Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/2087 E. 2020/1142 K. 25.06.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/2087 Esas
KARAR NO: 2020/1142 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 1. FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 09/02/2018
NUMARASI: 2012/229 E., 2018/33 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/06/2020
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia: Davacı vekili dava dilekçesinde; müvekkili şirketle “…” ibareli markaların önceki sahibi müflis … A.Ş arasında markanın kullanılmasıyla ilgili olmak üzere 29.03.1995 tarihinde “İzin Sözleşmesi”, 05.05.1995 tarihinde “Ek Sözleşme”, 29.03.1995 tarihinde “Marka Lisans Sözleşmesi” ve 12.04.1995 tarihinde “Marka Lisans Sözleşmesi” yapıldığını, TPE nezdinde tescilli bulunan 10 adet … ibareli markanın İnhisari Lisans ve serbestçe kullanım haklarının müvekkili şirkete verildiğini, müvekkili şirketin hak sahibi olduğu markalarla üretim yapmak üzere davalı şirketle 28.06.2004 tarihinde Fason Üretim Sözleşmesi, 30.06.2004 tarihinde Başbayilik Sözleşmesi, 07.07.2004 tarihinde ise Başbayilik Ek Sözleşmesini imzaladığını, davalının müflis … A.Ş.’nin sahibi olduğu ve müekkilinin İnhisari Lisans ve Hak Sahibi olduğu 7 adet … ibareli markaların 01.02.2007 tarihindeki ihaleden satın aldığını, davalının yaptığı ihtarnamede mevcut sözleşmeleri ihlal etmediğini bildirdiğini, marketten alınan “…” markalı ürünlerde sözleşme dışı şekil ve tasarımla kullanılmış olması ve müvekkili şirket adına fason üretim yaptığına dair kayıt bulunmaması nedeniyle müvekkilinin markasına tecavüz etmekte olduğunun tespit edildiğini ve bunu davalının da itiraf ettiğini, müvekkili şirketin kar alacaklarını ödemeketen kaçınan ve üretmekte olduğu ürünleri tespit etmeyeceğini beyan eden davalının sözleşmelerin ifasını imkansız hale getirdiğini, haksız rekabet yarattığını, davalının müvekkiline ait markayı sözleşme dışı izinsiz şekilde kullandığını, davalının lisans ve haklara tecavüzünün 2000 yılından itibaren sistematik hale getirdiğini, bu sebeplerle davalının “…” markası ile yaptığı üretimin ve satışların durdurulmasına ve zararların tazminine, “…” ibareli ürünlere, bu ürünlerin üretilmesine yarayan tesis, makine ve teçhizatlara el konulmasına, el konulan mallar üzerinde mülkiyet hakkı tanınmasına, taraflar arasında imzalanan sözleşmelerden 29.03.2015 tarihine kadar doğmuş ve doğacak olan fiili alacakların tespiti ile şimdilik 10.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline, davalının … A.Ş ile akdettiği 01.07.2000 – 31.12.2005 tarihleri arası döneme ait geçersiz Marka Kira Sözleşmesinde belirtilen tutara göre tespit edilecek tazminattan şimdilik 10.000,00 TL alacağın davalıdan tahsiline, davalının sözleşme dışı kullandığını beyan ettiği 2007/51496, 2008/12464 ve 2010/42774 numaralı markalar ile bunlarla beraber kullanıldığı tespit edilecek diğer tescilli “…” ibareli markaların Başbayilik Ek Sözleşmesinde belirlenen bedel olan 10.000 USD baz alınmak suretiyle her bir marka için 10.000,00 TL’den toplam 30.000,00 TL’nin davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davacının taraf sıfatının bulunmadığını, Lisans hakkı iddiasının dayanağı olan 29/03/1995 tarihli lisans sözleşmesinin 07/11/2012 tarihinde feshedildiğini, taleplerin zamanaşımına uğradığını, davacı şirket vekilinin ödemelerin davacı şirketin ortağı …’a yapılması talep edilmiş ve temlikname gerekçe olarak gösterilmişse de, müvekkilinin vergi kaydı dondurulan ve hakkında vergi incelemesi yapılarak vergi ceza haciz ihbarnameleri gereğince Almanya da olan birine ödeme yapmayı uygun görmediğini, davalı vekili yargılamanın ilerleyen aşamalarında da alacağın temliki nedeniyle davacının dava açma hakkının bulunmadığını, davalı şirketin “…” markalı ürünleri üreten ve satan müvekkili firma olduğunu, ancak müvekkilinin marka kullanıcı olarak değil, fason üretimini yapan işletme olarak kullandığını, davacının marka üzerinde sahip olduğu hakkın inhisari olmadığını, müvekkili firmanın davaya konu olan markaların sahibi olduğunu, davacının hak sahibi olduğunu iddia ettiği sözleşmeleri de marka sahibi sıfatıyla feshettiğini, davalının kendi markasına tecavüzü söz konusu olmayacağından bu davanın sürdürülmesinin kötü niyetli olduğunu, bu nedenle de reddi gerektiğini, bu sebeplerle açılan davanın reddine karar verilmesini talep etmiştir.