Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/1655 E. 2022/267 K. 18.02.2022 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1655 Esas
KARAR NO: 2022/267
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 12/02/2019
NUMARASI: 2017/318 E. 2019/70 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/02/2022
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacı adına marka olarak tescil edilen grek modelinin, binlerce yıl öncesine ait yapılan kazı çalışmalarında çıkarılan çömlek, kitabe gibi eşyalarda da görüldüğü üzere tarihe mal olmuş kültürel değere sahip bir motif olduğunu, 556 Sayılı KHK’nın 7. maddesinin h bendinde, Paris Sözleşmesinin 2. Mükerrer 6. maddesi kapsamı dışında kalan, ancak kamuoyunu ilgilendiren tarihi, kültürel değerler bakımından halka mal olmuş ve ilgili mercilerin tescil izni vermediği diğer arma, amblemler veya nişanları içeren markaların mutlak olarak marka olarak tescil edilemeyecek yazılı işaretler olduğunun açıkça belirtildiğini, ancak hal böyle iken davaya konu grek modeli olarak tabir edilen şeklinin marka siciline tescil edilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, tanınmış bir marka olarak Versace’nin tarihe mal olmuş kültürel ve tarihi değeri olan bir işareti marka olarak tescil ettirmenin kötü niyetli olduğunu ve davacının bu tescile dayanarak haksız bir şekilde müvekkili hakkında davaya konu şekillerin izinsiz olarak kullanıldığı gerekçesiyle işlem yapıldığını iddia ederek, … adına … sayılı markanın hükümsüzlüğünü ve sicilden terkinini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili beyan dilekçesinde; müvekkilinin söz konusu tescilli markalarını pek çok ürünü üzerinde uzun zamandır kullanmakta olduğunu ve markaların yoğun kullanımı neticesinde tanınır ve … ile özdeşleşmiş hale geldiğini, müvekkilinin davacıya ait … isimli işyerinde, müvekkilinin TPE nezdinde tescilli markalarını taşıyan ve 556 Sayılı KHK’ya muhalefet suçu oluşturan ürünlerin izni dışında satışa sunulduğu iddiası ile Cumhuriyet Başsavcılığına suç duyurusunda bulunduğunu, sonrasında Isparta 3. Asliye Ceza Mahkemesinde 2015/708 Esas sayılı dosya ile davacı aleyhinde kamu davası açıldığını ve alınan bilirkişi raporu ile, müvekkili adına tescilli şekil markasının aynen kullanılmak suretiyle iltibas yoluyla taklit edildiği hususunun tespit edildiğini, müvekkili markasının tescil tarihinden 9 yıl sonra işbu hükümsüzlük davasının açılmasının 42. madde uyarınca beş yıllık süre geçtiğinden mümkün olmadığını, müvekkili markasının bir an için Yunan kültür mitolojisine ait olan bir sembol olduğu kabul edilse dahi, 556 Sayılı KHK’nın 7/1-h maddesi uyarınca tescil edilmesi yasaklanan işaretler kapsamında olmadığını, bunun yanı sıra müvekkilinin söz konusu markayı ve onunla benzer pek çok markayı onlarca ülkede uzun yıllardır adına tescil ettirerek yoğun bir şekilde kullandığını ve ilgili şekil markası üzerinde kapsamındaki sınıflar bakımından gerçek hak sahibi olduğunu ve taleplerin mesnetsiz ve hukuki dayanaktan yoksun olduğunu savunarak, davanın reddini istediği anlaşılmıştır.
