Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/2851 E. 2021/1060 K. 27.05.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/2851 Esas
KARAR NO: 2021/1060
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2018
NUMARASI: 2016/67 E. – 2018/31 K.
DAVANIN KONUSU: Markanın Hükümsüzlüğü, Ticaret Unvanının Terkini
KARAR TARİHİ: 27/05/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketin 1980 yılından beri faaliyet gösteren, şubeleri olan ve 250 çeşidin üzerinde standart ürün ile tüketiciye hizmet veren bir kuruluş olduğunu, TPE nezdinde “…” ibaresini içeren … sayılı markaların müvekkili adına tescilli olduğunu, bu markaların seri marka mahiyeti taşıdığını, müvekkilinin tescilli ticaret unvanının esaslı unsurunu oluşturan “…” ibaresinin 24.06.2004 tarihinden bu yana davacı adına kayıtlı “www…..com.tr” alan adında da kullanıldığını, “…” ibaresinin kullanılan emtialarda meşhur ve maruf hale geldiğini, davalının ise 2010/82281 sayılı “…” ve 2012/54469 sayılı “… + şekil” markalarını tescil ettirdiğini, davalı markaları ile müvekkili markaları arasında iltibas oluşturacak şekilde benzerlik bulunduğunu, davalının markalarında geçen “…” ibaresinin markanın kullanıldığı Adatepe bölgesinin kısaltması olduğunu, bu nedenle nihai tüketiciler nezdinde bu markaların müvekkili markaları ile karıştırılma ihtimali bulunduğunu, davalının kötü niyetli olduğunu ve bu durumda haksız kazanç sağladığını, yine davalıya ait olan ve 01.06.2012 tarihinde oluşturulmuş www…..com.tr alan adının da davacının alan adı ve markası ile iltibas yarattığını, ayrıca davalının ticaret unvanının da müvekkili firmanın ticaret unvanı ile benzer olduğunu, davalının tüketici ve ticaret çevrelerinde davacı firma gibi algılanmak için bu yola başvurduğunu, bu sebeplerle davalı adına tescilli 2010/82281 sayılı “…” ve 2… sayılı “… + şekil” markalarının hükümsüzlüğüne ve sicilden terkinine, “www….com.tr” alan adına erişimin engellenmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davalı şirketin 01.01.1998 tarihinde kurulduğunu ve “Ada Manolya” markasıyla bu tarihten beri faaliyet gösterdiğini, markanın TPE nezdinde 2010 yılından bu yana tescilli olduğunu, iş bu davanın 5 yıllık zamanaşımı süresi içinde açılmadığını, davalının “…” markası ve logosunun davacının logosu ile benzerlik göstermediğini, birbiriyle karıştırılmasının mümkün olmadığını, davalı markasındaki “…” ve “…” kelimelerinin marka tescil belgesinde yan yana ve aynı puntolarla kullanıldığını, “…” ibaresinin ön plana çıkartılmadığını, tüketici nezdinde “…” algısı yaratılmadığını ve iltibasa yol açacak bir durum bulunmadığını, davacının sadece İstanbul’da faaliyet göstediğini ve tüm ülkede bilinen tanınmış bir marka olmadığını, davalının “…” pastanesi adı altında tek bir dükkanı bulunduğunu, Adatepe sitesi içinde bir dükkanda faaliyet gösterdiğini, davacının Anadolu Yakasında Maltepe Bağdat Caddesinde şubesi bulunmadığını ve bu nedenle buradaki müşteri kitlesince davalı işletmesi ile davacı işletmesinin karıştırılmasının mümkün olmadığını, her iki şirketin ticaret unvanlarının da iltibas yaratmadığını, bu sebeplerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “….TMK 2. Madde de “Herkes haklarını kullanırken ve borçlarını yerine getirirken dürüstlük kurallarına uymak zorundadır. Bir hakkın kötüye kullanılmasını hukuk düzeni