Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2019/1384 E. 2020/1738 K. 19.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2019/1384 Esas
KARAR NO : 2020/1738
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 17/10/2018
NUMARASI : 2014/1665 2018/990
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 19/10/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı (Muris) … tarafından açılan davada, davalının hile ile desise ile boş bir kağıt imzalatmak suretiyle kendisini 325.000,00 YTL borçlandırarak aleyhine takip başlattığını, kendisinin 85 yaşında yaşlı ve kimsesiz olduğunu, davalıya herhangi bir borcu bulunmadığını, kendisine imzalatılan kağıdın bonoya dönüştürüldüğünü, davalıdan para almadığını, alışverişi de bulunmadığını, zaten davalının bu parayı verecek durumunun da olmadığını belirterek davalıya borçlu bulunmadığının tespitine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı, borçlunun 12 yıldan beri komşusu olduğunu, iyi komşuluk ilişkileri nedeniyle işyerinde muhafazası zor ve riskli olan 325.000 YTL parayı yapacağı kısa bir seyahat nedeniyle evinde muhafazası için davacıya verdiğini, seyahat dönüşünde davacının paranın çalındığını bildirdiğini, bunun üzerine takibe konu senedin düzenlendiğini, davacının bu durumu ikrar eden imzalı belgesi de olduğunu, senedin bizzat kendisinin huzurunda imzalandığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve kesinleşen İstanbul Anadolu 3.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/89 esas sayılı dosya kapsamına göre; takibe dayanak bononun davalı tarafından davacının komşuluğuna dayalı güveninin kötüye kullanılma ve yaşlılığından yararlanılmak suretiyle davacıya boş kağıdın imzalatılmasından sonra davalı tarafından bono haline dönüştürüldüğü, bonon üzerindeki imzanın davacının eli ürünü olduğu, ancak bononun sahte olarak tanzim edildiği, gerçekte davacının davalıya borcunun bulunmadığı, davalının borç verme nedeni olarak bildirdiği maddi vakıanın hayatın olağan akışına uygun bulunmadığı gibi takibe ve davaya konu bononun davalı tarafından sahte olarak oluşturulduğu, ceza mahkemesinde davalının açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçundan mahkumiyetine karar verildiği ve kararın kesinleştiği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar verilmiş, kararı davalı istinaf etmiştir. Davalı, istinaf sebebi olarak; Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nin 2008/10688 esas sayılı lehine olan kararının ve bu dosyadaki lehine düzenlenen bilirkişi raporunun bu kez aleyhinde kullanıldığını, 27/07/2007 tarihli bilirkişi raporunun lehine olduğunu, bu raporun hem lehine, hem de aleyhine sayılmasının çelişki oluşturduğunu, esasen Kadıköy 1.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2007/847 sayılı dosyasıyla Yargıtay 12.Hukuk Dairesi kararının bu bilirkişi raporuna dayandığını, şimdiki mahkemenin ise bu raporu aleyhine kullandığını, bu durumun kararın bozulmasını ve kaldırılmasını gerektirdiğini, icra hukuk mahkemesince verilen kararın Yargıtay 12.HD tarafından onararak kesinleştiğini, imzanın davacıya ait olduğunun anlaşıldığını, bunun üzerine …’in ifade değiştirerek asılsız beyanda bulunduğunu, yerel mahkemenin gerçek olmayan olaylar ve beyanlar meydana getirdiğini, senedin gerçek olduğunu, …’in senedi taahhütname ile aynı zamanda imzaladığını, taahhütnamenin