Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/1520 E. 2020/991 K. 10.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1520 Esas
KARAR NO: 2020/991 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 19/03/2019
NUMARASI: 2016/33 E. – 2019/72 K.
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 10/06/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden Dairemiz Başkanlığının 19.02.2020 tarihli kararı ile davacı vekilinin öne alım talebinin kabulüne karar verilmekle dosya ele alınarak incelenmiştir.
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin 1986 yılında kurulduğunu, müvekkili şirketin bağlı olarak kurulduğu … A.Ş’nin ise 1967 yılında İzmir’de kurulduğunu ve Türkiye’de özel sektörün ilk birasını … markasıyla piyasaya sunduğunu, davacının “…” esas unsurlu tanınmış markasının Türkiye ve dünyada pek çok ülkede ve …’da tescilli olduğunu, davalının dava dışı … A.Ş.’den 76736 numaralı “…” markasını 15/08/2008 tarihinde devraldığını, devre izin veren Rekabet Kurulu kararının iptali için Danıştay’da açılan dava sonucunda kararın iptal edildiğini, davalının temyiz itirazının reddedildiğini, davalının kanunu dolanmak amacıyla …, … numaralı “…” ile … numaralı “…” markalarının tescili için başvurular yaptığını, davalının … ve … numaralı marka başvurularına karşı davacı tarafından yapılan itiraz sonucunda TPMK YİDK tarafından … A.Ş.’nin davacıya marka devrine izin veren Rekabet Kurulu kararına karşı Danıştay’da açılan dava dayanak gösterilerek itirazın kabul edildiğini belirterek, davalı adına tescilli 30/10/2010 tarihli ve … numaralı “…” markasının 556 sayılı KHK’nin 35. ve MK’nun 2. maddeleri uyarınca hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, ayrıca 5 yıldan bu yana ciddi biçimde kullanılmadığından 30/10/2010 tarihli ve … numaralı “…” markasının 556 sayılı KHK’nin 14. maddesi uyarınca iptaline ve sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.Davalı vekili cevap dilekçesinde; müvekkili şirketin ve dava konusu markanın tescilinin kötü niyetli olduğu iddiasının mesnetsiz olduğunu, “…” markasının hali hazırda müvekkili adına tescilli olduğunu, söz konusu markayı Rekabet Kurumu’ndan 10.09.2009 tarihinde alınan onaylar üzerine usulünce devraldığını, markayı yenilemek üzere 30.10.2009 tarihinde 2009/57425 sayılı dava konusu marka için başvuruda bulunduğunu ve markanın TPMK tarafından tescil edildiğini, Danıştay 13.Dairesinin “…” markasının devrine izin veren Rekabet Kurumu kararının yürütmesinin durdurulmasına ilişkin kararının 04.02.2010 tarihli, … markasının devrine izin veren Rekabet Kurumu kararının iptaline dair Danıştay 13.Dairesi’nin 2009/6743 Esas, 2013/848 Karar sayılı kararının ise 26.03.2013 tarihli olduğunu, dolayısıyla henüz devir işleminin iptaline karar verilmediğini, davacının bu davayı açmakta hukuki menfaati bulunmadığını, müvekkilinin “…” markasını ve dava konusu … sayılı markanın kullanamamasının Danıştay 13.Dairesi tarafından Rekabet Kurulu’nun 25.08.2009 tarih ve 09-38/925-218 sayılı kararı hakkında verilen yürütmenin durdurması kararına dayandığını, müvekkilinin tescilli markası ile ilgili ortaya bir ihtilaf çıkaran Danıştay kararının haklı neden sayılması gerektiğinden şüphe bulunmadığına göre, haklı nedenin devam ettiği huzurdaki davanın açıldığı tarihe kadar olan süre için KHK’nun 14.maddesindeki 5 yıllık sürenin de işlemeyeceğini, bu sebeplerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir. İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/03/2019 tarihli 2016/33 Esas- 2019/72 Karar