Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/613 E. 2019/2018 K. 07.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/613 Esas
KARAR NO : 2019/2018 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 22/11/2018
NUMARASI : 2018/253 E., 2018/1199 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 07/10/2019
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia : Davacılar vekili dava dilekçesinde; borçlu müvekkil …’ nin diğer borçlu …. Ltd. Şti.’ nin imza yetkilisi ve ortağı olduğunu, davalı ile uzun bir süre oldukça yüksek rakamlarla ticari alışverişte bulunduklarını, …’ nin davalı şirket ile aralarında varolan faaliyetler çerçevesinde davalıdan aldıkları malların karşılığında ödemelerin şirket çekleri ile yapıldığını, davalıya 1 adet ¨ 2.000,000 tutarlı teminat vasfına haiz bononun verildiğini, bu bonoda sehven müvekkilin asıl borçlu olarak akdedildiğini, kefil olarak da …’ nin kefil olarak gösterildiğini, müvekkilin biranda içine girdiği ticari sıkıntı sebebiyle ¨500.000 tutarında ödenemediğinden davalı tarafından icra işlemine İstanbul Anadolu …. İcra Müdürlüğü’ nün … ve İstanbul ….İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyalarıyla icra takibine konu edildiğini, bu çeklerin yanında davalı tarafın elinde bulunan teminat senedini Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’ nün … Esas sayılı dosyalarıyla icra takibine koyduğunu, davalının senedin tahsil amacını da müvekkili …’ ye borç verdiklerini iddia ettiklerini, defter ve belgeler üzerinde yapılacak bilirkişi incelemesi neticesinde takip borçlularının böyle bir bonodan doğan borçlarının bulunmadığının ortaya çıkacağını,E. sayılı dosyasına konu bir borcunun bulunmadığının tespiti ile takibin iptaline, davalının kötü niyetli icra takibi nedeniyle %20′ den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine, dava masrafları ve avukatlık ücretinin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.Davacılar vekili 30/10/2018 havale tarihli ıslah dilekçesinde; davalı tarafa verilmiş olan huzurdaki yargılamaya konu senedin davalı tarafa boş olarak verildiğini, müvekkili …’nin, 2016 yılının 12. ayında bir takım işleri için İnegöl’de bulunmakta iken davalı şirketten …simli şahısların müvekkillerini takip ettiğini, müvekkilini İnegöl’de bulup orada bir kafeye götürdüğünü, müvekkilinin, yanında … ve bu şahısların bir arkadaşı olduğu halde bu kafeye götürüldüğünü,burada … isimli şirketin … isimli şirkete ¨700.000,00 borcu olduğunu söyleyerek bu borcuödemesinisöylediklerini,müvekkilinin bu borcu kabul etmemesi üzerine bu kişiler ” senin adresini biliyoruz, seni öldürürüz” diyerek müvekkilini tehdit ettiklerini, ardından müvekkiline zorla boş bir senedi imzalattıklarını ve borcu ödedikten sonra senedi vereceğini söylediklerini, söz konusu senette sadece imzanın müvekkiline ait olup geri kalan hiç bir kısım müvekkil tarafından yazılmadığını,nitekim senedin boş olarak alındığını, daha sonra söz konusu boş senedi huzurdaki davaya konu şekilde doldurarak işleme koyulduğunu, müvekkilinin söz konusu borçlarını, huzurdaki davaya konu bilirkişi raporunda ve sunulan ödeme belgelerinden net bir şekilde anlaşılacağı üzere ödemiş olmasına rağmen söz konusu senedi kendisine iade etmeyerek bu parayı da ödeyeceksin denildiğini, müvekkilinden senedi boş olarak alan davalı tarafın, daha sonra senedi doldurtturarak işleme koyduğunu,senedi dolduran şahıs da senedi kendisinin doldurduğunu açıkça