Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/5 E. 2021/517 K. 11.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/5 Esas
KARAR NO: 2021/517
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 08/03/2018
NUMARASI: 2017/276 E. – 2018/258 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/03/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA
A-)Açılan dava ve iddia: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; Sahte olarak üretilen 12/01/2009 düzenleme ve 30.10.2012 vade tarihli 5.000.000 USD bedelli senet nedeniyle müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitini istediğini, HMK 209 maddesi gereğince senedin sahteliği nedeniyle hiçbir işleme esas alınmaması ve takip ile icranın durdurulmasını istediğini, dava konusu senedin İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine konu edildiğinden icra takibinin tensiple birlikte teminat istenmeksizin durdurulmasına karar verilmesini istediğini, davalı …’ın şirketin muhasebecisi … isimli çalışanla birlikte yüzlerini gizleyerek işyerine girdiklerini, çıkarken yanlarında bilgisayar ve torbalar içinde eşyalar olduğunun görüldüğünü, icra dairesindeki senet aslı üzerinde bilirkişi heyetine inceleme yaptırıldığını, verilen raporda senedin üretilen sahte senetlerden olduğunun anlaşıldığını, davalı …’nın ise Gürcistan vatandaşı olduğu geçici ikametle Türkiye’de hizmetçi olarak çalıştığı, davalı …’nın 14/11/2014 günü davalı …’ın kayınpederi …’e adına düzenleme şeklinde para tahsilatı, taşınmaz satışlarına dair vekaletname verdiğini, icra dosyasına göre davalı … dahi herkesten alacaklı gözüken …’nın, …’in kayınpederine vekalet vermiş olmasının esasen tahsil yetkisini bir şekilde borçluya vermiş olduğunun göstergesi olduğunu, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, sahte senedin müvekkilinin işyerinde yapılan 27/05/2012 günlü hırsızlık vakasından sonra üretilmiş olduğunun anlaşıldığını, takip konusu senedi üreten 3 davalı hakkında İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/190 E sayılı dosyası ile her üç sanığın cezalandırılmasına karar verildiğini, kararın halen Yargıtay incelemesinde olduğunu, savcılık araştırmasında Maia’nın aslında İstanbul’da davalı …’ın evinde hizmetçilik yapmakta olduğunun beyan edildiğini, 5.000.000 $ lık bir paranın nakden elden ödenmiş olmasının mümkün olmadığını, bunun da hayatın olağan akışına tamamen aykırı olduğunu belirterek, Sahte olarak üretilen 12/01/2009 düzenleme ve 30.10.2012 vade tarihli 5.000.000 USD bedelli senet nedeniyle müvekkilinin davalılara borçlu olmadığının tespitine, senedin sahteliği nedeniyle HMK 209 maddesi gereğince hiçbir işleme esas alınmamasına takip ve icranın durdurulmasına, dava konusu senedin İstanbul …İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı dosyası ile icra takibine konu edildiğinden icra takibinin tensiple birlikte teminat istenmeksizin durdurulmasına, icra dosyası nedeniyle müvekkilinin ödemek zorunda kaldığı 90.920,42-TL’nin istirdadına karar verilmesini talep etmiştir. B-) Cevap ve Karşı Talepler: Davalı … vekili cevap dilekçesinde özetle; Öncelikle 6102 sayılı TTK madde 749 gereği, keşide tarihi 12/01/2009 ve vade tarihi 30/10/2012 olan dava konusu senet bakımından ileri sürülecek istemlerin 3 yıl geçmekle zamanaşımına uğradığını, 6100 sayılı HMK madde 334 vd. Maddelerinde açıkça hükme bağlandığı üzere kendisi ve ailesinin geçimini önemli ölçüde zor duruma düşürmeksizin gereken yargılama veya takip giderlerini ödeme gücünden yoksun olan kimlerin açtıkları davada adli yardımdan yararlanılabileceğini, davacının 27 yıldır Gemi Ticareti ve oto Galerisi ile uğraştığı bilinen, Beşiktaş Etiler semtinde lüks bir muhitte … isimli otomobil galerisinde sadece lüks oto satışı yapan davacının adli yardıma muhtaç olmadığını, dava dilekçesinde bahsi geçen hırsızlık olayının iki kez mesnetsiz şikayetlere bağlı soruşturmaya konu edildiğini ve her ikisininde kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verildiğini verilen kararların kesinleştiğini, davacının pay sahibi ve müdür olduğu şirket için bir banka kredisi ile ilgili olarak muhatap banka lehine, tapu nezdinde kendi taşınmazı üzerinde 09/01/2009 tarihlinde ipotek tesis edildiğini, ipotek tarihinin senet tarihinin 3 gün öncesi olduğunu, ipotek bedeli ile senet bedelinin aynı ayarda olduğunu, dava dışı banka kredinin teminatı olan bu ipoteği kredi alacağına karşılık ilgili şirketin temerrüdü nedeniyle paraya çevirdiğini, davacının haksız taleplerinin zamanaşımına tabi olduğundan zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini, davacının adli yardım talebinin reddi gerektiğini, harcı tamamlaması yönünde karar