Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/477 E. 2020/2272 K. 28.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/477 Esas
KARAR NO: 2020/2272
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 23/11/2017
NUMARASI: 2014/389 E. – 2017/951 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali
KARAR TARİHİ: 28/12/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA
A-)Açılan dava ve iddia: Davacı vekili Bakırköy Nöbetçi Asliye Ticaret Mahkemesine vermiş olduğu 26/07/2012 harçlandırma tarihli dava dilekçesinde; Müvekkili şirketin, damızlık hayvan yetiştirilen ve bunları dünyanın çeşitli ülkelerine ihraç eden bir firma olduğunu, davalıya da yetiştirdiği damızlık hayvanları sattığını, davalıya satılan damızlık hayvanların ihracatının usul ve kaidelere uygun olarak işlemler sonrasında Türkiye’ye gönderildiğini ve gönderilen damızlık hayvanların gümrük işlemlerine tabi tutulduğunu ve bir kısım damızlık hayvanların da davalı tarafından bizzat teslim alındığını, diğer bir kısmın damızlık hayvanların da davalının gösterdiği yerlere teslim edildiğini, dilekçe ekinde sunulan CMR’lerden de dava konusu damızlık hayvanların teslim edildiğinin tartışmasız olduğunu, davalı hakkında Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyası ile başlatılan icra takibine davalının hiçbir borcu olmadığı ve aksine alacaklı olduğunu iddia ederek itiraz ettiğini, müvekkili firmanın ticari defter ve kayıtları incelendiğinde davalıdan alacaklı olduğunun ortaya çıkacağını iddia ederek itirazın iptalini, takibin devamı ile icra inkar tazminatına hükmedilmesini , davalının haksız ve kötü niyetli itirazları yüzünden asıl alacağın %40 ‘ı oranında icra inkar tazminatına hükmedilmesini, mahkeme masrafları ve vekalet ücretinin davalı yana yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler: Davalı vekili 28/08/2012 havale tarihli cevap dilekçesinde özetle; müvekkilinin damızlık hayvan yetiştirip dünyaya ihraç eden firma olduğuna ilişkin beyanlarının gerçeği yansıtmadığını, zira davacı firmanın 2008 yılında kurulmasına rağmen 2010 yılına kadar müvekkili davalı firmanın Türkiye pazarını organize etmesine kadar hemen hemen hiçbir ticari faaliyeti olan bir firma olmadığını ve aynı şekilde davacı şirketin hayvan yetiştiricisi de olmadığını, davacının gerek Türkiye’deki gerekse diğer ülkelerdeki faaliyetlerini müvekkili firma sayesinde gerçekleştirdiğini, dava konusu paranın tamamının müvekkili firma tarafından davacı şirkete ödendiğini ve herhangi bir borcu bulunmadığını, davacı şirket tarafından sunulan tüm fatura ve CMR’lerin ve faturaların hepsinin gerçek olduğunu ancak ticari ilişkin nedeni ile paranın tamamının banka aracılığı ile davalı firmaya ödendiğini, … adına gösterilen delil belgelerin davalı … A.Ş. ile ilişkilendirilmesinin huzurdaki davaya delil olarak kullanılmaya çalışılmasının hukuken kabul edilemeyeceğini , haksız ve yasal dayanaktan yoksun davanın reddini, haksız ve kötü niyetli dava ve takip nedeniyle , davacı hakkında %40’tan aşağı olmamak üzere %100 kötü niyet tazminatına hükmedilmesini, yargılama masrafları ile vekalet ücretinin karşı tarafa yüklenmesine karar verilmesini talep etmişlerdir.