Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/673 Esas
KARAR NO: 2021/2074
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 24/10/2018
NUMARASI: 2014/2370 E. – 2018/1020 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/12/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davalı tarafından, müvekkili davacı aleyhine İstanbul Anadolu … İcra Müdürlüğü’nün … E. sayılı dosya ile icra takibi yapıldığını, ödeme emrinin usulüne uygun tebliğ edilmemesi nedeniyle takibin kesinleştiğini, bunun üzerine İstanbul Anadolu 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/284 Esas sayılı dosya ile tebligatın usulsüzlüğü konusunda dava açıldığını, davanın derdest olduğunu, imzası taklit edilmiş bono ile başlatılan icra takibi bir dolandırıcılık hikayesinin son parçası olup, var olan hukuki bir işlem kullanılarak, imza taklit edilmek suretiyle yeni bir hukuki işlem oluşturulmaya çalışılarak müvekkilinin borçlu gösterilmeye çalışıldığını, müvekkili ile dava dışı … arasında ve tanık olarak …’nun olduğu bir sözleşme imzalandığını, bu sözleşmeye göre müvekkili tarafından 250.000,00 TL ödeme yapılıp karşılığında teminat senedi ile arsa alacağının kararlaştırıldığını, anlaşma gereği müvekkilinin 250.000,00 TL’yi …’in hesabına gönderdiğini, gönderilen bu paraya karşılık müvekkilinin kendisini garanti altına almak için …’den arsa satış vekaletnamesi ile birlikte bu kişiye ait araçların devrini aldığını, ancak verilen araçların ayıplı olmasından dolayı araçların …’e geri verilmesinin kararlaştırıldığını, bunun üzerine araçların devrine karşılık borç senedi istediğini, 250.000,00 TL miktarlı bono düzenlendiğini, imzalanarak müvekkiline verildiğini, davacıda bulunan araçların tekrar …’e iadesi için…’in talimatı ile yanında çalışan ve/veya arkadaşı olarak bildiği …’a satış vekaletnamesi verildiğini, müvekkili ile davalı arasındaki tanışıklığın buradan başladığını, verilen bu satış vekaletnamesi ile birlikte aynı araçların …’e satış yapılarak geri verildiğini, davacının …’in yanında çalışan ve/veya arkadaşı olarak bildiği davalının buradaki tek görevinin evrak takibi yapıp gerekli işlemleri halletmekten başka bir şey olmadığını, müvekkili lehine düzenlenen bonodaki yazı şekli ile davaya konu senetlerdeki yazım şekli birbirine benzediğini, belli bir elin ürünü olan senetteki yazıların, yukarıda anlatılan hukuki işlemi taklit ederek fakat sahte imza atılarak yeni bir hukuki işlem tesis edilme yoluna gidildiğini, davalı tarafın icra takibine konu ettiği protokol ve bononun tamamen düzmece olduğunu, müvekkili tarafından imzalanmadığını, davalı tarafça İstanbul Anadolu 1. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/284 E. sayılı dosyasında tanık olarak gösterilen ve kendileri tarafından düzenlenen gerek bono ve gerekse de protokol de tanık olarak …’in göründüğünü, ancak yaklaşık olarak bir yıl önce alacaklısı …’in olduğu sahte senetlerin takibe konulmak istenirken tanıdıkları vasıtasıyla son anda engellendiğini, bu dolandırıcılık girişimi ile ilgili olarak İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan hazırlık soruşturmasının devam ettiğini bildirmiş, fazlaya ilişkin haklarını saklı tutarak davaya konu bonolardan dolayı müvekkili davacının davalıya borçlu olmadığının tespitine, dava konusu senetlerin ve takibin iptaline karar verilmesini talep etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davanın konusunun 420.000,00 TL’lik yazılı ödünç akdine bağlanmış asıl alacak bonosu olduğunu, bononun 20/06/2011 tarihli yazılı protokole bağlandığını, borç senedi ile ödünç sözleşmesinde ve ceza-i şart bonosunda davacı borçlunun 6 ayrı imzası bulunduğunu, davacının ödünç aldığı 420.000,00TL’lik