alınmasını harcın ikmal edilmemesi halinde ise davanın açılmamış sayılmasına karar verilmesini, davacının teminatsız tedbir talebinin usul ve yasada yeri olmamakla reddine ve davacının sadece teminatsız şekilde tedbir talep ettiğinden kendisine bu hususta teminatı yatırması için kesin süre verilmesine yer olmadığına, işbu davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davacıdan tahsiline karar verilmesini talep etmiştir. C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk derece mahkemesince; İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/196 E 2016/217 karar sayılı ilamında belirtildiği gibi senet aslının davalı …’nın avukatı tarafından mahkemeye ibraz edilmemesi senedin A4 kağıdına yazılı olarak düzenlenmesi … tarafından ipotek karşılığı ve vermiş olduğu borçların teminatı olarak senet alındığı iddiasına rağmen …’ya verilen ipoteğin senet bedelinin çok altında bir miktar olması, … tarafından davacı ve dava dışı …’a borç verildiğine dair her hangi bir belgenin olmaması, 5.000.000 USD gibi yüklü bir miktarda senedin 1.000 TL lik kısmının haricen ödendiği iddiası ile icra dosyasından geri alınması ve geçimini Türkiye’de bir bayanının yanında hizmetli olarak çalışarak sağlayan yabancı uyruklu davalı …’ya bu kadar yüklü bir miktarda senedin verilmesinin ve bu miktarda yüklü bir paranın elden nakit olarak verilmesinin mümkün olmaması karşısında davalıların ve dava dışı …’nın fikir birliği içerisinde dolandırıcılık kastı ile hareket ettikleri, eylemlerinin nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs aşamasında kaldığı, davacının bu senetten dolayı davalılara borçlu bulunmadığı, İİK nun 72/5 maddesindeki şartlar gerçekleşmemiş olduğundan davacının tazminat talebinin reddi gerektiği, yargılama sırasında icra dosyasına 90.920,42-TL nin davacı tarafından yatırıldığı, bu kadar miktar açısından davanın İstirdada dönüştüğü gerekçeleriyle davacının davasının kabulüne, İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında icra takibine konu edilen 30/10/2012 vadeli 5.000.000-USD bedelli senetten dolayı borçlu bulunmadığının tespitine, İcra dosyasına yatırılan 90.920,42-TL nin davalı …’ dan tahsili ile davacıya ödenmesine, tazminat taleplerinin reddine karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı … vekili istinaf talebinde özetle “…. İlk derece Mahkemesi kararında senedin bedelsiz olduğundan bahsedilmiştir. Oysa Müvekkilim, davacının pay sahibi ve müdür olduğu şirket için, bir banka kredisi ile ilgili olarak muhatap banka lehine, tapu nezdinde kendi taşınmazı üzerinde 09.01.2009 tarihinde ipotek tesis etmiştir. İpotek tarihi senet tarihinin 3 gün öncesidir. İpotek bedeli ile senet bedeli denk ayardadır. İlgili taşınmazın bilgileri İstanbul ili, Eyüp ilçesi, … köyü, … pafta, … parsel şeklindedir. dava dışı banka kredinin teminatı olan bu ipoteği kredi alacağına karşılık ilgili şirketin temerrüdü nedeniyle paraya çevirmiştir. Yani senet konusu risk realize olmuş ve senedin icraya konması haklı duruma gelmiştir. Dava konusu senet bu ipotek karşılığında verilmiştir. Bu husus, ilgili taşınmaz tapu kayıtları ve satışın yapıldığı İstanbul … İcra Müdürlüğü … E. sayılı icra dosyası ile de sabittir. Nitekim dosyaya celp olunan muhatap banka kayıtlarından (… Bankası A.Ş.) açıkça görülmektedir. Durum çok açık ve net olmasına karşın İlk derece Mahkemesi kararında senedin bedelsiz olduğundan bahsetmesi hukuka açıkça aykırıdır. Yine ilk derece mahkemesi kararında senet miktarının ipotek miktarından fazla olduğundan bahsedilmiştir. Oysa ilgili tarihlerdeki kurlar dikkate alındığında bu gerekçenin de yerinde olmadığı açıktır. Ayrıca kalan küçük farkın sebepleri de defaatle açıklanmıştır. Kaldı ki ipotek bedeli dışında kalan kısımın bir belgeye dayanması veya ispatının istenmesi de mümkün değildir. Zira kıymetli evrak niteliği gereğince borcun verildiğinin bono dışında bir belge ile ispat edilmesinin talep edilmesi mümkün değildir. İlk derece Mahkemesi kararında davaya konu senedin kaybolmasından da müvekkilim sorumlu tutulmuştur. Oysa senedin kaybolmasından haksız şekilde faydalanmaya çalışan davacıdır. Zira Celbi talep olunan ceza dava ve soruşturma dosyalarında davacı tarafın tek iddiası vardır. İftira niteliğindeki bu mesnetsiz iddiaya göre davacı iş takibi için gerekli olmasına binaen beyaza imza atıp ofisinde bırakmış ve bu imzalanmış kağıtların üzerine bilgisayardan Müvekkil lehine senet çıktısı alınmıştır. Aynı sav dava dilekçesinde de ortaya konmaktadır. Ancak davacı senedin kayıp olduğunu öğrenmesi akabinde imzaya da itiraz etmiştir. hem iş takibi için beyaza imza attım deyip de, hem de imzaya itiraz nasıl olabilir? 