Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/2397 E. 2021/766 K. 09.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/2397 Esas
KARAR NO : 2021/766
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 20/12/2017
NUMARASI: 2015/356 E. – 2017/1212 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 09/04/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; davalılardan … ve …’in evli olduklarını, …’in muhasebeci olduğunu, …’in çalışmadığını, müvekkilinin eşinden yıllar önce ayrıldığını, ayrıldıktan sonra evin gecimini bir çok işte çalışarak sağladığını, aynı zamanda 3 çocuğunu da okuttuğunu, maddi yönden sıkışınca davalılardan çeşitli miktarda 3 ayda bir % 10, yıllık % 40 tutarında faizle döviz bazında borç para aldığını ve bunun sürekli devam ettiğini, borcunu ödeyemeyince de davalıların müvekkilini daha önce satıp ödeme yapacağını söylediği Kurtuluş’taki evini kendilerine devretmesini istediklerini, müvekkilinin evi devredemeyeceğini söylediğini, bunun üzerine davalıların müvekkilini tehdit ettiğini, kendisine 31/12/2014 vadeli 11.500-Euro bedelli ve 15/06/2014 düzenleme tarihli 31/12/2014 vadeli 37.000 USD bedelli lehdarı … olan iki adet senedi imzalamak zorunda bıraktıklarını, müvekkilinin baskı korku ve ölüm tehdidi altında imzalamak zorunda kaldığı bu senetlerde yazıların üzerinden geçildiği, karalandığı, düzeltme yapıldığı, müvekkilinin baskı altında kaldığının açık göstergesi olduğunu, davalı … lehdarı olduğu senedi, eşi …’e ciro ettiğini, …’in de kendisinden önce ciranta olan …’i borçlu göstermeksizin İstanbul Anadolu …. İcra müdürlüğünün .. E sayılı dosyası ile müvekkili aleyhine icraya koyduğunu, iş bu icra takibiyle davalıların evli olması, zorla senet imzalatma ve tefecilik suçunu birlikte işlemeleri nedeniyle sadece ciranta aleyhine değil lehdar aleyhine de menfi tesbit davası açtıklarını, her iki davalının birlikte hukuka ve ahlaka aykırı işlemi yaparak könütiyetli davrandığını, İstanbul Anadolu …. İcra müdürlüğünün … E sayılı dosyasında işleme konulan senetler nedeniyle müvekkilin borçlu olmadığının tespitini, % 40’tan az olmamak üzere kötü niyet tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalılar vekili cevap dilekçesinde özetle; davacının tefecilik yaptığını iddia etmesinin gerçek dışı olduğunu ispata muhtaç olduğunu, aralarında arkadaşlık ilişkisi bulunduğunu, davacının maddi olarak zor durumda olması nedeniyle borç para verdiklerini, bunu kötü niyetli ve tefecilik olarak yapmadıklarını, davacının icra takibine konu olan borcunu ödememek için davalılara iftira attıklarını, icraya konulan senedin davacı tarafından kendi isteğiyle talep ettiğini ve zorlama olmaksızın imzalatıldığını, davacı aleyhine yapılan icra takibinin kesinleştiğini, taşınmazlarına haciz konulduktan sonra, temelsiz olan bu davayı açtığını, davacının, icra takibine itiraz süresi olan 5 günlük süre içinde ve işbu dava açılana kadar ne senetteki imzasına ne de borca itiraz ettiğini, bu nedenlerle davanın reddini, haksız ithamla ve kötü niyetle açılan işbu dava nedeniyle davacının %20 oranında inkar tazminatına mahkum edilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “… 6100 sayılı HMK:200 maddesi gereğince senede karşı senetle ispat gerekmekte ise de; davacının, davaya konu senetlerin kendisine zorla ve tehditle imzalatıldığı iddiasında bulunmuş olup söz konusu tehdit ve ikrah iddiaları hususu maddi vakıa olup tanık dinlenmesi mümkün olmakla davacı tanıklarının dinlendiği, davacı tarafın