Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/3313 E. 2019/2560 K. 22.11.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/3313 Esas
KARAR NO : 2019/2560
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/07/2018
NUMARASI : 2014/550 2018/782
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kambiyo Senetlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/11/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, davalının müvekkili aleyhine bonoya dayalı olarak icra takibi başlattıığını, müvekkilinin imza inkarında bulunarak icra hukuk mahkemesinde açtığı davanın eksik inceleme ile karara bağlandığını, söz konusu belgenin şekil şartlarını taşımadığından bono niteliğinde olmadığını, bono olması için bir belgenin kayıtsız şartsız belirli bir parayı ödeme vaadi içermesi gerektiğini, oysa dava konusu belgedeki senedin vadesinde ödenmediği takdirde 100.000,00 USD cezai şart ödeneceğinin şart koşulduğunu, dolayısıyla bu belgenin bono niteliğinde olmadığını, bedeli olan 100.000,00 USD’nin yazıyla yazılmadığını, ayrıca imza ve isim yazısının müvekkiline ait olmadığını, 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nin aldırdığı adli tıp ihtisas kurumunun 11/03/2013 tarihli raporu ve adli tıp fizik ihtisas dairesinin 05/09/2013 tarihli raporlarına göre imzanın müvekkiline ait olmadığını, konuyla ilgili en uzman kuruluşun adli tıp kurumu olduğunu, bu belgenin müvekkilinin boş bir kağıda attığı imzanın üzerinin bilgisayarda doldurulmak suretiyle de üretilmiş olabileceğini, belgedeki imzanın ıslak imza olup olmadığı, üst kısmının sonradan doldurulup doldurulmadığı, imza taşıması yapılıp yapılmadığının bilirkişi tarafından incelenmesi gerektiğini, ayrıca belgede bahsedilen böyle bir borcun da olmadığını, müvekkilinin tacir ve şahıs şirketi olup alacak ve borçlarını ticari defterlerine kaydettiğini, oysa müvekkiline ait defterlerde böyle bir borcun bulunmadığını, davalının geçimini ağır ekonomik suçlardan sağladığını, davalının Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi’nde suç örgütü kurma, yağma, ruhsatsız silah bulundurma, adam yaralama, tehdit ve adam kaçırma suçlarından 36,5 yıl ceza aldığını, şuan firarda olduğunu, davalının bu miktarda para verecek kadar mal varlığının bulunmadığını, senedin ihdas nedeninin talil edildiğini, müvekkilinin %22 hissedar hissesini ….’e devrettiği ve karşılığında sıralı çekler aldığını söylediğini, oysa müvekkilinin Bakırköy’de … yapmış olduğu inşaatta hissesi ve ortaklığı bulunmadığını, davalıdan elden para almadığını belirterek müvekkilinin borçlu olmadığının tespitine, senedin ve takibin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, dava konusu senedin nakden kaydı içeren kambiyo senedi olduğunu, ispat külfetinin davacıda bulunduğunu, senedin unsurları tam olup bono vasfında olduğunu,imza inkarı dışındaki sonradan düzenlendiği ve benzeri iddiaların dinlenemeyeceğini, imzanın davacıya ait olduğunu, müvekkiliyle ilgili iddiaların gerçek dışı olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; uyuşmazlığa konu belgenin bononun geçerli unsurlarını taşıdığı, davacının bu hususa ilişkin itirazlarının yerinde olmadığı, her ne kadar İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nde imza incelemesi yapılmış ise de, icra mahkemeleri dar yetkili olduğundan mahkemece yeniden imza incelemesi yapılması yoluna gidildiği, adli tıp kurumundan alınan 23/06/2016 tarihli ve İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Ünstitüsünden alınan 28/04/2017 tarihli raporlara göre dava konusu senetteki isim yazısı ve imzanın davacının eli ürünü olduğu yolunda görüş bildirildiği, dolayısıyla dava konusu senetteki isim yazısı ve imzanın davacının eli ürünü olduğu, davacının bu yöne ilişkin itirazlarının yerinde olmadığı, davacının diğer iddiasının hata, hileye dayalı olarak senedin düzenlendiği iddiası