2012 yılında yaşandığı iddia edilen bu olaya ilişkin imzaya ilk itirazın ilk defa 2017’de ortaya atılmış olmasının senedin kayıp olmasından başka hiçbir gerekçesi olamaz. Davacı açık şekilde bundan nemalanma çabasındadır. Bu açık bir çelişki ve kötü niyetlidir. Konu şirket … numaralı … Limited Şirketi’nin imza yetkilileri olan kişilerin (…, …, …, …, …) tamamı MÜNFERİDEN şirketi temsil ve ilzama yetkilidir. O halde davacı tarafından şirket işlemlerinin takip edilebilmesi için beyaza imza atılarak ofise bırakılması senaryosu kesinlikle gerçek dışı olup Sayın Mahkeme tarafından dikkate alınmaması gerekir. Zira tüm şirket yetkilileri, şirket işlerinin takibi için en az davacı kadar yetkili olup davacının bu şekilde bir işlem yapması için hiçbir hukuki ya da operasyonel menfaati yoktur. Bu açıkça asılsız bir senaryodur. İstanbul 5. Ağır ceza Mahkemesi kararına da atıf yapıldığı görülmektedir. Davacı mesnetsiz iddialarını sıralamak suretiyle sayın mahkemeyi yanıltmaya çalışmış ve karardan da anlaşılacağı üzere sayın mahkemeyi yanıltmayı başarmıştır. Oysa davacının bahsettiği hırsızlık iddiası iki kez mesnetsiz şikayetlere bağlı soruşturmaya konu edilmiş buna karşın her ikisinde de kovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmiş ve verilen kararlar kesinleşmiştir. (İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2012/88778 soruşturma nolu dosyasında 20.06.2012 tarihinde hırsızlık ve konut dokunulmazlığını ihlal suçlarından, 23.05.2013 tarihli şikayet sonucunda İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’nın 2013/47640 soruşturma nolu dosyasında 24.10.2013 tarihinde Kilitlenmek Suretiyle Muhafaza altına alınan eşya hakkında hırsızlık,resmi belgede sahtecilik suçlarından kovuşturmaya yer olmadığına dair karar verilmiştir) Bu iddianın gerçek dışı olduğu açık olmasına karşın gerekçeli kararda bahsinin geçmesi ve senedin hukuka aykırı yoldan elde edildiği izlenimi verilmesi hukuka açıkça aykırıdır. Diğer bir ceza dosyası olan İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi 2013/543 E. 2014/345 K. (bozma ile İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi 2016/190 E. VE 2016/217 K,) sayılı dosyada ise mahkeme başkanı ve cumhuriyet savcısının muhalefet ve karşı oyuna rağmen Müvekkil hakkında usul ve yasaya aykırı şekilde nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs kapsamında hüküm kurulmuştur. Bu kararda ayrıca resmi belgede sahtecilik suçu kapsamında tüm sanıklar beraat etmiştir. İlgili karar, nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs kapsamında, YARGITAY 23. CEZA DAİRESİ TARAFINDAN (2016/1707 E. – 2016/3186 K.) Mahkeme Başkanının muhalefet gerekçeleri ve Cumhuriyet Savcısının beraat talep gerekçeleri haklı görülerek BOZULMUŞTUR. Mahkeme Başkanının muhalefeti ve Cumhuriyet Savcısının esasa ilişkin mütalaasında beraat talep nedenleri ile Yargıtay’ın bozma nedenleri tutarlı olmakla aynıdır. Zira Müvekkilim, davacının pay sahibi ve müdür olduğu şirket için, bir banka kredisi ile ilgili olarak muhatap banka lehine, tapu nezdinde kendi taşınmazı üzerinde ipotek tesis etmiştir. Dava konusu senet bu ipotek karşılığında verilmiştir. İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi bozma üzerine 2016/190 E. sayısı ile dosyayı yeniden ele almış ve ek hiçbir araştırma ya da inceleme yapmadan aynı karar ve gerekçeyle direnmiştir. İşbu direnmeye karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı tebliğnamesinde atılı tüm suçlardan beraat talep etmiştir. Tüm bu açıklananlara rağmen karar Yargıtay 15. Ceza Dairesi tarafından onanmış ve resmi belgede sahtecilik suçu kapsamında tüm sanıklar için beraat kararı kesinleşmiştir. Yani davacının işbu dava kapsamında dermeyan ettiği sahtecilik iddiası yersizdir. dava konusu senet, kesinleşmiş mahkeme kararı kapsamında sahte değildir. Sayılan beraat (sahte resmi evrak düzenlemek suçundan) hükmü dışında, İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi 2016/190 E. 2016/217 K. sayılı karar kapsamında Müvekkil aleyhine hüküm kurulan hususlara karşı Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca onama kararının kaldırılması için itiraz yolu ile olağanüstü kanun yoluna başvurulmuş olup dosya halen Yargıtay 15. ceza dairesindedir. İlk derece mahkemesinin kararına dayanak kabul ettiği ceza dosyasına ilişkin onama kararı ortadan kaldırıldığı takdirde ilk derece mahkemesinin de kararı dayanaktan yoksun kalacaktır. şu halde yargıtay cumhuriyet savcılığınca yapılan itiraz sonucunun beklenilmesi zaruridir .Sayın Mahkeme tarafından zamanaşımı yönünden yaptığımız itirazlar dikkate alınmamıştır. 