ses kaydı delilinin ise davalıların özel yaşamı olan evlerinde ve davalıların izni olmaksızın oluşturulduğu, bu şekilde oluşturulan delilin HMK:189 maddesi gereği hukuka aykırı olacağı değerlendirilmekle hükme esas alınması mümkün olmadığı, kaldı ki söz konusu ses kaydının dökümünün davacı yanca dava dilekçesi ekinde yazılı olarak sunulduğu, bu dökümlerin mahkemece incelenmesi neticesinde davaya konu senetlerin zorla ve tehditle imzalatıldığı hususunda mahkemece bir kanaat uyandırmadığı, davaya konu senetlerin incelenmesinde para cinsinin TL olarak düzenlendiği, daha sonra üzerinin çizilmesi suretiyle USD ve EURO para cinsine çevrildiği ve fakat bu değişikliğin davacı parafını taşımadığının görüldüğü, mahkemece para cinsinde senet üzerinde yapılan bu değişikliğin tahrifat olup olmadığı, sonradan ilave edilip edilmediği hususlarında Adli Tıp Kurumunda inceleme yaptırılmış olup hazırlanan raporda söz konusu değişikliğin senetlerin tanzim tarihinden sonra yapıldığının tespit edildiğinin rapor edildiği, her ne kadar davalı tarafın, davacının senette tahrifat yapıldığı şeklinde iddiada bulunmadığı, bu nedenle mahkemece bu yönde araştırma yapılamayacağını ileri sürmüşse de davaya konu senetlerin kambiyo vasfında olup olmadıkları, senetlerde tahrifat yapılıp yapılmadığı, senet metninden anlaşılan tahrifatların mahkemece re’sen araştırılması gerektiğinden senetler üzerindeki para cinsi yönünden yapılan değişikliklerin tahrifat olup olmadığının araştırıldığı, alınan Adli Tıp Kurumu rapor ile de sabit olduğu üzere davaya konu senetlerde TL olan para cinsinin EURO ve USD olarak değiştirildiği, bu değişikliklerin ise davacı paraf ve onayını taşımadığı sabit olduğu, davacı tarafın dosyaya sunduğu uzman görüşü ile davalı yanın, her ne kadar davaya konu senetlerde TL olan para cinsinin üzeri çizilerek EURO ve USD cinsine çevrilmiş olmasının ve davacı parafının alınmamasının, tahrifat olmayacağı, zira ticari hayatta senetlerin TL para cinsi üzerinden matbu olarak hazırlandığı, daha sonra yabancı para cinsine çevrildiği hususunun sıkça karşılanan bir durum olduğunu, bunun ise davacı parafı olmasa dahi Yargıtay kararları gereği tahrifat olarak değerlendirilemeyeceği iddia edilmişse de; mahkemece bu görüşlere itibar edilmediği, ticari hayatta bonoların TL para cinsi üzerinden matbu olarak hazırlandığı, şayet TL para cinsi üzerinden matbu olarak düzenlenen senetlerin yabancı para cinsi üzerinden düzenlenmesi kararlaştırılmış ise TL para cinsinin yabancı para cinsine çevrilmesinin, ancak ve ancak senedi düzenleyen borçlunun paraf ve onayı ile mümkün olduğu, böyle bir paraf ya da onay olmaksızın senet hamilinin tek taraflı olarak TL para cinsinin üzerini çizerek senedi yabancı para cinsine çevirmesinin tahrifat olmayacağı iddiasının kabul edilemeyeceği, böyle bir görüş kabul edilir ise bu durumun, uygulamada TL cinsinden düzenlenen tüm senetlerin, senedi tanzim eden borçlunun onay ve parafı olmaksızın herkesçe yabancı para cinsine çevrilmesi sonucunu doğuracağı bu durumda ticari hayatta TL cinsi üzerinden düzenlenen senet bulunmasının imkansız hale geleceği, her senet hamilinin, tek taraflı TL para cinsinin üzerini çizerek senedi istediği bir yabancı para cinsine çevireceği, bu durumun ise çok tehlikeli bir sonucu doğuracağı, bu nedenlerle aksi yöndeki uzman raporuna ve davalı yan iddialarına değer verilmeyerek davacı onayı ve parafı olmaksızın somut davada davaya konu senetlerde TL para cinsinin EURO ve USD para cinsine