olup davacının bu konuda yasal süreden sonra tanık listesi sunduğu, davalının da muvafakat etmediği, dolayısıyla tanık dinlenmediği, davaya konu senette nakden ibaresinin bulunduğu, davalının hazırlık soruşturması sırasında arsa inşaat hisse devri karşılığında davacıya nakit para verdiğini, hisse devri yapılmayınca dava konusu bononun verildiğini beyan ettiği, buna göre beyanın talil niteliğinde bulunmadığı, davacının bedelsizlik iddiasını yazılı delille ispatlayamadığı, davacı tarafından yemin hakkının kullanıldığı, davalı mirasçılar tarafından yeminin kabul edilerek eda edildiği gerekçeleriyle davanın reddine, mahkemece verilen ihtiyati tedbir kararı infaz edildiğinden davacının %20 tazminatla sorumluluğuna karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili istinaf sebebi olarak; dava konusu belgenin cezai şartı içerdiğini, bu nedenle bono vasfında olmadığını, ayrıca TTK’nun 676/2 maddesi uyarınca yazıyla ve rakam ile gösterilen bedeller arasında fark bulunması halinde bedelin geçerli olduğunu, buna göre davaya konu belgedeki borç bedeli belli olmadığından düşük rakam olan 100.000,00 USD’nin esas alınması gerektiğini, imza ve isim yazısının müvekkiline ait olmadığını, İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nde alınan adli tıp fizik ihtisas dairesinden verilen 11/03/2013 tarihli ve 05/09/2013 tarihli raporlara göre isim yazısı ve imzanın müvekkiline ait olmadığını, yine grafolog uzmanı …’in raporuna göre de, isim yazısı ve imzanın davacının eli ürünü olmadığının belirlendiğini, buna rağmen mahkemenin adli tıptan tekrar rapor aldığını, dosyada alınan adli tıp raporunda senedin mutat senetlerden olmadığı, senedin muhtemel isim yazısı ve imzadan faydalanarak tanzim edildiğinin belirtildiğini, buna göre belgenin sahte olduğunu, adli tıp raporuna itiraz ettiklerini, ancak mahkemenin bu konuda olumlu ya da olumsuz bir karar vermediğini, raporun eksik yazıldığını, adli tıp genel kurulunun çalışma usullerine ait genel hükümleri gereğince daha önceki raporda imzası bulunan uzmanların ihtisas dairesindeki görevi devam ettiği sürece katılımının zorunlu olduğunu, dosyaya sundukları 2 adli tıp raporunda önceki uzmanların katılımı olmaksızın daha önceki raporla çelişkili bir karar alınması mümkün olmayacağından daha önce imzası bulunan uzmanların bulunduğu bir kurulca rapor tanzimi gerektiğini, raporun bu yönlerden de hatalı olduğunu, icra hukuk mahkemesinde alınan iki raporda da VSC 5000, VSC 6000 H/S, Forensic XP 4010 D, Esda 2, Büyüteç, Stereo mikroskop aletleriyle inceleme yapıldığının belirtildiğini, bu dosyada alınan raporda da yine aynı aletlerle inceleme yapıldığının belirtildiğini, ancak sadece sonuç kısmının farklı olduğunu, kes kopyala yapıldığını, yeterli inceleme ve araştırma yapılmadığını, dosyanın tekrar incelenmesini istediklerini, ancak bazı sorularının açıklığa kavuşmadığını, özellikle belgenin imza atıldıktan sonra yazıcıdan doldurulup doldurulmadığı, kalem farklılıkları olup olmadığı, kat izi olup olmadığı, var ise kat bölgelerinde toner mürekkebi, partikül, sıçrama vs olup olmadığı hususlarının anlaşılamadığını, mahkemenin bu itirazların hiçbirini dikkate almadığını, esasen yargılamanın başından beri bu hususların İstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Tıp Fakültesi Adli Tıp Anabilim Dalı Başkanlığı’nca bu soruların cevaplanacağının söylendiğini, mahkemenin buradan rapor alması gerektiğini, sanık hakkında dolandırıcılık ve sahtecilik suçundan İstanbul 28.