miktarın 70.000,00 TL’lik kısmının ödemesini bir adet … Marka aracının satışı yolu ile yapmak üzere davalı-alacaklıya özel vekaletname verdiğini, vekaletnamede davacı-borçlunun fotoğrafı ve noter huzurunda atılmış imzasınının bulunduğunu, bu imzanın inkar edilmediğini, borç miktarından araç değeri düşüldükten sonra kalan 350.000,00 TL için bono tanzim edildiğini ve bu mutabakat çerçevesinde protokol düzenlendiğini, imzaların uzman görüşü ile davacıya aidiyetinin tespit edildiğini, hatta davacının aynı gün protokoldeki … marka aracının satışı için ikinci kez noterde davalıya vekaletname verdiğini, davacının haksız ve kötü niyetli olup, aynı gün imzaladığı beş ayrı belge bulunduğunu, bu belgelerin ikisinin noterlikte tanzim edilen vekaletnameler olduğunu, diğer üç adi yazılı evrakın ise protokol, asıl borç bonosu ve ceza-i şart bonosu olup, bu belgelerdeki imzaların tümünün davacının eli ürünü olduğunu, noter evrakının içeriklerinin 20/06/2011 tarihli protokolün içeriğini doğruladığını, davacının noterde tanzim olunan vekaletnamenin sebebinin protokolün içeriğine dahil olabilmesini açıklaması gerektiğini, imza incelemesinin tüm uyuşmazlığı çözeceğini, davacının noter tarafından düzenlenen belgelerdeki imzaları ile davalı ile olan ilişkisini maddi-hukuki gerçekliğe aykırı da olsa kabul ettiğini, aldıkları raporda imzanın davacının eli ürünü olduğunun belirlendiğini, senedin sahte imza ile tanzim edildiğinin varsayılması halinde protokol ve ceza-i şart bonosunun tanzim edilmesinin bir anlamı bulunmadığını, altı ayrı belgede borçlu imzasının taklit edilmesinin hayat tecrübesine aykırı olup, hukuken buna ihtiyaç da bulunmadığını, ceza-i şart bonosu tanzim olunarak 350.000,00 TL’lik ikinci bir alacağın şarta bağlanmasının anlamı bulunmadığını, ayrıca ikinci vekaletnamede protokolün zikredilmemesinin de senedin sahte olmadığını gösterdiğini, ilk vekaletnamenin tanzim olunmasından sonra protokolün düzenlendiğini, ikinci vekaletnamenin yetkilerinin çok daha geniş olduğunu, davacının davalıyı bu vekaletnameler nedeniyle azletmediğini, davacının bu düzeyde bir yetkiyi borçlu olduğu için ve davalıya borcunu ödeyeceğinin güvencesini vermek için vekaletnameleri verdiğini, dava dışı üçüncü şahsa araç devrededilmesi halinde araç satın alma yetkisininin davalıya verilmesinin bir anlamı bulunmadığını, davacının davalı hakkında bir suç duyurusu olmayıp, davalıya iftira ettiğini bildirmiş, davanın reddine, davacının kötü niyet tazminatı ile sorumlu tutulmasına karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul Anadolu 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin ” …davacı taraf davalı tarafın dolandırıcılık eylemi kapsamında davaya konu bono sahtecilik yoluyla ürettiğini iddia etmiş ise de, Cumhuriyet Başsavcılığınca yapılan soruşturmada alınan raporda davaya konu protokol ve bonodaki imzanın davacının eli ürünü olduğunun bilirkişi raporu ile belirlenmesiyle soruşturmayla ilgili kovuşturmaya yer olmadığına dair verilen kararın kesinleştiği, mahkememiz dosyasında alınan tüm raporların birbirini teyit eder nitelikte olup Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi ile Genişletilmiş Uzmanlar Kuruluna ait her iki raporda ‘Her iki belgedeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun kuvvetle muhtemel olduğunun’ tespit edilmesinden sonra bu raporlarla dahi yetinilmeyerek akademisyen uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulundan alınan raporda da belgelerdeki imzaların davacının eli ürünü sayılabileceği tespiti ile birlikte dava konusu edilen bono ile bu bononun dayanağını teşkil eden protokolde bulunan imzaların davacının eli ürünü olduğunun kabul edilmesi