senedin yan unsuru ve senedin doğal ögesi olduğunu, herşeyden önce borçlunun kendi sesiyle (Marmara Üniversitesi’nin CD çözümlemesi) ve imzasıyla 325.000 TL’nin varlığının kendisine verildiğini ve parayı iade etmediğini, çalındığını açıkça beyan ettiğini, bu kanıtların mahkeme dosyasında olduğunu, mahkemenin ise hukuk garabeti sergileyerek vicdandan ve somut kanıt kavramından uzaklaştığını, davacının yaşlı ve kimsesiz rolünü oynadığını, davacının tam bir paravan olduğunun Yargıtay 12.HD kararında görüldüğünü, reddi hakim talebinin hemen ardından mahkemenin yıllarca sürdürdüğü davayı apar topar aleyhinde bitirdiğini, bu talebin mahkeme tarafından hiçbir şekilde değerlendirilmediğini, mahkemenin yanlı karar verdiğini ve davanın takip edilmemesi nedeniyle kararın yazılmadığını, yerel mahkemeye kendilerini HSK’ya şikayet ettiğini açıkça ifade etmesinden sonra aleyhindeki kararın yazıldığını, …’in kendisine kötülük etmeyeceğini düşündüğünü, parasının çalındığını kendisinden işitince bu kişinin çok karanlık olduğunu anladığını ve resen nedenlerini bildirerek davanın reddini istemiştir. Davalı tarafından davacı aleyhine Kadıköy …..İcra Müdürlüğü’nün (İstanbul Anadolu …İcra Müdürlüğü) …. esas sayılı dosyasında 325.000 YTL asıl alacak, 2.437,00 TL kanuni faiz olmak üzere toplam 327.437,00 YTL’nin tahsili için kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığı, takibe konu senedin 31/07/2007 tanzim, 02/04/2007 vade, 3.125,00 YTL bedelli, keşidecisinin davacı Muris …, lehtarının davalı olduğu ve nakden kaydıyla düzenlendiği görülmüştür. Dosya içinde bulunan Kadıköy 1. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2009/89 Esas, 2010/62 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; katılanın davacı muris …, sanığın ise davalı olduğu, suçun resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık olduğu, yargılama sonunda suç tarihinde 85 yaşında olan müdahil ile aynı apartmanda altlı üstlü oturan sanığın kişisel dostluk kurup müdahilin evine sık sık girerek güvenini sağladığı, müdahilin bu nedenle evinin anahtarının yedeğini sanığa verdiği, sanığın bundan ifadeyle şehir dışına çıkacağını, evine hırsız girme ihtimali karşısında kapalı bir paketi evinde muhafaza etmesi için müdahilin antresindeki dolaba koyduğu, daha sonra müdahilin evde bulunmadığı bir zamanda kendisindeki yedek anahtarla müdahilin evine girerek bıraktığı paketi aldığı, daha sonra şehir dışından dönmüş gibi müdahilden paketi istediği, müdahilin paketin yerinde olmadığını söylemesi üzerine müdahilin yaşlılığından yararlanıp boş bir kağıt uzatarak koliyi evinde bıraktığına dair imza at diyerek imzasını aldığı, daha sonra açığa atılmış bu imzayı bilgisayar yardımıyla borçlandırıcı ve hukuki sonuç doğuracak şekilde suça konu bono halinde getirdiği ve takibe koyduğu, imzanın müdahile ait olmakla birlikte belgenin sonradan bilgisayar ve yazıcı ortamında bono şekline getirildiğinin belirlendiği, eylemin bir bütün halinde TCK 209/2 maddesinde belirtilen açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu gerekçeleriyle dolandırıcılık suçundan sanığın beraatine, TCK’nın 209/2 maddesi gereğince ise cezalandırılmasına 25/03/2010 tarihinde karar verildiği, kararın Yargıtay 11.Ceza Dairesince onandığı görülmüştür. Ceza dosyası içinde bulunan CD çözümleme raporunda; görünmeyen adamın çalınan parayı istiyorum dediği, ayrıca senin evinde çalınan parayı istiyorum mu diyeceğim şeklinde beyanda bulunduğu, yaşlı kadının hayır dediği, Allah nerede çalındığını biliyor dediği, yaşlı kadının evet adını da yazacaksın para senin çünkü şeklinde beyanda bulunduğunun belirtildiği görülmüştür.Kadıköy 1.