Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/1828 E. 2022/237 K. 17.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1828 Esas
KARAR NO: 2022/237 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 16/05/2019
NUMARASI: 2018/156 E. – 2019/182 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/02/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
DAVA:Davacı vekili dava dilekçesinde; davalı adına … sayı ile tescilli “…” ibareli markanın, müvekkilinin önceki tarihli … sayılı “…” markasına benzer olduğunu, karıştırılma ihtimalinin bulunduğunu, davalı yanın müvekkilinin tanınmış markasından haksız yarar sağlamak amacıyla kötü niyetli olarak söz konusu markayı tescil ettirmiş olduğunu, davalı yanın ayrıca www…com.tr isimli alan adını kullandığını ve davalı fiillerinin müvekkilinin ticaret unvanı üzerindeki haklarını ihlal ettiğini iddia ederek, davalı adına … sayı ile tescilli “…” ibareli markanın, tescilli olduğu tüm sınıf ve emtialar yönünden hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini ve davalıya ait www…com.tr isimli alan adının iptalini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili markasının davacı markasından daha önce tescil edildiğini, markalar arasında benzerlik bunulmadığını, ayrıca davacı markasının tanınmış marka statüsünde olmadığını ve davacının kötü niyetli olduğunu ve iddiaların yersiz olduğunu savunarak, davanın reddine karar verilmesini istemiştir.
MAHKEME KARARI: Bakırköy 1. Fikri ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 16.05.2019 tarihli 2018/156 E. – 2019/182 K.sayılı kararıyla; “…Tüm dosya kapsamı, deliller ve bilirkişi raporu birlikte değerlendirildiğinde, sonraki tarihli tescil başvurusu yapılan davalı markası ile önceki tarihli davacı markası arasında hitap ettiği tüketici kitlesine göre iltibas tehlikesi bulunduğu, davacı tarafça ibraz edilen delil ve belgelere göre, davacı markasının hemen hemen dünyanın bütün ülkelerinde tescilli olup, önemli ölçüde reklam ve tanıtımının yapıldığı ve bu haliyle Türkiye’de de tanınmış marka olarak kabulünün gerektiği, davacının ticari unvanının da aynı kelimelerden (…) olduğu, davalının bu markanın tanınmışlığından yararlanmak için kötü niyetli olarak aynı şekilde adına tescil yaptırdığı, bu haliyle markanın tescilli olduğu tüm emtialar yönünden SMK 6.maddesi anlamında hükümsüzlük koşullarının oluştuğu, keza alan adının da davacının ticari unvanı ve markası ile aynı olması karşısında, davalıya ait vvww…com.tr isimli alan adının da iptali gerektiği” gerekçesiyle; “Davacının davasının KABULÜNE, davalı adına tescilli … tescil başvuru nolu markanın tescilli olduğu tüm sınıf ve emtialar yönünden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, davalı adına olan” www…com.tr ” alan adının iptaline” karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU: Davalı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; davacı tarafın karar duruşmasından bir iş günü önce, 14/05/2019 tarihinde davacı markasının tanınmışlığını gösteren delillerin sunulduğunu, 16/05/2019 tarihli duruşmada bu belgelere karşı beyanda bulunmak üzere süre talep etmelerine rağmen taleplerinin zapta geçmediği gibi süre de verilmediğini, adil yargılanma hakkının engellendiğini.