Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/2490 E. 2022/542 K. 31.03.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2490 Esas
KARAR NO: 2022/542
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/01/2019
NUMARASI: 2017/144 2019/2
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hakkına Tecavüzden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 31/03/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı-karşı davalı vekili dava dilekçesinde özetle, davalının daha önce düzenlediği fuarda kullandığı ve 2017 Ekim ayında yapılacak fuarda kullanmaya hazırlandığı ve tanıtım faaliyetlerine www…com/… adlı internet sitesinde ve sosyal medyada yer verdiği … ibareli kullanımlarının müvekkilinin … markası ile ayırt edilemeyecek derecede benzer olduğunu ve bu durumun marka hakkına tecavüz ve haksız rekabet teşkil ettiğini davalı tarafın eylemleri hakkında mahkemece tedbir kararı verilmesi gerektiğini, müvekkilinin ticari fuarlar ve sergiler alanında faaliyet gösterdiğini, Almanca … kelimesinin Türkçede … anlamına geldiğini, 1965 yılından bu yana 40’ı Münich ve çevresinde 14’ü ise uluslararası olan ticari fuarların sahibi ve düzenleyicisi olduğunu, müvekkilinin dünya çapında bir ağı bulunduğunu, fuar düzenlediği ülkeler arasında Türkiye’nin de bulunduğunu, …’in müvekkili tarafından dört yılda bir düzenlenen içecek ve gıda fuarı olduğunu, fuara Türkiye’den de yoğun bir katılım olduğunu, fuarın temellerinin 1950’li yıllarda atıldığını, ayrıca müvekkilinin … fuarını Hindistan, Afrika, Çin gibi ülkelerde de gerçekleştirdiğini, … markasının müvekkili adına dünyada ve Türkiye’de tescilli olduğunu, … nolu … markasının 16, 35 ve 41.sınıflarda tescilli olduğunu, 1997 yılında Almanya’da tescil edildiğini ve WIPO tescillerinin 48 ülkeyi kapsadığını, müvekkilinin aynı zamanda … markasının gerçek hak sahibi olduğunu, markanın 1989 yılında müvekkili tarafından yaratıldığım ve neredeyse 30 yıl boyunca kesintisiz olarak kullanıldığını, yıllar süren emek ve kaynak harcamaları sonunda dünya çapında tanınan bir marka haline gelen … markasının 2013 yılında yapılan fuarına Türkiye’den de çok sayıda şirketin katıldığını, davalının web sayfasında … ibaresini izinsiz olarak kullandığını, markanın müvekkili markasının tescilli olduğu sınıflar kapsamında kullanıldığını, davalı tarafa ihtarname gönderildiğini fakat hukuka aykırı eylemlerine son vermediğini, davalının … İbaresini sosyal medya hesaplarında da kullandığını, davalının kullandığı “…” ibaresinin Türkçe’de “…” anlamına geldiğini ve jenerik bir isim olduğunu, davalı tarafın müvekkilinin … markası üzerinden haksız avantaj elde ettiğini, fuar katılımcıları tarafından fuarın müvekkili tarafından düzenlendiğinin ya da davalı tarafın müvekkilinin bir şubesi olduğunu düşünmeleri ihtimalinin olduğunu, davalı eylemlerinin aynı zamanda haksız rekabet teşkil ettiğini, davalı tarafın kötüniyetli olduğunu belirterek davalının müvekkilinin tescilli ve alanında tanınmış markasıyla iltibas yaratan … ibaresine ilişkin kullanım ve eylemlerinin müvekkili markasına tecavüz teşkil ettiğinin tespitine, önlenmesine, durdurulmasına, sonuçlarının ortadan kaldırılmasına, haksız rekabetin tespitine, men’ine, ref’ine ve haksız rekabetten doğan maddi durumun ortadan kaldırılmasına, tecavüz ve haksız rekabetin devamının önlenmesi ve bir daha gerçekleşmemesi için gerekli tüm tedbirlerin alınarak el konulan