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk derece mahkemesince; “…Taraflar arasında Altındağ … Noterliği’nin 28/06/2004 tarihli ve … Yevmiye numaralı “Fason Üretim Sözleşmesi” ile davacının davalıya 11 adet marka ile 29/03/2015 tarihine kadar üretim izni verildiği,sözleşmenin “Konu” başlıklı kısmında davacı …’ya dava dışı … tarafından Kadıköy … Noterliği’nin 29/03/1995 tarihli … yevmiye numaralı Marka Lisans Sözleşmesi ve aynı noterliğin 12/04/1995 tarihli 19535-19536 sayılı lisans sözleşmesine konu markalar ile üretim yapılacağının belirtildiği ve Altındağ … Noterliği’nin 30/06/2004 tarihli ve … yevmiye sayısı ile tasdikli, “Başbayilik Sözleşmesi'” yapıldığı konusunda ihtilaf bulunmamaktadır. Dava dışı … San. A.Ş. İle davacı … Gıda A.Ş. arasında 29/03/1995 tarihli izin sözleşmesi yapıldığı ; sözleşmenin 29/03/2044 tarihine kadar geçerli olduğu, marka sahibi dava dışı şirketin, izin alan davacı şirkete , 20 yıl süre ile …, …, …, …, …, …, …, …, …,ve … sayılı markaların inhisari lisansını vermeyi kabul ettiği, davacı izin alanın ayrıca sözleşmenin 4 ve 5. Maddeleri ile lisansını aldığı markalar dışında … ibaresini kullanarak başka müracaatlar yapma hakkına sahip olduğu, markaları sadece markaların tescilli olduğu sınıflarda değil başka yiyecek ve içecek ürün gruplarında ve başka sektörlerde de tescil ettirebileceği, ve sözleşmenin VII maddesinde izin alana devir ve lisans verme hakkını da verdiği , davacı şirket ile dava dışı marka sahibi şirket arasında 05/05/1995 tarihli ek sözleşme yapıldığı , ek sözleşmenin süreye ilişkin 1. Maddesinin tek taraflı irade beyanı ile sözleşmenin 29/03/2044 tarihinden sonra da 49 yıllık sürelerde uzayacağının, 3. maddesinin değiştirilerek izin verenin markaların görünüm ve şekillerinin değiştirilerek TPE nezdinde yenilenen tescilleri de dahil olmak üzere kendisinin kullanmayacağı, başka kişilere lisans vermeyeceği, izin alanın her türlü davayı tek başına açabileceği, markaları yenileyebileceğinin düzenlendiği görülmüştür. Dava dışı … A.Ş. İle davacı … Gıda A.Ş. arasında Kadıköy … Noterliği’nin 29/03/1995 tarihli … yevmiye numaralı Marka Lisans Sözleşmesi yapıldığı; sözleşmenin 20 yıl süreli olduğu ve 29/03/2015 tarihine kadar yürürlükte kalacağının, Lisans verenin lisanslı ürünler üzerinde veya ürünlerle kullanma konusunda Türkiye Cumhuriyeti sınırları içerisinde başka kişi yada kuruluşa lisans vermeyeceğinin, lisans alanın da tamamen veya kısmen devir etmeyeceğinin ve alt lisans vermeyeceğinin kabul edildiği, sözleşme konusu markaların …, …, …, …, … sayılı … ibareli markalar olduğu anlaşılmıştır. Mahkememizce sözleşmelerin incelenmesi neticesinde; davacı şirket ve dava dışı … arasında imzalanan 29/03/1995 tarihli adi yazılı sözleşme ve 05/05/1995 tarihli adi yazılı ek sözleşmenin yapılış tarihleri itibarıyla ( 27/06/1995 tarihinde yürürlüğe giren 556 Sayılı KHK ‘dan önceki tarihli olmaları nedeniyle) 1965 tarihli, 551 Sayılı Kanun’un 34. Maddesi gereğince noterden tasdikli yapılmadığından , şekil eksikliği nedeniyle davalı tarafa karşı ileri sürülemeyeceği, ancak sözleşmenin taraflarınca şekil eksikliği ileri sürülmeden sözleşme gereğince yüklenen edimler yerine getirilmekle ancak sözleşmenin taraflarını bağlayacağı, bu nedenle de davacının sözleşme 4,5 ve 6. Madde ile ve ek sözleşmedeki 3. Maddeden kaynaklanan hakkını davalıya karşı ileri süremeyeceği , davalı tarafça daha sonra adına tescil ettirilen markalar üzerinde davacı tarafa hak sağlayamayacağı, davalı adına tescil ettirilen markalar gereğince alınan izinlerle üretim yapılması halinde davalının davacıya bedel ödeme yükümlülüğünün bulunmadığı kanaatine varılmıştır. Davacı şirket ile marka sahibi dava dışı … A.