Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/2546 E. 2022/597 K. 04.04.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2546 Esas
KARAR NO: 2022/597
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/05/2019
NUMARASI: 2017/65 2019/175
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka İtibarının Kaybı Nedeniyle Tazminat İstemli)
KARAR TARİHİ: 04/04/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle, müvekkilinin Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde … tescil nolu “…” ibareli markasının tescil edildiğini, müvekkilinin 2011 yılından bu yana koruma altında olan markasının davalı şahıs işletmesi tarafından uzun yıllardan beri Şişli/İstanbul’da bulunan … AVM’de “…” logosu ile … adı altında cafe hizmetini sunduğunu öğrendiğini, davalının … adı altında belirtilen adreste müvekkilinin tescil hak sahibi olduğu … markasını, müvekkilinin tescil sahibi olduğu 30.sınıf ve 43.sınıftaki emtialar üzerinde ve hizmet adı altında haksız ve izinsiz bir şekilde kullanıldığını, bu kullanımın müvekkilinin hak sahibi olduğu … markasına tecavüz teşkil eder nitelikte olduğunu, davalının sosyal medya ve çeşitli internet sitelerinde … ismiyle hesaplar açtığını ve tanıtımını bu şekilde gerçekleştirdiğini, Google arama motoruna “…” yazıldığında davalı tarafa ait işletmenin bilgileri ile üzerinde marka baskısının yer aldığı kahve fincan görüntülerinin çıktığını, davalının bu kullanımını müvekkilinin tescil haklarından haberdar olarak ve kötüniyetli bir şekilde gerçekleştirdiğini, müvekkilinin tescil müracaatından sonra davalı yanca TPMK nezdinde 43.sınıftaki hizmetlerde tescili için … başvuru numarasıyla “…” ibareli marka tescil başvurusunda bulunulduğunu, müvekkilinin markası nedeniyle ret edildiğini, davalının tescilsiz ve izinsiz olarak kullandığı “…” markası ile müvekkilinin tescilli hak sahibi olduğu “SK …” markasının birebir aynı olduğunu, müvekkilinin marka hakkına tecavüz teşkil ettiğini, benzerlik, yakınlaşma veya iltibas ihtimalinin değil doğrudan markanın taklidinin söz konusu olduğunu, İstanbul 2. FSHHM’nin 2017/25 D.iş sayılı dosyası ile yapılan tespitte davalının müvekkilinin marka hakkına tecavüz fiilini gerçekleştirdiğinin tespit edildiğini belirterek, müvekkiline ait … tescil nolu “SK …” ibareli, 30, 35 ve 43.sınıflarda tescilli markasına davalı tarafından gerçekleştirilen marka tecavüzü ve haksız rekabetin tespitine, men’ine, durdurulmasına, 10.000 TL maddi ve 50.000 TL manevi tazminatın davalıdan tahsiline, müvekkili markasına tecavüz oluşturan veya cezayı gerektiren ürünler ile bunların üretiminde münhasıran kullanılan cihaz, makine gibi araçlara, tecavüze konu ürünler dışındaki diğer ürünlerin üretimini engellemeyecek şekilde el konulmasına, el konulan ürünlerin ve araçların üzerindeki markaların imhasına, müvekkilinin maddi ve manevi zararlarının tazmini ileri tazmininin engellenmesinin önüne geçilmesi adına 500.000 TL teminatın tedbir kapsamında mahkeme veznesine alınmasına ve 5.000 TL disiplin para cezasına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili cevap dilekçesinde, müvekkilinin önceki adı “…” olan kafeteryayı işlettiğini, müvekkilinin okumak için gittiği Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nde … adında bir işyerinde çalıştığını ve uzun yıllar gerek bu markanın üretim gerekse pazarlama departmanlarında görev aldığını, bahsi geçen markanın KKTC’de … Ltd. Adına 30.sınıfta tescil edildiğini, 2014 yılında Türkiye’de yine aynı şirket adına aynı sınıfta tescilinin yapıldığını, müvekkilinin … adına 2014 yılında tescil edilen “…” adlı markayı kullanarak 2012 yılında tespit davasına konu kafeteryayı açarak işletmeye başladığını, müvekkilinin bu markayı sahibinin rızası ile kullandığını, işlettiği kafeteryada yer alan logoların hepsinin de markanın tescil