Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.
T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/453 Esas
KARAR NO : 2020/2169
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 15/06/2017
NUMARASI : 2012/1262 2017/633
DAVANIN KONU: İtirazın İptali (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 14/12/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia : Davacı vekili dilekçesinde özetle ; davacının davalıdan ticari alışverişten kaynaklanan muhtelif faturalara dayalı alacağının tahsilinin sağlanması için davalı aleyhinde Üsküdar ….İcra Müdürlüğünün … Esas sayısı ile başlatılan ilâmsız icra takibinin itiraza uğradığını, itirazın haksız ve kötü niyetli olduğunu bildirerek davalının itirazının iptaline, davalı aleyhine asgari %20 icra inkar tazminatına ve yargılama giderleri ile vekalet ücretinin davalıya yüklenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler : Davalı vekili cevap dilekçesinde ; davalının defterleri incelendiğinde davacıya borcunun olmadığının anlaşıldığını, gerek icra takibinde gerekse davada borcun dayanağının somut biçimde belirtilmediğini, davanın haksız olduğunu ileri sürerek reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı : İlk derece mahkemesince; davacının takipteki alacağını bakiye cari hesap alacağının dayandırdığı, incelenen davacı şirket defter kayıtlarına göre taraflar arasında 02.01.2008 – 02/07/2008 tarihleri arasında mal alım – satım ilişkisi olduğu, davacının bu ilişki çerçevesinde davalı şirket adına satış faturası ve iade çek olmak üzere toplam 5.661.818,44 TL borç kayıt ettiği, davalıdan 5.400.245,22 TL ödeme aldığı, bakiye 251.573,22 TL alacağının kaldığı, davalı şirketin incelenen ticari defter kayıtlarına göre ise; davalı şirketin 2008 yılında davacı şirkete 2.672.741,31 TL borçlandığı, bu borca karşılık 2.202.793,93 TL ödeme yaptığı, 2008 yılı sonu itibariyle davacıya 469.947,38 TL borcunun kaldığı ve bu borcun 2009 yılına devrettiği, 2009 yılında da bakiye borcunun 115.294,76 TL olduğu ve 2010 yılına devrolduğu, 260,93 TL farkla bu durumun her iki bilirkişi raporuyla tespit edildiği, davalının kendi defterlerine kayıtlı olan bakiye 113.858,69,76 TL borcunun 2011 yılında satıcılar hesabındaki 73.003,91 TL borcunu 01.11.2011 tarihinde “hesap mutabakatı” açıklamasıyla, senet hesabındaki 40.854,78 TL tutarlı borcunu da yine aynı tarihte ” hesap mutabakatı” açıklamasıyla kapattığı, ve borcunu sıfırladığı, davalının senet hesabındaki 40.854,78 TL tutarlı borcun dayanağı 17.10.2008 tanzim 05.01.2009 vade tarihli senedin Üsküdar …. İcra Müdürlüğünün … esas sayılı takip dosyası ile takibe konu edildiği, ancak takibin Üsküdar …. İcra Hukuk Mahkemesinin 2012/2012/552 Esas 2012/580 Karar sayılı ilamı ile iptaline karar verildiği ve kararın 04.12.2012 tarihinde kesinleştiği, takip dayanağı senedin cari hesap borcuna mahsuben davacıya verildiği ve bedelin ödendiği hususunun kanıtlamadığı, senet aslının Mahkememiz kasasına sunulduğu, davalının 40.854,78 TL davacıya borcunun bulunduğu, davalının 73.003,91 TL borcunuda “hesap mutabakatı açıklamasıyla sıfırladığı ancak mutabakat konusunda belge sunamadığı, dayanağını kanıtlayamadığı, ikinci bilirkişi raporunda bu hususun tartışılmadığı, davalının kanıtlayamadığı “hesap mutabakatı” açıklamasıyla kendi defterinde kayıtlı borç kaydını sıfırlamasının kabul edilemeyeceği, bu durumda davalının 40.854,78 TL + 73.003,91 TL = 113.858,69 TL bakiye alacağının bulunduğu gerekçeleriyle davanın kısmen kabulüne karar verildiği görülmüştür.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Kararı davalı yan istinaf etmiş ve dilekçesinde “….. Mahkeme evrakla ispat yöntemini tek taraflı olarak sadece müvekkil şirket ticari defterleri açısından gözetmiş, dayanağı olmayan işlemi reddetmiş ancak diğer yandan, mal satıp teslim ettiğini ispat edemeyen davacının hiçbir evrak sunmamış ve davasını ispat edememiş olması noktasında aynı yöntemi gözetmeyerek, mal satıp teslim ettiğini ispat edemeyen davacının davasını kabul etmiştir. 