sayılı kararıyla: “556 Sayılı KHK’nın 14. Maddesinin Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarihli ve 2016/148 Esas ve 2016/189 Karar sayılı kararı ile iptal edilmesi” ve ” davalının kendisine ait markanın değişik şekilde tescili için başvuruda bulunabileceği, marka başvurusu yaptığı tarihte Danıştay tarafından henüz yürütmenin durdurulmasına karar verilmediği, kaldı ki bu şekilde karar verilmiş olsa dahi, TPMK’da devir nedeniyle markanın kendi adına tescil edilmesi ile davalının mülkiyet hakkını kazandığı, davalı şirketin de alkollü içki alanında faaliyet gösterdiği, spekülasyon, şantaj veya marka ticareti yapmak amacıyla hareket ettiğinin kanıtlanamadığı, davacının “…” markası üzerinde bir hakkı bulunmadığı, kötü niyet tanımının bu kadar geniş tutulması halinde önemli markaların satışının ve satın alınmasının mümkün olamayacağı, davalının satın aldığı markanın daha önce de dava dışı başka bir şirkete ait olduğu, Rekabet Kurulu’nun satışa izin kararının iptal edilmesi halinde dahi markanın önceki sahibine kendiliğinden dönmeyeceği, markanın davalı tarafından yeniden ilk sahibine devredilmesi halinde, gerekirse davalının tescil ettirdiği dava konusu markanın hükümsüzlüğü konusunda markayı davalıya satan bu şirket tarafından dava açılabileceği, her ne kadar kötü niyetli tescil nedeniyle hükümsüzlük davasının zarar gören herkes tarafından açılabileceği kabul edilmişse de, “…” markası üzerinde hiçbir hakkı bulunmayan davacı tarafından yalnızca piyasadaki rekabet koşulları gerekçe gösterilerek kötü niyetli tescil nedeniyle markanın hükümsüzlüğünün talep edilemeyeceği” gerekçesiyle davanın reddine karar vermiştir. Davacı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; Mahkemenin bilirkişi incelemesi yapılması taleplerini değerlendirmeden karar verdiğini, -mahkemenin Danıştay 13.Dairesinin 2009/6743 E. – 2013/848 K.sayılı dosyanın ke sinleşmesinin beklenmesine karar verdiğini, ancak beklenen dosya müvekkili lehine kesinleşmiş olmasına rağmen, hakka ve hukuka uygun davanın reddine karar verilmesinin usul ve yasaya aykırı olduğunu, -Davalının kötüniyetli ve kanunu dolanma maksadıyla ve … markasını yedeklemek amacıyla 30.10.2009 tarihinde “…”, “…”, “…” markalarını tescil ettirmek üzere başvuruda bulunduğunu, yalnızca davaya konu markanın tescil edildiğini, davalının dava dışı … AŞ nin maliki olduğu 76736 sayılı “…” ibareli markasının devrine ilişkin verilen Rekabet Kurulu kararının iptali talepli davanın da 23.10.2009 tarihinde ikame edildiğini, başvuruların kötüniyetli ve yedekleme amaçlı yapıldığını, mahkemenin bu hususu dikkate almadığını, Danıştay 13.Dairesinde görülen 2009/6743 E. – 2013/848 K.sayılı ilamında ise; … markasının devrine izin veren kararı uygunluk görülmediğinin belirtilerek kurul kararının iptaline karar verildiğini, dosyaya sundukları uzman mütalaasının dikkate alınmadığını, -İdari yargılamalarda verilen iptal kararının ilgili idari işlemi geçmişe etkili olarak ortadan kaldırdığını, davalının devir işleminin devam ettiğini iddia etmesinin usul ve yasaya açıkça aykırı olduğunu, davalının hiçbir zaman … ibareli markayı hukuka uygun bir şekilde mülkiyetine geçiremediğini, davalara konu marka tescil başvuruları yapıldığı sıralarda malik olmadığı bir markayı mesnet göstermesi sebebiyle markaların YİDK kararında da belirtildiği şekilde tescil edilmemesi gerektiğini, -davalı tarafın Danıştay’ın kesinleşmiş kararının ardından devir işleminin yeniden tesisi için …’in muvaffakatı olmadan Rekabet Kuruluna başvurduklarını …’in muvaffakatlarının