edilen logosu olduğunu, müvekkilinin söz konusu ihlal iddiasının tespit için işletmesine gelindiğinde öğrendiğini, aynı gün davacı vekili ile iletişime geçildiğini ve kendileriyle sulh olmak istediklerini, davacı yanın adlarına tescilli markanın devir bedeli için 500.000,00 TL, maddi ve manevi tazminat kalemleri için 200.000,00 TL bedel talep ettiklerini, talep edilen bedellerin AVM içinde kafeterya işleten bir tacir için karşılanabilir olmanın ötesinde olduğunu, uluslararası düzeyde tanınmış markaların talep ettiği bedellerin dahi üzerinde olduğunu, sonrasında da görüşmelerin devam ettiğini ancak davacı yanın teklif edilen bedeli kabul etmeyip üzerinde bedeller talep ettiğini, davacı yanın müvekkilinin bahsi geçen kafeteryayı 2012 yılından beri “…” adıyla işlettiği bilinmekteyken süresi içinde şikayette bulunulmadığını, sulh olmak adına gösterilen iyi niyetin kullanılmaya çalışıldığını, kendilerince teklif edilen bedel üzerinden tazminat davası açıldığını belirterek, davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; ” “…” şekil ibareli markanın 30, 35 ve 43.sınıflarda davacı adına tescilli olduğu, gerek mahkememize sunulan heyet raporunda gerekse İstanbul 2. Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2017/25 D.iş sayılı dosyasında alınan bilirkişi raporuyla da tespit olunduğu üzere davacı tarafın tescilli markası ile birebir örtüşen benzer kullanımlara rastlanıldığı, davalı kullanımlarının davacının markasının tescilli olduğu 30.sınıftaki kahve emtiası ile 43.sınıftaki hizmet emtiası kapsamında kaldığı, davalı kullanımındaki “…” ibaresinin davacı adına tescilli marka ile aynı ibareleri taşıdığı, bu bağlamda markanın tüketicinin zihninde konumlandırılırken sahip olması gereken ayırt edici özelliğin zarar gördüğü ve bu durumun tüketicilerin söz konusu markalarla ilgili onların kimliklerine yönelik algılamalarında karışıklığa sebep olduğu sonuç olarak davalı kullanımlarının davacının marka hakkına tecavüz ve TTK 54/2 ve 55/4 kapsamında haksız rekabet teşkil ettiğine kanaat getirilmekle bu yönden açılan davanın kabulüne, tespitine, men’ine ve bu ibareyi içeren her türlü markasal kullanımının durdurulması ve önlenmesine, yine maddi tazminata yönelik olarak dosya kapsamı davanın niteliği dikkate alındığında tam olarak zarar tespitinin mümkün olmadığı dolayısıyla farazi değerlendirmeler içeren mali hesaplamaların hükme esas alınamayacağı” gerekçeleriyle “1-Davacının markaya tecavüz ve haksız rekabete dayalı olarak açmış olduğu davanın KABULÜ ile, davalı kullanımlarının davacı adına … no ile tescilli “…” ibareli markasına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğinin tespitine, men’ine ve bu ibareyi içeren her türlü markasal kullanımının durdurulması ve önlenmesine, 2-Davacının maddi tazminat davasının kabulü ile; 10.000,00 TL’nin dava tarihi olan 03/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 3-Davacının manevi tazminat davasının kısmen kabulü ile; 5.000,00 TL manevi tazminatın dava tarihi olan 03/04/2017 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faiziyle birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine, 4-Karar kesinleştiğinde hüküm özetinin masrafı davalıya ait olmak üzere tirajı en yüksek üç gazeteden birinde bir kez ilanına,” şeklinde karar verilmiş, kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde; davanın belirsiz alacak davası olarak açıldığını, bu nedenle karşı tarafın onayı ya da mahkemenin kararı olmaksızın her zaman dava değerinin artırılabileceğini, kaldı ki bir an için taleplerinin ıslah kapsamında değerlendirilmesi halinde dahi taraflarına ıslah için 2 haftalık süre verildiği gerekçeli kararda belirtilmiş ise de, bu şekilde bir süre verilmediğini, 10/01/2019 tarihli duruşmada iki tane ara karar bulunduğunu, birinci ara kararın gider avansının