Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/3557 E. 2021/1271 K. 17.06.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/3557 Esas
KARAR NO: 2021/1271
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : İSTANBUL 12. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 10/04/2018
NUMARASI: 2017/203 2018/324
DAVANIN KONUSU: İstirdat (Ticari Satımdan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 17/06/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine çeke dayalı takip başlattığını, ancak davalı tarafın icra dosyasının uzun süre takipsiz bırakarak alacağın zamanaşımına uğramasına neden olduğunu, icra dosyasının tekrar 2014 yılında yenilendiğini, yenilemeden sonra da bir kez daha dosyanın takipsiz bırakıldığını, icra hukuk mahkemesinde bu konuda dava açtıklarını, ancak davanın reddedildiği, kararı temyiz etmeleri üzerine kararın Yargıtay’ca bozulduğunu, bu arada icra dosyasına kararın tehiri icra talepli temyiz etmeleri nedeniyle 27.170,62 TL’yi yatırdıklarını, ancak alacaklı vekilinin tehiri icra kararı gelmediğinden bahisle bu parayı çektiğini, mahkemenin de davanın konusuz kaldığı ve istirdat konusunda da görevli olmadıklarından bahisle karar verilmesine yer olmadığına şeklinde karar verdiğini, icra dosyasına en son 02/03/2016 tarihinde ödeme yaptıklarını, işbu davayı açtıkları tarih itibariyle bir yıllık hak düşürücü sürenin dolmadığını, Yargıtay uygulamasına göre 6 aydan daha uzun takip edilmeyen çeke dayalı icra dosyalarında çek alacağının zamanaşımına uğrayacağını belirterek alacak ve takibin zamanaşımına uğraması nedeniyle cebri icra baskısı altında ödedikleri 27.170,62 TL’nin ödeme tarihinden itibaren avans faiziyle davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacının takibe konu çek nedeniyle İstanbul 11.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açtığı davanın reddedildiğini ve kararın Yargıtay tarafından onandığını, müvekkilinin meşru hamil olduğunu, davacının gerek menfi tespit davası açarak, gerek zamanaşımı iddiasında bulunarak borcu ödememek için direndiğini bildirerek davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, toplanan delillere göre; davacının çekin zamanaşımı süresinin dolduğunu iddia ederek ödenen bedelin istirdadını istediği, davacının çekteki imzasına itirazının bulunmadığı, her ne kadar 6 aylık zamanaşımı süresi içerisinde çekin takibe konulmadığı ve zamanaşımı süresinin dolduğu iddia edilmiş ise de, hamilin keşideciye karşı TTK’nun 732.maddesi gereğince sebepsiz zenginleşmeye dayalı olarak talepte bulunabileceği, bu davada davacının sebepsiz zenginleşmediğini ispatlaması gerektiği, ancak davacı tarafça bu yönde bir delil sunulmadığı, davacının açtığı menfi tespit davasının reddedildiği ve kararın onanarak kesinleştiği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf sebebi olarak; dava dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş, icra mahkemesince verilen kararın Yargıtay kararından lehlerine bozulduğunu, sebepsiz zenginleşme davasının keşidecinin hamile değil, hamilin keşideciye karşı açabileceği bir dava olduğunu, dava konusu olayda ise tam tersine bir durumun bulunduğunu, somut olayda mahkemenin dayandığı TTK’nın 732.maddesinin uygulanmasının mümkün olmadığını, kararın bu yönden hatalı olduğunu, dava konusu çekin 2008 tarihli olup bu tarihte yürürlükte bulunan TTK’nun 726.maddesi uyarınca 6 aylık zamanaşımına tabi olduğunu, davalının başlangıçta 2009 yılında takip başlattığını, ancak itiraz ettiklerini ve ödeme emrinin iptal edildiğini, davalının uzun bir süre icra dosyasını takipsiz bıraktığını ve dosyanın düştüğünü, yıllar sonra 2014 yılında yenilediğini ve kendilerine yenileme muhtırası gelmesi üzerine dosya içeriğinden ve zamanaşımından haberdar olduklarını, alacağın zamanaşımına uğradığını, çekin 27/12/2008 tarihli olup 10 günlük ibraz süresinin 06/01/2009’da sona erdiğini, 6 aylık zamanaşımı dikkate alındığında çekin zamanaşımına uğradığının anlaşıldığını, TTK’da 6273 Sayılı Yasa ile yapılan değişiklik sonucu zamanaşımının 3 yıla çıkarıldığını, İstanbul 10.