Ş. Arasındaki, Kadıköy …Noterliğinin 29/03/1995 tarihli olup … yevmiye ile tasdik edilen sözleşmenin, yapılış tarihi itibarıyla tabi olduğu 551 Sayılı Kanun’un 34. Maddesi gereğince geçerli olduğu ve Taraflar arasında yapılan 28/06/2004 tarihli sözleşmenin dayanağı olarak gösterildiği, sözleşmenin 1. Maddesinde; davacı tarafın kullanımının “münhasır olmayan kullanım” olarak düzenlendiği, adı geçen markaların sahibinin lisans veren dava dışı şirket olduğu,sözleşmenin 20 yıl süre ile 29/03/2015 tarihine kadar yürürlükte kalacağı ve …, …, …, …, … sayılı 5 adet markanın sözleşme konusu olduğu, sözleşmenin 6. Maddesinde ise “Lisans verenin adı geçen markaları lisanslı ürünler üzerinde veya ürünlerle ilgili olarak kullanma konusunda TC sınırları dahilinde başkaca hiçbir kişi veya kuruma lisans veremeyeceği , Lisans alanın da lisansı kısmen veya tamamen bir başkasına devir edemeyeceği ve başka kişi yada kuruma alt lisans veremeyeceğinin “düzenlendiği , davacıya verilen lisansın münhasır olmayan lisans mahiyetinde olduğu, dava dışı lisans verenin markayı kullanım hakkını kendi üzerinde tuttuğu kanaatine varılmıştır. Dosyamız içerisine alınan Kayseri …İcra Müdürlüğü’nün … İflas sayılı dosyasının incelenmesinde; dava dışı marka sahibi …. A.Ş.’nin iflas şerhi işlenerek haciz konulan … sayılı … markası, … sayılı …+ Şekil markası ,… sayılı …+ Şekil markası, … sayılı …+ Şekil markası … sayılı …+Şekil Markası, … Sayılı …+Şekil Markası, … sayılı …+Şekil Markası, … Sayılı … Markası, … Sayılı … Markası, … Sayılı … Markası, … Sayılı … Markasının üzerindeki Kadıkay … Noterliğinin 29/03/1995 tarihli ve … Sayılı ve aynı noterliğin 12/04/1995 tarihli ve 195135 sayılı Lisans Sözleşmeleri ile davalıya satıldığı, davalı Şirketin icradan satın aldığı 01/02/2007 tarihinden itibaren marka sahibi sıfatının da bulunduğu, ancak markaların üzerindeki lisans sözleşmeleri ile davalıya geçtiği, ayrıca lisans sözleşmesinin 1. Maddesinde münhasır olmayan lisans sözleşmesi ibaresi olması ve marka sahibinin de markaları bizzat kullanım hakkını üzerinde tutması nedeniyle, marka sahibinin kullanım hakkını engellemediği , 27/10/2015 tarihli bilirkişi heyet raporunda da beyan edildiği üzere ; davalının 01/02/2007 tarihinde markaları satın alması ile birlikte, markalar üzerinde usus (kullanma), fructus (semerelerinden yararlanma) ve abusus (tasarrufta bulunma) hakkını kazandığı, davalının bu devirle kullanım hakkını kapsar bir şekilde daha üstün bir hak kazandığı, ancak 2007 yılında devraldığı markalar üzerinde bulunan lisans sözleşmelerini feshetmediği müddetçe ( davalının dava tarihinden sonra lisans sözleşmelerini feshettiği) bunlardan doğan mali sorumlulukları yerine getirmekle yükümlü olduğu, kanaatine varılmıştır.Davacı şirketin ticari defterleri incelenerek mahkememizce dosya kapsamına alınan 27/10/2015 tarihli bilirkişi raporu ve davalı şirketin ticari defterlerinin incelenmesi ile düzenlenen 08/08/2017 tarihli talimat dosyasında alınan bilirkişi raporu ile davalı şirketin 01/02/2007 tarihli markaların icradan satın alınmasından sonra da Başbayilik Sözleşmesi ve ek sözleşmesi gereğince davacı şirkete ödeme yapmaya devam ettiği, 2010 yılına kadar ödeme yaptığı , cevap dilekçesinde ve davacı şirkete keşide edilen ve dosya kapsamına sunulan ihtarnamede , davacı şirketin ortakları arasındaki ihtilafları ve davacı şirketin Vergi kaydının dondurulmasını gerekçe göstererek ödeme yapmayı durdurduğu, davalı şirketin dava tarihinden sonra keşide ettiği Kayseri … Noterliğinin 05/11/2012 tarihli ve … yevmiye sayılı ihtarnamesi ile 29/03/1995 tarihli … A.