Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/3447 E. 2021/1373 K. 02.07.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/3447 Esas
KARAR NO: 2021/1373
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 9. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 27/06/2018
NUMARASI: 2015/499 2018/527
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 02/07/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine çeke dayalı takip başlattığını, takibe konu çekin çalıntı olduğunu, çekteki imzanın da müvekkiline ait olmadığını, takibe konu çekin bulunduğu 10 yapraklı çek karnesinin çalındığını, müvekkilinin bankaya bildirimde bulunduğunu, ayrıca konuyla ilgili hazırlık soruşturmasının da devam ettiğini, davalının ise çeki ciro yoluyla ele geçirerek müvekkili aleyhine takip başlattığını, takip sırasında müvekkilinin emekli maaşlarına haciz konularak toplam 4.968,00 TL haksız tahsilat yapıldığını belirterek müvekkilinin bakiye dosya borcu olan 9.004,36 TL yönünden davalıya borçlu olmadığının tespitine, haksız yere tahsil edilen 4.968,00 TL’nin ise tahsil tarihlerinden itibaren işlemiş avans faizi ile birlikte davalıdan istirdadına ve %40 oranında kötüniyet tazminatının davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, başlattıkları takibin kesinleştiğini, davacının iddialarının haksız ve mesnetsiz olduğunu, davacının ödeme emrine hiçbir şekilde itiraz etmediğini, aralıksız 11 yıl boyunca çeklerin çalıntı olduğundan bahsetmeksizin ödemelere devam edildiğini, 11 yıl sonra böyle bir iddiada bulunulmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, istirdat yönünden bir yıllık zamanaşımı süresinin geçtiğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve adli tıp kurumu raporuna göre; dava konusu çekteki imza yönünden adli tıp kurumundan rapor alındığı, buna göre çekteki imza ile davacının mukayese imzaları arasında ilgi ve irtibat tespit edilemediği şeklinde görüş belirtildiği, dava konusu borca ilişkin icra takibinin devam etmesi nedeniyle zamanaşımı def’inin yerinde olmadığı gerekçeleriyle davanın kabulüne, davacının takip konusu çek nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine, takip sırasında ödenen 4.968,00 TL’nin dava tarihinden itibaren yasal faizi ile birlikte davalıdan alınarak davacıya ödenmesine karar verilmiş, kararı davalı vekili istinaf etmiştir. Davalı vekili, istinaf sebebi olarak; icra dosyasında en son 14/04/2011 tarihinde tahsilat yapıldığını, dolayısıyla dava tarihi itibariyle derdest bir takip dahi bulunmadığı, kaldı ki İstanbul 24.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 26/06/2015 tarihli kararıyla icranın geri bırakılmasına karar verildiğini, davacının maaşından yaklaşık 5 yıl süre ile tahsilat yapılmasına karşın bu ödemelerden haberdar olmadığının düşünülemeyeceğini, bu durumun hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, adli tıp kurumu tarafından imza incelemesi yapılırken kullanıldığı bildirilen yöntem ve teçhizatın değerlendirme yapılmaya müsait olmadığını, karşılaştırılan imzaların kronolojik sıraya göre süreç içinde değişimi de gözlenerek incelenip incelenmediği, çekte yer alan imza ile karşılaştırılan imzalardaki harfler arasındaki mesafe, bağlantı, görünüm, kalem hareketleri ve sair yönlerden karşılaştırmanın nasıl yapıldığı hususunun görsellerle rapora yansıtılmadığını, davacının farklı bir imza atma çabasının tespit edilip edilmediği yönünde bir inceleme yapılmadığını, ilk hamil olan … tanık sıfatıyla beyanlarının dinlenilmesine geçilerek çeki davacıdan bizzat alıp almadığı hususunun sorulması gerektiğini, davacı tarafın sunduğu iki