gerektiği, davacı tarafça dolandırıcılık ve sahtecilik iddialarının kanıtlanamadığı birlikte değerlendirildiğinde davanın reddine, davacının alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminat ile sorumlu tutulmasına” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Davacı ile davalı arasında ticari bir ilişki olmadığı, bononun verilmesine dayanak olarak gösterilen vekaletin davalının çalışanı olduğu araç satış galerisine verilen araçların satışı için düzenlenen vekalet olduğu, davalının davaya ve takibe konu senet miktarı üzerinden ticari alış verişe sosyo-ekonomik durumunun el vermediği, davalının halihazırda birçok suçtan hükümlü olup cezaevinde olduğu yönündeki iddialarının araştırılmadığını, Somut dosyada raporlar arasındaki çelişkiler bulunduğunu, ayrıca raporlarda kesin kanaat bildirilmemesine rağmen dava sübut bulmamış gibi aleyhe karar verilmesinin hatalı olduğunu, Kuvvetle muhtemel şeklinde görüş bildiren raporlar, kesin kanaat bildirmeyen, ihtimale dayalı olarak verilmiş olup; Yargıtay 12. Hukuk Dairesinin benzer olaylarda vermiş olduğu kararlarda ‘Mahkemece hükme esas alınan bilirkişi raporu kesin kanaat bildirmeyip imzanın borçlu tarafından atılmış olabileceği şeklinde ihtimale dayalı olarak düzenlenmiş olmakla anlaşmazlığa çözüm getirecek nitelikte görülmediği’ görüşüne yer verildiğini, Lehe olan 01.04.2016 tarihli bilirkişi raporunun gerekli bilimsel inceleme ve değerlendirmeye sahip olup, raporda ‘İmzalar arasında benzerlik bulunduğu gözlenmekte ise de, imzaların davacı eli mahsulü olduklarını gösterir nitelikte bulgular tespit edilemediği” görüşüne yer verildiğini, daha önce dosyaya sunulan 18.03.2015 tarihli bilimsel mütalaada da aynı yönde kanaat bildirildiğini, Yargıtay kararları uyarınca, raporlar arasında çelişki olması halinde denetime elverişli yeni bir rapor alınmasının gerektiğini, mahkemece bu amaçla aldırılan son raporun denetime elverişli olmadığını, incelemenin hangi yöntemle yapıldığı, hangi araçların kullanıldığı belirtilmeden bir paragrafta sonuç ve kanaat bildirildiğini, tam ve kuşkuya yer vermeyecek şekilde yeniden aldırılmasının gerektiğini, Gerekçeli karar sonrası alınan ve dosyaya sunulan 05.02.2019 tarihli özel bilirkişi raporunun Yargıtay Hukuk Genel Kurulu kararında belirtilen niteliklere uygun olarak düzenlendiğini, raporda mahkemece alınan raporların eksik ve hatalı yönlerinin de ayrıntılı olarak irdelendiğini ve bu rapor uyarınca inceleme konusu imzaların davacı eli ürünü olmadığını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: *Bilirkişi …’nin 01/04/2016 tarihli ilk raporu. (Bonodaki el yazılarının davacının eli ürünü olmadığını, imzaların davacının imzalarına benzediğini, ancak davacının eli ürünü olduğuna dair tespit yapamadığı kanaatini içerir.) *Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 06/06/2016 tarihli raporu. (Bonodaki ve protokoldeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun kuvvetle muhtemel olduğu kanaatini içerir,) *Adli Tıp Kurumu Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu’nun 17/02/2017 tarihli raporu. (Gerek davaya konu bono gerekse protokoldeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun kuvvetle muhtemel olduğu kanaatini içerir.) *Akademisyen nitelikli üç uzman bilirkişiden oluşan bilirkişi kurulunun 16/02/2018 tarihli raporu. (Bono ve protokoldeki imzaların aynı elin ürünü olduğu, bonodaki ve protokoldeki yazıların davacının eli ürünü olmadığı, ancak her iki belgedeki imzaların motor hareketler, kalem izleri ile başlangıç ve bitiş açısından mukayeseye esas davacının imzalarının yer aldığı belgelerdeki imzalarla benzerlikler olduğu ve aynı el ürünü sayılabileceği kanaatini içerir.)