korumaz” hükmüne yer verildiği, 6769 Sayılı SMK 25/6 maddesinde “Marka sahibi sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği halde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötüniyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez.” hükmünün düzenlendiği, davacı ve davalı şirketin ticaret sicil kayıtları ile davalı tanıklarının ifadelerinden davacı şirketin 1993 yılında Sultanbeyli’de kurulduğu, şirket ortağı ve yetkilisi olan …. davalı şirketin ortağı ve yetkilisi olan …’ın kayınpederi olduğu, davalı şirketin ise 1998 yılında kurulduğu, davalı tanığı …’ın “kendisinin 12 yaşından beri … Pastanelerinde çalıştığını, halen 36 yaşında olduğunu ve halen … Pastanesinde çalıştığını, …, … ve … 5-6 yıl ortaklık yaptıklarını, daha sonra patronların ayrıldıklarını, …’ın Adatepe’deki … Pastanesini açtığını, … da pastanenin açılışına geldiğini, zaman zaman imalathanelerini kullandıklarını” söylediği, yine davalı tanığı …’nın da ifadesinde benzer beyanlarının bulunduğu, davacı şirket ortağı ile davalı şirket ortağı arasında akrabalık ilişkisi bulunması nedeniyle davalının … işletme adını ve markasını kullandığını davacı tarafın bildiği, tanıkların davacı şirket yetkililerinin açılışa geldiğini ve imalathanelerini kullandığını söylediklerinin görüldüğü, dava tarihinde yürürlükte bulunan 556 Sayılı KHK ‘da sessiz kalma sureti ile dava açma hakkının kaybedileceğine dair düzenleme bulunmamakla birlikte, uygulamada ve Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’nin (ticaret ünvanının terkini talepli benzer bir davada vermiş olduğu, 26/11/2012 tarihli, 2011/12623 E,2012/19165 K sayılı kararı ve marka tesciline sessiz kalınması halinde MK 2. Madde gereğince sessiz kalarak MK 2. Maddeye aykırı davranılması halinde dava açma hakkının yitirileceğine dair 14/06/2012 Tarihli 2010/8788 E, 2012/10516 K sayılı Kararı) yerleşik içtihatları ile MK 2 maddesi gereğince hakkın kötüye kullanılmasının korunamayacağının kabul edildiği, 6769 sayılı SMK 25/6 maddesinde , 5 yıllık sessiz kalma süresi öngörülmüşse de, SMK öncesinde sessiz kalma süresinin uyuşmazlığın niteliğine ve halin icabına göre belirleneceği uygulamada kabul edilmekle, davacının davalı tarafın manolya markasını tescilsiz ve tescilli olarak kullanıldığını, davalının …San. Ve Tic. Ltd. Şti ticari unvanını kullandığını bilmesine rağmen uzun süre sessiz kaldığı, davalının web sitesi alan adının 01.06.2012 tarihinde tescil edildiği, dava tarihine kadar sessiz kalındığı ,davacının iyiniyetli olmadığı, davanın hakkın kötüye kullanılması niteliğinde bulunduğu ve hukuk tarafından korunamayacağı, MK 2. Madde gereğince dava açma hakkının yitirildiği” gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; mahkemece tanık beyanı esas alınarak bilirkişi raporu dikkate alınmaksızın davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, marka kullanımı bakımından kullanımın somut bir şekilde ve yazılı olarak kanıtlanması gerektiğini, tanık delilinin takdiri deliller arasında olduğunu, kesin delil olmadığını, zayıf bir delil olduğunu, tanıkların birinin davalı yanında “senelerdir” çalışmakta olduğunu, tarafsız olmasının mümkün olmadığını, Karşı taraf yetkilisinin müvekkili firma ortaklarından birinin damadı olmak ile birlikte daha evvel müvekkili firma bünyesinde müvekkiline ait bostancı şubesinin başında