İcra Hukuk Mahkemesi’ne sunulan bilirkişi raporunda; senetteki imzanın …’in eli ürünü olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davacı tarafından davalı aleyhine Kadıköy 1.İcra Hukuk Mahkemesi’nde açılan imzaya itiraz davası sonunda, davacının imza itirazının reddine dair karar verildiği ve kararın Yargıtay 12.HD tarafından onandığı görülmüştür. Davalının 05/03/2018 havale tarihli dilekçesi ekinde sunduğu A4 kağıdına yazılı taahhütnamedir başlıklı belgede, “27/003/2007 tarihinde bir günlüğüne muhafazası için elinden sayıp teslim aldığım …’ın 325.000 YTL’nin teslimiyetinin gerçekleştiği ikametgahında çaldırdım. Bu durumdan dolayı …’a borçlandığım ve …’a 325.000 YTL’lik 02/04/2007 tarihli senede ve bu senedi ödemeye dayalı işbu taahhütnameyi kabul ediyorum. 31/03/2007” yazdığı, alt kısımda ise … isim ve imza yer aldığı görülmüştür. Davalının 21 Şubat 2018 tarihli reddi hakim konulu dilekçeyi mahkemeye sunduğu, dilekçe içeriğinde mahkemenin tamamen tarafsızlığını kaybettiği yolunda beyanda bulunulduğu, reddi hakim yapmak zorunda kaldıklarını belirterek bu konuda karar verilmesini istediği görülmüştür. 28/02/2018 tarihli celsede taraflarca takip edilmeyen davanın işlemden kaldırılmasına karar verildiği, daha sonra ise davacı tarafın yenileme talebi üzerine 26/04/2018’de dosyanın yenilenmesine karar verildiği görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, davalının hile ve desise ile boş kağıt imzalattığını ve bunu senede dönüştürdüğünü iddia ederek borçlu bulunmadığının tespiti istemiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. İlk derece mahkemesinin yargılaması sırasında ceza yargılamasının bekletici mesele yapıldığı görülmüş ve ceza yargılaması sonunda suç tarihinde 85 yaşında olan müdahil ile aynı apartmanda altlı üstlü oturan sanığın kişisel dostluk kurup müdahilin evine sık sık girerek güvenini sağladığı, müdahilin bu nedenle evinin anahtarının yedeğini sanığa verdiği, sanığın bundan ifadeyle şehir dışına çıkacağını, evine hırsız girme ihtimali karşısında kapalı bir paketi evinde muhafaza etmesi için müdahilin antresindeki dolaba koyduğu, daha sonra müdahilin evde bulunmadığı bir zamanda kendisindeki yedek anahtarla müdahilin evine girerek bıraktığı paketi aldığı, daha sonra şehir dışından dönmüş gibi müdahilden paketi istediği, müdahilin paketin yerinde olmadığını söylemesi üzerine müdahilin yaşlılığından yararlanıp boş bir kağıt uzatarak koliyi evinde bıraktığına dair imza at diyerek imzasını aldığı, daha sonra açığa atılmış bu imzayı bilgisayar yardımıyla borçlandırıcı ve hukuki sonuç doğuracak şekilde suça konu bono halinde getirdiği ve takibe koyduğu, imzanın müdahile ait olmakla birlikte belgenin sonradan bilgisayar ve yazıcı ortamında bono şekline getirildiğinin belirlendiği, eylemin bir bütün halinde TCK 209/2 maddesinde belirtilen açığa atılan imzanın kötüye kullanılması suçunu oluşturduğu gerekçeleriyle dolandırıcılık suçundan sanığın beraatine, TCK’nın 209/2 maddesi gereğince ise cezalandırılmasına 25/03/2010 tarihinde karar verildiği, kararın