Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/2143 E. 2022/265 K. 18.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/2143 Esas
KARAR NO: 2022/265
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 10. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/11/2018
NUMARASI: 2015/921 E. – 2018/1216 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/02/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının Kapalıçarşı’da değerli maden ve gümüş ticareti yapan bir tacir olduğunu, İstanbul 5.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2015/1315 D.iş sayılı dosyası ile davalı tarafından ihtiyati haciz kararı alınarak işyerinde haciz kararının uygulandığını, aynı zamanda davacıya ait tüm banka hesaplarına bloke konularak adına kayıtlı araç ve gayrimenkullere de haciz konulduğunu, ancak ihtiyati hacze konu edilen bonolardaki imzaların sahte olduğunu ve davacıya ait olmadığını, davacı ile davalı arasında herhangi bir ticari ilişki olmadığını, nakit alışverişleri de bulunmadığını, bu nedenle davalıya herhangi bir borcunun bulunmadığını, anılan nedenle davacı adına kayıtlı araçlar üzerine konulan haciz ve yakalamanın kaldırılmasına, yine banka hesaplarına konulan blokelerin kaldırılması ile yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalı üzerinde bırakılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının davalıya vermiş olduğu çeşitli vadeli senetlerin vadesinde ödenmemesi üzerine hakkında ihtiyati haciz kararı alındığını, davacı tarafın sahtelik iddiasında bulunulmuş ise de, bu durumun gerçek dışı olduğunu, takibe konu senetlerin bizzat davacı tarafından imzalandığını, davacının çalıştığı sektörde birçok kişiye borçlandığını ve hakkında alınmış birçok icra takibi bulunduğunu, ancak davacının borçlarını ödememek için sürekli olarak farklı şekillerde imzalar attığının tespit edildiğini, davacıdan sürekli talep edilmesine rağmen ödemenin yapılmadığı, bizzat imzaladığı senetlerdeki imzalara itirazının yersiz olduğunu, anılan nedenlerle davanın reddi ile davacı tarafından %20’den aşağı olmamak üzere kötü niyet tazminatına mahkum edilmesine karar verilmesini talep ve beyan etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 10. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 14.11.2018 tarih ve 2015/921 Esas – 2018/1216 Karar sayılı kararıyla; “… dava konusu dört adet senet üzerinde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından yapılan imza incelemesine göre 30/08/2014 tarihli ve 50.000 USD bedelli senet üzerindeki davacı adına atfen atılan imzalar ile davacı …’nın mukayese imzaları arasında uygunluk ve benzerlik saptandığından söz konusu imzaların davacı …’nın eli ürünü olduğu, diğer üç senetteki davacı adına atfen atılan imzalar ile davacı …’nın mukayese imzaları arasında uygunluk ve benzerlik saptanmadığı, söz konusu üç adet senetteki imzaların davacının eli ürünü olmadığı anlaşılmış olmakla davacının davasının kısmen kabul/kısmen reddi ile 30/07/2014 tarihli 150.000 USD bedelli, 30/09/2014 tarihli 150.000 USD bedelli, ve 30/11/2014 tarihli 150.000 USD bedelli senetler sebebiyle davacının borçlu olmadığının tespitine, 30/08/2014 tarihli 50.000 USD bedelli senet yönünden ise açılan davanın reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Bonoların müvekkil tarafından kabul edilmediğini, müvekkil ile davalı arasında ticari ilişki bulunmadığını ve bunun da defter incelemesi ile sabit olduğunu, Mahkemece 3 adet bono yönünden verilen menfi tespit kararının yerinde olduğunu, ancak bu bonolar yönünden davalı aleyhine kötüniyet tazminatına karar verilmesi gerekirken bu konuda mahkemece karar verilmediğini, 30.08.2014 vade tarihli ve 50.000 USD bedelli bono yönünden müvekkilin borçlu olduğu yönündeki mahkeme kararının hatalı olduğunu, bono üzerinde “malen” kaydı bulunmasına rağmen taraflar arasında ticari