Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/1446 E. 2019/1976 K. 04.10.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1446 Esas
KARAR NO : 2019/1976 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 10/04/2019
NUMARASI : 2018/1078 E., 2019/425 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 04/10/2019
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia : Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirket tarafından davalının yetkilisi olduğu dava dışı …Tic. LTD ŞTİ. arasında 2013 yılında 5+5 süreli kira sözleşmesi akdedildiğini, daha sonra müvekkili ile davalı arasında düzenlenen 05/12/2017 tarihli protokol kapsamında kira sözleşmesinin feshedildiğini, feshedilen kira sözleşmesiyle ilgili taraflar arasında 08/12/2017 tarihli protokolün düzenlendiğini, protokol kapsamında davalı tarafa toplam 14 adet bono verildiğini, ancak davalının müvekkilini yanıltmak suretiyle protokol ve senetleri imza atarak kendisini borçlandırdığını, oysaki müvekkili ile davalı arasında kira ilişkisi dışında hiçbir ticari ilişki bulunmadığını, kira ilişkisinin sonlandırılmasına ilişkin protokolün 9.maddesinin davalı tarafından müvekkili yanıltılmak suretiyle bilerek yazıldığını, sonuç itibariyle müvekkilinin 14 adet bonodan dolayı toplam 385.000-TL borcu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler :Davalı vekili mahkememize sunmuş olduğu 03/04/2018 havale tarihli cevap dilekçesinde öncelikle kira sözleşmesinin sonlandırılmasına ilişkin protokolün davalının temsilcisi olduğu …Tic. LTD ŞTİ. adına imzalandığını, dolayısıyla müvekkiline husumetin yöneltilemeyeceğini, ayrıca müvekkilinin mecuru kiraladıktan sonra düğün salonu olarak dizayn ettiğini ve bu nedenlerle masrafları olduğunu, davacının mecuru düğün salonu olarak işletmek istediğinden dolayı donanımlı iki adet düğün salonu tüm ekipmanları ve aksesuarları ile davacıya bırakıldığını ve bunların bedeli olarak aralarında yapmış oldukları hesaplama ile bakiye alacak kapsamında 385.000-TL borca karşılık bonoların verildiğini, bu nedenlerle yasal dayanağı bulunmayan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı : İlk derece mahkemesince; “taraflar arasında düzenlenen ve inkar edilmeyen 12/06/2013 tarihli kira sözleşmesi ve iş bu sözleşmenin sonlandırılmasına ilişkin 08/12/2017 tarihli protokol kapsamında dava konusu bonoların düzenlenmek suretiyle davacı tarafından davalı tarafa verildiği, davacı tarafından da taraflar arasındaki kira sözleşmesini sonlandıran protokol ile müvekkilinin yanıltıldığını ve bu bağlamda müvekkilinin borçlu olmadığından bahisle menfi tespit davası açtığı, HMK 4/1-a maddesine göre kira sözleşmesinden kaynaklı her türlü uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu (Yargıtay 20.HD 2016/6226 – 8619 EK ve 2016/4752 – 7053 EK sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere), davacı tarafın dava konusu yapmış olduğu menfi tespit davasında temel ilişkinin kira ilişkisi olduğu, görev hususunun kamu düzenine ilişkin olması ve yargılamanın her aşamasında mahkemece dikkate alınması gerektiği” gerekçesiyle iş bu davada mahkememizin görevsiz olması nedeniyle açılan davanın usulden reddine karar verildiği görülmüştür.İlk derece mahkemesince; “taraflar arasında düzenlenen ve inkar edilmeyen 12/06/2013 tarihli kira sözleşmesi ve iş bu sözleşmenin sonlandırılmasına ilişkin 08/12/2017 tarihli protokol kapsamında dava konusu bonoların düzenlenmek suretiyle davacı tarafından davalı tarafa verildiği, davacı tarafından da taraflar arasındaki kira sözleşmesini sonlandıran protokol ile müvekkilinin yanıltıldığını ve bu bağlamda müvekkilinin borçlu olmadığından bahisle menfi tespit davası açtığı, HMK 4/1-a maddesine göre kira sözleşmesinden kaynaklı her türlü uyuşmazlıklarda görevli mahkemenin Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu (Yargıtay 20.HD 2016/6226 – 8619 EK ve 2016/4752 – 7053 EK sayılı ilamlarında da belirtildiği üzere), davacı tarafın dava konusu yapmış olduğu menfi tespit davasında temel ilişkinin kira ilişkisi olduğu, görev hususunun kamu düzenine ilişkin olması ve yargılamanın her