Ş. İle imzalanan Marka Lisans Sözleşmesini feshettiğini beyan ettiği, ihtarnamenin davalıya 13/11/2012 tarihinde tebliğ edildiği anlaşılmıştır. Dava tarihinin 10/10/2012 tarihli olduğu ve fesih beyanının dava tarihinden sonra yapıldığı anlaşılmakla,bilirkişi raporlarında incelenmişse de, feshin haklı olup olmadığının bu davada tartışılamayacağı ve dava tarihinden sonraki alacak taleplerinin bu davada değerlendirilemeyeceği kanaatine varılmıştır. Taraflar arasında düzenlenen 07/07/2004 tarihli ek sözleşme ile;sözleşme başlangıç tarihi ile 31.12.2005 tarihine kadar aylık 5.000 USD, 01/01/2006-31.12.2010 tarihleri arasında aylık 7.000 USD ,01.01.2011- 29.03.2015 tarihleri arasında aylık 10.000 USD ‘nin davacı …’ya yada yazılı olarak talimat verecekleri şahsa ödeme yapılacağı kabul edilmiştir. Davalı tarafça icradan satın alınan markaların lisans sözleşmeleri ile yükümlü olarak alındığı,, marka lisans sözleşmesinin ve taraflar arasındaki Başbayilik sözleşmesi ve fason üretim sözleşmesi feshedilmediğinden, geçerli olduğu, dava tarihine kadarki alacağın TBK 146. Maddesi gereğince 10 yıllık zamanaşımı süresi dolmadığından zamanaşımına uğramadığı davacı tarafın ticari defterlerinin incelenmesi sonucunda düzenlenen 27/10/2015 tarihli bilirkişi raporu ile tespit edilen 2012 yılına devreden 28.411,22 TL ile 2012 yılı 1. Ay … numaralı satış faturası 383.594,40TL , 2012 yılı 2. Ay … no’lu satış faturası 20.886,00 TL, 2012 yılı 3. Ay … no’lu satış faturası 20.650,00 TL, 2012 yılı 4. Ay … no’lu satış faturası 20.992,20 TL,2012 yılı 5. Ay … no’lu satış faturası 20.768,00 TL olmak üzere toplam 495.301,82 TL cari hesap alacağının ve dava tarihine kadar aylık 10.000 USD ‘den toplam 50.000 USD alacağın davacı tarafça talep edilebileceği, kanaatine varılmış, ancak davanın kısmi dava olarak açıldığı , şimdilik 10.000 TL talep edildiği gözönüne alınarak taleple bağlılık kuralı gereğince, sözleşmeden kaynaklanan alacak davasının kabulüne karar verilmiştir.Davacı tarafça davalının dava dışı … ile davalı arasında yapılan 28/06/2000 tarihli sözleşme gereğince , 01/07/2000-31/12/2005 tarihleri arasında geçersiz olduğu ileri sürülerek, davalının dava dışı şirkete ödediği 336.000 USD kira bedelinden şimdilik 10.000 TL ödenmesine ilişkin davasında ise; dava dışı … Şirketi’nin bu davada taraf olmadığı, usulüne uygun olarak taraf teşkili sağlanarak yargılama yapılmadan bu talep hakkında karar verilemeyeceği , dava dışı şirketin de davaya dahil edilemeyeceği gözönüne alınarak ayrı bir dava konusu yapılabilecek talep hakkında karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir. Mahkememizce davacı şirket ile marka sahibi dava dışı … A.Ş. Arasındaki sözleşmeler gereğince , davalının adına tescil ettirdiği markalar nedeniyle ,her bir marka için aylık 10.000 USD bedel ödenmesi talep edilmişse de, davacının sözleşme tarihinden sonra tesçil ettirilen … ibareli markalar üzerinde hak sahibi olduğuna dair hükümler içeren sözleşmelerin tarafı olmadığı, mahkememizce noter tasdiki bulunmadığından davacı şirket ve dava dışı … arasında imzalanan 29/03/1995 tarihli adi yazılı sözleşme ve 05/05/1995 tarihli adi yazılı ek sözleşmenin yapılış tarihleri itibarıyla (27/06/1995 tarihinde yürürlüğe giren 556 Sayılı KHK ‘dan önceki tarihli olmaları nedeniyle) 1965 tarihli, 551 Sayılı Kanun’un 34. Maddesi gereğince noterden tasdikli yapılmadığından , davalı tarafa karşı ileri sürülemeyeceği kanaatine varıldığı,davalı şirketin adına Türk Patent ve Marka Kurumu nezdinde tesçil edilen marakalara dayanarak üretim izni aldığı ve üretim yaptığı, markaların hükümsüzlüğüne karar verilinceye kadar geçerli olduğu ve davalıya koruma sağlayacağı, davalının adına tesçil ettirdiği markalardan