yatırılmasına yönelik olduğunu, ikinci ara kararda ise ıslah ve beyanlar sunulduğunda davalı tarafa tebliğe çıkarılmasına denildiğini, mahkemenin herhangi bir süre vermediğini, mahkemenin ıslah için bir haftalık süre olduğundan bahsetmiş ise de, kanun maddesinin açık olup, 1 haftalık sürenin neye ilişkin olduğunun açıkça belirtildiğini, bir haftalık sürenin ıslah dilekçesinin sunulmasına ilişkin değil, ıslah edilen usuli işlemin yapılmasına yönelik olduğunu, HMK’nın 171/1 maddesi gereğince ıslahın tahkikatın sona ermesine kadar yapılabileceğini, 181/1 maddesinde ise kısmen ıslaha başvuran tarafa ıslah ettiği usul işlemini yapması için 1 haftalık süre verileceğinin öngörüldüğünü, somut olayda ise mahkemeden süre istediklerini, mahkemenin süre vermediğini ancak tahkikat sona ermeden müddeabihin artırılması için dilekçe verdiklerini ve 1 haftalık sürede harcın yatırıldığını, dolayısıyla mahkemenin ıslahın yapılmadığı şeklindeki gerekçesinin yasaya ve Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, mahkemenin farazi değerlendirme içeren mali hesaplamaların dikkate alınamayacağını ve TBK’nın 50.maddesi gereğince zararın takdiren değerlendirileceği yönündeki gerekçesinin kabul edilemez olduğunu, öncelikle kısa kararda bu husustan hiç bahsedilmediğini, yalnızca ıslahın süresinde yapılmadığından bahsedildiğini, kısa karar ile gerekçeli kararın birbiri ile çeliştiğini, bu durumda kısa kararın geçerli olduğunu, bu haliyle de gerekçenin kabulünün mümkün olmadığını, tazminat taleplerinin SMK’nın 151/1 ve 151/2-b maddesi gereğince davalının kazancına göre istediklerini, bilirkişinin de bu doğrultuda hesaplama yaptığını, mahkemenin son duruşmada raporun kabul edilemeyeceğine yahut rapora itibar edilemeyeceğine dair herhangi bir karar vermediğini, raporun farazi olduğunu belirtmenin hatalı olduğunu, yine hükmedilen manevi tazminatın da düşük olduğunu bildirmiştir. Davalı vekili istinaf dilekçesinde; zamanaşımı itirazlarının değerlendirilmediğini, salt işletme adının benzer olmasının marka hakkına tecavüzü oluşturmayacağını yerel mahkemenin talep aşımı yaparak TTK hükümlerine göre maddi ve manevi tazminata hükmettiğini, yerel mahkeme tarafından hükmedilen maddi ve manevi tazminat miktarının fahiş olduğunu, manevi tazminat talebinin reeskont faizi ile birlikte tahsiline karar verilmesinin hatalı olduğunu beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.Davacıya ait … numaralı …markasının 03/11/2011 de 30,35 ve 43.sınıflarda tescil edildiği görülmüştür. Davalıya ait … numaralı … markası başvuru kaydının 43.sınıf için yapıldığı ancak başvurunun hükümden düşerek müddet olduğu görülmüştür. 23/10/2017 tarihli bilirkişi raporunda; … tescil nolu (sk …) markasının 30 / 35 / 43 sınıfta davacı adına tescil edildiği, davalının (…) (başvuru no: …) markası için 19,10.2012 tarihinde tescil başvurusunda bulunduğu, 15.05.2013 tarihinde başvurunun red edildiği, 10.06.2013 tarihinde tebliğ edildiği, marka ismi ve de logosu markanın tüketici ile ilk temas ettiği anda tüketicinin zihninde markanın belli özellikleri ile yer etmesini sağlamaktadır. … markası ile aynı ismi taşıyan ve markasını bu isimle tescil ettiremeyen … bu bağlamda kullandığı … markasının davacının … tescil nolu (sk …) markasından kaynaklanan marka hakkını ihlal ettiği” yolunda görüş bildirmiştir. 04/05/2018 tarihli bilirkişi raporunda; “Davalı taraf ticari defterlerinin incelemeye ibraz edilmemesi nedeniyle yoksun kalınan kazancın hesaplanmasına yönelik çalışma yapılamamış olup, konu Sayın Mahkemenin takdirlerine sunulur” yolunda görüş bildirmiştir. 09/10/2018 tarihli bilirkişi raporunda; “Gerekçeleri rapor içerisinde detaylı olarak açıklandığı üzere; Davacının talep edebileceği yoksun kalınan kazancın en fazla 21.917,65 TL olabileceği” yolunda görüş bildirmiştir.