ilişki bulunmadığının defter incelemesi ile sabit olduğunu, davalının bu bonoya karşılık herhangi bir mal ve hizmet sunmadığının açık olduğunu.” beyanla ilk derece mahkemesi kararının talepleri gibi kaldırılması istenmiştir. Davalı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Davacının yurt dışından getirmeyi vaat ettiği değerli taşlara karşılık müvekkili tarafından davacıya 500.000 USD nakit para verildiğini, bu paraya karşılık davaya konu bonoların davacının ticari temsilcisi durumundaki … isimli elemanı tarafından davalıya getirilerek teslim edildiğini,Her biri 150.000 USD olan bonolardan ikisinin 2014 yılında müvekkili tarafından bankaya verildiğini ve banka tarafından davacıya ihbarda bulunulduğunu, ancak davacının hiçbir itirazda bulunmadığını, Dava dosyasına bildirilen davacının taraf olduğu 21 icra dosyasındaki davacı imzalarının birbirinden farklı olduğunu, davacının sürekli farklı imzalar kullandığını, bir kısım imza ile davaya konu bonolardaki imzanın aynı olduğunu, bu konuda inceleme yapılması yönündeki taleplerinin haksız şekilde reddedildiğini, Alınan kriminal rapor ile bir bonodaki imzanın davacıya ait çıkmış olması nedeniyle taraflar arasındaki ticari ilişkinin varlığının kanıtlanmış olduğunu, Tanık ve yemin deliline dayandıkları halde mahkemece tanıkların dinlenmediği ve yemin hakkının hatırlatılmadığını, Sektördeki teamül gereği kıymetli evrakın diğer tarafa eleman/personel aracılığıyla gönderildiğini, bu nedenle imzanın huzurda alınması imkanı olmadığını, mahkemece bu hususun araştırılmadığını, ayrıca bonoları getiren şahsın davacının ticari temsilcisi olduğunu, sektör uygulaması gereği bonoların tevdi şekli usule uygun olup davanın reddi gerekir.” beyanıyla ilk derece mahkemesi kararının talepleri gibi kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: *Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 02/11/2016 tarihli raporunda; inceleme konusu 30/08/2014 ödeme günlü senetteki borçlu imzaları ile davacı …’nın mukayese imzaları arasında tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’nın eli ürünü olduğu; inceleme konusu diğer 3 adet senetteki borçlu imzaları ile …’nın mukayese imzaları arasında benzerlikler saptanmadığından söz konusu imzaların mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’nın eli ürünü olmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir. *Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi’nin 19/07/2018 tarihli raporunda; inceleme konusu 30/08/2014 ödeme günlü senetteki borçlu imzaları ile …’nın mukayese imzaları arasında tersim biçimi, işleklik derecesi, alışkanlıklar, istif, eğim, doğrultu, seyir, hız ve baskı derecesi bakımından uygunluk ve benzerlikler saptandığından söz konusu imzaların …’nın eli ürünü olduğu; inceleme konusu diğer 3 senetteki borçlu imzaları ile …’nın mukayese imzaları arasında uygunluk ve benzerlikler saptanmadığından söz konusu imzaların mevcut mukayese imzalarına kıyasla …’nın eli ürünü olmadığı yönünde kanaat bildirilmiştir. *Mali Müşavir … tarafından sunulan raporda; davacının 2009-2014 yılına ilişkin ibraz ettiği ticari defterlerin açılış tasdiklerinin zamanında ve usulüne uygun olarak yapıldığı, defterlerin birbirini teyit eder mahiyette bulunduğu, davalı tarafça ticari defterlerin ibraz edilmediği, davacı tarafın ticari defterleri üzerinde yapılan inceleme neticesinde davaya konu senetlerin davacının ticari defterlerinde kayıtlı olmadığı ve davalı şirket ile de başkaca bir ticari ilişkisinin mevcut olmadığının tespit edildiği yönünde görüş ve kanaat bildirilmiştir.