çevrilmesi mahkemece tahrifat olarak kabul edilmesi gerektiği düşünüldüğü fakat; gerek dava dilekçesinde, gerekse yargılamada, gerekse davacı vekilinin 23/02/2016 tarihli dilekçesinde, özellikle de 24/02/2016 günlü duruşmada davacı beyanlarından, davacı tanığı …’un anlatımlarından taraflar arasında dövizle borç ilişkisinin bulunduğu, bonoların EURO ve USD para cinsi olarak düzenlendiği davacı tarafça kabul edildiği, eş deyişle, davacının da davaya konu senetlerin yabancı para cinsinden, EURO ve USD olarak düzenlediğini kabul ettiği, oluşan bu durum karşısında da her ne kadar davaya konu senet metninde TL olan para cinsinin üzeri çizilerek EURO ve USD olarak değiştirilmiş ve bu değişikliğin davacının parafını taşımadığı görülmüş ise de davacının beyanlarından bu değişikliklerin davacının bilgisi, açıkça itirazı olmaksızın yapıldığı kabul edilerek davaya konu senetlerde netice olarak herhangi bir tahrifat olmadığının değerlendirildiği, davalıların tefeci oldukları yönündeki iddianın ise, Yargıtay kararları gereğince ancak tefecilik suçundan verilen bir mahkumiyet hükmü ile ispat edilmesi gereken bir iddia olup bu yöndeki suçlamalar için yapılan soruşturma sonucunda İstanbul Anadolu Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından kamu adına kovuşturma yapılmasına yer olmadığına dair karar verildiği, itiraz üzerine bu kararın kesinleştiği, diğer yandan davacının, davaya konu senetleri ödediğini, başkaca bir borcu kalmadığını da ileri sürmüş olup ödeme iddiasına dair HMK:200 maddesi gereğince senede karşı senetle ispat kuralı doğrultusunda herhangi bir makbuz, ödeme belgesi ve yazılı delil sunmadığı, ödeme iddiasının ancak ve ancak kesin delillerden olan yemin ile ispat edilebileceği, oysa davacı yanın, açıkça yemin deliline dayanmamış, tüm deliller demekle yetindiği, oysa davacı tarafın, dava dilekçesinde açıkça yemin deliline de dayanmadığı, yasal her türlü hukuki delile dayandığı, ne var ki Yargıtay İçtihadı Birleştirme Hukuk Genel Kurulunun 2015/2 Esas, 2017/1 Karar sayılı “her türlü delil” ibaresinin açıkça yemin delilini de kapsamayacağı içtihadı karşısında davacı tarafa mahkemece yemin delilinin davacı yana hatırlatılmadığı, iş bu dava da 6100 sayılı HMK’nun yürürlüğünde açılmış olması karşısında dava yanın açıkça iddiasını somutlaştırma ve delillerini açıkça belirtme yükümlülüğü olmasına rağmen yemin deliline açıkça dayanılmadığı, davaya konu senetlerin zorla ve tehditle imzalatıldığı iddiaları yönünden zaten yemin teklif edilmesinin mümkün olmadığı, zira bu durumun davalı yanı açıkça suç soruşturmasına muhatap kılacak bir ihtimali beraberinde getirdiği için bu tür durumlarda yemin teklifinin mümkün olmadığı, iş bu menfi tespit davasının icra takibinden sonra açıldığı, takibin durdurulmadığı veçhile koşulları oluşmadığı gerekçesiyle davanın reddine, davalı tarafın kötü niyet tazminat talebinin de koşullar oluşmadığından reddine…” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF İSTEMİ:Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; tefecilik iddiasının davalılar tarafından tevilli olarak ikrar edildiğini, müvekkilinin takibe konu bonolardan borcu olmadığını, tefecilik mağduru olduğu için fazladan ödediği faizlerin iadesine ilişkin alacağı olduğunu, Davalıların tefecilik karşılığı bu bonoları haksız ve kötüniyetli olarak aldığının dosyadaki ses kaydından anlaşıldığını, mahkemenin tarafların verdikleri paralar ve aldıkları geri ödenen paralar yönünden beyan için süre verdiği, davalının