GEREKÇE: Dava, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i, durdurulması ile maddi ve manevi tazminat taleplerine ilişkindir. Davacı taraf davalının davacının marka haklarını ihlal ettiğini iddia etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Yargılama sonunda davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, kararı taraf vekilleri istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafında zamanaşımı itirazlarının değerlendirilmediğini ileri sürmüştür. Gerçekten de davalı taraf cevap dilekçesinde bahse konu kafetaryayı 2012 yılından beri “…” adıyla işlettiklerinin bilindiğini, aradan uzunca bir süre geçtikten sonra bu davanın açıldığını ileri sürmüştür. Huzurdaki dava 03/04/2017 tarihinde açılmıştır. Mahkemece davalı vekilinin bu savunması üzerinde olumlu ya da olumsuz bir değerlendirme yapılmadan karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olup, davalı vekilinin istinaf talebinin bu yönde bu hususta bir değerlendirme yapılması bakımından kabulü gerekmiştir. Öte yandan kabul şekli itibariyle manevi tazminata yasal faiz işletilmesi gerekirken reeskont faizi işletilmesi de usule aykırıdır. Açıklanan bu yönler itibariyle davalı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü gerekmiştir. Davacı vekilinin istinaf talebi yönünden yapılan değerlendirmede ise, davacı vekilinin 10/01/2019 tarihli duruşmada ıslah için süre istediğini, mahkemenin ise herhangi bir süre vermeksizin ıslah sunulduğunda davalıya tebliğ şeklinde ara karar kurduğu görülmüştür. HMK 177/1 maddesi uyarınca ıslah tahkikatın sona ermesine kadar yapılabilir. Yine HMK 181.maddesi uyarınca kısmen ıslaha başvuran tarafa ıslah ettiği usul işlemini yapması için bir haftalık süre verilir. Bu süre içerisinde ıslah edilen işlemi yapılmazsa ıslah hiç yapılmamış gibi davaya devam edilir. Somut olayda mahkemenin davacı vekiline ıslah dilekçesini sunması için süre vermediği anlaşılmıştır. Öte yandan davacı vekili ıslah dilekçesini sunmuş ve bu dilekçe davalı vekiline de tebliğ edilmiş, ayrıca ıslah harcının yatırıldığı da görülmüştür. Dolayısıyla ortada geçerli bir ıslah talebi mevcuttur. Mahkemece hatalı değerlendirme sonucu ıslahın yapılmamış kabul edilmesi usule aykırıdır. Açıklanan bu yön itibariyle davacı vekilinin istinaf talebinin kısmen kabulü gerekmiştir. Hal böyle olunca taraf vekilinin istinaf taleplerinin kısmen kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Taraf vekillerinin istinaf taleplerinin KISMEN KABULÜNE, 2-İstanbul 2.fikrî Ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 09/05/2019 tarih, 2017/65 Esas – 2019/175 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde yargılamaya kaldığı yerden devam edilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harçlarının talepleri halinde yatıranlara iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 121,30-TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 41,50-TL posta masrafı olmak üzere toplam 162,80-TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 121,30-TL istinaf yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.04/04/2022