Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/1871 E. 2022/209 K. 16.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1871 Esas
KARAR NO: 2022/209
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 11/12/2018
NUMARASI: 2016/704 2018/1171
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 16/02/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili; davalı tarafından, keşidecisi … (o tarihte müvekkili evli olduğu için evlilik soyadı … olan) hamili … olan 30.10.2013 düzenleme ve 30.12.2013 ödeme tarihli 80.000 TL bedelli bir adet bonoya dayanak müvekkili hakkında 80.866,85 TL üzerinden icra takibi başlatıldığını, takibe konu iş bu senedin vekil eden davacı tarafından düzenlenmediği ve imzanın davacıya ait olmadığını, İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2014/202 esas sayılı dosyasından borca ve imzaya itiraz davası açtığını, yapılan yargılama ve yeteri kadar toplanan yazı ve imza örneklerinden sonra bilirkişi raporu alındığını, bilirkişi raporunda” inceleme konusu senet muhtevasındaki el yazıları ile borçlu imzalarının mevcut mukayese el yazıları ve imzalarına atfen, … isimli şahıs eli mahsulü olduklarını gösterir nitelikte kaligrafik, karakteristik ve grafolojik bulgular tespit edilmemiştir.” şeklinde rapor verildiğini, bilirkişi raporu ile davalı tarafından icra takibine konulan senedin müvekkili tarafından düzenlenmediği ve sahte olduğu sabit olduğunu, dosyanın takip edilmediğinden HMK 320/4 maddesi gereğince davanın açılmamasına karar verildiğini, kararın kesinleşmediğini, müvekkili bizzat takip ettiği iş bu dava dosyası daha önce 08.07.2018 tarihinde takip edilmediğinden işlemden kaldırıldıktan sonra yenilenmiş ve dosyanın 24.05.2016 tarihli duruşmasına da katılmadığı için HMK 320/4 maddesi gereğince davanın açılmamasına karar verilmiş olup karar kesinleşmediğini, iş bu nedenle huzurdaki davanın açıldığını, müvekkilinin ileride telafisi imkansız zararlarının doğmaması için tedbir talebinin kabulü ile İstanbul … İcra Müdürlüğü’nün … esas sayıl icra takip dosyasının durdurulmasını, müvekkilinin yargılama giderlerini karşılayacak maddi olanağı olmadığından adli yardım taleplerinin kabulünü, takip dosyasında müvekkili hakkında 30.12.2013 ödeme tarihli 80.000 TL bedelli senetten dolayı borçlu olmadığının kabulü ile takibin iptalini, davalının %20’den aşağı olmamak üzere tazminata mahkum edilmesini talep etmiştir. Davalı vekili; davacının müvekkilinden senet metninde yazılı miktar kadar borç para aldığını, bunun üzerine dava konusu senedi düzenleyerek müvekkiline verdiğini, senetteki imzanın davacıya ait olduğunu, müvekkilinin senedin imzalandığı tarihte 91 yaşında olup, davacının müvekkilinin yaşlılığından faydalanarak kandırma kastıyla hareket ettiğini, davacının kötü niyetli olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; “Davacı, takibe dayanak kambiyo senedi altındaki imzanın kendisine ait olmadığını beyanla borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, Adli Tıp Kurumundan alınan rapor ile imzanın davacıya ait olmadığı tespit edilmiştir. Her ne kadar davalı vekili, rapora İcra Hukuk Mahkemesinde alınan raporu gerekçe göstererek itiraz etmiş ve çelişki olduğunu beyan etmiş ise de itiraza dayanak raporun ana rapor değil ön rapor olduğu, bilirkişinin kesin kanaat ve görüş bildirmediği, eksiklikleri bildirdiği ve eksikliklerin tamamlanmasından sonra tanzim edilen raporun da ATK raporu ile aynı yönde olduğu görülmekle, itirazlar yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak davanın kabulü ile İstanbul …İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyasına dayanak kambiyo senedi nedeniyle davacının davanın