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk derece mahkemesince; davalının 31/01/2011 tarihi itibariyle davacıdan 972.400,00 € alacaklı olduğu, davacının mutabakat tarihinden sonra davalıya 2.477.650,00 ¨ mal sattığı, 24/05/2011 tarihinde ¨24.500,00 borç gönderdiği, davalının aldığı mallar ve aldığı ödünç para karşılığı davacıya mutabakat tarihinden sonra 2.289.650,00 € (davacı tarafından kabul edilen) + 209.200,00 € (Davacı tarafından alınan malların karşılığı olarak değil alınan borç karşılığı ödeme olarak kabul edilen) = 2.489.850,00 € ödediği, bu miktara 31/01/2011 tarihli mutabakat belgesinde yazılı bulunan 972.400,00 €’ da eklendiğinde davalı tarafın toplam 3.471.250,00 € davacı aleyhine cari hesap alacağının, davacı tarafından gönderilen mallar ve borç para toplamı olan 2.502.150,00 € davacı lehine oluşan cari hesap borcundan düşüldüğünde davacının icra takip tarihi itibariyle alacağının bulunmadığı sonucuna varıldığı, taraflar arasında yazılı olmayan anlaşmaya göre davacının davalıya canlı hayvan sattığı, davalının da davacıya Türkiye’de ürettiği hayvanları satması için aracılık hizmeti verdiği,davacının sattığı hayvanların bedelinin ödenmemesi üzerine alacağının tahsili için icra takibine giriştiği, davalının icra takibine yaptığı itiraz üzerine huzurdaki davanın açıldığı, davacı tarafından satılan mallara ilişkin tüm faturaların davalının ticari defterlerinde kayıtlı olduğu, aynı şekilde tarafların birbirlerine gönderdikleri tüm havaleleri kabul ettikleri, tarafların her ikisi de kendisinin alacaklı olduğunu iddia ederek 31 Ocak 2011 Tarihli BİLANÇO DURUMU isimli belgeye dayandıkları, davacı tarafından gönderilen ve açıklamasında “ikraz” yazan bir adet havale dışındaki tüm havalelerin mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla gönderildiği, davacı tarafından sunulan yabancı bankaya ait hesap ekstresindeki açıklamalarda dahi ödemenin “aracılık bedeli” olarak gözüktüğü ve bu hususun davalının aracılık hizmeti verdiğine ilişkin savunmasını teyit ettiği,davacının söz konusu havaleleri davalıya borç olarak verdiğini usulüne uygun deliller ile ispat edemediği gibi dava dilekçesinde açıkça yemin deliline dayanılmaması nedeniyle yemin delilinin de davacı vekiline hatırlatılmadığı, buna göre davacının gönderilen havalelerin bir tanesi dışındaki havalelerin “ödünç” olarak gönderildiğini ispat edemediği,dolayısıyla taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinde davacı alacağı olarak değerlendirilemeyeceği, davalı tarafından gönderilen ve davacı tarafından alınan mallara karşılık yapılan ödeme olarak değil de ödünç alınan paranın ödemesi olarak belirtilen tüm ödemelerin, açıklama kısımları da dikkate alındığında alınan mallar karşılığı ödeme olduğu, her iki tarafın delil olarak dayandığı 31 Ocak 2011 Tarihli BİLANÇO DURUMU isimli belgeye göre davalının 31/01/2011 tarihi itibariyle 972.400,00 € alacaklı olduğu,bu tarih itibariyle taraflar arasındaki cari hesap ilişkisinin başlatılması gerektiği,bu tarihten sonra davacı tarafından satılan mallar ile 24/05/2011 tarihinde gönderilen ödünç para dikkate alındığında davacının toplam 2.502.150,00 €’luk cari hesap alacağı, yine mutabakat tarihi itibariyle 972.400,00 ¨ alacaklı olduğu kabul edilen davalı tarafından yapılan ödemeler toplandığında davalının 3.471.250,00 € cari hesap alacağının oluştuğu, buna göre davacının takip tarihi itibariyle alacağının bulunmadığı anlaşıldığından davalı