İcra Mahkemesi’nin çekin 6 aylık zamanaşımına tabi olduğu hususunu sehven gözardı etmesi sonucu davayı reddettiğini, bu kararı temyiz ettiklerini, ancak dosyanın henüz Yargıtay’dan dönmediğini, İİK’nun 169/a maddesindeki düzenlemenin zamanaşımı itirazı için takibin kesinleşmesi zorunluluğunu aramadığını, İİK’da zamanaşımı itirazı için ödeme emrinin tebliğ edilmesini şart koşan bir düzenleme bulunmadığını, itirazın takip kesinleşmeden önce yapıldığını, dava konusu çekin zamanaşımının son olarak 10/02/2014, 30/09/2014 ve 08/06/2015 tarihleri arasında dolduğunu, davalının ise 30/09/2014’de ödeme muhtırası çıkarılmasını istediği, yine 08/06/2015 tarihinde yenileme emri muhtırası çıkarılmasını istediğini, bu tarihler arasında zamanaşımını kesecek başkaca bir işlem yapılmadığını, dolayısıyla zamanaşımının bir kez daha dolduğunu bildirmiştir. İstinaf dilekçesi ekinde davacı vekilince Yargıtay 12.HD’nin 2017/3744 Esas, 2018/5702 Karar sayılı ilamının sunulduğu, buna göre taraflar arasındaki İstanbul 1.İcra Hukuk Mahkemesi’nde görülen 2015/818 esas sayılı dava sonunda verilen davanın konusuz kaldığından karar verilmesine yer olmadığına dair kararın davanın dava tarihindeki şartlara göre değerlendirilmesi gerektiği ve borçlunun zamanaşımı itirazının İİK’nun 169/a maddesi gereğince değerlendirilmesi gerektiğinden bahisle kararın bozulmasına dair olduğu görülmüştür.Davalı tarafından davacı ve dava dışı şahıs aleyhine çeke dayalı olarak toplam 9.720,37 TL’nin tahsili için 24/06/2009 tarihinde kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığı, İstanbul 9.İcra Hukuk Mahkemesi’nce çek aslının kasada olmadığı gerekçesiyle ödeme emrinin iptaline karar verildiği, takibe dayanak çekin 27/12/2008 tarihli, 8.200,00 TL bedelli, keşidecisinin davacı olup hamiline düzenlendiği, çek arkasındaki cirantaların sırayla dava dışı …, hamilin ise davalı olduğu, çekin 29/12/2008’de ibraz edildiği ve arkasının yazdırıldığı görülmüştür. Dava dosyası içinde bulunan İstanbul 36.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/117 Esas, 2013/32 Karar sayılı ilamının incelenmesinde; tarafların aynı olduğu, davacının davalı aleyhine borçlu olmadığından bahisle menfi tespit davası açtığı, yargılama sonunda davanın yerinde görülmediği gerekçesiyle reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 19.HD tarafından 19/09/2013 tarihinde onandığı ve onama kararıyla kesinleştiği görülmüştür.Dosya istinaf incelemesi için dairemizde beklediği sırada davacı vekilince verilen tarihsiz dilekçe ekinde, Yargıtay 12.HD’nin 2019/11261 esas – 14023 karar sayılı ilamının sunulduğu, söz konusu ilamda taraflar arasındaki İstanbul 10.İcra Hukuk Mahkemesi’nden verilen karara karşı dairenin verdiği onama kararına yönelik karar düzeltme talebinin incelendiği, yapılan değerlendirme sonucu dava konusu çekin keşide tarihi itibariyle 6 aylık zamanaşımı süresine tabi olduğu, bu nedenle icranın geri bırakılmasına karar verilmesi gerekirken reddine dair kararın isabetsiz olup hükmün Yargıtay tarafından bu gerekçe ile bozulması gerekirken onandığı anlaşılmakla karar düzeltme isteminin kısmen kabulüne ve hükmün belirtilen gerekçe ile bozulmasına karar verildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, istirdat davasıdır. Davacı taraf, davalının icra takibini birden fazla kez takipsiz bıraktığını ve alacağın zamanaşımına uğradığını belirterek ödemek durumunda kaldıkları tutarın istirdadını istemiştir. Davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Davaya konu icra dosyasının incelenmesinde, davalının davacı ve dava dışı şahıs aleyhine çeke dayalı olarak takip başlattığı, davacının da İstanbul 36.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2011/117 esas sayılı dosyasında menfi tespit davası açtığı, yargılama sonunda davanın reddine karar verildiği ve kararın da Yargıtay’ca onanarak kesinleştiği anlaşılmıştır. Bilindiği üzere istirdat davası borçlu olunmayan bir şeyin icra tehdidi altında ödenmesi nedeniyle açılan bir davadır. Buna göre istirdat davasının açılabilmesi için öncelikli olarak borçlu olunmayan bir tutarın ödenmesi gerekir. Oysa davacı tarafın borçlu olmadığı iddiasıyla açtığı dava reddedilmiştir. Dolayısıyla istirdat davasının dinlenebilir olma koşulları somut olayda gerçekleşmemiştir. Kaldı ki alacağın zamanaşımına uğradığı kabul edilse bile zamanaşımına uğrayan borç eksik borç niteliğinde olup eksik borcun ifa edilmesi halinde geri istenemeyecektir. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına,3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.17/06/2021