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı, takibe konu bonolardaki imzanın sahte olduğunu, davalı ile ticari ilişkisi ve davalıya borcunun bulunmadığını beyanla menfi tespit isteminde bulunmuş; davalı iddiaları kabul etmeyerek davanın reddi gerektiğini savunmuştur. İlk derece mahkemesi tarafından, “… dava konusu dört adet senet üzerinde Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından yapılan imza incelemesine göre 30/08/2014 tarihli ve 50.000 USD bedelli senet üzerindeki imzanın davacının eli ürünü olduğu, diğer üç senetteki imzaların ise davacının eli ürünü olmadığı anlaşılmış olmakla davacının davasının kısmen kabulü ile 30/07/2014 tarihli 150.000 USD bedelli, 30/09/2014 tarihli 150.000 USD bedelli, ve 30/11/2014 tarihli 150.000 USD bedelli senetler sebebiyle davacının borçlu olmadığının tespitine; 30/08/2014 tarihli 50.000 USD bedelli senet yönünden ise açılan davanın reddine” karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili ve davalı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Davaya konu bonoların sahteliği ile ilgili başlatılan soruşturma sonucunda davalı … hakkında İstanbul 19.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2019/176 Esas – 2020/180 Karar sayılı dosya ile yapılan yargılama sonucunda, davalının mahkumiyetine yeterli delil elde edilemediğinden sahtecilik ve dolandırıcılık suçlarından beraatine karar verildiği görülmüştür. Ceza mahkemesi tarafından tanıkların beyanlarının aldırıldığı, davacı personeli …’ın ifadesinde “Bonoları davalıya götürmediğini” beyan ettiği, mahkemece tanığın katılan çalışanı olduğu gözetilerek beyanın sanık aleyhine değerlendirilmediği anlaşılmıştır. Davalı vekili, taraflar arasındaki ticari ilişkinin ve bonoların davalı personeli … isimli şahıs tarafından getirildiğine dair tanık ve yemin deliline dayandıklarını bildirmiş ise de; davanın niteliği ve miktarı itibariyle belirtilen hususların tanık ile ispatının mümkün olmaması nedeniyle, mahkemece tanık dinlenmemesinin yerinde olduğu anlaşılmıştır. HMK. 226.maddesinde “Yemin edecek kimseyi ceza soruşturması ya da kovuşturması ile karşı karşıya bırakacak vakıalar”ın yemine konu edilemeyeceği düzenlendiğinden, bonoda sahtecilik iddialarını içeren işbu davada yemin deliline de başvurulamayacaktır. Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından yapılan imza incelemesine göre 30/08/2014 tarihli ve 50.000 USD bedelli bono üzerindeki imzanın davacının eli ürünü olduğu anlaşıldığından, mahkemece bu bono yönünden davanın reddine karar verilmesinde isabetsizlik bulunmamaktadır. Adli Tıp Kurumu Fizik İhtisas Dairesi tarafından yapılan imza incelemesine göre 30/07/2014 tarihli 150.000 USD bedelli, 30/09/2014 tarihli 150.000 USD bedelli, ve 30/11/2014 tarihli 150.000 USD bedelli bonolardaki davacı adına atılan imzalar ile davacı …’nın mukayese imzaları arasında uygunluk ve benzerlik saptanmadığı, söz konusu üç adet senetteki imzaların davacının eli ürünü olmadığı sabit olduğundan, mahkemece bu bonolar yönünden davacının menfi tespit talebinin kabul edilmesi yerindedir. Davanın kabul edilen kısmı yönünden mahkemece kötüniyet tazminatı talebi konusunda karar verilmemesi hatalı ise de; gerek mahkeme dosyası gerekse de ceza dosyası bir bütün olarak incelendiğinde (bir bonodaki imzanın davacıya ait olduğu da gözetildiğinde) davalının bonolardaki imzaların sıhhatini bilebilecek durumda olmadığı sonucuna varılarak, davacının kötüniyet tazminatının reddi gerektiğinden, mahkemece hükmün eksik bırakılması sonuca etkili görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle taraf vekillerinin sair istinaf istemlerinin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Taraf vekillerinin istinaf taleplerinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Davacıdan alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davalıdan alınması gereken 92.968,54 TL harçtan, peşin alınan 23.242,14 TL harcın mahsubu ile bakiye 69.726,40 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irat kaydına, 4-İstinaf yargılama giderlerinin taraflar üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/02/2022