bulunan kişi olduğunu, daha sonra yaşanan ihtilaflar sonucunda davalı firma yetkilisi müvekkili bünyesinden ayrıldığını, müvekkili firmanın izni ve kabulü olmaksızın adatepe’de dava konusu marka altında kendisine ait bir işletme açtığını, davalının kullanımı bakımından müvekkilinin zımni dahi olsa herhangi bir kabulü olmadığını, davalının haksız kullanımının öğrenildiği andan hemen sonra ve dava konusu markalar bakımından mevcut hak düşürücü süre geçirilmeksizin dava açıldığını, davalı tarafla müvekkilin ortaklarından birinin akrabalık ilişkisi bulunsa dahi davalı tarafla müvekkili ortağının senelerdir görüşmediğini, davalı tanığının davalının müvekkili firma bünyesinde bostancı şubesinin başında olduğu dönemde yapmış oldukları kullanımları davalının kendi adına adatepe’de açtığı işletmedeki kullanımları gibi ifade ettiğine ilişkin beyanının gerçek dışı olduğunu, davalı tanığının işletmenin isminin değiştirilmesini “müşterilerin talebi üzerine ada ismini ekledik” şeklinde açıkladığını, hayatın olağan akışına uygun olmayan beyana itibar edilemeyeceğinin ortada olduğunu, tanığın yalan söylediğini, davalı tanıklarından …’nın talimat mahkemesindeki beyanında “… bu dükkanda taraflar ortak olarak 3-5 sene çalıştılar, … 3-5 yıl çalıştıktan sonra ortaklık bitti, herkes kendine çalıştı, daha sonra bu dava çıktı, bildiğim kadarıyla … isminde bir anlaşmazlık var,” şeklindeki beyanı ile iddialarını desteklediğini, Davalının müvekkilin marka algısını, tüketiciler nezdinde oluşturduğu kalite algısını ve dolayısı ile itibarını da zedelediğini, davalı tarafça üretilen ve satılan ürünlerin kalitesi müvekkili firma ürünleri kalitesinde olmamasına karşın, müvekkili firma markası altında satılmakta olduğunu,Tanıtımlarında 1998 senesinde kurulduğunu bildiren davalı yanın, kendi ürettiği magnet gibi tanıtım materyallerinde markalarının altına “since 1980” ibaresine yer vermelerinin kötü niyetli olduğunu kullanımın “ada manolya” markası altında gerçekleştirilen kullanım olmadığını, davalı tarafça eski tarihli faturalar, markasal kullanımı gösterir eski tarihli deliller vb. bir delil ibraz edilmediğini, davalı tarafın müvekkili markası “…” pastaneler zincirinin adından faydalanmak sureti ile kötü niyetli olarak haksız tescil edilmiş bir marka olduğunu, Müvekkil firmanın tescilli ticaret unvanını sektörde kullanmakta olduğu bahse konu tanınmış markaları ile nihai tüketici nezdinde bilinir ve güvenilir kıldığını, müvekkili firmaya ait … ibareli ticaret unvanı mevcut iken; davalı yan aynı iştigal alanlarında … SANAYİ VE TİCARET LİMİTED ŞİRKETİ unvanını adına tescil ettirmesinin kötüniyet göstergesi olduğunu, kötü niyetli davalı yan adına tescil edilmiş olan ticaret unvanının da sicilden terkinini gerektiğinin belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, davalı adına tescilli … sayılı “…” ve … sayılı “…” ibareli markaların hükümsüzlüğü, ticaret unvanının terkini, alan adına erişimin engellenmesi istemlerine ilişkindir.