ürün/materyal/dokümanların masrafı davalıy ait olmak üzere imhasına ve hükmün ilanına karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı-karşı davacı vekili cevap ve karşı dava dilekçesinde özetle, davacının Türkiye’de mutad meskeni olmadığını, Türkiye’de herhangi bir faaliyetinin bulunmadığını, bir Alman şirketi olduğunu, marka tescil belgelerine göre; … tescil nolu “…”, … tescil nolu “…”, … tescil nolu “…”, … tescil nolu “…”, … tescli nolu “…” ibareli olarak 35.sınıfta 11/11/2015 tarihinden itibaren on yıl müddetle … A.Ş. Adına tescil edildiğini, tescilli olan bu markaların … A.Ş.’nin izniyle müvekkili tarafından düzenlenen fuarlarda kullanıldığını, tescilli bir markanın kullanılmasının önlenmesinin talep edilemeyeceğini, davacının davasının reddi gerektiğini belirterek, karşı davasında, davacı tarafın … markasını TPMK nezdinde Uluslararası Marka Tescil Belgesine göre 22/03/2010 tarihinde tescil ettirdiğini, fakat bu markayı Türkiye’de hiç kullanmadığını, fuar düzenlemediğini, tescil tarihinden bu yana (5 yılı aşkın süredir) tescil edildiği mal veya hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan … tescil nolu markanın 16, 35 ve 41.sınıflarda tescilli markanın iptaline karar verilmesini talep etmiştir. Davacı-karşı davalı vekili karşı davaya cevap dilekçesinde özetle, markanın kullanılmaması nedeniyle iptal davası açılamayacağını, davalı-karşı davacı yanın müvekkilinin markasının iptalini talep etmekte hukuki yararının bulunmadığını, davalı-karşı davacının fuarcılık sektöründe faaliyet yürüttüğünü, kendi adına tescilli olmayan markalara dayandığını, davalı-karşı davacının dayanmış olduğu markaların tamamının 35. sınıfta tescilli olduğunu, dayandıkları markaların hiçbirinin müvekkilinin markasının tescilli olduğu 16. ve 41. sınıfların bulunmadığını, dayandıkları tescillerin hiçbirinin kendi adlarına tescilli olmadığını, herhangi bir hakkının kısıtlandığından veya kısıtlanma tehlikesi doğduğundan ve hukuki yararı bulunduğundan söz edilemeyeceğini, müvekkilinin markasının iptalini isteyemeyeceğini, “…” markasının 1989 yılında müvekkili tarafından yaratıldığını ve neredeyse 30 yıl boyunca fuarcılık hizmetlerini de kapsayacak biçimde tescil edildiği tüm sınıflar yönünden ciddi ve kesintisiz biçimde kullanıldığını, yıllar süren emek-kaynak harcamaları sonucunda dünya çapında tanınmış hale getirilen “…” markasının bugün fuar sektöründe lider markalar arasında olduğunu belirterek, müvekkilinin markasının kesintisiz ve ciddi bir biçimde Türkiye’de kullanıldığından karşı davanın reddine karar verilmesini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; “her ne kadar davalı davaya konu markayı almış olduğu lisans sözleşmesi kapsamında tescile dayalı olarak kullandığını iddia etmiş ise de bahse konu lisans sözleşmelerinin TPMK nezdinde kaydının bulunmadığı, dolayısıyla 3. Kişi konumundaki davacıya karşı ileri sürülemeyeceği, kaldı ki lisans sözleşmesinin varlığı kabul olunsa bile fiili kullanımının lisansa konu tescilli markanın tescil edildiği haliyle olmadığı, bilirkişi raporunda da tespit olunduğu üzere davalının fiili kullanımlarının fuarcılık sektöründe bilinirliği yüksek olan davacıya ait tescilli markaya yaklaştırarak benzetmeye çalıştığı, … ibaresini küçültmek suretiyle … ibaresini ön plana çıkardığı, markalar bütün olarak değerlendirildiğinde iltibasa sebebiyet verecek şekilde benzerlik oluştuğu ve haksız yararlanılmaya