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı, icra takibine dayanak gösterilen bono ve protokoldeki imzanın kendisine ait olmadığını, resmi evrakta sahtecilik yapıldığını beyanla menfi tespit isteminde bulunmuş; davalı taraf ise iddiaları kabul etmeyerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesi tarafından, “…C.Başsavcılığınca yapılan soruşturmada davaya konu protokol ve bonodaki imzanın davacının eli ürünü olduğunun bilirkişi raporu ile belirlendiği, mahkemece alınan tüm raporların birbirini teyit eder nitelikte olup Adli Tıp Kurumu İhtisas Dairesi ile Genişletilmiş Uzmanlar Kuruluna ait her iki raporda ‘Her iki belgedeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun kuvvetle muhtemel olduğunun’ tespit edildiği, bu raporlarla dahi yetinilmeyerek akademisyen uzman bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulundan alınan raporda da belgelerdeki imzaların davacının eli ürünü sayılabileceği tespitine yer verilmiş olması nedeniyle bono ile bu bononun dayanağını teşkil eden protokolde bulunan imzaların davacının eli ürünü olduğunun kabul edilmesi gerektiği, davacı tarafça sahtecilik iddialarının kanıtlanamadığı birlikte değerlendirildiğinde davanın reddine, davacının alacağın %20’si oranında kötü niyet tazminat ile sorumlu tutulmasına” karar verilmiştir.Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı, davaya ve takibe konu 350.000,00 TL tutarlı bonodaki ve protokoldeki imzanın kendisine ait olmadığından bahisle menfi tespit isteminde bulunmuştur. Mahkemece yaptırılan imza incelemelerinde sırasıyla; bilirkişi …’nin 01/04/2016 tarihli ilk raporunda “Bonodaki el yazılarının davacının eli ürünü olmadığını, imzaların davacının imzalarına benzediğini, ancak davacının eli ürünü olduğuna dair tespit yapamadığı”nın; Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 06/06/2016 tarihli raporunda “Bonodaki ve protokoldeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun kuvvetle muhtemel olduğu”nun; Adli Tıp Kurumu Genişletilmiş Uzmanlar Kurulu’nun 17/02/2017 tarihli raporunda “Gerek davaya konu bono gerekse protokoldeki imzaların davacının eli ürünü olduğunun kuvvetle muhtemel olduğu”nun; Akademisyen bilirkişilerden oluşan bilirkişi kurulunun 16/02/2018 tarihli raporunda “Bono ve protokoldeki imzaların aynı elin ürünü olduğu, bonodaki ve protokoldeki yazıların davacının eli ürünü olmadığı, ancak her iki belgedeki imzaların motor hareketler, kalem izleri ile başlangıç ve bitiş açısından mukayeseye esas davacının imzalarının yer aldığı belgelerdeki imzalarla benzerlikler olduğu ve aynı el ürünü sayılabileceği”nin belirtildiği görülmüştür. Davacının konu ile ilgili şikayeti üzerine başlatılan İstanbul Anadolu C.Başsavcılığı’nın 2014/82269 Sor.sayılı dosyasında yaptırılan bilirkişi incelemesinde (Dr.Sadullah Güzel’in 18.05.2015 tarihli raporu) “Bonodaki ve protokoldeki imzaların davacı eli ürünü olduğu” tespitine yer verildiği; Tüm bu hususlar gözetildiğinde mahkemece gerekli tüm inceleme ve araştırmaların yapıldığı, alınan raporlar ve atıf yapılan savcılık soruşturma dosyası kapsamı ile takibe konu bono ve protokoldeki imzaların davacıya ait olduğunun kabulüyle davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davacının istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 14,90 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.02/12/2021