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/356 esas sayılı dosyasında devam ederken davalı sanığın Ankara 11.Ağır Ceza Mahkemesi’nin dosyasında 36,5 yıl hapis aldığını ve yurt dışına kaçtığını, dolayısıyla asliye ceza mahkemesindeki duruşmalara katılmadığını ve yurt dışındayken vefat ettiğini, davanın düştüğünü, davalının dava konusu senet hakkında avukatı yanında ifade verdiğini, bu ifadelerin ikrar mahiyetinde olduğunu, müvekkilinin Bakırköy’de … yaptığı inşaatın hem inşaat, hem arsanın resmiyette %22 hissedarı olduğunu belirttiğini, tapuda istenen yazıda bu iddianın gerçek olmadığının ispatlandığını, davalının beyanına göre müvekkilinin hisselerinin yarısını devretmeyi teklif ettiğini, bu konuda belge düzenlemediklerini, müvekkiline devir sebebiyle 300 bin USD ödediğini beyan ettiğini, oysa davalının bu miktar para ödeyecek durumunun olmadığını, kaldı ki 300 bin USD ile böyle bir yerin %11’inin alınamayacağını, yine müvekkilinin böyle bir hissesinin de olmadığını, ayrıca elden 30 bin USD para verdiğini iddia etmiş ise de, bu iddianın gerçek olmayıp elinde belgesi olmadığını, davalının senedin ihdas nedenini tahrip ettiğini, dolayısıyla ispat külfetinin davalıya geçtiğini, müvekkile neyin karşılığında 855 bin USD verdiğini ispat etmesi gerektiğini, müvekkilinin gerçekte de bu şekilde borcu bulunmadığını, davalının müvekkilinin kız kardeşinin kocası olup aralarında yakın akrabalık bulunduğunu, bu nedenle taraflar arasındaki durum açısından kanıtla ispatın mümkün olduğunu, müvekkilinin ticari defterlerinde böyle bir borç olmadığının bilirkişi raporuyla ispatlandığını, davalının sabıka kaydındaki suçlardan biri de imza taklidi yapmak ve isim kullanmak suretiyle hırsızlık suçu olduğunu, müvekkili ile davalı arasında para alışverişi bulunmadığını, senette 45 gün içinde ödenmediği takdirde 100 bin USD cezai şart konulduğunu, bu durumun gabin niteliğinde olduğunu, ticari ilişki bulunmadığını, ayrıca tarafların senet arihinden 6 yıl öncesinden beri görüşmediklerini, davalının bu süre zarfında cezaevinde olduğunu, davalının hisse ortaklığı için senet alındığını söylemekle bir anlamda senedin teminat senedi olduğunu ikrar ettiğini, tanık deliline dayandıklarını, bu konuda 04/12/2017 tarihinde tanık listesini sunduklarını, ancak mahkemenin süresinde olmadığından bahisle tanık dinlemediğini, oysa tanık listesi için bir süre öngörülmediğini, HMK’nun 140/5 maddesi uyarınca kesin süre verilmiş olsaydı dahi bunun ancak tanık delili dışındaki belge niteliğindeki delillerle ilgili olduğunun hükme bağlandığını, 19/04/2018 tarihinde tanık dinletme gerekçelerini tekrar mahkemeye sunduklarını, HMK’nun 243.maddesinin açık hükmüne rağmen tanık dinlenmediğini, ayrıca yemin etmelerini istedikleri hususun dilekçeye yazıldığını, ancak mahkemenin bu yazıdaki bir kısım talebi reddettiğini, bu durumun savunmanın kısıtlanması olduğunu, davalının 11/08/2006 ila 29/12/2011 arasında tutuklu olduğunu, davalıların murislerinin cezaevindeyken alacağı olduğunu beyan ettiğini, oysa senedin tanzim tarihinin davalı murisin cezaevinden çıktıktan sonraki bir tarih olan 2012 yılına ait olduğunu, bu durumun da talil olup ispat külfetinin davalılara geçtiğini, ayrıca tazminata hükmedilmesinin de doğru olmadığını, davalı tarafın tazminat talebi bulunmadığını, müvekkilinin imza inkarının da olduğu gözetilerek tazminata hükmedilemeyeceğini bildirmiştir. İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nde alınan 11/03/2013 tarihli adli tıp kurumu raporunda; inceleme konusu belgedeki imza ve isim yazısının davacının eli ürünü olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nde alınan 30 Kasım 2012 tarihli raporda; imzanın davacının eli ürünü olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nde adli tıp kurumu fizik ihtisas dairesinden alınan 8 kişilik 05/09/2013 tarihli raporda; imza ve isim yazısının davacının eli ürünü olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nde Jandarma Genel Komutanlığı’ndan alınan 05/05/2014 tarihli raporda; imzanın davacının eli ürünü olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. İstanbul 12.