aleyhine açılan itirazın iptali davasının reddine, davacının, davalı aleyhine kötüniyetli olarak takibe giriştiği davalı tarafından ispat edilemediği gerekçeleriyle davalı vekilinin koşulları oluşmayan kötüniyet tazminatı talebinin reddine karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Kararı davacı yan istinaf etmiş ve dilekçesinde özetle; Usule ilişkin olarak “….15/06/2017 tarihli celsede, “Davalı vekiline, HMK’ nun 192.maddesi gereği cevap dilekçesindeki delilleri arasında yemin delilinin belirtilmesi sebebiyle, HMK’ nun 227 mad. gereği ödeme savunmasının ispatı bakımından yemin deliline dayanıp dayanmayacaklarını bildirmek,yemin deliline dayanıyorlarsa,yemin metnini hazırlayıp mahkemeye ibraz ve HMK’ nun 228. mad. gereği karşı tarafa ve varsa vekiline tebliğe çıkarmak, üzere bu günden itibaren 2 haftalık günlük kesin mehil verilmesine. Kesin mehile riayet edilmediği takdirde HMK’ nun 94-. mad. gereği yemin deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağı ve dosyadaki mevcut delil durumu ile inceleme yapılarak karar verileceğinin ihtarına,” karar verilmiştir. Yine 30/06/2017 tarihli ara kararında da aynen; -Mahkememizce 15/06/2017 tarihli celsede verilen yemine ilişkin ara karar yeterince açık olup, HMK uyarınca yemin şirkete yöneltilmesi gerektiğinden, şirket yetkilisinin Türk vatandaşı olup olmadığı, vekillikten çekilme ve azil de söz konusu olmadığından, vekillik ilişkisinin sürüp sürmediğinin araştırmasının yapılmasının gerekli olmadığı anlaşıldığından, 15/06/2017 tarihli celsede verilen ara kararın aynen geçerli sayılmasına, Davacı vekiline yemin konusunda beyanda bulunması için işbu celse arası kararın tebliğinden itibaren 2 haftalık kesin süre verilmesine, kesin süre içinde beyanda bulunulmadığı takdirde yemin deliline dayanmaktan vazgeçmiş sayılacağının davalı vekiline ihtar edilmesine, “şeklinde davalı tarafa kesin süre verilmiştir. Davalı taraf kesin süre içerisinde yemin deliline dayanmamış ve yemin metni hazırlayıp tarafımıza tebliğe çıkarttırmamıştır. Nitekim Yerel Mahkemece 21/09/2017 tarihli duruşmada bu hususla ilgili olarak “Davalı vekilinin geçen celse verilen yemin ara kararı uyarınca yemin delili ile ilgili olarak gerekli işlemleri yapmadığı, yemin ara kararından dönmesine ilişkin dilekçe sunduğu verilen ara kararla bu talebinin reddine karar verildiği ve davalı vekiline tebliğine rağmen davalı vekilinin yemin metni hazırlamadığı gibi yemine ilişkin istinabe işlemlerini de yaptırmadığı anlaşıldı.” şeklinde ibare kullanılmıştır. Yani davalının kesin süre içerisinde yemin deliline ilikin ara kararına uymadığı yerel mahkemece tespit edilmiş ve sözlü yargılama ve karar aşamasına geçilmiştir. 30/03/2017 tarihli duruşmada, Davalı vekiline 03/02/2017 tarihli bilirkişi ek raporunda belirtildiği gibi tablo hazırlayıp ve dosyada mevcut değilse müstenit belgeleri sunması için 1 aylık kesin süre verilmesine, kesin süre içerisinde ek raporda belirtilen şekilde tablo sunulmadığı ve müstenit belgeler eklenmediği takdirde dosyadaki mevcut bilgi ve belgelere göre hüküm kurulacağının davalı vekiline ihtar edilmesine karar verilmiş ancak Davalı tarafça kesin süre içinde müstenid belgeler sunulmadığı gibi ek bilirkişi ücretleri de yatırılmamıştır. Bu nedenle dosya ek bilirkişi raporu için BİLİRKİŞİLERE tevdi