-Kararın eksik inceleme neticesinde verildiğini, bilirkişi raporunda markalar arasında sınıf benzerliği bulunup bulunmadığının tespiti yönünden sektör bilirkişisine gidilmesi gerektiği ve ısrarla eksik belge bulunduğu belirtilmesine rağmen daha yetkin sektörel bilirkişilerden rapor alınması gerekirken yeni rapor alınmadan aceleyle karar verildiğini. -Davanın hak düşürücü süre dolduktan sonra açıldığını, bu hususun resen dikkate alınması gerektiğini. -Müvekkilinin marka tescilinin kötüniyetli olmadığını, dava dilekçesinde davacı şirket tanıtılırken 2010 yılında Çin’de kurulduğunun açıklandığını, davacının Türkiye’de markasını tescil ettirmesinin 2014 yılı olduğunu, markanın başvuru tarihi tescil evrakında 28/11/2012 tarihinde olsa da, bu tarihin Madrid Protokolü gereğince Çin’deki yerel marka ofisine yapılan başvuru tarihi olduğunu, müvekkilinin marka başvurusunun 11/02/2013 tarihinde yapıldığını, müvekkilinin 11 ay sonra tescil edilen davacı markasını bildiğini ve bilmesi gerektiğini iddia etmenin yersiz olduğunu, müvekkilinin kötüniyetli olduğuna dair başka bir delil bulunmadığını. -Benzerlik iddiasının sınıf prensibinden ayrı düşünülemeyeceğini, taraf markaları arasında tescil kapsamındaki mal ve hizmetler bakımından benzerlik ve aynılık bulunmadığını. -Davacı markasının tanınmış olmadığını, Yargıtay’ın emsal kararlarında markanın ilgili tüketiciler tarafından tanınmasını aramakla birlikte, toplumun önemli bir kesimince de o markanın bilinmesini gerekli gördüğünü, davacı tarafın tanınmışlığın ispatı için süresinde ve süresinden sonra sunduğu bilgi ve belgelerin tanınmışlığı ispatlayamadığını, davacının … marka tescillerinin Çin’de yapılanlar hariç tamamen 2014 yılı ve sonrasında yapıldığını, tanınmışlığın geriye yürütülemeyeceğini, bilirkişi raporunda da tanınmışlığa ilişkin tespit bulunmadığını. -Marka ve ticaret unvanının yarışamayacağını, davacı tarafın … ibaresinin aynı zamanda ticaret unvanı olduğunu iddia etmişse de, ticaret unvanının markanın aksine, ürünün kaynağını ve kalitesini garanti etme, ürünü tanıtma işlevine sahip olmadığını. -Alan adının iptaline ilişkin iddiaların mesnetten yoksun olduğunu, müvekkilinin marka tescil belgesi ile alan adını tahsis ettirdiğini, bundan sonra bir başkasının bu alan adını kullanmasının mümkün olmadığını beyanla, mahkeme kararının kaldırılarak yeniden yargılama yapılarak davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. Davacı vekilinin istinaf dilekçesine cevabında; davanın hak düşürücü süreden sonra açılmadığını, 5 yıllık hak düşürücü sürenin tescil tarihinden başlatılması gerektiğini, müvekkilinin markasının son derece özgün bir marka olduğunu, müvekkili şirketin kurucusu … tarafından oluşturulduğunu, markanın … ibarele kısmının, Budizm inancındaki “…” felsefesini yansıttığını, “… ” ibaresinin ise … (…) anlamına gelen ifdalerin kısaltması olduğunu, davalı markasının müvekkilinin markası ile ayniyet derecesinde benzer olduğunu, tarafların aynı sektörde faaliyet gösterdiğini, TPMK tarafından davacının tescil başvurusundan müvekkili markası ile benzer görülerek bir kısım sınıfların çıkartıldığını, tarafların markalarının tescil sınıflarının benzer olduğunu, müvekkilinin markasının tanınmış olduğunu, davacı şirketin 06/06/2010 tarihinde Çin’de kurulduğunu, başta Çin olmak üzere birçok ülkede faaliyet gösterdiğini, 2011 yılında … isimli ilk akıllı telefonu üreterek Dünya piyasasına sunduğunu, 2012 yılında … isimli ürününü piyasaya sunduğunu, 15.05.2019 tarihli dilekçe eklerinden de anlaşılacağı üzere 2013 yılından bu yana birçok farklı habere konu olduğunu, tanınmışlığının eskiye dayandığını, Paris Sözleşmesi gereğince tanınmış markaların sahibinin izni dışında tescil edilemeyeceğini, müvekkilinin ticaret unvanının da SMK kapsamında korunduğunu, alan adı iptali kararının da yerinde olduğunu beyan etmiştir.