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2012/686 esas -2014/890 karar sayılı ilamının incelenmesinde; davacının …, davalının … olduğu, yargılama sonunda davanın reddine karar verildiği, kararın Yargıtay 12.Hukuk Dairesi’nce 23/12/2014 tarihinde onandığı, karar düzeltme talebinin ise 30/04/2015 tarihinde reddedildiği anlaşılmıştır. İstanbul 28.Asliye Ceza Mahkemesi’nin 2013/356 esas – 2015/467 karar sayılı kararının incelenmesinde; davalının sanık olarak yargılandığı, yargılama sırasında imzanın müşteki …’ın eli ürünü olmadığı, ancak sanık …’nin 23/09/2015 tarihinde vefat etmesi nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verildiği görülmüştür. Davalı tarafından davacı aleyhine İstanbul ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında 1.508.733,00 TL asıl alacağın %17,75 ticari faiziyle tahsili için 02/05/2012 tarihinde kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlatıldığı görülmüştür. Takip dayanağı fotokopisinin incelenmesinde ise; A4 kağıdına yazılmış bono başlıklı bege olduğu, belgede “bu emre muharrer senedin karşılığında 20 Nisan 2012 tarihinde … veya emrü havalesine 855.000,00 USD ödeyeceğim. Bedeli nakden ahzolunmuştur. Senet vadesinde ödenmediğinde cezai şart olarak 100.000,00 USD ödeyeceğim. İhtilaf halinde İstanbul mahkeme ve icra dairelerinin yetkisini şimdiden kabul ederim. 05/03/2012 … imza” şeklinde olduğu görülmüştür. Yargılama sırasında adli tıp kurumu fizik ihtisas dairesinden alınan 23/06/2016 tarihli 8 kişilik raporda; imza ve isim yazısının …’ın eli ürünü olduğu, inceleme konusu belgedeki imzanın ıslak imza olduğu, senedin mutat senetlerden olmadığı, imza ve isim yazısının belge içeriğindeki yazılara ve belge bölümüne göre konumunun mutat yerleşimde olmadığı, metin kısmının başlangıcı, harf boyutları, satır aralıkları ve içerdiği boşluklar dikkate alındığında, belgede mevcut isim yazısı ve imzaya yaklaşma gayreti ile yazılmış olduğu, imzanın alt kısmında imzanın devamında bulunan gramalar ile biçimsel benzerlikler gösteren grama fulaj izleri görüldüğü, bu izlerin müselsilen imzalanmış belgelere ait olabileceği de dikkate alındığında, söz konusu senedin kuvvetle muhtemel isim yazısı ve imzadan faydalanılarak tanzim edilmiş olduğu, yazı yaşı tayinine yarayan ve kullanılan bir yöntem bulunmadığından yazıların yaşı hususunda bir tespite gidilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Belge İnceleme Birimince düzenlenen 25/04/2017 tarihli 3 kişilik uzman raporunda; imzanın ıslak imza olduğu, tükenmez kalemle atıldığı, başka belgeden nakledilmediği, isim yazısı ve imzanın …’ın eli ürünü olduğu, belgenin tümünde kimyasal veya fiziksel, silinti ve/veya kazıntı saptanmadığı, bilgisayar yazısıyla kalem yazısı arasında yaş farkı olup olmadığı hususunda bir değerlendirme yapılmadığı, senet üzerinde yazıcı, toner kalıntılarının bulunmasının metin kısmının yazıcı tonerinden oluşması ve satır aralığının düzenli olması dikkate alındığında, metin yazılarının tamamı veya bir kısmının elektronik ortamdan taşınmak suretiyle oluşturulmamış olduğu, tümünün tek seferde bilgisayar yazıcısı ile oluşturulduğu, senetteki bilgisayarla yazılı metin geniş olarak yazılmış olması dikkat çekmekle birlikte mevcut verilerle sorulan hususlarda daha ileri bir tespite gidilemediği yolunda kanaat bildirildiği görülmüştür.Davalının yargılama sırasında vefat ettiği ve mirasçılarının davaya dahil edildiği anlaşılmıştır. Davacının tanık dinletme talebinin gerek 25/01/2018 tarihli celsede tanık listesinin yasal sürede sunulmadığı, davalının da muvafatının olmadığı gerekçeleriyle, gerekse 19/04/2018 tarihli celsede müddeabihin değeri ve senetle ispat kuralı dikkate alınarak reddine karar verildiği görülmüştür. Davacı tarafa 25/01/2018 tarihli celsede yemin teklif hakkının hatırlatıldığı, davacı vekilince yemin teklif hakkının kullanıldığı, mahkemenin 31/05/2018 tarihli celsede davacı tarafça hazırlanan listenin c,d,e,g,h,i,j,k,l,m,n