ikrar ettiğini, senedin … isimli şahıs doldurduğunu,bu kişinin senedin nasıl alındığını,bildiğini,söz konusu hususta Yağma, Açığa İmzanın Kötüye Kullanılması, Dolandırıcılık ve Sahtecilik ile ilgili olarak İnegöl(Bursa) Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2018/9518 soruşturma numarası ile şikayette bulunulduğunu,davalı tarafın yukarıda anlatıldığı şekilde ikrah yoluyla müvekkilinden beyaza imza almış olup bu senedi icra takibine konu edildiğini,söz konusu senedin ikrah yoluyla alınması nedeniyle hüküm ifade etmeyeceğini,takibin iptali gerektiğini,davacı … isimli şirketin, …’ye verdiği ve 09 Aralık 2011 tarih … sayılı ticaret sicil gazetesinde tescil ve ilan olunan 25/11/2011 tarih ve 2011/4 karar numaralı karara göre …’ye, “şirket kaşesi altına atacağı münferit imzası ile şirketi temsil ve ilzama” dair yetki verildiğini,açıkça görüleceği üzere …’nin müvekkil şirketi geçerli şekilde temsil edebilmesi için “şirket kaşesi altına” atacağı imzanın gerektiğini,ancak huzurdaki yargılamaya konu senette net bir şekilde müvekkil şirketin kaşesinin basılmadığını,,sadece elle yazılmış bir şirket ismi bulunduğununun ortada olduğunu,söz konusu senetteki yazıların hiç birinin de müvekkili …’ye ait olmadığı göz önüne alındığında müvekkili şirket yönünden senedin hiç bir anlam ifade etmemesi gerektiğini ve borçlu olmadığının tespit edilmesi gerektiğinin izahtan vareste olduğunu,bu nedenlerle dayandıkları maddi vakalara ilişkin ıslah dilekçelerini sunar, zorla senet imzalattırılmak suretiyle ikrah yoluyla müvekkilinden alınan senet nedeniyle borçlu olmadıklarının tespitine ve takibin iptaline karar verilmesini, %20 oranında kötü niyet tazminatının davalı taraftan alınarak tdavacılara verilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler :Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacılar tarafından müvekkili şirket aleyhine Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün… Esas sayılı dosyasına yönelik olarak icra takibine konu böyle bir borçlarının bulunmadığının tespiti ve takibin iptali ile %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına karar verilmesi talebi ile ikame edilmiş olan işbu huzurdaki dava haksız ve hukuki dayanaktan yoksun olup, reddi gerektiğini, huzurdaki davada tüm ispat yükünün davacılara ait olduğunu, davayı ispatlayacak nitelikte hiçbir delil sunulmadığını ve dava ispat edilemediğini, borç ikrarı içeren bononun mücerretlik ilkesi gereğince bedelsiz olduğunu iddia eden taraf iddiasını yazılı delil ile ispatlamak zorunda olduğunu, kambiyo vasfına haiz bono, taraflar arasındaki temel ilişkiden bağımsız olduğunu, bu nedenlerle de aksinin ancak yazılı delil ile ispatı gerektiğini, zira bono, bağımsız borç ikrarını içeren bir senet olduğundan, bu nedenle de bir illete bağlı olması gerekmez ve kural olarak da yazılı ispat yükü senedin bedelsiz olduğunu iddia eden tarafa ait olduğunu, davalarında tüm ispat yükünün, “nakden” kaydı içermekte olan senedin teminat senedi olduğunu iddia eden ve ayrıca bu şekilde senedin ta’lili yoluna giden davacılara ait olduğunu, dava konusu icra takibine dayanak, tüm yasal unsurları barındıran senet, “nakden” kaydına havi , açık ve net borç ikrarı içerdiğini ve borcun varlığının sabit olduğunu, davacılar tarafından delil olarak ileri sürülen, dava konusu icra dosyası ile ilgisi bulunmayan, tarafları ve konusu başka olan icra takiplerinin davaları ile ilgisi bulunmadığını, davacı 1 