bulunmadığını belirten beyan dilekçesinin mahkeme dosyasına sunulduğunu ancak bunun da görmezden gelindiğini, -Danıştay’ın 26.03.2013 tarihli kararı ile davalının … markasının sahibi olmaktan çıktığını, hatta hiçbir zamanda sahibi olmadığını, gerçek sahibinin … olduğunu, davalının aynı ve ayırd edilemeyecek kadar benzer markaları tescil ettirdiğini, mutlak hükümsüzlük sebebi olduğunu, sundukları uzman mütalaasında da açıklandığı üzere taraflar arasındaki sözleşmeye göre Rekabet Kurulunun izin vermemesi (iznin iptali) halinde başkaca bir ihlale gerek olmaksızın marka değeri sözleşmesinin geçersiz hale geldiğini, -Kullanmama sebebi ile iptal taleplerinde de, davanın açıldığı tarihte haklı olduklarından vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini, beyanla mahkeme kararının kaldırılarak davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir. Davalı vekilinin istinaf dilekçesine karşı cevabında; TPMK Markalar Dairesi Başkanlığının 23/08/2019 tarih ve … sayılı yazısı ile …’un devir talebi bakımından hiçbir menfaati dahi olmadığı gerekçesiyle, kendisine konu hakkında bilgi dahi verilmesine gerek olmadığını belirttiğini, davacının marka üzerinde hukuki menfaati bulunmadığını, -müvekkilinin marka tescilinin de kötü niyetli olmadığını, -müvekkilinin, Rekabet Kurulu nezdindeki süreç lehine sonuçlanıp ta markayı hukuka ve usule uygun olarak devralmışken kendisinden beklenemeyecek öngörülerle hareket etme yükümlülüğünde olamayacağını ve müvekkilinin tescilli markasınından doğan haklarının da hiçbir suretle engellenemeyeceğini, ancak davacının müvekkilinin tarafı dahi olmadığı bir davanın varlığını öngörmediği diye kötüniyetli addetmeye çalıştığını, müvekkilinin 23.01.2009 tarihinde Danıştay 13.Dairesinde açılan ve tek davalısı Rekabet Kurulu olan bu davadan, dava açıldıktan tam 4 ay sonra 04.02.2010 tarihinde, 25.01.2010 tarihli Yürütmeyi Durdurma kararının basına yansıtılması ile haberdar olduğunu, kötüniyetli adletemeyeceğini, -müvekkilinin 12/02/2019 başvuru tarihli yine 32.sınıfta … esas unsurlu marka başvurularının bulunduğunu, -müvekkilinin, devir sözleşmesine dayanarak iktisap ettiği, … markasının gerçek sahibi olduğunu, … unsurlu markalarının tamamının müvekkilinin mülkiyetinde olduğunu, müvekkilinin … markasını devralır almaz Rekabet Kurulu aleyhine açılan davadan haberdar olmadan ve yürütmeyi durdurma kararı verilmeden önce adına kayıtlı … markasının varlığına güvenerek başvuruda bulunduğunu, kötüniyetli olmadığını, TPMK’nın davacı tarafından müvekkilinin … esas unsurlu marka başvurularının reddi için sunduğu 3.kişi görüşlere ve yayıma itirazlarının reddedilerek savunmalarını teyit ettiğini, -mahkemenin, karar vermesi için bilirkişi incelemesi yapma zorunluluğunun bulunmadığını, -mahkemenin, bekletici mesele yaptığı idari dava süreci sonunda verilen karar ile aynı doğrultuda karar tesis etme zorunluluğunun da bulunmadığını beyanla davacının istinaf başvurusunun reddine karar verilmesini istemiştir. Dosyaya celp edilen TPMK kayıtlarından;…numaralı “…” ibareli markanın 30.10.2009 tarihinde 32.sınıfta “Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar” emtialarında davalı şirket adına tescil edildiği, davacının ise yine aynı sınıfta tescilli “…” esas unsurlu pek çok markasının mevcut olduğu anlaşılmıştır. Dosya içine getirtilen Rekabet Kurulu’nun 2008-3-190 dosya, 09-38/925-218 Karar sayılı ve 25/08/2009 tarihli kararı incelendiğinde, dava dışı … A.Ş.’ne ait “…” markasının davalı tarafından satın alınmasına izin verildiği, Rekabet Kurulu’nun bu kararının iptali için dava dışı … A.