Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2268 Esas
KARAR NO: 2022/273
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/06/2019
NUMARASI: 2017/787 E. – 2019/565 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/02/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile takibe konulan 09/03/2014 tanzim tarihli, 09/03/2015 vade tarihli bono üzerindeki imzanın müvekkiline ait olmadığını belirterek borçlu olmadıklarının tespiti ile asgari %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; kambiyo senedine karşı başlatılan takipte yasal süresi içerisinde itiraz etmediklerinde imzanın borçluya ait sayılacağını belirterek davanın reddini savunmuştur.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 14. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 12.06.2019 tarih ve 2017/787 Esas – 2019/565 Karar sayılı kararıyla; “… inceleme konusu senette davacı adına atılan imzada mevcut mukayese imzalarına kıyasen kuvvetle muhtemel davacının eli ürünü olmadığı yönünde mütalaa sunulmuştur. Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 26.04.2006 gün ve 2006/12-259 E. 2006/231 sayılı kararında da açıklandığı üzere, eldeki davanın niteliği itibariyle “imzanın borçluya ait olduğunu” kanıtlama külfetinin davalı alacaklıya ait olduğu gözardı edilmemelidir. (Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 06.02.2008 gün ve 2008/12-77 E. 2008/90 sayılı kararı; Yargıtay12. Hukuk Dairesi’nin E. 2012/34017, K. 2013/5287, 21/02/2013 tarihli kararı) Raporda kesin bir dil kullanılmasa da imzanın büyük ihtimalle davacının eli ürünü olmadığı yönünde görüş ortaya atıldığından davalı alacaklı, imzanın sıhhatini ispat edememiş durumdadır. Diğer yandan davalı bonoda lehtar olup, imzanın kimin eli ürünü olacağını bilebilecek durumdadır. Zira imzaların huzurda atıldığı yasal bir karinedir. Bu nedenle imzanın davacıya ait çıkmaması durumunda davalının kötü niyetli olduğunun kabulü zorunlu olduğundan davanın kabulüne, ayrıca %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; “Davacının ticari ilişkiden dolayı müvekkile borçlu olduğunu ve bu nedenle takibe konu bonoyu verdiğini, Davacının açmış olduğu İstanbul 14.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2015/661 Esas sayılı dosyasında farklı hukuki sebeplere dayandığını, imza inkarında bulunmadığını, davanın retle sonuçlandığını ve kesinleştiğini, mahkemenin talebe rağmen bu dosyayı getirtip incelemediğini, Mahkemece aldırılan Adli Tıp Kurumu raporunun kesin kanaat içermemesine rağmen, mahkemece yeni bilirkişi incelemesi yapılması gerekirken belirtilen yetersiz rapora dayanarak davanın kabulüne karar verilmesinin usule aykırı ve hatta adil yargılama hakkının ihlali niteliğinde olduğunu, Davanın haksız olarak kabulü yanında bir de müvekkil aleyhine tazminata karar verilmesinin müvekkilin mağduriyetini artırdığını.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: *Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 17.04.2019 tarihli raporunun; “… söz konusu imzanın mevcut mukayese imzalarına kıyasla kuvvetle muhtemel …’ın (davacının) eli ürünü olmadığına dair kanaat raporudur.” şeklinde düzenlendiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı, icra takibine dayanak gösterilen bonodaki imzanın kendisine ait olmadığını beyanla menfi tespit isteminde bulunmuş; davalı taraf ise iddiaları kabul etmeyerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesi tarafından, “… eldeki davanın niteliği itibariyle ‘imzanın borçluya ait olduğunu’ kanıtlama külfetinin davalı alacaklıya ait olduğu, raporda kesin bir dil kullanılmasa da imzanın büyük ihtimalle davacının eli ürünü olmadığı yönünde görüş ortaya atıldığından davalı alacaklı, imzanın sıhhatini ispat edememiş olduğundan davanın kabulüne; davalı bonoda lehtar olup, imzanın kimin eli ürünü olacağını bilebilecek durumda olduğundan ayrıca %20 kötü niyet tazminatına hükmedilmesine” karar verilmiştir. Hüküm davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davacı, davaya ve takibe konu 09.03.2015 vade tarihli ve 25.000,00 TL tutarlı bonodaki ve imzanın kendisine ait olmadığından bahisle menfi tespit isteminde bulunmuştur. Mahkemece imza incelemesi amacıyla dosyanın Adli Tıp Kurumu’na gönderildiği, Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 17.04.2019 tarihli raporunda “Bonodaki imzanın kuvvetle muhtemel davacının eli ürünü olmadığı” kanaatinin bildirildiği görülmüştür. Tüm bu hususlar ve davalı tarafın süresi içinde rapora itirazının da olmadığı gözetildiğinde mahkemece gerekli inceleme ve araştırmanın yapıldığı, alınan rapor ile takibe konu bonodaki imzanın davacıya ait olmadığının kabulüyle davanın kabulüne karar verilmesinde isabetsizlik bulunmadığından, davalının istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 1.707,75 TL harçtan, peşin alınan 427,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 1.280,75 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.18/02/2022