73.003,91 TL lik kısma ait kabul nedenini; bu borcun müvekkil şirketçe 01.11.2011 tarihinde “hesap mutabakatı” adı altında “tek taraflı” bir işlem olması ve dayanağı bir belge olmaması olarak göstermiştir. Halbuki, davacının huzurdaki davada her şeyden evvel mal satıp teslim ettiğini ispat etmesi gerekirdi. Sayın mahkemenin bu bakış açısından gidecek olursak; davacı, kendi ticari defterlerinde yazılı işlemlere ait hiçbir evrak gösterememiştir. Hal böyle olunca da davacı, müvekkil şirkete mal satıp teslim ettiğini ispat edememiştir. Mal satıp teslim ettiğini ispat edemeyen davacının eldeki davasının bu nedenle doğrudan reddi gerekirdi. Bu husus son bilirkişi raporunda da aslında tespit edilmiştir. Şayet davacı ticari defterlerindeki kayıtlara istinaden alacak talebinde bulunuyorsa, öncelikle mal satıp teslim ettiği hususunu ispat etmek zorundaydı. Bunun için de söz konusu muhasebesel işlemlerinin dayanağı olan faturaları, evrakları vs sunmak zorundaydı. Ancak bunların hiçbirisini sunamamış, müvekkil şirket defterlerinde de buna yönelik bir kayda rastlanmamış böylece müvekkil şirkete mal satıp teslim ettiğini ispat edememiştir. Sayın mahkeme davanın ana uyuşmazlık konusu olarak bu hususta, “evrakla ispat” yöntemini işletmemiş, ve fakat yalnızca müvekkil şirketin 70.003,91 TL’lik muhasebe işleminin değerlendirilmesine işletmiştir. Müvekkil şirket aleyhine olan bu tek taraflı yaklaşım kabul edilemez. Bu nedenle kararın bu açıdan kaldırılması ve davacının davasını ispat edemediği gerekçesiyle ret kararı verilmesi gerekmektedir. 40.854,78 TL’lik kısma ait kabul nedenini; Bu borcun 17.10.2008 tanzim 05.01.2009 vade tarihli senedin Üsküdar … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyası ile takibe konu edildiği ancak takibin Üsküdar 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2012/552 Esas 2012/580 Karar nolu ilamı ile iptaline karar verildiği ve kararın 04.12.2012 tarihinde kesinleştiği, takip dayanağı senedin cari hesap borcuna mahsuben davacıya verildiği ve bedelin ödendiği hususunun kanıtlanamadığı gerekçesiyle bu kısma ait borcu kabul ettiğini belirtmiştir. Biz bu karara katılmıyoruz. Şöyle ki; Öncelikle sayın mahkemenin hemen yukarıda bahsettiği icra dosyası, davayla ilgisi olmayan 2012/8710 sayılı başka bir icra dosyasıdır. Eldeki dava ise daha yukarıda da belirttiğimiz üzere Üsküdar … İcra Müdürlüğü’nün … Esas numaralı dosyasına istinaden açılmış bir davadır. Bu nedenle 8710 sayılı icra dosyası bu davaya konu edilmemeliydi. Burada davanın müvekkil şirket aleyhine genişletilmesi söz konusudur. Gerçekten davacının dava dilekçesinin hukuki deliller kısmı incelendiğinde gerek bu 8710 sayılı icra dosyasına gerekse de bu takibe konu senede hiçbir şekilde dayanılmadığı görülecektir. Davacının dava dilekçesinde dayanmadığı bir delilin sonradan davaya konu edilmesi davanın genişletilmesi yasağı gerekçesiyle kabul edilmemeliydi. Bu konu, daha ilk duruşmadan davanın son duruşmasına kadar tartışma konusu olmuştur. Bizler ilk duruşmadan itibaren bu 8710 sayılı icra dosyasının ve icra dosyasına konu senedin davaya dahil edilmesine hiçbir şekilde muvafakat vermedik, 02.05.2013 tarihli dilekçemizle de yazılı olarak bu durumu belirttik. Ancak tüm bunlara rağmen sayın mahkeme söz konusu 8710 sayılı icra dosyasına konu 40.854,78 TL’lik senedi davaya dahil ederek müvekkil şirket aleyhine karar oluşturmuştur. Bu nedenle öncelikle davanın genişletilmesi yasağı sebebiyle bu karara itiraz ederiz. Diğer bir yandan sayın mahkeme senede tekabül eden kısmın kabul sebebi olarak “senedin cari hesap borcuna istinaden verilmiş” olmasını göstermiştir. Dosyada, bu senedin cari hesap borcuna istinaden verildiğine dair hiçbir kayıt bulunmamaktadır. Bu nedenle sayın mahkemenin bu görüşüne itiraz ederiz. Senedin konu olduğu 8710 sayılı icra dosyası Üsküdar 2. İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2012/552 Esas 2012/580 Karar nolu ilamı ile iptaline karar verildiği