Ş. Tarafından 23/10/2009 tarihinde Danıştay 13. Dairesi’ne 2009/6743 Esas sayılı davanın açıldığı, davalının da bu davaya davacı yanında müdahil olduğu, yapılan yargılama sonucunda 26/03/2013 tarihli ve 2013/848 Karar sayılı kararı ile Rekabet Kurulu’nun kararının iptaline karar verildiği görülmüştür. Davacının … başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusunun … A.Ş.’nin itirazı üzerine TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun, 12/05/2015 tarihli 2015-M-3554 sayılı kararıyla, … başvuru numaralı “..” ibareli marka başvurusunun … A.Ş.’nin itirazı üzerine TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun, 12/05/2015 tarihli 2015-M-3552 sayılı kararıyla, “… sayı ile tescilli “…” markasının sahipliğinin şu an için çekişmeli olduğu başvuru sahibinin bu markanın sahibi olduğunu kabul etmek ve işlemleri buna göre yürütmenin mümkün değildir. Üstelik iş bu başvurunun tesciline izin verilmesi durumunda Danıştay 13. Dairesi’nin 2009/6743 E, 2013/848 Karar sayılı kararının da pratik bir sonuç doğurmayacak ve Rekabet Kurumu kararının iptali biçimindeki Danıştay ilamı kesin hükümle sonuçlansa ve … sayı ile tescilli marka eski sahibi “…” adına tescil edilmiş haline döndürülse bile “…” ibaresinin başvuru sahibinin markası olarak kalmaya devam edecek ve başvuru sahibinin hukukun izin vermediği sonuca yeni marka tescili yapmak suretiyle ulaşacaktır. Böylesi sonuçlar doğurabilecek nitelikte bir başvuruyu ise TTK m. 18 f.2 de “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir.” şeklinde düzenlenen basiretli davranma yükümlülüğüne uygun ve iyiniyetle yapılmış bir başvuru olmadığının kabulü gerektiğinden ve “…” ibareli bu başvurunun ise ancak Rekabet Kurumu kararının dava konusu olmaktan çıkıp onanması durumunda tescil edilmesi gerektiğinden itirazın kabulü gerektiği ” gerekçesiyle itirazın kabulüne başvurunun reddine karar verilmiştir. Rekabet Kurulunun 25.08.2009 tarihli 2008/3-190 Dosya, 09-38/925-218 sayılı kararıyla; … AŞ tarafından yapılan bildirim üzerine … AŞ nin mülkiyetinde bulunan “… + şekil ” markasının devrine izin verilmesi talebi üzerine işleme izin verilmesine oy çokluğuyla karar verildiği, iki üyenin karşı oy kullandığı görülmüştür. Danıştay 13.Dairesinin 26.03.2013 tarihli 2009/6743 E. – 2013/848 K.sayılı kararıyla; dava dışı … şirketi tarafından Rekabet Kurumu aleyhine açılan davalı yanında … AŞ ve … AŞ nin müdahil olmasıyla oyçokluğuyla verilen kararda, “pazar payı dikkate alındığında …’in bira pazarında hakim durumunda olduğu hususunda duruksama bulunmamaktır. Zaten bu durum davanın tarafları arasında da tartışmalı değildir. Ayrıca en eski Türk Bira markası olan “…” markasının devralınmasının söz konusu biranın ilgili pazarda pazar payı ve bilinirliği olmayan bir markanın lisansının devralınmasının ötesinde pazarda üretimi durduruluncaya kadar belirli bir payı, üretimi durdurulduktan sonra dahi belli bir bilinirliği olan bir bira markası olması karşısında …’in hakim durumunu daha da güçlendireceği açıktır… Ayrıca …, yıllar itibariyle artan ve %85 e ulaşan bir pazar payına sahip bulunmakta, en büyük rakibi olan davacı şirketin ise pazar payı azalan bir seyir izlemektedir. Dolayısıyla …’in pazardaki mevcut konumu, pazar payı ve bira pazarının yapısı alternatif oyuncuların pazara girişindeki zorluklar dikkate alındığında, dava konusu devir ile rekabetin önemli ölçüde azalacağı ve pazarda baskıcı bir ortamın meydana geleceği açıktır. Bu nedenle … mülkiyetinde bulunan … markasının …’e devrine izin verilmesine yönelik dava konusu Rekabet Kurulu kararında hukuka uygunluk görülmemiştir. Açıklanan nedenlerle dava konusu Rekabet Kurulunun 25.08.2009 tarihli 09-38/925-218 sayılı kararının iptaline,” karar verilmiştir. Davalı vekilinin, 28.02.2020 tarihli dilekçesi ekinde; Prof. Dr. … tarafından hazırlanan 14.02.2020 tarihli hukuki mütalaayı ibraz etmişse de; ilk derece mahkemesince yargılama sırasında ibraz edilmediğinden delil olarak dikkate alınmamıştır.