beyanda bulunmadığını, Ses kaydının iddialarını doğruladığını, davacının başka türlü ispatlayamayacağını düşündüğü tefecilik suçuna ilişkin ses kaydı yapmak zorunda kaldığını, ses kaydının yazılı delil başlangıcı olduğunu, tanık … davalıların tefeciliği kabul ettiklerini, davacıya yüksek faizle para verdikleirnin, ödemlerini yanında kabul ettiklerini, … eviniz ucuza gitmesin diyerek uyarıda bulunduğunu, davalı tanığının …’in müvekkilinin borcunun bir kısmını ödediğini beyan ettiğini, Ceza soruşturmasında verilen kovuşturmaya yer olmadığı kararı kesinlemiş ise de;soruşturmanın hukuka aykırı şekilde kapatıldığını ve müvekkili aleyhine delil olamayacağını, ceza ve hukuk yargılama usulünün farklı olduğunu, müvekkilinin ölümle tehdit edildiğini, evini satması için baskı yapıldığını, tehdit ve baskı altındayken evdeki köpekle de korkutularak bononun imzalanmasını istediklerini, müvekkilinin 11500Euro ve 37000USD bedelli iki bonoyu imzalamak zorunda kaldığını, evinin satılmaması için borcu olmadığı halde bonoyu imzaladığını, ATK raporuna göre ekleme çıkarma karalama hususlarının parafsız şekilde düzenlendiğinin açık olduğunu, rapora ve ses kaydına rağmen davanın reddinin hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Davacı, davalılardan yüksek faizle döviz bazında borç para aldığını, yüksek orandaki faizin kapatılamaması nedeni ile yeniden borç almak zorunda kaldığını, faizler ödenemeyince davaya konu 11.500 Euro bedelli, 37.000USD bedelli senetleri tehdit ve korkutma sureti ile imzalamak zorunda kaldığını iddia ederek İİK’nın 72.maddesine dayalı olarak açılan menfi tespit talebinde bulunmuştur.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı senetlerdeki imzayı inkar etmemiştir. Senetlerin zorla, tehdit ve korku ile alındığını, davalıların tefecilik yaptığını iddia etmiş ise de; dosyaya yansıyan delil durumu, ceza soruşturma dosyasındaki KYOK kararı, tanık beyanlarına göre bu iddianın ispatlanamadığı sabittir. İlk derece mahkemesinin davacının delil olarak sunduğu ses kaydını hukuka aykırı delil olarak kabul etmesi ve kabulü halinde ise içeriği itibarı ile de senedin zorla ve tehditle alındığına yönelik kanaat oluşturmadığına yönelik gerekçesi yerindedir. Davacı dava dilekçesinde; senetlerde yazıların üzerinden geçildiğini, karalandığı, düzeltme yapıldığını belirtmiş, senetteki USD ve EURO yazıları yönünden açıkça tahrifat iddiasında bulunmamış, öninceleme duruşmasında bu iddiayı ileri sürmüştür. Ancak davacı asil 24.02.2016 tarihli duruşmadaki ifadesinde bonoların; “11500 Avro ve 37 bin Dolar bedelli bonolar” olduğunu, senet tanzim edilirken yanlarında başka hiçbir tanığın olmadığını açıkça beyan etmiş, dava dilekçesinde de döviz bazında borç alındığı yer almıştır. Bu durumda ilk derece mahkemesinin davacının aşamalardaki beyanları ve kabulü de dikkate alınarak senedin değerlendirilmesi yerindedir. Senetteki rakamların değiştirilmeksizin üzerinden birden fazla kez geçilmesinin yahut “37 bin” yazısında “bin” yerine “000” yazılmasının senedin geçerliliğine etkili olmadığı dikkate alındığında ilk derece mahkemesinin davanın reddine dair kararında usul ve esas yönünden hukuka aykırılık görülmemiştir.Açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf isteminin HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar verilmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere;1-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 09/04/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.