ve kararın 04.12.2012 tarihinde kesinleştiği göz önünde bulundurulursa artık hükmü kalmamış bir senettir. Senedin iptal edilmesi, bu senede ait borcun mahkeme eliyle kendiliğinden, doğrudan doğruya cari hesaba aktarılabileceği anlamına gelmez. Bu noktadan sonra davacı tarafından sebepsiz zenginleşme hükümlerine göre dava açılması gerekirdi. Bu konuda pek çok yargıtay kararı mevcuttur. Kaldı ki, şayet senet mahkemece kabul edildiği gibi cari hesap borcuna istinaden verilmiş bir senet ise, bu senedin yine yukarıda bahsedilen 73.003,91 TL’ye istinaden verilip verilmediği de tartışılmamış, ikisi doğrudan ayrı ayrı olarak ele alınmıştır.Öncelikle, yukarıda ayrıntılı izah ettiğimiz üzere, müvekkil şirketin ticari defterlerinde açıkça borcun sıfırlandığı bilirkişi raporlarında tespit edilmiştir. Müvekkil şirket, kendi kayıtlarına göre borçlu olmadığı için doğal olarak icra takibine itiraz etmiştir. Bu nedenle burada müvekkilimin kötüniyetli olduğundan asla bahsedilemez. Müvekkil şirket, kendi kayıtlarında borçlu gözükmediğinden en tabi hakkı olarak itiraz ederek takibi durdurmuş ve gerçekten de 251.573,22 TL üzerinden açılan davanın yarısından fazlası müvekkil şirket lehine olarak reddedilmiştir. Bu da müvekkil şirketin haklı olduğunun bir göstergesidir. Kabul edilen kısım ile ilgili olarak ise itirazlarımızı istinaf itirazımız çerçevesinde devam etmektedir. Bu nedenle müvekkil şirket aleyhine kurulan inkar tazminatı kararının kaldırılarak reddedilmesi gerekmektedir. Tüm bunlara karşın, sayın mahkeme; kendi defterlerine göre borçlu gözükmeyen müvekkil şirket aleyhine inkar tazminatı hükmü kurmakta ancak; ticari defterlerini, tüm bilirkişilerce tespit edildiği üzere dayanak evraktan ve delilden uzak ve tamamen tek taraflı olarak tutan ve hatta noter tasdikleri dahi olmayan davacı aleyhine inkar tazminatına hükmetmemiştir.Müvekkil şirket tarafından ödenen ve ödendiği de sunulan banka dekontlarıyla ispat edilen ödemeler gerek bilirkişi raporunda gerekse de mahkeme gerekçeli kararında hiç değerlendirmeye alınmamıştır. halbuki defterlerimizde yazılı olması bir yana banka dekontlarıyla da ödediğimizi ispat ettiğimiz çek bedelleri hesaplanırsa müvekkil şirketin hiçbir şekilde borçlu olmadığı ortaya çıkacaktır. İflas erteleme davasında alınan tedbirler sürerken başlatılan dayanak icra takibi yok hükmünde olduğundan davanın dava şartı yokluğundan reddedilmesi gerekirken kabul edilmesi isabetsizdir. Eldeki davaya konu Üsküdar …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas nolu dosyası, müvekkil şirket iflas erteleme aşamasında iken başlatılmıştır. Gerçekten icra dosyası kontrol edildiğinde görülecektir ki, tarafımızca icra dosyasına 14.01.2013 tarihli bir dilekçe sunulmuştur. Bu dilekçemizde açıkça, müvekkil şirketin Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/934 Esas sayılı dosyasından kendi lehine olarak, iflas erteleme nedeniyle aleyhe icra takibi başlatılamayacağına dair tedbir alındığını, aynı mahkemenin … Esas sayılı dosyasından ve nihayet 2012/458 Esas sayılı dosyasından bu kararların devamına karar verildiğini belirtmiş bulunmaktayız ve sözü edilen kararları da icra dosyasına sunmuş bulunmaktayız. Yargıtay 23. H.D. 03.04.2014 T. 2013/9011 E.; 2014/2575 K sayılı ilamında da “davalı tarafın Kadıköy 3. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/639 Esas sayılı dosyasında iflas erteleme davası açtığı, söz konusu davada 29.07.2011 tarihli ara kararı ile İİK’nın 179/a ve b. maddesi kapsamında tedbirlere hükmedildiği, davalı borçlu hakkında tedbir kararından sonra 19.09.2011 tarihinde davacı tarafından yapılan ilamsız takibe davalı borçlunun itirazı üzerine itirazın iptali davası açıldığı, eldeki itirazın iptali davasının görülmesi için borçlu hakkında usul ve yasaya uygun olarak geçerli bir takip yapılması gerektiği, bu hususun dava şartı niteliğinde olduğu, geçerli bir takip bulunmadığı gerekçesiyle, davanın HMK’nın 114/2,115. maddeleri uyarınca dava şartı yokluğundan reddine” karar verileceği belirtilmiş, yerel mahkemenin bu yönde verdiği karar onanmıştır. Denilerek kararın kaldırılması talep ve istinaf edilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :Dava ;itirazın iptali isteminden ibarettir.