çalışıldığı, her iki markanın da aynı sınıflarda kullanıldığı, ortalama tüketici algısı dikkate alındığında kullanımın karıştırılma ihtimalini yükselttiği ve tecavüz teşkil ettiği, SMK (29.7) hükümleri kapsamında marka tecavüzü olarak değerlendirilmesi gerektiği, yine TTK 54 vd maddeleri uyarınca davalının fiili kullanımının iltibas ve haksızlık oluşturduğu, haksız rekabet olarak değerlendirilmesi gerektiği, karşı dava yönünden dosyada yer alan deliller SMK 9 kapsamında değerlendirildiğinde davacı kullanımlarının ciddi olduğu ve iptal şartlarının oluşmadığı” gerekçeleriyle asıl davanın kabulü karşı davanın reddine karar vermiştir. Davalı karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde; Lisans sözleşmesinin sicile kaydedilip kaydedilmemiş olmasının ise huzurdaki davada hükme etki etmesinin kabul edilemez olduğunu, müvekkil davacı-karşı davalının değil … A.Ş.’ye ait markaları kullandığını, davalı markalarını kullanmadığını, lisans sözleşmesinin sicile kayıt edilmediği takdirde 3. kişilere karşı ileri sürülemeyeceği iddiası, müvekkilinin lisans alarak kullandığı markaların 3. Kişilerce kullanılması halinde lisans sözleşmesinin ileri sürülemeyeceğinin düzenlendiğini, müvekkilli … A.Ş. adına kayıtlı markaları kullanmakta olup, davacı – karşı davalı adına kayıtlı markalara yönelik bir kullanımı bulunmadığını, karşı yanın müvekkilinin kullandığı markaların tescilinin daha sonraya dayandığı iddiası ise huzurdaki dosyanın konusu olmayıp ancak bir hükümsüzlük davasında ileri sürülebilir nitelikte olduğunu, dolayısıyla davacının bu yöndeki taleplerinin reddine karar verilmesi gerekirken davanın kabulüne karar verilmesi usul ve yasaya aykırı olduğunu, karşı davalı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında hukuki korumadan yararlanabilecek konumdaki şahıslardan olmadığını, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde yerleşim yeri olmamakla beraber, sınai ve ticari faaliyetleri de Türkiye’de bulunmadığını, tescil tahinden bu yana 5 yılı aşkın süredir tescil ediliği mal ve hizmetler bakımından Türkiye’de ciddi biçimde kullanılmayan ya da kullanımına ara verilen markanın talepleri doğrultusunda iptaline karar verilmesi gerektiğini, Sınai Mülkiyet Kanunu’nun 26.maddesinde 9.maddenin 1.fıkrasında yer alan şartlara göre tescil tarihinden itibaren 5 yıl içinde kullanılmayan markanın Kurum tarafından iptaline karar verileceğinin düzenlendiğini, tarafların markaları asli ve tali unsurları ile bir bütün olup, bu unsurlar bakımından markaların karıştırılma ihtimalinin olmadığını, fuarcılık sektörünün butik bir sektör olup, marka ile muhatap kullanıcılar markalar arasında farkı bilebilecek durumda olduğunu, bu nedenle davacının markalar arasında iltibas gerçekleştiği iddialarının yerinde olmadığını, kaldı ki, müvekkilinin yurtiçi ve yurtdışında fuarlar düzenleyen, Türkiye’nin en büyük fuar şirketlerinden biri olup, Tüyap adı altında düzenlediği fuarlar ile zaten dünya çapında tanınmış bir marka değerine sahip olduğunu, dolayısıyla davacı-karşı davalının markasından yararlanmakta herhangi bir menfaati bulunmadığını, mahkemenin müvekkilinin karşı yanın markası ile iltibas oluşturulmaya çalışıldığı yönündeki tespitinin yerinde olmadığının açık olduğunu beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı adına tescilli … numaralı … ibareli markanın 16,35 ve 41.sınıflarda tescilli olduğu görülmüştür. Davalının 04/06/2018 havale tarihli dilekçesi ekinde lisans sözleşmeleri ile marka tescil belgeleri fotokopileri sunduğu, buna göre sunulan marka lisans sözleşmesi fotokopilerinde sözleşmelerin 11/01/2016 tarihli olduğu, lisans alanın davalı karşı davacı, lisans verenin dava dışı … A.