dolayı davacının talepde bulunamayacağı, kanaatine varılarak , davalının adına tesçil ettirdiği markalardan dolayı alacak talebinin reddine karar vermek gerekmiştir…” denilmiş ve neticeten Taraflar arasındaki sözleşme ilişkisinden kaynaklanan 10.000 TL alacağın dava tarihi olan 10/10/2012 tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsil edilerek davacıya ödenmesine, Davalının sözleşme dışında kullandığı ve adına tescil ettirdiği markalardan kaynaklandığı beyan edilen 30.000 TL alacak talebinin reddine, -Davalının dava dışı … ile imzalanan 28/06/2000 tarihli kira sözleşmesi gereğince dava dışı şirkete ödenen kira bedelinden kaynaklanan kira alacağına ilişkin usulune uygun dava açılmadığından karar verilmesine yer olmadığına karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde ; ilk üç sayfasında eldeki dava ile ilgili genel bilgiler verdikten sonra esasa ilişkin istinaf talepleri olarak “….1995 tarihli marka lisans sözleşmesinde müvekkil şirketce ödenecek aylık ödemeye ilişkin bir düzenleme bulunmamaktadır. Buna karşın Sayın Mahkemece, 10.000-TL ödenmesine karar verirken, Gerekçesini sıraladığı Karar Metninin 8. Sayfasının 4. Paragrafında ‘Davalı tarafça icrada satın alınan markaların lisans sözleşmeleri ile yükümlü olarak ele alındığı, marka lisans sözleşmesi …… feshedilmediğinden, geçerli olduğu, ……………. Sözleşmeden kaynaklanan alacak davasının kabulüne karar verilmiştir.’ şeklinde kaleme alarak Lisans Sözleşmesinde olmayan bir hükümle yola çıkarak, Müvekkil Şirkete ödeme çıkarmıştır. Hem de Marka Sahibi sıfatını haiz bir tarafa…. Kaldı ki, Davacı söz konusu talebin dayanağını Başbayilik ve Fason Üretim Sözleşmesine göre istemişken, Usul Hükümlerine aykırı olarak Sayın Mahkeme Alacak talebine yeni bir Sözleşme hükmü oluşturmaya çalışmıştır. Dolayısı ile Gerekçe olarak ileri sürülen tespit, Hayatın olağan akışına ve Eşyanın tabiata aykırı bir husus olduğu, kadar Hukuk karşısında da yok hükmündedir.Para ödenmesine ilişkin 8. sayfanın 4. paragrafındaki gerekçe, onamasını istediğimiz tüm gerekçeler ve tespitlerle çelişir ve bütünlüğe aykırılık teşlik eder durumdadır Şöyle ki, Sayın Mahkemece, Müvekkil Şirket’in Marka Sahibi olarak 2007 yılından itibaren kendi adına Üretim izni çıkararak Üretim yapabileceği, … Markalı ürünleri satabileceği ve bu Hakkının 1995 yılında Davacıya verilen Lisans’ın İnhisari olmaması ve Marka Sahipliğinin daha üstün bir Hak olduğu yönündeki TÜM KENDİ BULGU, TESPİT VE HÜKÜMLERİ ile çelişir durumdadır! Zira Davacı, 2009 yılı ve sonrası ödenmeyen Aylık Alacakları için talepte bulunmuştur. Şayet Müvekkil Firma, marka sahibi sıfatıyla üstün hakkına binaen üretim yaparak ürünleri üretip satmış; ve de Davacı Şirket adına Fason Üretim Sözleşmesi gereği üretim yaparak Baş Bayilik Sözleşmesi gereği satın alıp piyasada satarak Ticari Kazanç elde etmemiş ise –ki Bilirkişi Raporları ve Sayın Mahkemenin kendi tespitler ile bu husus tartışmasızdır- niçin ödemede bulunacaktır? neye istinaden? Başbayilik ve fason üretim sözleşmesinin 2007 yılında fesih edilmeyerek ödemelerin yapıldığı ve böylece müvekkil şirketin aylık ödemekle yükümlü olduğu tespiti ve gerekçesi, eksik inceleme ve delillerin yanlış değerlendirildiği ve davanın tam olarak anlaşılamadığını göstermektedir. Evet Müvekkil Şirketçe, 01/02/2007 yılında Markaların İcradan alımından sonra Davacı Şirkete Mali kayıtlarda ödeme yapıldığı gözükmektedir. Ancak bu husus yanıltıcıdır! Şöyle ki, Dilekçemiz ekinde sunduğumuz EK-1 Protokolden de anlaşılacağı üzere, Müvekkil Şirket Davacı Yanın talebi üzerine Kendisine 2006 yılında 60.000,00.-USD PEŞİN ödeme yapmıştır. Bu ödeme 2010 yılı aylık ödemelerine ilişkin yapılmıştır dolayısı ile 2007 yılından sonraki Dönemler için yapıldığı gözüken 60.000.