6102 sayılı TTK madde 749 gereği, keşide tarihi 12.01.2009 ve vade tarihi 30.10.2012 olan dava konusu senet bakımından, ileri sürülecek istemler üç yıl geçmekle zamanaşımına uğramıştır. Yine 2004 sayılı İİK madde 72/VII hükmü çok açıktır. Takibe itiraz etmemiş veya itirazının kaldırılmış olması yüzünden borçlu olmadığı bir parayı tamamen ödemek mecburiyetinde kalan şahıs, bir sen içinde umumi hükümler dairesinde mahkemeye başvurarak paranın geriye alınmasını isteyebilir. O halde davacı tarafından istirdadı talep edilen meblağın 1 yıllık zamanaşımının dolması ile hukuken dinlenebilir bir yanı kalmamıştır. Davacının adli yardım talebinin kabul edilmesi de hukuka açıkça aykırıdır. Zira davacı olarak İstanbul Kemerburgaz/Göktürk’te değeri milyon dolar olan bir villada oturmaktadır. Davacının haricen öğrenilebildiği kadarıyla; İstanbul (…, …, …, …, …, … (3 adet) ve Bodrum Yalıkavak’ta değeri yüz milyonlara ulaşmış, kıymetli gayrimenkulleri bulunmaktadır Bu taşınmazların tapu takyidatları dava dilekçesinde iddia olunan tam aksine tertemizdir. Şu halde davacı açısından verilen adli yardım kararı da hatalı olup kaldırılması gerekmektedir. Mahkemenin tedbir kararı yönünden verdiği karar da hatalıdır. Sayın Mahkeme İİK 72/3 maddesini uygulaması gerekmekte ise de HMK 209 maddesi uyarınca teminatsız olarak tedbir kararı vermiştir. Bu karar da açıkça hukuka aykırıdır. Sayın mahkeme tarafından harçlar yönünden verilen karar da hatalıdır. Zira davaya konu edilen senetler 2013 yılında icraya konulmuş olup, takip tarihindeki kur dikkate alınmalıdır. Açılmış olan dava menfi tespit davası ve dolayısıyla icra takibinin devamı niteliğindedir. Şu halde takip tarihindeki kur değilde dava tarihindeki kurun esas alınması hatalı olmuştur. ..” denilerek kararın kaldırılmasını talep ve istinaf etmiştir. Davalı … vekili istinaf başvurusunda özetle “….adli yardım talebini ve gerekçelerini tekrar ile Davalı …’nın Türkiye’ de ikametgâhı olmamasına rağmen ilk derece mahkemesince dava dilekçesi tebliğ edilmiş, ancak yargılama aşamalarında tebligatlar incelendiğinde aynı adreslere tebligatlar yapılamadan iade edilmiş kimi zaman aynı adrese 7201 sayılı yasanın 21 maddesine göre tebligatlar yapılmıştır. Oysa davalı müvekkil Türkiye’de böyle bir adresi yoktur. Yapılan tebligatlar usulsüz olup, HMK uyarınca yargılama aşamalarındaki tüm hukuki dinlenme haklarımız ihlal edilmiştir, İlk derece mahkemesince dava dilekçesinin tebliği için çıkarılan “… mahalle … Bulvarı No:… Çekmeköy/ Ümraniye” adresine davetiyenin tebliğ edilememesi üzerine davacı vekilinin ilk derece mahkemesine verdiği 13.04.2017 tarihli dilekçesindeki davalı …’nın vekaletindeki adresine tebligat yapılması talebi kabul edilerek, vekâletteki “… Sokak No :… Ataşehir Mahallesi Alaşehir/ İstanbul ” adresine tebligat yapıldığı daha sonra bu adrese kimi zaman tebligatların yapıldığı kimi zaman yapılamadığı, yapılan tebligatında 7201 sayılı yasanın 21 maddesine aykırı yapıldığı dosya içerisindeki tebligat parçalarının incelenmesinden anlaşılacaktır. Davalı müvekkil …’nın vekalet adresinde tebligat yapılması 7201 sayılı yasanın hükümlerine aykırıdır. Kamu kurum ve kuruluşlarına bildirilen adreslere tebligat yapılması uygulaması değişik yasayla ortadan kalkmıştır. 7201 sayılı yasanın 35. Maddesi gerecince değişiklik yapılmadan önce ” kurum ve kuruluşlara verilen adreslere tebligat yapılabileceği ” düzenlemesi mevcut iken daha sonra bu düzenleme kaldırılmıştır. Dolayısıyla ilk derece mahkemesi notere bildirilen adresi, kanunun yürürlükten kalktığını göz önüne almaksızın tebligat yaparak yargılamayı sürdürmüştür. Davalı müvekkilin yapılan tebligat adreslerinde de mernis adres kaydı yoktur. Yargılamadan davalı müvekkilin haberi olduktan sonra vekili vasıtasıyla duruşmaya katılmış ancak yargılamanın geldiği aşama duruşma zabıtları incelendiğinde tahkikat aşamasının bittiği sözlü yargılamanın başladığı safhadır. Bu husus duruşma tutanaklarına yansımış olup, incelendiğinde görülecektir. İlk derece mahkemesinin hükmüne esas aldığı ceza davası Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığının karar düzeltme yoluyla onama kararının kaldırılması istemiyle kararı onayan Yargıtay 15. Ceza Dairesindedir. Henüz karar verilmemiştir(Bu hususta ilk derece Mahkemesine 09,04.2018 tarihinde dilekçe verilmiş ve dilekçe ekinde Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı itiraz dilekçesi sunulmuştur). Yargıtay 15. Ceza Dairesince onama kararı kaldırıldığı tabirde ilk derece mahkemesi İstanbul 5. Asliye Ticaret Mahkemesinin kararının dayanağını oluşturan gerekçenin ortadan kalkacağı açık olmasına rağmen ilk derece mahkemesince Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığınca karar düzeltme başvuru sonucunun