ayrı imza sirkülerinde dahi imzalar arasında farklılıklar bulunduğunu, bu açılardan eksik inceleme yapıldığını, davacının kendi imzasını atması için bir çalışanına yetki verme ihtimalinin göz önünde bulundurulması gerektiğini, mahkemenin bilirkişi raporuyla bağlı olmadığını, davacının 5 yıl boyunca ödeme yapmasına rağmen aradan 11 yıl sonra dava açmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu bildirmiştir. Davalı tarafından davacı ve diğer çek borçluları aleyhine toplam 3.314,34 TL’nin tahsili için çeke dayalı olarak kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığı, takip konusu çekin 11/05/2005 tarihli, 3.000 YTL bedelli, keşidecisinin davacı olup hamiline düzenlendiği, çek arkasında ise …, davalı … cirolarından sonra dava dışı … cirosunun geldiği ve çekin 03/06/2005 tarihinde ibraz edildiği, çek arkasına Bağcılar Şubesi ile yapılan telefon görüşmesine istinaden kayıp/çalıntı olduğu şerhinin yazılı olduğu, icra dosyasında birçok tahsilatın bulunduğu, yapılan incelemede 10/10/2006 tarihinden 14/04/2011 tarihine kadar 54 ay boyunca tahsilatlar yapıldığı, 02/04/2015 tarihinde yapılan kapak hesabında yekün borcun 13.972,36 TL olarak hesaplandığı, yapılan tahsilat tutarının 4.968,00 TL olduğu, bakiye borç miktarının ise 9.004,36 TL olarak belirtildiği görülmüştür. İstanbul 24.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2015/240 – 579 E.K sayılı ilamının incelenmesinde; davacının çekin 6 aylık zamanaşımına tabi olması nedeniyle takibin iptalini istediği, mahkemece şikayetin kabulü ile takip ve zamanaşımı sebebiyle icranın geri bırakılmasına karar verildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan adli tıp kurumunun 30/10/2017 tarihli raporunda; inceleme konusu çekte yer alan keşideci imzası ile davacının mukayese imzaları arasında ilgi ve irtibat tespit edilemediğinin belirtildiği görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, icra takibinden sonra açılan menfi tespit ve istirdat davasıdır. Davalı taraf, davacı aleyhine çeke dayalı icra takibi başlatmış, davacı ise çekteki imzanın kendisine ait olmadığını iddia etmiş, davalı ise davanın reddini savunmuştur. Yargılama sırasında alınan adli tıp kurumu raporu içeriğinden dava konusu çekteki imza ile mukayese imzalar arasında ilgi ve irtibat tespit edilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Somut olayda ispat külfeti yani imzanın davacıya ait olduğunun ispatı çeke dayalı hak talebinde bulunan davalıdadır. Alınan adli tıp kurumu raporu içeriğinden çekteki imzanın davacıya ait olduğu tespit edilemediğinden imzanın davacıya ait olduğu hususu ispatlanamamıştır. Davalı vekilinin adli tıp kurumu raporuna yönelik istinaf sebepleri ise rapor içeriği gözetildiğinde yerinde görülmemiştir. Dolayısıyla menfi tespit hükmü isabetlidir. Öte yandan dava konusu uyuşmazlıkla ilgili tanık dinlenilmesi talebi de yerinde değildir. Yine davacının 5 yıl boyunca ödeme yaptığı ileri sürülmüş ise de, yapılan ödemelerin davacının maaşından kesinti şeklinde olduğu ve ödeme miktarları gözetildiğinde bu yöndeki istinaf talebi de yerinde görülmemiştir. Ayrıca icra hukuk mahkemesince icranın geri bırakılmasına dair karar verilmesi davacının huzurdaki davayı açmasına engel değildir. Bir başka ifadeyle davacının işbu davayı açmakta hukuki yararı bulunmaktadır. Açıklanan tüm bu hususlar gözetildiğinde davalı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davalı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 544,29 TL harçtan, peşin alınan 136,07 TL harcın mahsubu ile bakiye 408,22 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.02/07/2021