yılı aşkın süredir devam eden tasarrufun iptali davalarını uzatmaya yönelik olarak huzurdaki davayı ikame etmiş olup, kötüniyetli hareket ettiklerini, Bakırköy 7. Asliye Hukuk Mahkemesi 2017/179 Esas sayı ile görülmekte olan hisse devrine ilişkin tasarrufun iptali davalarının yaklaşık 1,5 senedir sürmekte olup, dosyada bilirkişi incelemeleri yapıldığını, 26/12/2017 tarihli kök ve son olarak 14/03/2018 tarihli ek rapor olmak üzere bilirkişi raporları düzenlendiğini, bu raporlara göre; muvazaalı olarak ¨55.000,00’ye ve iş ortağına devredilen hissenin öz sermaye değerinin devir tarihi itibariyle ¨1.342.968,00 ve dava tarihi itibariyle ¨1.570.838,08 olduğunun tespit edildiğini, “nakden” bedel kaydına havi ¨2.000.000,00 bedelli ve Bakırköy …. İcra Müdürlüğü’nün ,,, Esas sayılı icra dosyası dayanağı yasanın öngördüğü şartlara haiz senet metni gayet açık ve net olduğunu, herhangi bir tartışmaya da mahal vermeyecek nitelikte olduğunu ve borcun varlığı sabit olduğunu, davacılar, “nakden” kaydına havi senedin teminat senedi olduğu şeklindeki iddialarını yerleşmiş Yargıtay Kararları ve yasa hükümleri gereğince ancak yazılı delil ile ispatına yükümlü iken, davalarında bu iddiasını ispatlayacak nitelikte hiçbir delil ve belge sunmadığını, böylelikle ispat yükü üzerinde olan davacılar, ispat yükümlüğünü yerine getirmediğinden haksız ve ispat edilemeyen davanın reddi gerektiğini, müvekkili şirket aleyhine açılan haksız, her türlü hukuki dayanaktan yoksun davanın reddini, kötüniyetli olarak ikame edilen işbu dava nedeni ile davacı borçlular aleyhine %20’den aşağı olmamak üzere kötüniyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacı yanlara yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı :İlk derece mahkemesince, davacılar tarafından açılan davanın ıslah edilmiş hali göz önüne alınarak; davanın , TBK’nun 39/1 maddesinde ön görülen hak düşürücü süre içerisinde açılmadığından reddine, davalı vekilinin kötüniyet tazminat talebinin koşulları oluşmadığından reddine, karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı vekili tarafından verilen istinaf dilekçesinde ; mahkemenin ” davacı yan açısından korkunun ortadan kalktığı tarihi belirleme ” noktasında yanılgıya düşüldüğünü zira icra takibi yapılması veya haciz yapılması olgularının korkunun ortadan kalkmasını gerektirir olgular olmadığını, mahkemenin somut olaya ve davacının içinde bulunduğu duruma göre davayı kendi özelliklerine göre değerlendirip bu değerlendirmeye göre hakdüşürücü süreyi tespit etmesi gerektiğini iddia ile kararın kaldırılmasını talep etmiştir.Davalı yan istinaf talebine karşı verdiği cevap dilekçesi ile katılma yolu ile kararı istinaf etmiş ve istemlerinde; yerel mahkemenin davayı esastan red kararı ile ve olayda ikrah olmaması nedeni ile reddi gerekiği, kararın kaldırılarak bu yönde hüküm tesisinin sağlanması ve hak düşürücü süre olgusu yerinde kabul edilmesi durumunda ise haksız olarak açılan iş bu dava nedeni ile müvekkili yararına inkar tazminatına hükmedilmesi gerektiğini beyanla kararı istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :Dava tamamen ıslah edilmiş hali ile korkutma sebebine dayalı bir menfi tespit davasıdır. Bilindiği üzere; 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 37. (818 sayılı Borçlar Kanunun 29.) maddesine göre, bir kimse, karşı tarafın veya üçüncü bir kişinin kendisi veya yakınlarının maddi veya manevi varlığına yönelik hukuka aykırı ve esaslı