Yargıtay 11.Ceza Dairesince onandığı görülmüştür. Bilindiği üzere ceza mahkemesince verilen maddi vakıanın sübutuna ilişkin mahkumiyet kararları hukuk mahkemelerini bağlar. Yukarıda özetlenen ceza mahkemesi kararında davalının, davacıya boş kağıt imzalattığı ve bu imzayı bilgisayar yardımıyla bono haline getirdiği ve takibe koyduğu şeklinde maddi vakıanın sübuta erdiği şeklinde gerekçeye yer verilmiştir. Dolayısıyla ceza mahkemesinde tespit edilen maddi vakıanın sübutuna ilişkin bu husus hukuk hakimini bağlar. Bu açıdan böyle bir olayın gerçekleşmediğine yönelik olarak yapılan istinaf sebepleri yerinde değildir. Öte yandan davalı taraf icra hukuk mahkemesinde haklı çıktığını iddia etmiş ise de, icra hukuk mahkemeleri bilindiği üzere dar yetkili mahkemeler olup kural olarak verdikleri kararlar maddi anlamda kesin hüküm teşkil etmezler. Kaldı ki icra hukuk mahkemesi sadece imza incelemesi yönünden yargılama yapmış ve bonodaki imzanın davacının eli ürünü olması nedeniyle dava reddedilmiştir. Zaten huzurdaki davada bonodaki imzanın davacının eli ürünü olmadığı şeklinde bir iddia bulunmamaktadır. Uyuşmazlık takip ve dava konusu bononun hile ve desise ile alınan imzalı kağıdın bonoya dönüştürülüp dönüştürülmediğine ilişkindir. Bu husus ise ceza mahkemesi kararıyla davalının, davacıdan aldığı imzalı kağıdı bonoya dönüştürdüğü ve takibe koyduğu şeklinde sübuta ermiştir. Dolayısıyla ortada gerçek bir borç ve borçlanma iradesi bulunmamaktadır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davalının bu yöne ilişkin istinaf sebepleri yerinde değildir. Öte yandan davalı taraf reddi Hakim talebinde bulunduğunu ve bu talebin ardından davasının reddedildiğini ileri sürmüş ise de, ilk derece mahkemesi az önce de değinildiği üzere uzun süre ceza mahkemesinin sonucunu beklemiştir. Ayrıca dosya içerisinde tebliğine rastlanılmamakla birlikte 28/02/2018 tarihli celsede davalının reddi Hakim talebinin HMK’nun 41/1-b ve c maddeleri uyarınca geri çevrilmesine karar verilmiş olup söz konusu reddin geri çevrilmesi kararı esas hükümle birlikte istinafa konu edilebileceğinden, tebliğ edilmemesi sonuca etkili görülmemiş ve davalının bu karar yönünden de kararda usule aykırı bir yön bulunmadığından ve red sebebiyle ilişkili olarak inandırıcı delil, emare, bilgi veya belge sunulmadığından bu yöndeki istinaf talebi de yerinde görülmemiştir. Bundan başka, dava dosyası istinaf incelemesi için dairemizde beklediği sırada davalının ceza mahkemesine yargılamanın yenilenmesi konulu talepte bulunduğu, dairemizce yapılan yazışmada ağır ceza mahkemesince yeniden yargılamanın yenilenmesi talebinin reddedildiği ve bu karara davalının itiraz ettiği, itirazın da İstanbul Anadolu 4.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından reddine karar verildiği, dolayısıyla söz konusu ceza mahkemesi kararına karşı olağan ve olağanüstü kanun yollarının sona erdiği, kararın kesinleştiği anlaşıldığından, bu yöndeki istinaf sebeplerinin de yerinde olmadığı anlaşılmıştır.Hal böyle olunca usulve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davalının istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalının istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 22.367,22 TL harçtan, peşin alınan 5.592,00 TL harcın mahsubu ile bakiye 16.775,00 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.19/10/2020