G E R E K Ç E : Davalı adına tescilli … numaralı “…” ibareli markanın kötü niyetli tescil edildiği ve tescil tarihi itibariyle 5 yıl süreyle ciddi şekilde kullanılmadığı iddiası ile açılan hükümsüzlük ve iptal davasında, ilk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Davacı vekilinin davalı markasının kullanılmadığının sabit olduğunu, dava tarihinde haklı oldukları açık olmakla müvekkili lehine vekalet ücretine hükmedilmesi gerektiğini ileri sürdüğü, davanın açıldığı 19/02/2016 tarihinde, mülga 556 sayılı KHK’nın 14. Maddesinin yürürlükte olduğu, yargılama sırasında Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarihli ve 2016/148 Esas ve 2016/189 Karar sayılı kararı ile davanın yasal dayanağı ortadan kalktığından, davanın reddi yerine davanın konusuz kalması kararı verilmesi gerekirse de, davacı vekili tarafından bu husus başvuru konusu yapılmadığından değinilmekle yetinilmiş, ancak dava dayanağı yasal düzenlemenin yargılama sırasında iptal edilmesi nedeniyle davanın reddine karar verildiğinden, tarafların haklılık durumunun tartışılması gerektiği kanaatine varılmıştır. Davalı vekilinin cevap dilekçesinde; KHK 14/1 maddesinde yer alan kullanılmama veya kesintiye uğramanın haklı bir nedene dayanması halinde, haklı nedenin devam ettiği sürenin beş yıllık kullanmama süresinin hesabında dikkate alınmayacağını ortaya koyduğunu, haklı nedenden kastın ise markanın kullanılmasını engelleyen ve marka sahibine isnat edilemeyen herhangi bir vakıa olduğunu, müvekkilinin … sayılı “…” markasını kullanamamasının Danıştay 13. Dairesi tarafından Rekabet Kurulu’nun kararı ile yürütmenin durdurulması kararına dayandığını, 4250 Sayılı İspirto ve İspirtolu İçkiler İnhisarı Kanunu’nun “Alkollü içkilerin her ne surette olursa olsun reklamı ve tüketicilere dönük tanıtımı yapılamaz ” hükmü nedeniyle markanın kullanılmamasının haklı nedene dayandığını savunduğu anlaşılmıştır. Dosyaya celp edilen Danıştay 13. Dairesinin 25/01/2010 tarihli kararı ile dava dışı … şirketi tarafından “… şekil” markasının devire izin işleminin yürütmesinin durdurulmasına karar verilmekle, davalının bu markasına dayanarak tescil başvurusunda bulunduğu, dava konusu markayı kullanmamasının haklı nedene dayandığı kanaatine varılmış, bu durumda davalı lehine vekalet ücretine hükmedilmesinde usule aykırılık görülmemiştir. Hükümsüzlük talebinin reddi kararına yönelik davacı istinaf başvurusunun incelenmesinde ise; davalının kötü niyetli olup olmadığı hakimin mesleki bilgisi ve tecrübesi ile çözümlenecek hususlardan olmakla, ilk derece mahkemesince bilirkişi raporu alınmadan karar verilmesinde bir usulsüzlük görülmemiştir. Davacı vekili davalının davaya konu markanın tescil başvurusu yapıldığı sırada kötü niyetli olduğunu ileri sürdüğü, ilk derece mahkemesinin; “yedekleme veya marka ticareti yapmak amacına veya şantaja yönelik markaların kötü niyetli marka başvurusu olarak kabul edilmesi gerektiği böyle bir amaç bulunmadığı” gerekçesiyle davanın reddine karar verdiği anlaşılmıştır. Kötü niyetli tescil Avrupa Topluluğu’nun 89/104 Sayılı Marka Yönergesi’nin 3.2.d maddesi ile 40/94 sayılı Topluluk Marka Tüzüğü’nün 51/1 (b) maddesinde mutlak red nedeni olarak sayılmıştır. Mülga 556 Sayılı KHK’nın yürürlükte olduğu dönemde de Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 16/07/2008 Tarihli 2008/11-501 Esas, 2008/507 Karar sayılı kararı ve sonrasında, kötü niyetli tescilin hükümsüzlük sebebi olduğu konusunda doktrinde ve yargı kararlarında görüş birliği bulunmaktadır. Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 19/11/2013 tarihli 2012/7271 Esas- 2013/20862 Karar sayılı kararında: “bir marka hakkında gerçek hak sahipliği iddiasıyla açılmış bir hükümsüzlük davası biter bitmez yada henüz bu dava devam ederken, aynı yada benzer markanın tescili için Türk Patent’e yeni bir tescil başvurusunda bulunulması halinde kötüniyetin varlığı” kabul edilmiştir. Kötüniyet, hükümsüzlüğü istenen markanın tescil tarihi itibarıyla aranmalıdır. TMK 2. Maddesinde düzenlenen “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kuralına uymak zorundadır. Bir hakkın açıkça kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz.” hükmü ile TTK 18/2 maddesinde düzenlenen “Her tacirin, ticaretine ait bütün faaliyetlerinde basiretli bir iş adamı gibi hareket etmesi gerekir” hükmü kötü niyetin tespitinde dayanılan yasa maddeleridir. 556 Sayılı KHK 35/1 maddesinde “…tescil başvurusunun kötüniyetle yapıldığına ilişkin itirazlar ilgili kişiler tarafından marka başvurusunun yayınından itibaren üç ay içerisinde yapılır ” hükmünde de aynı kurala atıf yapılmıştır. Dava dışı … tarafından, ticari rekabet ortamını bozacağı ve tekelleşmeye neden olacağı gerekçesiyle davalının dava dışı şirketten satın aldığı “…” markasının satışına izin veren Rekabet Kurulu kararının iptali talepli dava açtığı, davanın açılmasından bir hafta sonra davalı tarafça üç adet marka başvurusunda bulunulduğu, … A.Ş.’nin itirazı üzerine, … başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusunun TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun, 12/05/2015 tarihli 2015-M-3554 sayılı kararıyla, … başvuru numaralı “…” ibareli marka başvurusunun TPE Yeniden İnceleme ve Değerlendirme Kurulu’nun, 12/05/2015 tarihli 2015-M-3552 sayılı kararıyla, başvurunun (deliller kısmında ayrıntılı olarak yer verilen gerekçe ile), iyiniyetli başvuru olarak kabul edilemeyeceği gerekçesiyle reddine karar verildiği, kararların iptali için Ankara 2. FSHHM’nin 2015/284 Esas sayılı dosyasında açılan davanın derdest olduğu, davaya konu markaya itiraz edilmeyerek tescil edildiği ve bu dava ile hükümsüzlüğünün istendiği anlaşılmaktadır. Davalı vekilinin dilekçelerinde, Rekabet Kurulu tarafından devrine izin verilen “… şekil” markasının 10/09/2009 tarihinde devralındığını, 30/10/2009 tarihinde de davaya konu marka başvurusunda bulunduğunu, davalı tarafın Rekabet Kurulu kararının iptali için dava açıldığını 4 ay sonra basından öğrendikleri beyan ettiği anlaşılmıştır. Davalı tarafça marka tescil başvurusunun devralınan 76736 sayılı “… şekil ” markasından kaynaklanan hakkına dayalı olarak ve dürüstlük kuralına uygun olarak yapıldığı ileri sürülmüştür. Rekabet Kanunu 7. Madde de “Bir yada birden fazla işletmenin, hakim durum yaratmaya veya hakim durumlarını güçlendirmeye yönelik olarak, Türkiye’nin bütünü yahut bir kısmında, herhangi bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabetin önemli ölçüde azaltılması sonucunu doğuracak şekilde gerçekleştirdikleri birleşme veya devralma işlemini hukuka aykırı bularak yasaklamıştır” Bu nedenle de bu tür birleşme ve