-USD’lik ödeme, Marka Sahipliğinden tam 1,5 yıl önce yapılmış bir ödemedir Bu husus Sayın Mahkemece gözden kaçırılmıştır. Ve Müvekkil Şirketin, Davacıya karşı Alacak Davası açma hakkı vardır ve bu Davayı da muhakkak açacaktır. Diğer husus da, evet ihale 2007 yılında yapılmış, fakat İHALENİN KESİNLEŞMESİ 1 yılı aşkın sürmüştür! Sayın Mahkemece, bu yönde bir inceleme hiç yapılmamıştır. Oysa ki bu husus, Dava Dosyasına celp edilen Kayseri … İcra Müdürlüğünün Marka Satış dosyası incelendiğinde gözükecek cihettedir. Müvekkil şirket, Kanunun kendisinden beklediği ‘basiretli bir tacir’ gibi hareket ederek İhale kesinleşmeden Davacı Şirkete ödeme yapmaktan imtina etmemiştir. Ta ki, Sayın Mahkeme’ninde Kararında tespit ettiği ve en son Bilirkişi İncelemesinde görüldüğü gibi 2008 yılı ortasına kadar! Ancak o zaman yeni Üretim İzinleri alınmıştır. Sözleşmelere göre aylık ödenecek 10.000-usdlik ödeme şartlı bir ödemedir ve ödemenin bağlandığı şartların gerçekleşip gerçekleşmedği araştırılmamıştır! Sayın Mahkemece, Bilirkişilerce Başbayilik ve Fason Üretim sözleşmesinin geçerli olduğu FARAZİYESİNCE yapılan hesaplamaları yanlış anlamış ve değerlendirmiştir. Bu hesaplamalar, şayet Müvekkil Şirketce Fason Üretim Sözleşmesi ve Başbayilik Sözleşmesi sağlıklı şekilde işliyor ve taraflar bundan bir ticari kazanç elde ediyor ise şeklinde kurgulanmıştır! Zira, yukarıda da açıklandığı üzere Aylık ödemeler 5 … Markasına ait Ürünlerin Davacı şirketin 1995 tarihli Lisans Sözleşmesindeki Lisans Sahibi sıfatına istinaden Üretilmesi ve Başbayi olarak Müvekkil Şirketçe Satılarak yıllık kar edilmesi esası üzerineyken; Davacı Şirketin kestiği fatura dönemlerinde Bu babda üretim yapılıp yapılmadığı, yapılan üretimi başbayi olarak müvekki şirketin alıp almadığı, bunları satarak kar elde edip etmediği hiç araştırılmaksızın salt şekilde, Sözleşme fesh edilmemiştir ve Davacı şirket fatura kesmiştir yaklaşımıyla Karar verilmesi eksik incelemenin varlığını göstermektedir. Kaldı ki, Sayın Mahkeme kendi kararının son gerekçesinde 2008 yılından itibaren kendi tesislerinde Marka Sahibi sıfatıyla Üretimde bulunduğunu da tesit ettiğini ve ŞARTIN gerçekleşmediğini de ikrar ederek kabul etmektedir. Fason üretim ve başbayilik sözlşemesinin 2008 yılından sonra işlevsiz kaldığını ve aylık ödeme şartının bağlı olduğu fason üretim ve başbayilik gerçekleşmediğini kendi kararında tespit ederken, alacak talebini kabul etmesi çelişkidir.Yapılan fesih marka sahibi sıfatıyla 1995 tarihli lisans sözleşmesine ilişkindir. Sayın Mahkemece fesih beyanımız, haklı olarak her ne kadar dava dışı olduğu tespit edilmişse de, itiraz ettiğimiz Kararının gerekçesinde Fason üretim ve Başbayilik Sözleşmesinin Fesih edilmediğinden bahisle Aylık ödemenin işleyeceği şeklinde gerekçe sunulmuştur! Tabiri caizse, kontağı basıp çalıştırılmayarak 3 yıldır Yedi emin otoparkında duran araca, her ay Akaryakıt alınması gerekliliği zorunluluğu gibi. Yada, bu sözleşmeler ile kurulan ticari ilişkiyi basit bir Gayrımenkul Kira Sözleşmesi gibi konumlandırması gibi. Oysa bu sözleşmelerin işleyişi yukarıda da izah edildiği gibi Kazan-Kazan’a bağlı olarak özgülenmiştir. Fason üretim yapılmadıkça, Baş Bayilik çalışmamak da ve Aylık ödeme yükümlülüğü de doğmamaktadır! Dava dosyasında fason üretim yapılmasına ilişkin müvekkil şirkete gönderilmiş en ufak bir talimat olduğu iddiası yada belgesi bulunmamaktadır. Müvekkil Şirketçe, 2018 yılından sonra çalışmayan ve askıda olan bir Sözleşmeyi de fesh etme gereği hiç duyulmamıştır. Tüm bu hususlardan da anlaşılacağı üzere Sayın Mahkemenin 1. Hükmünün gerekçesi Hukuki kabulden uzak olduğu kadar Maddi gerçeklikten de uzak olup, Kararın diğer hükümleriyle uyumsuzluk içerdiğinden bozulması gerekmektedir. Ödemelere ilişkin Tarafların Ticari Defterlerindeki İncelemelerden ve de Ek-1 de yer alan Davalı Şirket yetkilisinin EL YAZISI ve bu yazı üzerine kurulan MUTABKAT dan da anlaşılacağı üzere Müvekkil