bekletici mesele yapılmaması usul ve yasaya aykırıdır. Davalı müvekkil … bononun yetkili ve meşru hamili olması, bononun temel ilişkiden bağımsız bir kambiyo senedi niteliği taşıması ve bunun sonucu olarak keşideci ile (tanzim eden ) lehtar a-asındaki temel ilişkiden bağımsız olarak tedavül kabiliyetine sahip olması hususları göz önüne alındığında davacı tarafın lehtara karşı ileri süreceği deliler iyi niyetli davalı müvekkile karşı İleri sürülemez. Ancak senet metninden anlaşılan defiler 3. Kişilere karşı ileri sürülebilir. Davacı borçlu keşideciyle diğer davalı … arasındaki temel ilişki yetkili ve meşru hamil davalı müvekkili bağlamaz. Arıcak yargılama aşamalarından ve dosya kapsamından temel İlişkinin; davacı borçlu ile dava dışı bono borçlusu …’ın şirket (… t.td. Şti.) ortağı olduğu, bu şirketin kredi gereksinimleriyle dava dışı bankadan alınan krediye karşılık davalı îehtar …’ın taşınmazının ipotek verildiği, bononun tanzim tarihinin 12.01.2009, kredi için taşınmazın ipotek verildiği tarih 09.01.2009 olması göz önüne alındığında senedin bu ipotek karşılığında davalı lehtar …’a verildiği, İstanbul 5.Ağır Ceza Mahkemesinde yer alan banka yazısına göre, dosya kapsamıyla sabittir ve hatta bu husus Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı 2016/386831 nolu Tebliğnamesi ile Yargıtay 23.Ceza Dairesi nin 2016/1707E sayılı kararında da açıkça belirtilmiştir.(Ek-5). ipoteğin paraya çevrildiği Ceza Mahkemesince ilgili bankadan getirtilen yazı cevaplarından anlaşılmış olup, bu belgeler Ceza dosyası içerisindedir. Böylece ipotek miktarı bakımından davaya konu bononun bedelsizliği iddiasının ileri sürülemeyeceği açıktır. Bedelinin davalı … yönünden karşılandığı ve bedelsizlik iddiasının dinlenmeyeceği açıktır. Davacı borçlu ile davalı lehtar …’ın, yargılama aşamalarında belirtildiği üzere bononun ipotek bedeli dışında kalan kısmı davacı ile dava dışı …’a verilen borç para karşılığında verilmesinin herhangi bir belgeye bağlanması gerekmediği gibi ispatının da istenmesi gerekli değildir. Çünkü bono bir borcun ikrarını içeren belgedir. Ayrıca borcun verildiği başka bir belge yada sebeple açıklanması beklenemez. Bononun ihdas nedeninin açıklanması davalı müvekkil … hukuki sorumluluğunda olmadığı gibi ciro yoluyla bononun yetkili ve meşru hamili olması nedeniyle de yükümlülüğü de yoktur. Ancak ilk derece mahkemesince davacı borçlu ile diğer davalı lehtar …’ın arasındaki kişisel defileri müvekkil yönünden de uygulayarak hüküm kurması nedeniyle yargılama aşamalarında öğrenilen bu durum tarafımızca açıklanmak zorunda kalınmıştır. İlk derece mahkemesince davaya konu 5.000.000 USD ‘lik bedel üzerinden dava tarihi itibariyle nisbi karar ilam harcı hesaplanmış olup, bu hesaplama harçlar kanunu ve İKK hükümlerine aykırıdır, davaya konu edilen bono 2013 yılında icra takibine konulmuş olup, takıp tarihindeki kur naza alınarak nisbi karar ilam harcının hesaplanması gerekmektedir. Çünkü menfii tespit davası ve talep, icra takibinden dolayı borçlu olmadığına ilişkin olup, takibin devamı niteliğindedir. Bu sebeple nisbi karar ilam harcının takip tarihindeki değer üzerinden hesaplanması gerektiği halde dava tarihindeki kur üzerinden hesaplanması yasaya aykırıdır. ilk derece mahkemesinin 01.02.2018 tarihli ara kararıyla davacı yararına HMK 334 maddesindeki yasal şartlar oluşmadan soyut iddialarla adli yardım kararı verilmiştir…” denilerek kararın kaldırılması talep ve istinaf edilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava ; menfi tespit ve istirdat davasıdır. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. A- Davalı … vekilinin istinaf taleplerinin incelenmesi: Davalı ilk derece mahkemesi kararının ” adli yardım talepli olarak istinaf etmiştir. Adli Yardım Talebi hakkında Mahkememizce 2018/2367 Esas sayılı dosyamızda davalıların adli yardım talepleri ayrı ayrı reddedilmiş ve itiraz üzerine İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 17. Hukuk Dairesi tarafından 2018/7 D.İş Esas ve 2018/7 D.