devralmaların hukuki geçerlik kazanabilmesi için Rekabet Kurulu’na bildirim yapılarak izin alınması gerektiği,1997/1 no’lu “Rekabet Kurulu’ndan İzin Alınması Gereken Birleşme ve Devralmalar Hakkında Tebliğ ile düzenlenmiştir. Davalı ve dava dışı marka sahibi tarafından tarafça da bu bağlamda Rekabet Kurulu’ndan izin alınmış ancak izin kararına karşı, yasal yollara başvuru süreleri beklenmeden … unsurlu davaya konu marka başvurusunda bulunulmuştur. Davalı … şirketinin bira pazarında hakim durumda olduğu, davacı … ile rakip konumda oldukları, davacının ve diğer rakip firmaların … markasının davalıya devrinden etkilenecekleri açıktır, bundan dolayı da Rekabet Kurulu “… Şekil” markasının devralınmasına izin talebinde davacı şirkete bildirimde bulunmuş ve görüş sormuştur. 25/08/2009 tarihli Rekabet Kurumu’nun karar tarihinden, Danıştay 13. Dairesinin 25/01/2010 tarihli yürütmenin durdurulması kararının 15/02/2010 tarihinde tebliğine kadar geçen 6,5 aylık sürede markanın kullanılmadığı, kullanım için herhangi bir çalışma da yapılmadığı göz önüne alındığında, davalının basiretli tacir olarak, davacının yada diğer rakip firmaların, Rekabet Kurulu’nun devrine izin kararına karşı iptal davası açılabileceğini öngörmesinin beklenebilir olduğu kanaatine varılmıştır. Davalının bir taraftan da davaya konu markanın kullanmamadan dolayı iptali davasında devam eden, Rekabet Kurulu’nun devre izin kararının iptaline ilişkin yargı sürecini ve yürütmenin durdurulması kararını “haklı nedenle markanın kullanılmama sebebi ” olarak ileri sürdüğü, diğer yandan da; davalı tarafın dava sürecini beklemeden devre konu “… ” asıl unsurlu dava konusu markayı 32. Sınıfta “Biralar; bira yapımında kullanılan preparatlar” emtialarında tescil ettirdiği, markaların esas unsurunun “…” sözcüğünden oluştuğu, davaya konu markadaki küçük yazı fontu ile ve altta yazılan “…” ifadesinin …’nın geçmişine ve köklü oluşuna vurgu yaptığı, devir işleminin iptali davasının 23/10/2009 tarihinde açıldığı, marka tescili için 30/10/2009 tarihinde başvuru yapıldığı göz önüne alındığında, devir işleminin iptali halinde davaya konu marka tescil başvurusunu, yedekleme amacıyla yaptığı, tescil başvurusunun TTK 18. Madde ve TMK 2. Madde de düzenlenen iyi niyet kurallarına aykırı davranış ve hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğu kanaatine varılarak davacı vekilinin istinaf başvurusunun kabulüne, mahkeme kararının HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince kaldırılmasına, kullanmamadan dolayı iptal davasının reddine, davalının kullanmaması haklı nedene dayandığından davalı lehine maktu vekalet ücretine hükmedilmesine, davaya konu … sayılı “…” markasının kötü niyetle tescil edildiğinden hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçe ile: 1-Davacı vekilinin istinaf isteminin KISMEN KABUL, KISMEN REDDİNE, 2-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince İstanbul Anadolu 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 19/03/2019 tarihli 2016/33 Esas- 2019/72 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, a)-Kullanmamadan dolayı iptal davasının reddine, b)-Marka hükümsüzlüğü davasının kabulüne, c)-Davalı adına tescilli … sayılı “…” markasının hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine, ç)-Karar kesinleştiğinde kararın TPMK’ya bildirilmesine, 3-İlk derece yargılaması yönünden; a)Alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 29,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 25,20 TL harcın davalıdan tahsili ile Hazine’ye gelir