korkutması sonucu yaptığı sözleşme ile bağlı sayılamaz. TBK’nin 38. (BK’nin 30.) maddesinde belirtildiği üzere korkutmadan (ikrahtan) söz edilebilmesi için, tehdidin sözleşmeyi yapan kimsenin veya yakınlarının kişilik haklarına veya mal varlıklarına yönelik olması, korkutmaya maruz kalanın sübjektif durumuna göre ağır ve derhal meydana gelebilecek nitelik taşıması, haksız (hukuka aykırı) sayılması, illiyet bağının bulunması, yani sözleşmenin tehdidin yarattığı korku sonucu yapılması zorunludur. Bu koşulların varlığı halinde iradesi sakatlanan taraf, isterse iptal hakkını kullanmak suretiyle hukuki ilişkiyi geçmişe etkili (makable şamil) olarak ortadan kaldırılabilir. Hemen belirtmek gerekir ki, iptal hakkının kullanılması hiçbir şekle bağlı değildir. Korkunun kalktığı tarihten itibaren bir yıllık hak düşürücü süre içerisinde sözleşme karşı tarafa yöneltilecek tek taraflı sarih ve zımni bir irade açıklaması ile feshedilebileceği gibi def’i veya dava yoluyla da kullanılabilir. (TBK’nin 39. m.) Sözleşme iptal edilmekle yapıldığı andan itibaren ortadan kalkacağı için yerine getirilen edim istihkak davası (tapulu taşınmazlarda iptal ve tescil davası), bunun mümkün olmadığı hallerde sebepsiz zenginleşme davası ile geri istenebilir TBK’nın 39. (BK’nın 31.) maddesindeki sürenin işlemeye başlamasında, iradeyi sakatlayan nedenin (korkutma) önem derecesi ancak iradesi sakatlanan kimse tarafından doğru şekilde takdir edilebilir. Olaya bu açıdan bakıldığında ikrahın(korkutmanın) önemini yitirdiği an, iradesi sakatlanan kişi için korkunun silindiği, diğer bir deyişle korkutan kişi ya da kişilerin yarattığı korkutmadan kaynaklanan zarar görebilme yönündeki endişenin ortadan kalktığı, kendisini psikolojik açıdan güven içerisinde hissettiği andır. Davacının şikayeti ve ceza davasına katılması, ceza soruşturmasının başlaması, ceza davasının açılması ve davalıların tutuklanmaları gibi hususlar salt korkunun ortadan kalktığını gösteren etkenler olarak sayılamaz. ( Yargıtay 1. Hukuk Dairesi 2014/20695 Esas ve 2017/4196 Karar ) Sayılı ilamında da açıklandığı gibi) İcra takibi yapılması, hacze gelinmesi gibi işlemler korkutulduğu iddia edilen yan açısından korkuyu ortadan kaldıran bir neden olarak değerlendirilemez.Bu nedenle mahkemece ilk davanın açıldığı tarih olan 12/03/2018 tarihi ile davanın tamamen ıslah edildiği 30/10/2018 tarihleri arasında geçen sürenin 1 yılın altında olması nedeni ile ikrah sebebi açsından hak düşürücü sürenin dolmadığı kabul edilerek, işin esasına girilmesi, ikrah açısından deliller değerlnedirilerek esas hakkında karar verilmesi gerekmekte olup,bu yönüyle ilk derece mahkemesinin gerekçesi ve sonucu hatalı olmakla istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davacı yanın istinaf başvurusunun KABULÜ ile ilk derece mahkemesinin kararının HMK 353 1-a 6 maddesi gereğince KALDIRILMASINA 2-Taraf delilleri toplanıp yargılamaya devam edilmesi için dosyanın İLK DERECE MAHKEMESİNE GÖNDERİLMESİNE 3-Davacı yanın istinaf peşin harcının talebi halinde iadesine 4-Davacı yanca yapılan istinaf giderleri olan başvuru harcı 121,30 TL ,2 tebligat gideri 28,00 TL, posta gideri 29,78 TL ki toplam 179,08 TL yargılama giderinin davalı yandan alınıp davacı yana verilmesine 5-Duruşmasız karar verilmiş olmakla ücreti vekalet tayinine yar olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 353/1-a 6 uyarınca KESİN olmak üzere ve oy birliğiyle karar verildi . 07/10/2019