İLK DERECE MAHKEMESİ KARARI: İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 12.02.2019 tarih ve 2017/318 Esas – 2019/70 Karar sayılı kararıyla; “… davalının tescil aldığı şekil figürü; ülkemiz tarihi ve kültürel değerleri ile yakın ilgisinin olmadığı, kamuyu ilgilendiren, halka mal olmuş işaretlerden olmadığı, sadece ülkemizde değil tüm dünyada kullanılan tarihi bir süsleme motifi olduğu, davalının şekil markasını kötü niyetli olarak tescil ettirdiğinin ispat edilemediği, yine bu işaret süsleme unsuru olarak sadece ülkemizde değil tüm dünyada kullanılan figür olması ve temelinin ise Yunan kültürüne dayanması nedeniyle ülkemizin tarihi ve kültürel değerlerinin istismarına yol açmadığı, aksine davalının markasının tanınmışlığı ve kalite sembolü olan markalar arasında yer aldığı, motifin toplum belleğinde önemli yer tutan, herhangi bir kişinin tekeline verilmesinin mümkün görülemeyeceği bir motif niteliğinde olmadığı ve bu şekilde bir kullanımın aynı zamanda kültürel değerin istismarını da oluşturmadığı zira davalının markası için ciddi yatırım yaptığı, markasının uluslarası tescil tarihleri ile ülkemizdeki tescil tarihlerine göre markasını dünya çapında bilenen aranan bir marka haline getirdiği, dolayısıyla hükümsüzlük talebine davalı markasının ülkemiz tarihi ve kültürel değerleri ile yakın ilgisinin olmadığı, kamuyu ilgilendiren, halka mal olmuş işaretlerden olmadığı hususu son alınan rapor kapsamı ile subuta erdiğinden, aynı motifin kullanıldığı Şikago, Kolombia ülkelerine ait görsellerin de son raporda renkli görsellerinin sunulduğu, ilk raporun ise salt figürün tarihi bir figür olmasından hareket edilerek marka hukuku ilkelerine göre hazırlanmadığı bu nedenle esasen raporlar arasında çelişki bulunmadığı, son alınan rapor ise dosyadaki deliller ve Yargıtay içtihatları ile uyumlu olduğundan, marka hukuku ilkelerine göre hazırlandığından hükümsüzlük koşullarının bulunmadığı hususu da rapor kapamı ile anlaşılmıştır. Öte yandan davacı yanca ceza yargılamasının etkilerinin bertaraf edilmesine yönelik olarak açıldığı anlaşılan davada subut bulmayan hükümsüzlük davasının esastan reddine” karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; “Dosyada aldırılan her iki bilirkişi raporunun birbirine zıt durumdayken, mahkemece yeni bir rapor aldırılarak aradaki çelişkilerin giderilmesi gerekirken son alınan rapora göre karar verilmesinin hatalı olduğunu, İlk alınan 13.11.2017 tarihli bilirkişi raporunda, logonun ülkemiz tarihi ve kültürel değerleri bakımından halka mal olmuş değerlerden olduğu ve davalı tescilinin kötüniyetli olduğunun isabetle belirtildiğini; oysa ikinci raporda farklı tespitlere yer verilmesine rağmen, denetime elverişli şekilde açıklanamadığını, Mahkemenin ikinci raporu hükme esas almasının ve motifin sadece ülkemizin değil tün dünyaya mal olmasına rağmen davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu” beyanla ilk derece mahkemesi kararının kaldırılması istenmiştir.
DELİLLER: * 13.11.2017 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; … kod numaralı dava konusu markanın davalı yan adına 28.05.2005 tarihinde tescil müracaatına konu edilmek ile birlikte Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebtiğ’in 03 / 9 / 14 / 16 / 18/ 24 / 25 / 26. Sınıflarında 10.05.2007 tarihinden bu yana tescilli olduğu; markanın davalı yan tarafından 26.05.2015 tarihinde yenilendiği, görselinin ülkemizin tarihi ve kültürel değerleri arasında yer almakta olan, halka mal olmuş değerlerden olduğu, huzurda bulunan davanın dava konusu markanın tescil tarihinden sonra 5 yıllık süre içerisinde açılmadığını, markanın kötüniyetli olarak tescil edildiğine ilişkin bir neticeye ulaşılamadığını, davalının kötüniyetli olduğu mahkeme tarafından takdir edildiği takdirde markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluşacağını bildirdikleri anlaşılmıştır. *26.04.2018 tarihli ikinci bilirkişi heyeti raporunda; davanın, dava konusu markanın tescil tarihinden sonraki 5 yıllık süre içerisinde açılmadığını, markanın kullanım ile ayırt edicilik kazanması hususunun raporda belirttikleri gerekçeler nedeniyle KHK 42/1-f ve SMK 25/4 maddeleri kapsamında değerlendirmeye alınamayacağını, markada yer alan şekil görselinin ülkemizin tarihi ve kültürel değerleri arasında yer tutan herhangi bir kişinin tekeline verilmesinin mümkün görülmeyeceği nitelikte bir işaret olmadığını bildirdikleri anlaşılmıştır.