sırasındaki sorular yönünden yemin teklif talebinin reddine karar verildiği, a,b ve f sırasındaki yazılı sorular yönünden yemin teklifinde bulunulduğu, buna göre davalı mirasçıların 31/05/2018 tarihli celsede; murisi cezaevinde ziyaretine gittiklerinde davacıya para verdiğini söylediğini, kendi yanlarında davalının davacıya para vermediğini, verdiği paranın 855.000,00 USD olduğunu söylediğini, bu paranın ortaklık için verildiğini söylediği yolunda beyanda bulunarak yemini eda ettikleri görülmüştür. Davalının hazırlık soruşturması sırasında müdafisi eşliğinde verdiği 14/01/2013 tarihli beyanında; müşteki …’ın kayınbiraderi olduğunu, müştekinin Bakırköy’de … yaptığı inşaatın hem inşaatta , hem de arsada %22 hissedar olduğunu, paraya sıkıştığını, kendisine ait hissenin %11’ini devretmeyi teklif ettiğini, kendisinin de bu devri kabul ettiğini, şifahen %11 hisseyi devraldığını, yazılı belge düzenlemediklerini, buna göre kendisine 300 bin USD verdiğini, parayı peyder pey ödediğini, ruhsat tamamlandıktan sonra inşaat yapımına geçildiğini, inşaat yapı masrafını ödeyemediğini, bunun üzerine %22’lik hisseyi … devrettiğini, karşılığında nakit almadığı için sıralı çekler aldığını söylediğini, %11’lik hissenin …’e devri sırasındaki değerinin 825.000,00 USD olduğunu, ayrıca 30.000 dolar elden müştekiye borç para verdiğini, …’dan olan alacağının 855.000,00 USD’ye ulaştığını, 05/12/2013 tarihinde …’ın adını ve imzasını atmak suretiyle kendisine verdiğini beyan ettiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, takibe konu bono nedeniyle borçlu olmadığının tespitini talep etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Yargılama sırasında imza incelemesi yönünden birçok kez rapor alınmış olup en son İstanbul Üniversitesi Adli Tıp Enstitüsü Belge İnceleme birimince düzenlenen 25/07/2017 tarihli uzman raporu alındığı, söz konusu raporun usul ve fenne uygun olduğu, ayrıntılı incelemeyi içerdiği ve istinaf denetimine de elverişli bulunduğu gözetildiğinde, mahkemece söz konusu raporun hükme esas alınması isabetlidir. Bu itibarla imza incelemesine yönelik istinaf talepleri yerinde değildir. Öte yandan söz konusu rapor içeriğinden senedin imza taşımak suretiyle oluşturulmadığı, tek seferde oluşturulduğu anlaşıldığından, davacının bu yöndeki iddialarının da ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır. Yine davalının, dava konusu senetle ilgili olarak ceza soruşturması sırasında verdiği ifadeleri, senedin ihdas sebebinin ta’lil niteliğinde değildir. Dolayısıyla bu yöne ilişkin istinaf sebepleri de yerinde değildir. Ayrıca taraflar yakın akraba olmakla beraber aralarındaki hukuki ilişki senede bağlandığından artık tanık dinlenmesi mümkün değildir. Sadece senedin keşidesi ile ilgili olarak hile, tehdit veya cebir iddiaları varsa bununla ilgili olarak tanık dinlenmesi mümkün olup davacı tarafça tanık listesi süresinde verilmediğinden mahkemenin bu konudaki gerekçesi yerinde olup bu husustaki istinaf sebebi de yerinde değildir. Öte yandan davalı mirasçıların yemin beyanlarının içeriği dikkate alındığında, davacı vekilinin yemine yönelik istinaf sebepleri yerinde değildir. Yine davacı taraf, davalının tazminat talebi olmadığı halde tazminata hükmedilmesinin doğru olmadığını ileri sürmüş ise de, cevap dilekçesinin incelenmesinde; davalı vekilinin 23/10/2014 tarihli cevap dilekçesinin sonuç ve istem kısmında %20 oranında talep ettiği, ayrıca senedin taraflar arasında düzenlendiği, bir başka ifadeyle senedin düzenleyeninin davacı, lehtarın ise davalı … olduğu gözetildiğinde tazminat şartlarının oluştuğu anlaşıldığından bu yöne ilişkin istinaf talepleri de yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2- Alınması gereken 44,40 TL harçtan, peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 8,50 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.22/11/2019