devamı sırasında vefat eden takip alacaklısı …’nın ve mirasçılarına borçlu olmadığının tespitine; bonoda lehtar olan davalı, keşideci imzasının davacıya ait olup olmadığını bilebilecek durumda olduğundan; mirasçıların da cüz’i halef değil külli halef olduğu nazara alınarak, davalı lehtarın kötüniyetli olduğunun kabulü ile İİK’nun 72/5 maddesi uyarınca davacı yararına tazminata hükmedilmesi gerektiği, (Yargıtay 19.Hukuk Dairesinin 15/10/2015 tarih, 2015/447 esas ve 2015/12801 karar sayılı ilamı) gerekçeleri ile davanın kabulüne karar verilmiş, kararı davalılardan … ve … vekili ile davalılar …, …, …, … istinaf etmiştir. Davalılar …, …, …, … vekili; hükme dayanak alınan bilirkişi incelemesinde değerlendirmenin belge asılları üzerinde değil fotokopiler üzerinde yapıldığını, bu durumun Yargıtay kararlarına aykırı olduğunu, yine bilirkişinin sadece imza üzerinde inceleme yaptığını, bono metnindeki yazıların incelenmediğini, raporun bu haliyle eksik olup, hükme esas alınamayacağını, bilirkişi raporlarındaki değerlendirmeler arasında çelişki bulunduğunu, bu çelişki giderilmeden karar verilmesinin Yargıtay kararlarına da aykırı olduğunu ayrıca müvekkilleri aleyhine kötü niyet tazminatına hükmedilmesinin doğru olmadığını, takip konusu bononun davacının …dan aldığı borca karşılık davacı tarafından düzenlendiğini ancak huzurda imzalanmadığını, dolayısıyla imzanın davacıya ait olup olmadığının bilinemeyeceğini, varsayımsal hususlar ve niyet okumaya varan gerekçe ile hüküm kurulmasının hatalı olduğunu bildirerek kararın kaldırılmasını istemiştir. Davalılar … ve … vekili istinaf dilekçesinde; Hükme dayanak alınan bilirkişi incelemesinde değerlendirme belge asılları üzerinde değil fotokopiler üzerinde yapıldığını, hükme esas alınamayacağını, bilirkişi değerlendirmesi yalnızca takip konusu bono üzerindeki imza üzerine olup bono metnindeki yazıların incelenmediğini, hükme dayanak rapor eksik düzenlendiğini, hükme esas alınamayacağını, dava konusuna ilişkin alınan bilirkişi raporlarındaki değerlendirmeler arasında çelişki bulunduğunu ve söz konusu çelişki giderilmeden hüküm kurulmasının hukuka aykırı olduğunu, mahkemece müvekkilleri aleyhine hükmedilen kötü niyet tazminatının kanuni şartları oluşmamış olup söz konusu kötü niyet tazminatının hukuka aykırı olduğunu beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir. İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinin 2014/202 E 2016/670 K sayılı dosyasının incelenmesinde davacının davalı aleyhine imzaya itiraz davası açtığını ancak dosyanın takipsiz bırakılması nedeniyle işlemden kaldırıldığı ve davanın açılmamış sayılmasına karar verildiği, yargılama sırasında alınan 18/01/2016 tarihli raporda imzaların kuvvetle muhtemel davacı eli ürünü olabileceği ancak yeniden el yazılarının alınarak tekrar karşılaştırma yapılması yolunda görüş bildirildiği, 22/02/2016 tarihli ek raporda ise imzanın davacının eli ürünü olduğuna dair bulguların tespit edilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davalı tarafından davalı aleyhine bonoya dayalı olarak takip başlatıldığı, takip dayanağı bononun 30/10/2013 tanzim 30/12/2013 vade tarihli 80.000-TL bedelli keşidecisinin davacı, lehtarın davalı olduğu, nakden kaydıyla düzenlendiği görülmüştür. Yargılama sırasında ATK dan alınan 29/08/2018 tarihli raporda senetteki borçlu imzaları ile davacının mukayese imzaları arasında bilgi ve irtibat tespit edilemediği yolunda görüş bildirildiği, davalılar … ve … vekili ile … ve … vekilinin ayrı ayrı itiraz ederek yeni bir rapor alınmasını istedikleri görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nın 72. Maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf takip ve dava konusu bonodaki keşideci imzasını inkar etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Dava başlangıçta …’a açılmış, adı geçenin vefatı üzerine mirasçıları davaya dahil edilmiştir. Huzurdaki davada Adli Tıp Kurumundan rapor alınmış ve alınan raporda dava konusu bonodaki davacıya atfen atılı borçlu imzaları ile mevcut mukayese imzaları arasında ilgi ve irtibat tespit edilemediği yolunda kanaat bildirildiği görülmüştür. Yine davacı tarafça İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesinde davalı aleyhine açılan davanın yargılaması sırasında alınan 18/01/2016 tarihli Grafolog raporunda imzanın kuvvetle muhtemel davacının eli ürünü olabileceği kanaati var ise de, bir kez de senet içerisindeki el yazılarının davacıya yazdırılması ve mümkünse tekrar imzalar ile el yazısı ve imza yönünden tekrar karşılaştırma yapılmasının yararlı olabileceği kanaatinin belirtildiği, aynı bilirkişi tarafından düzenlenen 22/02/2016 tarihli ek bilirkişi raporunda ise dava konusu bonodaki el yazıları ile borçlu imzalarının davacının eli ürünü olduğunu gösterir nitelikte kaligrafik, karakteristik ve grafolojik bulgular tespit edilemediğinin belirtildiği görülmüştür. İstinaf eden davalılar vekilleri ayrı ayrı Adli Tıp Kurumunun raporunun fotokopi belgeler üzerinde verildiğini ileri sürmüş iseler de Adli Tıp Kurumu tarafından incelemeye esas alınan mukayese belgeler arasında birçok fotokopi belge bulunmakla birlikte asıl belge olan 16/04/2014 tarihli imza beyannamesi 17/04/2014 tarihli işe başlama bildirimi, 15/04/2014 kira başlangıç tarihli kira sözleşmesi, bila tarihli İstanbul 21. İcra Hukuk Mahkemesine hitaplı dilekçe ile istiktap tutanaklarının da yer aldığı anlaşılmakla bu konudaki istinaf talepleri yerinde değildir. Öte yandan kişiyi bonoya atacağı imza sorumlu kılıp, bonodaki yazıların incelenmemesi sonuca etkili değildir. Ayrıca İcra Hukuk Mahkemesinde alınan kök raporda imzanın kuvvetle muhtemel davacının eli ürünü olduğu belirtilmiş ise de, bu raporu hazırlayan bilirkişi tarafından düzenlenen ek raporda ise imzanın davacının eli ürünü olduğunu gösterir bulgular tespit edilemediği yolunda görüş bildirildiği, bu ek raporun huzurdaki dava sırasında alınan Adli Tıp Kurumu raporu ile uyumlu olduğu, kaldı ki hükme esas alınan Adli Tıp Kurumu raporunun heyetçe hazırlandığı hususları gözetildiğinde raporlar arasında çelişki bulunduğuna dair istinaf talebi de yerinde değildir. Öte yandan davalıların murisi …’ın bononun lehtarı olduğu, davacının ise keşideci olduğu ayrıca davanın başlangıçta bononun lehtarı olan muris aleyhine açıldığı, yargılama sırasında vefat etmesi nedeniyle mirasçıları olan davalıların davaya dahil edildiği, buna göre İİK’nın 72/5 maddesi gereğince tazminattan sorumlu olduklarından bu yöne ilişkin istinaf talepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen Davalılar … ve … vekili ve davalılar …, …, …, … vekilinin istinaf taleplerinin ayrı ayrı reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalılar … ve … vekili ile davalılar …, …, …, … vekilinin istinaf taleplerinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ayrı ayrı ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 5.524,01 TL harçtan, peşin alınan 1.381,10 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.142,91 TL harcın davalılar … ve …dan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Alınması gereken 5.524,01 TL harçtan, peşin alınan 1.337,10 TL ile 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 4.142,51 TL harcın davalılar …, …, …, … alınarak hazineye irat kaydına, 4-Davalılar tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.16/02/2022