edilmemiştir. Buna rağmen yerel mahkemece tüm HMK kuralları, daha önce verilen ara kararlar ters yüz edilerek, gerekçeli karar da kendi içinde bariz çelişkiler barındırır halde, haklı davamızın reddine karar verilmiştir…” denilerek usuli hatalar istinaf gerekçesi yapılmıştır. Esasa ilişkin olarak “…..31/01/2011 tarihli, müvekkil şirket tarafından hazırlanan, altında her iki şirketin de imzasını taşıyan ve her iki tarafın da mutabakata bağladığı bilanço durumu belgesine göre, 31/01/2011 tarihi itibariyle davalı şirketin, müvekkil şirkete 972.400,00 euro borcu bulunmaktadır. Yerel mahkemenin “31 Ocak 2011 Tarihli BİLANÇO DURUMU isimli belgenin değerlendirilmesi sonucu davacı şirketin 31/01/2011 tarihi itibariyle davalı şirkete 972.400,00 € borçlu olduğu belirlenmiştir.Buna göre taraflar arasındaki cari hesabın 31/01/2011 tarihi itibariyle ve davalı şirketin 972.400,00 ¨ alacaklı olduğu kabul edilerek yapılması gerekmektedir.” tespiti isabetsizdir. Yine yerel mahkeme kararında “davacı tarafından davalıya gönderilen havaleler incelendiğinde, 24/05/2011 tarihli,24.500,00€ bedelli havale dışındaki tüm havalelerin açıklama kısmında “Aracılık bedeli ” yazdığı,söz konusu havalelerin davalı şirkete borç için verildiğine ilişkin herhangi bir ibarenin bulunmadığı,buna göre davacının anılan banka havalelerini taraflar arasındaki sözleşmeye uygun olarak ödünç olarak gönderdiğini ispat edememiş,sözü geçen ödemelerin davalıya olan bir borcun ödenmesi amacıyla yapıldığı anlaşılmıştır şeklinde tamamen isabetsiz tespitin aksine müvekkil şirketin davalıya herhangi bir borcu olmadığı dolayısıyla yapılan havalenin borç ödenmesi sebebiyle olmadığı dosya kapsamında sunmuş olduğumuz tüm belgelerden anlaşılmaktadır. Davalı şirketin ödemenin “aracılık bedeli” olarak gönderildiği ve bir gün sonra paranın şirketlerince “ithalat bedeli ” olarak transferi yapıldığı iddiası tamamen davalı şirketin maddi gerçeklere aykırı olarak gerçekleri çarpıtmasından ibarettir. Davalı şirket kendisine gönderilen paraları aynı veya ertesi gün aynı miktarlarla müvekkil şirkete tekrar göndermiştir. Fatura numarası olarak da olmayan bir fatura olan “98-1 ” olarak yazdırmıştır. Davalı taraf, beyan dilekçesinde, kendisine borç olarak gönderilen paraların aracılık bedeli olduğunu belirterek borçlu olmadığını iddia etmektedir. Bilindiği üzere davalı firma bir ticari şirkettir. Ticari bir şirketin aracılık ettiği ticari ilişkiyi açıklaması, buna ilişkin belgelerini sunması gerekmektedir. Zira davalının aracılık hizmeti sonucu ücrete hak kazanabilmesi için her şeyden önce yapılan bir aracılık hizmetinin olması gerekir. Ortada böyle bir aracılık hizmeti olmadığı için, davalının böyle bir ücreti alabilmesi de mümkün değildir. Davalının ticari defter ve kayıtları incelendiğinde, davalının müvekkil firmaya herhangi bir şekilde aracılık hizmeti sunmadığı anlaşılacaktır. Davalının yapmış olduğu toplam 619.000 euro’luk ödemeleri içeren 4 adet dekontlarda belirtilen 98-1 numaralı fatura hiçbir zaman düzenlenmemiştir. Davalı, müvekkil şirketten aldığı borç paralara karşılık yaptığı ödemeleri mal bedeli olarak göstermek için olmayan bir fatura numarasını hayali olarak yazdırmıştır.Davalı şirkete 05/06/2015 tarihli Ek rapor 03/07/2015 tarihinde tebliğ edilmiştir. Tebligat zarfının üzerinde “Bilirkisi