aşamasında mahkemece dikkate alınması gerektiği” gerekçesiyle iş bu davada mahkememizin görevsiz olması nedeniyle açılan davanın usulden reddine karar verildiği görülmüştür.Karar davalı yanca istinaf edilmiş ,davanın kira ilişkisinden kaynaklanmadığı ,bu nedenle ticaret mahkemesinin görevli olduğu iddia edilmiştir.Dosya bu şekilde Dairemize gelmiş ve 2018/2864 Esas- 2018/2250 Karar sayılı ilam ile “…Her ne kadar Bakırköy 5.Asliye Ticaret Mahkemesi’nce yukarıda yazılı biçimde görevsizlik – usulden red kararı verilerek, dosyanın Bakırköy Sulh Hukuk Mahkemesine gönderilmesine hükmolunmuş ise de, uyuşmazlığın mahkemenin kabulünün aksine kira ilişkisinden kaynaklanmadığı, kira ilişkisi sona erdikten sonra ve kira ilişkisinden bağımsız olarak düzenlenen kambiyo senetlerinden kaynaklandığı ve dolayısıyla görevli mahkemenin Sulh Mahkemesi değil, Ticaret Mahkemesi olduğu anlaşılmakla, istinaf isteminin kabulü ile aşağıdaki kararın verilmesi gerekmiştir. …” şeklinde karar verilmiştir.İlk derece mahkemesince gönderme kararından sonra yapılan yargılamada ; “….Her ne kadar davacı taraf sözleşmenin 9.maddesinde müvekkili şirket yetkilisinin yanıltıldığından bahisle daha önce yapılan düğün rezervasyonları nedeniyle davalının tahsil ettiği 198.400-TL’nin müvekkilinden saklandığından bahisle toplam 385.000-TL’lik bonolar yönünden borçlu olmadığının tespitini talep etmiş ise de; sözleşmenin 9.maddesinde alınan kaparo ve diğer ödemelerle ilgili herhangi bir miktar belirtilmediği, dolayısıyla davacı tarafın şirket olarak basiretli iş adamı gibi davranıp kabul edilen kaparo ve ödemeleri açıkça sözleşmeye yazması gerektiği, dolayısıyla yazılı sözleşme kapsamında davacı tarafın borçlu olmadığı yönündeki iddialarını kesin delille ispatlayamadığı mahkememizce değerlendirilmiştir. Toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre; taraflar arasında düzenlenen ve inkar edilmeyen 08/12/2017 tarihli protokole göre, davacı tarafından, davalıya toplam değeri 385.000-TL olan 14 adet bononun verildiği, davacı taraf, sözleşmeye göre daha önce rezervasyonu yapılan ve davalı tarafından tahsil edilen 198.400-TL’nin müvekkilinden saklandığından bahisle bu yönde yanıltıldığını iddia etmiş ise de; sözleşmenin 9.maddesinde tüm etkinliklerle ilgili alınmış kaparo ve diğer ödemelerin davalı …’e ait olacağının açıkça belirtildiği, sözleşmenin bu maddesinde miktar belirtilmediğinden davalı tarafından tahsil edilen 198.400-TL kapsamında 385.000-TL’lik 14 adet bonodan dolayı borçlu olmadıklarının ileri sürülemeyeceği, kaldı ki davalı tarafın iddiası ve sözleşme içeriğine göre söz konusu bonoların düğün salonu olarak kullanılan işletmenin devri amacıyla oluşan alacak karşılığında düzenlendiği ve bu nedenlerle ispatlanamayan davanın reddine karar vermek gerektiği…” gerekçesi ile davanın reddine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ:Davacı yan kararı istinaf eetmiş ve istinaf gerekçesinde ;protokol yapılırken davalı yanın iyiniyetlerini suistimal ederek ve kendilerini yanıltarak protokol düzenlenmesine neden olduklarını, protokole göre gelir getirmesi beklenen tüm etkinliklerin gelirlerinin zaten … tarafından tahsil edildiğinin anlaşıldığını ,protokolde son derece orantısız bir paylaşım olduğunu, bu nedenle ilk derece mahkemesinin kararının kaldırılmasını ve davanın kabulüne karar verilmesini talep etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :Dava ; davacının borçlu olarak tanzim ettiği senetlerden dolayı borçlu bulunmadığının tespiti talebini içeren ve tarafların ticari işletmesi ile ilgili bir davadır.Davacının davasında dayandığı iki husus ” yanıltma ” ve ” aşırı yararlanma” hususudur.Sözleşmenin gabin ( aşırı yararlanma ) sebebiyle illetli olduğunun kabulü için edim ve karşı edim arasındaki oransızlığın, taraflardan birinin, diğerinin şahsında mevcut özel bir durumu bilerek istismar etmesi, sömürmesi sonucu oluşması gerekir. Dar ve zor durumda kalmaları nedeniyle, sözleşme yapmaya, mallarını çok düşük bedel ile devretmeye sürüklenmiş kişileri korumak zayıfı güçlüye ezdirmemek için hukukumuzda da düzenlemeler yapılmış 6098 