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Davalı yanın öncelikle usule ilişkin istinaf gerekçesinin incelenmesi gerekmiştir.Bu kapsamda yapılan değerlendirmede ;davalı şirket hakkında İstanbul Anadolu 13. Asliye Ticaret Mahkemesinde görülen iflas erteleme davası nedeni ile davanın ilk açıldığı Kadıköy 4. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2008/934 Esas sayılı dosyasında verilen ihtiyati tedbir kararında yapılmış ve yapılacak takiplerin durdurulmasına karar verildiği görülmektedir.Dava tarihi itibari ile yürürlükte olan İİK 179/b maddesine göre ihtiyati tedbirin verildiği görülmekle bu maddeye göre MADDE 179/b- (Değişik madde ve başlığı: 6728 – 15.7.2016/ m.3) Erteleme kararı üzerine borçlu aleyhine 6183 sayılı Kanuna göre yapılan takipler de dâhil olmak üzere hiçbir takip yapılamaz ve evvelce başlamış takipler durur, ihtiyati tedbir ile ihtiyati haciz kararları uygulanmaz; bir takip muamelesi ile kesilebilen zamanaşımı ve hak düşüren müddetler işlemez.Mahkemece ilgili maddeye göre tedbir verildiği açıkça yazıldığı üzere ; artık sadece takiplerin durdurulacağı, yeni takip yapılabileceği şeklinde bir yorum yapılamayacaktır. Tedbir kararından sonra icra takibinin 2012 yılında yapıldığı , o tarihte ihtiyati tedbir kararının devam ettiği nedenle ortada usulüne uygun bir takip bulunmadığının kabulü gerekir.Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin 2016/12132 Esas ve 2016/8844 Karar sayılı kararı ve Yargıtay 23. Hukuk Dairesi’nin 2013/9011 Esas ve 2014/2575 Karar sayılı kararlarında da tedbir kararından sonra yapılan takiplerin usulüne uygun bir takip sayılmayacağı içtihat edilmiştir.İtirazın iptali davası açısından da davanın dinlenebilirliği açısından geçerli bir takip ve geçerli takibe yönelik yapılmış usulüne uygun bir itiraz bulunması davanın ön koşulu olup, açılan davada bu dava şartı bulunmadığından usulden reddine karar verilmesi gerektiğinden ; davalı yanın usule ilişkin istinaf başvurusunun kabulüne, diğer istinaf sebepleri tahkik edilmeksizin ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına ve açılan dava hakkında yeniden hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davalı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/ 1-b-2 maddesi gereğince KABULÜNE ; İlk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA 2- İlk derece mahkemesine açılan davada Davanın dava şartı yokluğu nedeni ile USULDEN REDDİNE ; koşulları oluşmadığından davalı yanın kötüniyet tazminatı talebinin de reddine Alınması gereken 54,40 TL harçtan peşin alınan 2.478,10 TL nin mahsubu ile fazla yatan 2.423,70 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı yana iade edilmesine Davacı yanca yapılan yargılama giderlerinin davacı yan üzerinde bırakılmasına Davalı yanca yapılan 41,30 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine AAÜT uyarınca hesaplanan 4.080,00 TL ücreti vekaletin davacıdan alınıp davalı yana verilmesine Karar kesinleştiğinde yanların gider/ delil avanslarının iade edilmesine İSTİNAF YARGILAMASINDA 3- Davalı yanca yatırılan 31,40 TL ve 1.913,02 TL iki ayrı peşin harcın karar kesinleştiğinde ve talebi halinde iade edilmesine 4- Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama gideri olen ; başvuru harcı gideri 85,70 TL, dosyanın istinafa gidiş/dönüşü için yapılan 27,00 TL olmak üzere toplam 112,70 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine 5-Davacı avansından kullanılan tebligat giderinin davacı yan üzerinde bırakılmasına 6- İnceleme duruşmasız olarak yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 361.madde uyarınca gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal sürede Yargıtay’a temyiz yolu olanaklı şekilde 14/12/2020 tarihinde ve oy birliği ile karar erildi.