İş Karar sayılı dosyada 11/10/2018 tarihinde itirazların reddine kesin olarak karar verilmiştir. Bunun üzerine Mahkememize yeniden gelen dosyada davalı yanın istinaf peşin harcının tamamlaması yönünden ilk derece mahkemesine HMK 344. Madde uyarınca geri çevrilme kararı verilmiş ve ilk derece mahkemesince de her iki davalı yana MUHTIRA çıkartılarak istinaf peşin harcının tamamlanması ihtar edilmiştir. Mahkemece verilen yasal önelde istinaf karar harcının 1/4 peşin yatırılması gereken kısmı davalı yanca yatırılmadığı nedenle ilk derece mahkemesince 16/11/2018 tarihinde davalı …’in istinaf talebinden vazgeçmiş sayılmasına karar verilmiştir. Bu karardan sonra verilmiş yeni bir istinaf dilekçesi de bulunmamaktadır. Yani mahkemenin istinaf başvurusundan vazgeçmiş sayılmasına dair karar üzerine bu kararın kaldırılması istemli bir başvuru da bulunmadığından bu davalının ilk başvuru dilekçesinin incelenmesi koşulları bulunmamaktadır. B- Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun incelenmesi: Öncelikle usulsüz tebligat hususu incelenmiştir. Davalı hakkında TK 10. Madde yollaması ile 21. Maddenin uygulandığı, davalı yanca bu adreste tebligatın yapıldığı görülmektedir. Tebligatta esas bilinen adrese tebligattır. Davalı yan adresi hakkında Noterliğe verdiği bildirimde mahkemenin tebligat yaptığı adresi bildirmiştir. Mernis adresi de bulunmadığından ve TC uyruklu olmadığından mahkemenin takip dosyasına bildirdiği adresi nazara alması ve bu adreste tebligat da yapılmış olması nedeniyle davalı yanın usulsüz tebligat yapılarak savunma hakkının kısıtlandığına dair istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Davacı yanca açılan davada takibe konu edilen senedin açığa imza atılmış boş bir A4 kağıdının sonradan senet haline getirilmesi ile oluşturulduğunu iddia etmektedir. Konu ile ilgili tamamlanan ceza soruşturması İstanbul 5. Ağır Ceza Mahkemesi 2016/190 Esas ( bozmadan sonraki esası) ve 2016/217 Karar sayılı dosyasında sonuçlandırılmış ve ceza davasında “…..Sanık … ile katılan …’nun suç tarihi öncesinde aralarında şirket ortaklığı olduğu, bu hususun her iki tarafça da kabul edildiği, aralarında geçimsizlik ve ekonomik sıkıntılar nedeniyle bu ortaklığın bozulduğu, olay tarihinde sanıklardan … tarafından katılan … ve sanık … ile … aleyhine İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasıyla icra takibine başlandığı, katılan … tarafından takipten hemen sonra icra dairesine yapılan müraacatla takibe konu senet üzerinde 3 kişilik uzmanlık sertifikaları olan bilirkişilerce rapor hazırlattırıldığı, bu rapora göre de senet metninin bilgisayar ortamında hazırlandığının, çıktısının katılan … adına atfen atılı imza bulunan boş A4 kağıdı üzerine bilgisayarda basılması ve akabinde … adına borçlu imzasının atılması ile düzenlenmiş olabileceğinin değerlendirildiği, bunun üzerine sanıklar … ve … vekili tarafından Adli Tıp uzmanı Dr. … tarafından rapor hazırlattırıldığı bu rapora göre de, daha önceki 21.05.2013 tarihli raporda tespit edilen bulgulardan yola çıkılmak suretiyle belge üzerinde atılı bulunan imzaların metin yazılarının öncelik ve sonralık ilişkisinin tespit edilemeyeceğinin bildirildiği, Cumhuriyet Savcılığınca senet üzerinde bilirkişi incelemesi yaptırılmak üzere senet aslı istenmiş, senet aslının alacaklı vekili Av. …’a teslim edildiğinin bildirilmesi üzerine, …’ın celbi için yazılar yazılmasına rağmen elde edilememiş, ayrıca mahkememizce de sanıklara sorulduğunda senet aslının kendilerinde olmadığını bildirmişlerdir. Sanık … tüm savunmalarında katılan … ile birlikte olay öncesinde ortaklığı olduğunu, ancak senedin bizzat … tarafından düzenlendiğini, onun ve kendisi tarafından imzalanarak …’a verildiğini, sahte olarak düzenlenmediğini bildirmiş, sanık … da kardeşi sanık …’nın beyanını doğrulamış, bu senedi ekonomik sıkıntı ve borç içinde olan katılan …’na ve kardeşi …’a dairelerini satıp nakit olarak para vermesi ve bir arsasını ipotek etmesi sonucu katılandan aldığını ve gemi ticareti ile uğraştığından aldığı mal karşılığı … isimli sanık …’nın eşine ciro yoluyla verdiğini, kendisinin de mağdur durumda olduğunu, sanık … ise senedin dolaşımı konusunda bilgi sahibi olmadığını, sadece eşi …’in sanık …’dan senedi alıp gelmesini söylemesi nedeniyle senedi sanık …’dan aldığını bildirmiştir. Tarafların anlatımları ve toplanan tüm delillerden, katılan … ile sanıklardan …’ın olay öncesine dayalı şirket ortağı oldukları, ancak olay öncesinde özellikle …’ın soruşturma aşamasında alınan beyanında aralarında anlaşmazlık olduğu ve çeşitli davalar bulunduğunu bildirmesi nedeniyle aralarının iyi olmadığı, iş yerinde yapıldığı iddia edilen hırsızlık nedeniyle ifadesi alınan şirket çalışanı …’nün hazırlık aşamasındaki beyanından da olayın 27.05.2012 tarihinde olduğu, iş yerine sanık … tarafından zorla girildiğinin ve bir kısım evrakların olmadığının belirtildiği görülmüştür. Soruşturma aşamasında ve yargılama sırasında, suça konu senet aslının temin edilemediği, bu nedenle üzerinde sahtecilik suçunun varlığı konusunda herhangi bir bilirkişi incelemesinin yaptırılamadığı anlaşılmaktadır. Suça konu senet metninden senedin vadesinde ödenmemesi halinde bundan sonraki senetlerin vadesinin gelmiş sayılacağı konusundaki yazılardan bu konuda başka senetlerin de olabileceği anlaşılmaktadır. Sanık …, suça konu senedi