kaydına, b)Davacı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 4.910,00 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, c)Davanın reddedilen kısmı üzerinden davalı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesi gereğince takdir olunan 4.910,00 TL ücreti vekaletin davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, ç)-Davacı tarafından yapılan 502,80 TL yargılama giderinin kabul ve red oranına göre 1/2 oranda 251,40 TL giderin davalıdan tahsili ile davacıya ödenmesine, bakiye yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına, d)-Davalı tarafından yapılan 48,00 TL yargılama giderinin 1/2 oranda 24,00 TL’lık kısmın davacıdan tahsili ile davalıya ödenmesine, e)Kullanılmayan gider avansının karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilgililere iadesine, 4-İstinaf yargılaması yönünden; a)-Davacı vekilinin istinaf talebi kabul edildiğinden, istinaf peşin harcının talep halinde iadesine, b)-İstinaf yargılaması sırasında davacı tarafından yapılan 121,30 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 36,98 TL tebligat ve posta gideri olmak üzere toplam 158,28 TL’nin davalıdan alınarak davacıya verilmesine, c)-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 10/06/2020 tarihinde oyçokluğuyla karar verildi.
KARŞI OY: İlk derece mahkemesi, Davalı adına tescilli 2009/57425 numaralı “…” ibareli markanın kötü niyetli tescil edildiği ve tescil tarihi itibariyle 5 yıl süreyle ciddi şekilde kullanılmadığı iddiası ile açılan hükümsüzlük ve iptal davasında, kötüniyetin varlığının kanıtlanmadığı nedeniyle davanın reddine karar vermiştir. Dairemiz ise benim muhalif kaldığım 10.06.2020 tarihli kararı ile kullanmama nedeniyle iptal isteminin konusu kalmadığından hüküm tesisine yer olmadığına, hükümsüzlük talebi ile açılan davanın kabulüne karar vermiştir. Anayasa Mahkemesi’nin 14/12/2016 tarihli ve 2016/148 Esas ve 2016/189 Karar sayılı kararı ile kullanmama nedeniyle iptal davasının yasal dayanağı ortadan kalktığından, bu konuda konusu kalmadığından hüküm tesisine yer olmadığına karar verilmesi yerindedir. Ancak hükümsüzlük istemine gelince, Rekabet Kurulu tarafından devrine izin verilmesi nedeniyle “… şekil” markasının 10/09/2009 tarihinde devralındığı, 30/10/2009 tarihinde de davaya konu marka başvurusunda bulunulduğu davalının hükümsüzlük talebine konu marka başvurusunda bulunurken bu dönemde kendisini engelleyen yasal bir engelin bulunmadığı, marka başvurusunda davalının, davacı tarafından rekabet kurulu kararının iptali için dava açtığını bilmesinin beklenemeyeceği sırf dava açılma ihtimalinin bulunmasının davalının marka başvurusunda kötüniyetli olarak kabulünü gerektirmeyeceği, öte yandan davacının rekabet kurulunun devrin izne tabi olmadığına ilişkin yürütmeyi durdurma ve iptal talebi ile Ankara 12. İdare Mahkemesinde açılan dava ret edilmiş ret kararının temyiz edilmesi üzerine Ankara 8.Bölge İdare Mahkemesince 2019/713 E dosyası ile onanmış olup davalının devir sözleşmesi ile10.09.2009 tarihinden itibaren “…” markasının sahibi olduğu bu tarihten sonra yapılan işlemlerin kendi markasını değişik şekilde tescilinden ibaret olduğu kötüniyetinden bahsedilemeyeceği tescilin kötüniyetli yapıldığının kanıtlanmadığı kaldı ki; davalının markayı devraldığı şirketin uzun süre devre konu markayı kullandığı nasıl ki devreden şirket için kötüniyetten bahsetmiyorsak devralan şirket yönünden de kötüniyetten bahsedilmesinin söz konusu olamayacağı göz önüne alındığında hükümsüzlük kararı yönünden çoğunluk görüşüne katılmıyorum.10.06.2020