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Dava; 05.04.2016’da açılmıştır.TPMK gelen belgelere göre; … sayılı … ibareli marka 29,30 nolu emtia sınıflarında 11.03.1998’den beri davacı adına, … sayılı … ibareli marka 43 nolu emtia sınıfında 11.03.1998’den beri davacı adına, 2007/54373 sayılı … ibareli marka 30 nolu emtia sınıfında 23.09.2009’den beri davacı adına, 107320 sayılı … ibareli marka 30 nolu emtia sınıfında 23.12.1998’den beri davacı adına tescillidir.2010/82281 sayılı … ibareli marka 30 ve 43 nolu emtia sınıflarında 02.05.2012’den beri davalı adına sicile kayıtlı, 2012 54469 sayılı ada … ibareli marka 30 ve 43 nolu emtia sınıflarında 25.08.2014’Ten beri davalı adına sicile kayıtlıdır.Ticaret sicil kayıtlarına göre;Davacının …SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ şeklindeki ticaret unvanının 01.07.1993’te tescil edilmiştir ve şirket ortakları …’dır. Davalının … TİCARET LTD ŞTİ şeklindeki ticaret unvanı 14.07.1998 tarihinde sicile tescil edilmiştir ve şirket ortakları …, …’dır. Ticaret unvanı yönünden sessiz kalmanın ne kadar süre geçtikten sonra hak kaybına sebep olacağı TTK’de düzenlenmiş değildir. Bununla birlikte 10.01.2017 tarihinde yürürlüğü giren 6769 Sayılı Sınai Mülkiyet Kanunu ile ilk defa marka hukukunda hükümsüzlük davaları yönünden sessiz kalma yoluyla hak kaybına ilişkin bir düzenleme getirilmiştir. SMK’nin 26/6. maddesi; “Marka sahibi, sonraki tarihli bir markanın kullanıldığını bildiği veya bilmesi gerektiği hâlde bu duruma birbirini izleyen beş yıl boyunca sessiz kalmışsa, sonraki tarihli marka tescili kötü niyetli olmadıkça, markasını hükümsüzlük gerekçesi olarak ileri süremez” hükmünü haizdir.Sessiz kalma yolu ile hak kaybının oluşması için sürenin belirlenmesinde somut olayın özelliklerinin değerlendirilmesi, dürüstlük kuralının esas alınması gereklidir. Öncelik hakkının sahibinin sonraki tescil veya kullanımdan haberdar olduktan sonra izlediği yol ve sergilediği tavır önemlidir. Tarafların bu hususta tanık dinletmeleri mümkündür.Önceki hak sahibinin, TMK’nin 2. maddesi gereğince belli bir davranışta bulunması gerekirken sessiz kalması sonucu dava açma hakkını veya devam eden eylemli kullanımını men etme hakkını kaybettiği kabul edilmelidir. Dosya içinde yer alan ticaret sicil evrakından davalı şirketin ticaret unvanını 14.07.1998 tarihinde “… SANAYİ VE TİCARET LTD ŞTİ” olarak tescil ettirdiği, davalıya ait 2010/82281 sayılı … ibareli markanın 30 ve 43 nolu emtia sınıflarında 02.05.2012’den beri, 2012 54469 sayılı ada manolya ibareli marka 30 ve 43 nolu emtia sınıflarında 25.08.2014’ten beri davalı adına tescilli olduğu ve dava tarihine kadar da fiilen kullandığı, davacı tanığı …’ın yeminli beyanında; davacı şirket ortağı … aynı zamanda davalı şirket yetkilisi … ın kayınpederi olduğunu, açılışa geldiklerini, pastaneden bilgileri olduğunu ve zaman zaman kendilerinin imalathanesi uzakta olduğu için davalının imalathanesini kullandıklarını, pasta yaptıklarını, belirttiği dikkate alındığında mahkemece davacı şirket ortağı ile davalı şirket ortağı arasında akrabalık ilişkisi bulunması, davalının … işletme adını ve markasını kullandığını davacı tarafça bilindiği, zaman zaman davalı işletmesinin kullanıldığı gerekçesi ile TMK 2 maddesi gereğince davanın reddine karar verilmesinde esas ve usul yönünden hukuka aykırılık görülmemiştir.Açıklanan nedenle davacının istinaf isteminin HMK 353/1-b-1 maddesi gerenğice esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere;1-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde ilk derece mahkemesince taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 27/05/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.