eşi …’in talimatıyla sanık …’dan aldığını bildirmiş ise de, Mahkememizce alınan beyanında eşi ile arasında sorunlar olduğunu, bu nedenle Türkiye’de bir bayan yanında hizmetli olarak çalıştığını bildirmesi ve sanık …’ı da olay öncesi hiç görmemiş olması, suça konu senedin de 5.000.000 Dolar gibi çok büyük bir miktarda senet olması karşısında, bu miktarda bir senedi işçi olarak çalışan ve eşi ile arası pek iyi olmayan bir bayanın eşinin talimatıyla alarak icraya koymasının olağan bulunmadığı gibi senet alacaklısı konumunda olan sanık … da bu senedi ticari ilişkide bulunduğu … isimli kişiye verdiğini bildirmiş ise de, bu senedin hangi mal veya hizmete karşılık olduğu konusunda herhangi bir belgesinin olmadığı, ayrıca sanık kardeşi … ile katılan …’na daire satmak suretiyle zaman zaman borç verdiğini ve son olarak da bir arsasını ipotek etmek suretiyle katılan ve …’a kredi verilmesini sağladığını ve bu nedenle katılan ve …’ın kendisine suça konu senedi verdiğini bildirmiş ise de, senetteki miktarın 5.000.000 Dolar olduğu ve bu miktardaki bir paranın nakit olarak elden verilmesinin olağan bulunmadığı, ayrıca sanık …’ın müştekinin “şirkette mal kaçırma, stokta bulunan araçlara el koyma ve kendi hesabına satma olayları, ayrıca gemilerden gelen … ve … isimli şirketlerden gelen navlun borçlarını ödememesi” nedeniyle aralarında anlaşmazlık bulunduğunu ve davalar olduğunu beyan etmesine karşılık 5.000.000 Dolar gibi yüksek miktarda bir paranın, arada husumet oluşan bir kimseye çekincesiz verilmesi, üstelik herhangi bir kayıt veya belgenin bulunmaması, suça konu senedin düzenleme tarihi ile vade tarihi arasında 4 yıla yaklaşan çok uzun bir sürenin bulunması, vade tarihinin müştekinin iş yerindeki hırsızlık sonrası bir tarih olması gibi hususlarının hayatın olağan akışına uygun düşmediği, tarafların tacir olduğu göz önüne alındığında, tüm işlemlerin kayıt altında olması gerektiği, basiretli bir tacir gibi hareket etmeleri, buna göre de tüm hizmet, mal ve alacak borç ilişkisinin belgelere dayandırılması gerektiği halde dosyaya alacağa ilişkin herhangi bir belgenin sunulmadığı, ayrıca sanık … da olayda kendisinin mağdur konumunda olduğunu bildirmiş ise de, senedin takibe konulmasından hemen sonra katılan vekili tarafından aldırılan 21.05.2013 günlü 3 kişilik bilirkişi raporundan, borçlu … ile …’ın imzalarındaki toner artıklarının sadece …’ın imzasında olması nedeniyle, …’nun imzası bulunan kağıda bilgisayar ortamında hazırlanan senet metninin basılmasından sonra diğer borçlu tarafından imzalanması şeklinde düzenlenmiş olabileceğinin bildirildiği, bu raporun düzenlenmesinden hemen sonra icrada alacaklı vekili görülen Av. … tarafından 24.05.2013 tarihinde sadece 1000 TL’nin haricen tahsil edilmesi nedeniyle senedin geri alındığı, borcun kim tarafından verildiğinin belirtilmediği, şikayet üzerine Cumhuriyet Savcılığınca da senedi alan Av. …’a ulaşılamadığı, bu nedenle senedin sahteliği konusunda bilirkişi incelemesi yapılmasının alacaklı vekili tarafından dolaylı şekilde önlendiği, Cumhuriyet savcılığınca senedin alacaklı vekili Av. … tarafından Cumhuriyet savcılığına verilmemesi nedeniyle hakkında görevi ihmal suçundan dolayı Özel Soruşturma Bürosuna suç duyurusunda bulunulduğu, bu nedenle senedin alacaklıların elinde olduğunun belirlendiği, ancak suçun maddi delili olan bu senedin sanıklar tarafından mahkemeye sunulmadığı, senet fotokopisinin incelenmesinde ise borçlu olarak katılan … ile sanık …’ın olduğu, senet arkasında ise alacaklı görülen sanık …’ın ciro imzası ile diğer sanık …’nın ciro imzasının bulunduğu, sanık …’ın beyanına göre borçlu olduğu …’in talimatı doğrultusunda bu senedi ciro ederek …’in eşi … adına ciro ettiği anlaşılmıştır. Sanık … banka lehine ipotek tesis etmesi nedeniyle katılanın kendisine suça konu senedi verdiğini bildirmiş olup, bankadan gelen cevabi yazıda …’a ait taşınmaz üzerine 09/01/2009 gününde 6.000.000,00 TL’lik ipotek tesis edildiği, ayrıca katılan …’a ait bir adet, katılan ve sanık …’e ait iki adet daha 27/02/2009 tarihli ikinci derece ipotek tesis edildiği bildirilmiştir. Suça konu senet miktarı 5.000.000,00 USD olup, ipotek miktarı olan 6.000.000,00 TL’den çok daha fazladır. …’da tesis edilen ipotekte sanık … ile katılan …’nun ortak oldukları … Limited Şirketi’ne verilen kredi nedeniyle tesis edilmiştir. Sanık … tarafından katılanın şahsına borç verildiğine ilişkin herhangi bir belge bulunmamaktadır. Tüm bu hususlar nazara alındığında suça konu senet aslının sanıkların kendi yeddinde bulunmasına rağmen mahkemeye ibraz etmeyerek senedin gerçekliği hususunda kuşku oluşturmaları, senedin standart bir senet olarak değil A4 kağıdına yazılı