raporuna HMK 281. maddesi geregince teblig tarihinden itibaren iki hafta içinde itiraz etmediginiz taktirde bilirkisi raporuna itiraz etme hakkından vazgeçmis sayılacagınız ihtar ve teblig olunur.” ibaresi mevcuttur. Davalı şirket bilirkişi raporuna karşı süresinde itiraz etmemiş ve bu rapora itiraz hakkından vazgeçmiş sayılmıştır. Buna rağmen davalı şirketin 30/09/2015 tarihinde yasal süresinden sonra vermiş olduğu itiraz dilekçesi ve ekinde “UZMAN HEYETİ GÖRÜŞÜ” başlıklı inceleme yazısı Yerel Mahkemece dikkate alınarak, dosyanın yeniden başka bir bilirkişi heyetine tevdiine karar verilmesi de (işbu ara karara yaptığımız itirazlar Yerel Mahkemece dikkate alınmamıştır.) usule, yasaya ve Yargıtayın yerleşmiş içtihatlarına aykıdır. Bu nedenle yerel mahkemenin RED gerekçeleri yerinde değildir.Dosya kapsamına ve müvekkilin savunmalarına göre davanın KABÜLÜNE karar verilmesi gerekirken eksik inceleme sonucu, dosyada lehimize olan bilirkişi raporları gözardı edilerek isabetsiz olarak davamızın REDDİNE karar verilmesi bozmayı gerektirmektedir….” denilerek kararın kaldırılması talep ve istinaf edilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava ;itirazın iptali isteminden ibarettir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Dava; takibe sıkı sıkıya bağlı bir dava türü olup, davacının takip tarihi itibari ile eklediği faturalardan kaynaklanan bakiye alacağını talep ettiği görülmektedir. Davacı yanın usule ilişkin olan yemin delili yönünden istinafı incelendiğinde ; mahkemenin davalı yana yemin teklif etmek üzere Bu hakkını hatırlatması ; mahkeme açısından davalının savunmasını kanıtlayamadığı, davacının davasını kanıtladığı anlamına gelmeyeceğinden zımnen bu ara karardan dönülmesi her zaman mümkün olmakla bu istinaf nedeni yerinde görülmemiştir. Esas ilişkin olarak ; dava dilekçesi ve ekleri incelendiğinde ve ikinci dilekçelerinde de davacı yanın istinaf aşamasında sahte olduğunu ile sürdüğü faturaya kendisinin de dayandığı görülmektedir. Davacının 31 Ocak 2011 Tarihli bilanço durumu isimli belgeye dayandıkları, davacı tarafından gönderilen ve açıklamasında “ikraz” yazan bir adet havale dışındaki tüm havalelerin mevcut bir borcun ödenmesi amacıyla gönderildiği, davacı tarafından sunulan yabancı bankaya ait hesap ekstresindeki açıklamalarda dahi ödemenin “aracılık bedeli” olarak gözüktüğü ve bu hususun davalının aracılık hizmeti verdiğine ilişkin savunmasını teyit ettiği,davacının söz konusu havaleleri davalıya borç olarak verdiğini usulüne uygun deliller ile ispat edemediği bu nedenle ilk derece mahkemesi kararı yerinde olmakla davacı yanın istinaf başvurusunun esastan reddine karar vermek gerektiği anlaşılmıştır.
H Ü K Ü M:Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1- Davacı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE 2-Alınması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 35,90 TL nin mahsubu ile bakiye 18,50 TL harcın davacıdan tahsili ile Hazineye gelir yazılmasına 3-İstinaf yargılama giderlerinin istinaf eden davacı yan üzerinde bırakılmasına 4- İnceleme duruşmasız olarak yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 361.madde uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal sürede Yargıtay’a temyiz yolu olanaklı şekilde 28/12/2020 tarihinde ve oy birliği ile karar erildi.