Şirket 30.06.2004 yılında 2010 yılı Alacaklardan mahsup edilmek üzere 60.000-USD’yi ödemiştir. ANCAK Müvekkil Şirket, ödeme yapıldığı 2004 tarihinde kendisinin 2008 yılında Kayseri İcra ve İflas Dairesince MARALARAIN CEBRİ İHALEYE çıkıp da KENDİSİNCE ALINACAĞINI Bilemez ve Bilmesi de mümkün değildir. Dolayısı ile ÖNCELİKLE Müvekkil Şirketin BORCU olması, 2004 yılında yaptığı PEŞİN ÖDEME’den kaynaklı en az 60.000,00-AMERİKAN DOLARI Alacağı Bulunmaktadır! Çünkü Müvekkil Şirket 2008 yılından sonra Baş Bayilik Sözleşmesine göre Davalı Şirketten ne bir mal almış ne de satış pazarlama faaliyetinde bulunarak kar elde etmiştir. Bunun yanında Müvekkil Şirket 2008 yılından sonra kendi marka sahipliği sebebiyle sadece kendi markası ile yeni ambalajlı ürünleri satmış olup, Fason Üretim Sözleşmesine göre herhangi bir üretim veya üretime dayalı satış yapılmamıştır. Buna karşın 2008 yılından sonra müvekkil firmanın davacıya ödeme yaptığından bahisle var olmayan bir talebe cevap vermesi ve davanın mahiyetinii değiştirmesi de hatalıdır. Eğer gerekçeli karara temel alınan sebep bu ise müvekkil firmanın 2008 yılından sonra yaptığı gözüken ödemeler aslında 2006 yılına ilişkin ödemeler olup diğer yıllara mahsup edilmiştir. fakat mali bilirkişi incelemesince ve mahkeme hakimliğince dilekçe ekimizde belirttiğimiz 07.07.2004 tarihli ek mutabakat dikkate alınmamış ve bu hatalı kararın yazımı ortaya çıkmıştır. ek protokol incelendiğinde 60.000,-usd tutarındaki ödemenin 2010 yılı için ödeneceği ve bu bakımdan yapılan 60.000,00-USD Tutarındaki ödemelerin de fazladan yapılan ve kesin cari hesap mutabakatına göre davalı şirketçe iade edilmesi gereken tutar olduğu açıkça anlaşılacaktır. Usule ilişkin Davacı taraf, iş bu huzurda görülmekte olan dava dosyasına 26.01.2011 tarihli temliknameyi bizzat sunmuş olup, müvekkil … A.Ş.’den doğmuş ve doğacak alacakların tamamını … adlı şahsa temlik etmiştir. Söz konusu “Temlikname” başlıklı sözleşmeye göre; “… A.Ş.’den doğmuş ve doğacak alacaklarımızın tamamını devir ve temlik ettik” ifadesi yer almaktadır. İşbu nedenle dava tarihi itibariyle davacı taraf alacaklı sıfatını haiz olmayıp, husumet yokluğu bulunmaktadır. Bu kapsamda, huzurdaki davada davacının, söz konusu alacakları talep edebilmesi için gerekli taraf sıfatını taşıması gerekmektedir. Ancak davacının taraf sıfatı bulunmadığı gibi, iş bu huzurdaki davayı açmadan önce davaya konu ettiği alacakları dava dışı …’a temlik etmiştir. Böylece tekrar belirtmek gerekir ki, dava tarihi itibariyle alacaklı, davacı şirket olmayıp, …’tur. bu nedenle söz konusu alacağı dava etme yetkisi de ancak alacaklı taraftadır. Huzurdaki dava dosyasına daha önce sunmuş olduğumuz delil listesinde belirtilen davacı şirketin eski ortağı …’a ödeme yapılmasına dair Kadıköy … Noterliği … yevmiye no ve 08.05.2012 tarihli ihtarname ile söz konusu ihtarnameye karşı Beşiktaş … Noterliği’nin 12.04.2012 tarih ve … yevmiye no’lu cevabı ihtarnamesi incelendiğinde de açıkça tespit edileceği üzere, davacı şirket avukatı tarafından ihtarname gönderilmek suretiyle, davacı şirketin eski ortağı …’a ödeme yapılması talep edilmiştir. Söz konusu ödemeye dayanak olarak, davacı tarafın en son tarihli dilekçelerinde itiraz ettiği ancak dava ikame edildiği tarihlerde açıkça kabul etmiş olduğu temlikname gösterilmiş ve müvekkil şirketten taleplerde bulunulmuştur. Davacı taraf, iş bu huzurdaki davanın ikame edildiği tarihten, 19.10.2016 tarihine kadar, iddia edilen 09.07.2012 tarihli sözde temliknamenin varlığından dahi bahsetmemiş, aksine …’a 26.01.2011 tarihli temlikname dolayısıyla ödeme yapılması talep edilerek, davacı tarafından söz konusu husus açıkça ikrar edilmiştir. KABUL ANLAMINA GELMEMEKLE BİRLİKTE, davacı tarafın iddia etmiş olduğu …’un, davadan doğmuş ve doğacak bütün alacaklarını 09.07.2012 tarihli temlikname kapsamında davacı şirkete