olarak düzenlenmesi, sanık … tarafından senedin kendisinin alacaklısı olarak bildirdiği … isimli kişiye ciro edilmeyip, …’in geçimsiz olduğu Türkçe’yi dahi konuşamayan, Türkiye’de işçi olarak çalışan sanık … ile arasında hiçbir bağı olmayan sanık …’ya ciro edilerek verilmesi, … tarafından da icraya konulması ve senedin …’nın vekili olan Av. …’ın senedin yargı denetimine tabi olmasını önlemek amacıyla icra müdürlüğüne verdiği 20/03/2013 tarihli dilekçe ile 5.000.000,00 USD’lik borcun 1.000,00 TL’lik kısmını haricen aldığını bildirerek senedi geri alması nazara alındığında sanıkların fikir birliği içerisinde neye karşılık alındığı ve ne şekilde düzenlendiği tam olarak belirlenmeyen senedi icraya koymak suretiyle dolandırıcılık kastıyla hareket ettikleri, ancak eylemlerinin teşebbüs aşamasında kaldığı anlaşıldığından sanıkların nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçundan dolayı cezalandırılmalarına, her ne kadar sanıklar hakkında açığa imzanın kötüye kullanılması suçundan TCK’nın 209/1 maddesi gereğince cezalandırılmaları için kamu davası açılmış ise de, sanıkların eylemi nitelikli dolandırıcılık olarak vasıflandırıldığından, aynı eylemden ötürü sanıklar hakkında TCK’nın 44 maddesi gözetilerek, 209/1 maddesi gereğince ceza tayinine yer olmadığına, …” karar verilmiştir. TCK ‘nun 44. Maddesi fikri içtima halini düzenliyor olup; buna göre İşlediği bir fiil ile birden fazla farklı suçun oluşmasına sebebiyet veren kişi, bunlardan en ağır cezayı gerektiren suçtan dolayı cezalandırılır. Görüldüğü gibi ceza mahkemesince sanıkların eylemi hem açığa atılmış imzanın kötüye kullanılması ve hem de nitelikli dolandırıcılık olarak görülmüş ancak fikri içtima nedeni ile cezası daha ağır olan nitelikli dolandırıcılık suçundan hüküm kurulmuştur. Bu direnme kararı Yargıtay 23. Ceza Dairesi’nin 2017/14420 Esas ve 2017/9061 karar sayılı ilamı ile “….Sanık … ile katılanın … Ltd. Şti’nin ortakları oldukları, ticari ilişkilerinin bozulması nedeniyle katılanın yurtdışına giderken işyeri çalışanı tarafından gerektiğinde kullanılması için işyerine imzalı boş kağıtlar bıraktığı, bu kağıtların sanık … tarafından ele geçirilerek bilgisayarda sahte senet haline getirildiği, senette alacaklının, sanık …’ın kardeşi olan sanık … olarak gösterildiği, sanık …’ın ise senedi ciro ederek diğer sanık …’ya teslim ettiği, sanık …’nın ise İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün dosyası üzerinden katılana icra takibi başlattığı, bu şekilde sanıkların kamu kurum ve kuruluşları aracı kılmak suretiyle nitelikli dolandırıcılığa teşebbüs suçunu işledikleri tüm dosya kapsamından anlaşıldığından mahkemenin kabulünde bir isabetsizlik görülmemiştir. Yapılan yargılamaya, toplanıp karar yerinde gösterilen delillere, mahkemenin kovuşturma sonuçlarına uygun olarak oluşan kanaat ve takdirine, incelenen dosya kapsamına göre; sanıklar müdafiilerinin temyiz itirazlarının reddi ile hükümlerin ONANMASINA, 11/04/2017 tarihinde oybirliğiyle ….” karar verilmiştir. Ceza mahkemesinin mahkumiyet kararı hukuk mahkemesi için maddi vakıalar başta olmak üzere bağlayıcıdır. Ceza mahkemesi tüm davalıların hem açığa atılmış imzayı kötüye kullandıklarını ve hem de nitelikli dolandırıcılık suçunu işlediklerini kabul etmiştir. Bu nedenle mahkemenin senedin bedelsizliğini kabul ederek menfi tespit ve istirdat hükmü kurması doğru bir uygulamadır. Yine harç hesabında dava tarihindeki kurun nazara alınması da doğru bir uygulama olup, harç ve vekalet ücreti hesabında da bir isabetsizlik bulunmamaktadır. Adli yardımla ilgili hukuki süreç davacı açısından da tamamlanmış olmakla istinaf incelemesine konu edilmesi de mümkün değildir. Olağanüstü kanun yoluna başvurulmuş olmasının ise bekletici mesele yapılması talebi açısından yerinde görülmediğinden davalı … ‘nın tüm istinaf başvuru sebeplerinin esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M:Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1-Davalı … tarafından yapılan istinaf başvurusunun incelenmesine yer olmadığına, 2-Davalı … vekilinin istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE 3-Bu davalıdan alınması gereken 1.243.210,60 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 310,803,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 932.407,60 TL karar ve ilam harcının davalı … ‘dan tahsili ile Hazineye gelir yazılmasına 4-Davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-İnceleme duruşmasız olarak yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 361.madde uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal sürede Yargıtay’a temyiz yolu olanaklı şekilde 11/03/2021 tarihinde ve oy birliği ile karar verildi.