GEREKÇE: Dava, markanın hükümsüzlüğü istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesi tarafından, “… hükümsüzlük talebine konu davalı markasının ülkemiz tarihi ve kültürel değerleri ile yakın ilgisinin olmadığı, kamuyu ilgilendiren, halka mal olmuş işaretlerden olmadığı hususu son alınan rapor kapsamı ile subuta erdiğinden, hükümsüzlük koşullarının bulunmadığı hususu da rapor kapsamı ile anlaşıldığından, sübut bulmayan hükümsüzlük davasının esastan reddine” karar verilmiştir. Hüküm davacı vekili tarafından istinaf edilmiştir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Mahkemece ilk olarak aldırılan 13.11.2017 tarihli bilirkişi heyeti raporunda; 2005/51739 kod numaralı dava konusu markanın davalı yan adına 28.05.2005 tarihinde tescil müracaatına konu edilmek ile birlikte Mal ve Hizmetlerin Sınıflandırılmasına İlişkin Tebliğ’in 03 / 9 / 14 / 16 / 18/ 24 / 25 / 26. Sınıflarında 10.05.2007 tarihinden bu yana tescilli olduğu; markanın davalı yan tarafından 26.05.2015 tarihinde yenilendiği, görselinin ülkemizin tarihi ve kültürel değerleri arasında yer almakta olan, halka mal olmuş değerlerden olduğu, huzurda bulunan davanın dava konusu markanın tescil tarihinden sonra 5 yıllık süre içerisinde açılmadığını, markanın kötüniyetli olarak tescil edildiğine ilişkin bir neticeye ulaşılamadığını, davalının kötüniyetli olduğu mahkeme tarafından takdir edildiği takdirde markanın hükümsüzlüğü koşullarının oluşacağını bildirdikleri anlaşılmıştır. Mahkemece yeni bir bilirkişi heyetinden aldırılan 26.04.2018 tarihli raporda; davanın, dava konusu markanın tescil tarihinden sonraki 5 yıllık süre içerisinde açılmadığını, markanın kullanım ile ayırt edicilik kazanması hususunun raporda belirttikleri gerekçeler nedeniyle KHK 42/1-f ve SMK 25/4 maddeleri kapsamında değerlendirmeye alınamayacağını, markada yer alan şekil görselinin ülkemizin tarihi ve kültürel değerleri arasında yer tutan herhangi bir kişinin tekeline verilmesinin mümkün görülmeyeceği nitelikte bir işaret olmadığının bildirildiği görülmüştür. Özetlenen her iki bilirkişi raporu arasında esasen çelişki bulunmadığı, davanın süresinde açılmadığı ve davalının kötüniyetli olmadığı konularında ortak tespitlere yer verildiği, sadece markanın tarihi ve kültürel değerler arasında değerlendirilmesi noktasında kısmen farklı kanaat içerdiği; mahkemece bu yön üzerinde durularak Yargıtay uygulamalarına uygun olarak hazırlanan ve denetime daha elverişli bulunan son rapora gerekçesi açıklanmak suretiyle üstünlük tanınarak hüküm kurulmasında isabetsizlik bulunmamaktadır. Mahkemece, yukarıda açıklandığı şekilde son bilirkişi raporuna üstünlük tanınarak, hükümsüzlük talebine konu davalı markasının ülkemiz tarihi ve kültürel değerleri ile yakın ilgisinin olmadığı, kamuyu ilgilendiren, halka mal olmuş işaretlerden olmadığı sabit olduğundan, hükümsüzlük koşullarının bulunmadığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş olması yerinde olduğundan, davacı vekilinin istinaf isteminin reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 80,70 TL harçtan, peşin alınan 44,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 36,30 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.18/02/2022