DELİLLER: Davacı adına tescilli …’nci sınıflarda … başvuru numaralı …. markasının, … sayılı uluslararası tescil başvurusundan kaynaklanan rüçhan hakkına dayalı olarak, 28/11/2012 başvuru tarihinden itibaren koruma altında olduğu ve 16/10/2014 tarihinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Davalı adına 09’uncu sınıfta tescilli … başvuru numaralı markanın … markasının 11/02/2013 başvuru tarihinden itibaren koruma altında olduğu, 28/08/2014 tarihinde sicile tescil edildiği anlaşılmıştır. İlk derece mahkemesince Marka ve Fikri Haklar uzmanı öğretim görevlisi bilirkişi …’den alınan 12/03/2019 havale tarihli raporda; davacının SMK 6/1 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden yapılan değerlendirmede, davacının davalıdan önce tescil ettirdiği marka ile davalının markası arasında görünüş olarak iltibasa yol açacak derecede benzerlik bulunduğu, davalının markasındaki “…” ibaresinin markaya ayırt edicilik niteliği kazandırmadığı, markanın ana unsurunun “…” olduğu ve bu ibarenin de davacının “…” ibaresi ile çok büyük oranda yazılışı, okunuş ve fonetik yönünden benzerlik taşıdığı, markaların işaretsel benzerliği tek başına hükümsüzlük için yeterli olmadığından, mal ve hizmet sınıfları açısından da benzerliğin söz konusu olmasının gerektiği, malların benzer olup olmadığının değerlendirilmesinde mal ve hizmet sınıfları alanında sektör bilirkişisinin de değerlendirmesi şart olduğundan, dosyaya sektör bilirkişi de eklendikten sonra mal ve hizmet sınıfları yönünden benzerlik değerlendirmesinin yapılabileceği, davacının SMK 6/3 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden yapılan değerlendirmede ise, davacının bu hükümsüzlük gerekçesinin değerlendirilebilmesi için davacı ticaret unvanının tesciline ilişkin veya ilk kullanımına ilişkin ilgili ülke sicil kayıtlarını veya belgelerini, iştigal alanına ilişkin ilgili sicil kayıtlarının ve ayrıca ticaret unvanını Türkiye’de de fiiline kullandığına ilişkin delilleri ibraz etmesi gerektiği, davacının SMK 6/5 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden yapılan değerlendirmede ise, dosyada davacının markasının tanınmış marka olduğuna, toplumun ilgili kesiminde tanınırlığına, Türkiye’de kullanıldığına, reklamının yapıldığına ilişkin yeterli delil, karar veya belge bulunmadığı, davacının bu hususa ilişkin varsa başkaca delillerinin sunması ve dosyaya sektör bilirkişisi de eklendikten sonra tanınmışlık iddiasına dayalı hükümsüzlük talebinin değerlendirilebileceği, davacının SMK 6/9 çerçevesinde hükümsüzlük talebi yönünden yapılan değerlendirmede, davalının ortağı olduğu şirketler ile adına kayıtlı firmaların ticaret sicil müdürlüğünden celbi halinde davacının iştigal alanı itibariyle davacı markasından haberdar olup olamayacağının ve TTK 18/3 çerçevesinde kötüniyetli davranıp davranmadığının tespitinin mümkün olabileceği, davalıya ait vvww…com.tr alan adının iptali talebinin mahkemenin takdirinde olduğu belirtilmiştir.
