözüyle ve özüyle açıklanan ihtiyati tedbire ilişkin HMK’nun 391 ve 394’üncü maddelerine aykırı bir uygulama yapılmasına imkân veren bir yorum kuralı bulunmamaktadır. Kanunun açık hükmüne aykırı bir yorum, ancak bu konuda teknik bir gerekçe sunulması hâlinde mümkün olup, bunun dışındaki bir nedenle kanunun açık hükmüne aykırı şekilde karar verilemez. Kanun koyucunun ihtiyati tedbire ilişkin tüm kararlara karşı kanun yolunu açmasına yasa yapma tekniği bakımından bir engel olmadığı dikkate alındığında, kanunda yer almayan bir kuralın içtihat yoluyla konulması yorum kuralları ile bağdaşmadığı gibi kanuna aykırı (contra legem) yorum sayılır. Nitekim Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 01/10/2013 gün, 2013/12479 Esas, 2013/15056 Karar sayılı kararı da bu yöndedir.Somut olayda, mahkemece başlangıçta davacı vekilinin talep ettiği takibin durdurulmasına ilişkin talep reddedilmiş, ancak İİK’nun 72/3 maddesi uyarınca icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesine dair ihtiyati tedbir kararı verilmiştir. Daha sonra davacı vekilinin talebi üzerine mahkemece 25/01/2019 tarihinde takibin teminatsız olarak durdurulmasına karar verilmiş, bu karara davalı vekilince itiraz edilmiş ve mahkemece 07/03/2019 tarihinde istinafa konu edilen itirazın reddi kararı verilmiştir. Bir başka anlatımla davacı vekilinin talebi üzerine ihtiyati tedbir kararı değiştirilmiş, yani icra veznesine yatan paranın alacaklıya ödenmemesi şeklindeki ihtiyati tedbir kararı takibin durdurulması şeklindeki bir ihtiyati tedbire dönüştürülmüştür. Verilen karar HMK ‘nun 396/1 maddesi kapsamında bir karardır. Böyle bir talep ve karar, durum ve koşulların değişmesi nedeniyle ihtiyati tedbirin değiştirilmesine ilişkin olup mahkemece verilen bu karara karşı istinaf yolu açık olmadığından istinaf isteminin usulden reddine karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf talebinin USULDEN REDDİNE,2-Davalı vekilinin istinaf dilekçesi olarak sunduğu dilekçenin itiraz dilekçesi olarak değerlendirilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine iadesine, 3-Harç peşin alındığından yeniden harç alınmasına yer olmadığına,4-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda oy birliği ile HMK’nun 362/1-f maddesi uyarınca kesin olarak karar verildi.24/05/2019