Ş olduğu, lisans konusu markaların … tescil numaralı … markası olduğu ve 35.sınıfta tescilli bulunduğu, yine lisansa konu markanın … numaralı … markasının 35.sınıfta tescilli bulunduğu, yine lisansa konu markanın … numaralı … markası olduğu ve 35.sınıfta tescilli bulunduğu, yine lisansa konu markanın … numaralı … markasının 35.sınıfta tescilli bulunduğu, yine lisansa konu markanın … numaralı … markasının 35.sınıfta tescilli bulunduğu görülmüştür. 22/12/2017 tarihli bilirkişi raporunda; “Somut olayımızda dosya üzerinde ve internet üzerinde yapılan araştırmalar bütünlük oluşturacak şekilde değerlendirildiğinde, davalıya ait www…com www facebook.com/…, www.instagram.com/…, www.linkedin.com/… alan adlarında kullanılan “…” esas unsurlu marka ile davacı tarafın “…” markası arasında ayırt edilemeyecek derecede benzerlik ve karıştırılma ihtimali oluştuğu, davalı tarafın davacının … markasından kaynaklı haklarını ihlal ettiği; ekran görüntüleri rapor içeriğinde sunulan web sayfaları üzerinden davalı tarafın … markası altında tanıtım yaparak ticari kazanç ve satış elde etmeyi amaçladığı” yolunda görüş bildirmiştir. 17/10/2018 tarihli bilirkişi raporunda; “Davalının fiili olarak kullandığı “…” ibaresinin davacı drintec tarafın tescilli “…” markasına yaklaşmak suretiyle davacının markasına benzer olduğu, bu sebeple iltibas yarattığı, 6769 sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu kapsamında düzenlenen marka hakkına tecavüz hükümlerine aykırı bir fiil işlenmiş olduğu ve haksız rekabet oluşturduğu, karşı davada; davacının markasının dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre içerisinde ciddi kullanımının olduğu ispatlandığından davacının … tescil nolu “…” markasının iptaline karar verilemeyeceği” yolunda görüş bildirmiştir.
GEREKÇE: Dava, markaya tecavüzün ve haksız rekabetin tespiti, men’i, ref’i, talebine, karşı dava ise davacıya ait markanın kullanılmama sebebiyle iptaline ilişkindir. Mahkemece asıl davanın kabulüne, karşı davanın reddine karar verilmiş, kararı davalı-karşı davacı vekili istinaf etmiştir. Yargılama sırasında alınan bilirkişi raporları içeriğinden de anlaşıldığı üzere davalının eylemlerinin davacının marka haklarını ihlal eder nitelikte bulunduğu, bu durumun markaya tecavüz ve haksız rekabet niteliğinde bulunduğu anlaşılmıştır. Öte yandan karşı davada ise davacı karşı davalının karşı davaya konu markayı karşı dava tarihinden geriye doğru 5 yıllık süre içerisinde ciddi kullanımının bulunduğu sunulan deliller ile 17/10/2018 tarihinde ayrıntılı incelemeyi içeren ve istinaf denetimine elverişli bulunan bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılmaktadır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davalı karşı davacı vekili vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı karşı davacı vekili vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 161,40-TL (80,70×2) harçtan, peşin alınan 88,80-TL (44,40+44,40) harcın mahsubu ile bakiye 72,60-TL harcın davalı karşı davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı karşı davacı vekili tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.31/03/2022