G E R E K Ç E: Marka hükümsüzlüğü ve alan adı iptali talepli davada, ilk derece mahkemesince davanın kabulüne karar verilmiş, davalı vekili istinaf başvurusunda bulunmuştur. Davalı vekili istinaf dilekçesinde, davanın hak düşürücü süre geçtikten sonra açıldığı ileri sürülmüştür. Dava tarihinde yürürlükte olan 6769 Sayılı SMK 25/6 maddesinde, marka hükümsüzlüğü davasında 5 yıllık sessiz kalma süresi düzenlenmişse de, bu süre tescil tarihinden başlayacağından davalı markasının da 28/08/2014 tarihinde tescil edildiği anlaşıldığından, 03/04/2018 dava tarihine kadar 5 yıllık hak düşürücü sürenin gerçekleşmediği kanaatine varılmış, davalı vekilinin hak düşürücü süreye yönelik istinaf başvurusu yerinde görülmemiştir. Davacı vekili tarafından, dava dilekçesi ve dilekçesine ekli delilleri dışında, bilirkişi raporu alındıktan sonra 15/05/2019 tarihli dilekçesi ile, davacı markasının tanınmışlığının ispatı yönünden ek delil sunulduğu anlaşılmışsa da, ön inceleme aşamasından sonra yeni delil sunulması HMK 141. Madde de düzenlenen iddia ve savunmanın genişletilmesi yasağı kapsamında olup, karşı tarafın açık muvaffakatı ile mümkündür. Kaldı ki deliller karar duruşmasından bir gün önce ibraz edilmiş ve birer suretinin davalı vekiline tebliğ edilerek beyanda bulunma hakkı sağlanmamıştır. Davalı vekilinin istinaf dilekçesi ile sunulan delillere muvafakatlarının bulunmadığını beyan etmesi karşısında bu delillerin bilirkişi yahut mahkemece incelemeye tabi tutulması mümkün olmayıp davalı vekilinin ek delillere ilişkin istinaf sebebi yerindedir. Mahkemece alınan bilirkişi raporunda, davacının markasının tanınmışlığı ve taraf markalarının tescil sınıflarının benzerlik karşılaştırmasının sektör bilirkişisince yapılması gerektiği beyan edilerek kesin bir kanaat açıklanmadığı, bilirkişinin tanınmışlık tespiti yönünden yeterli uzmanlık alanının bulunmadığı anlaşılmıştır. Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın (Anayasa) 141. maddesinin 3. fıkrasında, “Bütün mahkemelerin her türlü kararları gerekçeli yazılır” hükmü bulunmaktadır. HMK 297. maddesi bir mahkeme hükmünün neleri kapsamı gerektiğini açıklamıştır. Buna göre, HMK 297/1-c bendinde mahkeme kararınının; “c) Tarafların iddia ve savunmalarının özetini, anlaştıkları ve anlaşamadıkları hususları, çekişmeli vakıalar hakkında toplanan delilleri, delillerin tartışılması ve değerlendirilmesini, sabit görülen vakıalarla bunlardan çıkarılan sonuç ve hukuki sebepleri” içermesi gerektiği açıklanmıştır. Mahkemece somut delillere dayanılmadan ve yeterli gerekçe açıklanmaksızın davacı markasının tanınmış olduğu ve davalı markasının tescilli olduğu tüm emtialar yönünden hükümsüzlük ve alan adı iptali koşullarının oluştuğu gerekçesiyle, davanın kabulüne karar verilmişse de, bilirkişinin uzmanlık alanının yeterli olmaması, alınan bilirkişi raporunun yeterli inceleme içermemesi ve gerekçeli kararda da, iddia ve savunma konusu hususların değerlendirilmemesi nedeniyle, HMK 355. Madde gereğince resen gözetilen sebepler ve davalı vekilinin istinaf dilekçesi dikkate alınarak, istinaf başvurusunun kısmen kabulüne, kısmen reddine, mahkeme kararının kaldırılmasına, dosyanın uzman bilirkişilerden oluşacak yeni bir heyetten rapor alınarak yargılamaya devam edilmek üzere mahkemesine gönderilmesine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M: Yukarıda açıklanan nedenlerle: 1-Davalı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABULÜ, KISMEN REDDİNE, – 6100 sayılı HMK’nın 353/1-a-6 maddesi gereğince, BAKIRKÖY 1. FİKRİ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ’nin 16/05/2019 tarihli 2018/156 E. – 2019/182 K. sayılı kararının KALDIRILMASINA, 2-Dosyanın, Dairemizin kararında işaret edilen hususlarda yargılamaya devam edilmek üzere mahkemesine GÖNDERİLMESİNE, 3-İstinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talebi halinde davalı tarafa iadesine, 4-İstinaf yargılama giderleri olarak; a)Davalı avansından kullanıldığı anlaşılan; 121,30 TL istinaf kanun yoluna başvurma harcının davacıdan alınarak, davalıya verilmesine, b)Davacı tarafça yapılan masrafların üzerinde bırakılmasına, 5-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 6-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 17/02/2022 tarihinde HMK’nın 353/1-a-6 maddesi uyarınca oybirliğiyle kesin olarak karar verildi.