s. Türk Borçlar Kanunun ( TBK ) 28. ( 818 s. Borçlar Kanunun ( BK ) 21 ) maddesiyle aynen; “Bir sözleşmede karşılıklı edimler arasında açık bir oransızlık varsa, bu oransızlık, zarar görenin zor durumda kalmasından veya düşüncesizliğinden ya da deneyimsizliğinden yararlanılmak suretiyle gerçekleştirildiği takdirde, zarar gören, durumun özelliğine göre ya sözleşme ile bağlı olmadığını diğer tarafa bildirerek ediminin geri verilmesini ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteyebilir. Zarar gören bu hakkını, düşüncesizlik veya deneyimsizliğini öğrendiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde kullanabilir.” hükmü getirilmiştir. O halde, aşırı yararlanmadan ( gabinden ) söz edilebilmesi, objektif unsur olan edimler arasındaki aşırı oransızlık yanında, bir tarafın darda kalma, tecrübesizlik, düşüncesizlik ( hafiflik ) hallerinin bulunması, diğer yanın ise yararlanmak, sömürmek kastını taşıması biçiminde iki sübjektif unsurun dahi gerçekleşmesine bağlıdır. Gabinin varlığı zarar görene ( sömürülene ), düşüncesizlik veya deneyimsizliğin öğrenildiği; zor durumda kalmada ise, bu durumun ortadan kalktığı tarihten başlayarak bir yıl ve her hâlde sözleşmenin kurulduğu tarihten başlayarak beş yıl içinde sözleşme ile bağlı olmadığını bildirerek iptal davası açıp iddiasını her türlü delille kanıtlama ve verdiğini geri isteme hakkı ya da sözleşmeye bağlı kalarak edimler arasındaki oransızlığın giderilmesini isteme hakkı verir. Hemen belirtmek gerekir ki gabin davasında öncelikle edimler arasındaki, aşırı oransızlık üzerinde durulmalı, objektif unsur ispatlandığı takdirde zarar gördüğünü iddia edenin kişiliği, yaşı, sağlık durumu, toplumdaki yeri, ekonomik gücü psikolojik yapısı gibi maddi, manevi yönler yani sübjektif unsur derinliğine araştırılıp incelenmelidir. Eldeki davada tarafların bir kira akdinin sonlandırılasından sonra bir borç protokolü düzenledikleri, protokolün bir işletmenin tümüyle devri ile kira dönemine ilişkin ve işletmenin faaliyetlerine ilişkin alacak / borç ilişkilerinin karşılıklı olarak yeniden düzenlendiği anlaşılmaktadır. Taraflardan biri borçlu/ diğeri alacaklı durumda olmadığı, her iki tarafın da birbirine çeşitli nedenlele borçlu olduğu için karşılıklı takiplerin ve davaların olduğu protokole yazılı olduğuna göre bu sözleşmenin alacaklının borçluya dayattığı bir sözleşme olarak değerlendirme imkanı yoktur.Protokol karşılıklı edimlere havidir.edimler arasında eşitlik değil, borç/alacak miktarına göre borca yada alacağa orantılı olması esastır. Bu nedenle aşırı yararlanmanın objektif unsurunun oluştuğunun kabulü mümkün görülmemektedir. Kaldı ki , subjektif unsur olan bir yanın tecrübesizliği, zor durumda kalması gibi bir hususun olmadığı, her iki yanın sektörün işleyişi ve işletme hakkında bilgi sahibi olduğu veya en azından olması beklendiği taraflar olmakla bu unsur da olayda bulunmamaktadır.Her iki taraf ticari işletme sahibi olup ticaret yapmakta olup, basiretli davranmak durumundadır.Yanıltma iddiasına ilişkin olarak da yapılan değerlendirmede, davacının devralacağı işletmeyle ilgili olarak devredecek taraftan sözleşme öncesi işletme defterinin, faturaların, rezervasyon kayıt ve detaylarının , banka hesaplarının detayları üzerinden görüşme yapma imkanı olmasına rağmen bu imkanlar yeterince etkin kullanılmadan bu protokolün yapılması sözkonusu olup, taraf kendi kusuru ile neden olduğu sözleşmeden kendi kusuru nedeni ile vazgeçemeyecektir. Hileli işlem veya hileli kayıt iddiası da bulunmamaktadır.Bu nedenle davacının istinaf başvurusu yerinde görülmediğinden reddine karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 -Davacı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/ b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE 2 -Harç peşin alınmış olmakla ayrıca alınmasına yer olmadığına 3 -İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı üzerinde bırakılmasına 4 -Duruşmasız inceleme yapılmış olmakla ücreti vekalet tayinine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık sürede Yargıtay’a temyiz yolu olanaklı ve oybirliğiyle karar verildi. 04/10/2019