temlik ettiği düşünülürse dahi, davacı tarafın iddiaları çelişki yaratmaktadır. Buna göre; söz konuları iddiaları ileri süren davacı tarafın, 30.01.2013 tarihli dilekçesinde alacağın …’a ödenmesinin yasal bir gereklilik olması gerektiğini beyan etmesi tarafımızca anlaşılamamıştır. Nitekim söz konusu iddiaların gerçekliği olması halinde, davacı tarafın alacağın …’a değil, davacı şirkete yapılmasını talep etmek durumunda olması beklenirdi. SÖZLEŞMENİN KENDİLİĞİNDEN SONE ERMESİ YÖNÜNDEN Taraflar arasında akdedilmiş olan Fason Üretim ve Başbayilik ve Ek Sözleşmelerin başlıkları her ne olursa olsun nitelik olarak birer ALT Lisans Sözleşmesidir. Hem kanunen hem de davacı ile dava dışı … A.Ş.’nin arasında akdedilmiş 29.03.1995 ve 12.04.1994 tarihli Marka Lisans Sözleşmeleri uyarınca Davacının alt lisans verme hakkı bulunmamaktadır. Davacı … buna rağmen davalı şirkete alt lisans verebilmiş olmasının marka sahibinin yani; 2001 yılına kadar … Şirketinin 2011 yılından 2007 yılına kadar ise dava dışı Müflis … A.Ş. (Sözleşme tarihinde iflas idaresinin) zımni muvafakati ile mümkündür. 2007 yılında … A.Ş.’ye ait olan markaları satın alan davacı şirketin marka sahibi olarak artık alt lisans ilişkisinden daha üstün bir hakka sahip olması nedeniyle artık bu muvafakat geçersiz olup alt lisans ilişkisi tamamen sona ermiştir. Taraflar arasında akdedilen Fason Üretim ve Başbayilik sözleşmeleri, müvekkil şirketin 2008 yılından sonra sözkonusu Markaları Kayseri … İcra ve İflas Müdürlüğü’nün … İflas Dosyasından 01.02.2007 tarihinde satışa çıkarılmasını müteakiben satın alarak ve MARKA SAHİBİ olarak KENDİ NAM VE HESABINA Tarım ve Gıda Bakanlığından Üretim İzinlerini MARKA SAHİBİ olarak temin ederek KENDİ ÜRÜNLERİNİ üreterek satması sonucunda kendiliğinden sona ermiştir. Nitekim müvekkil şirket davaya konu markaları satın alarak marka sahibi sıfatına haiz olmuş ve böylelikle markaların ihale yolu ile satın alındığı tarihten itibaren sözleşmelerde müvekkilin edim ve ifa yükümlülükleri değişerek sözleşme konusuz kalmış ve kendiliğinden sona ermiştir. Bu husus Dava dosyası kapsamında 07.01.2014 tarihli Bilirkiş Raporuyla da tespit edilmiş durumdadır. kaldı ki aynı husus, Dava dosyası kapsamında UZMAN GÖRÜŞÜ olarak aldığımız 23/09/2016 Tarihli Raporda da gözükmektedir. şayet Mahkemece bu hususa itibar edilmeyecekse, bunun ayrıntılıı olarak izah edlmesi gerekmektedir. ZAMANAŞIMI YÖNÜNDEN 2007 yılından önce tescil ettirilen markalar nedeniyle, davacı tarafından talep edilen tazminat miktarlarının MarKHK 70. madde ve Eski Borçlar Kanunu 60. maddesinde yer alan 1 yıllık zamanaşımına uğramış olduğu, zararın öğrenildiği tarihin Davacı Şirketin eski ortağı Ömer Sırrı Kafalı’ya İflas Dairesince yazılan 26.01.2007 tarihli yazısıyla sabit olup dosya kapsamında bu husus tespit edilmiştir….” denilerek kararın kaldırılması talep ve istinaf edilmiştir. DAVACI VEKİLİ İSTİNAF DİLEKÇESİNDE ÖZETLE “….Yerel Mahkemeninde geçerli lisans sözleşmeleri olarak kabul ettiği üzere, Müvekkil şirket ile dava dışı … A.Ş. arasında, Noterlikçe düzenlenen ve TPE nezdinde de 29.03.2015 tarihine kadar tescilli bulunan, 29.03.1995 ve 12.04.1995 tarihli “Marka Lisans Sözleşmeleri”ni imzalamışlardır. Müvekkil şirket, söz konusu “Marka Lisans Sözleşmeleri”ne dayanarak, “…” ibareli markalarla fason üretim yapmak üzere, davalı ile arasında 29.03.2015 tarihine kadar geçerli olan, Ankara … Noterliğinin 28.06.2004 tarih ve … sayısı ile “Fason Üretim Sözleşmesi”, aynı Noterliğin 30.06.2004 tarih ve … sayı ile “Başbayilik Sözleşmesi” ve 07.07.2004 tarihinde de “Başbayilik Ek Sözleşme”sinin akdedilmiş olduğu hususunda ihtilaf bulunmamaktadır. Ancak, bu kalemde, dava dilekçemizin 1. maddesinde arz ve izah edilen sebeplerle, aramızdaki sözleşmelerin İFASINI İMKANSIZ hale getiren davalıdan, fatura edildiği halde ödenmeyen (cari hesap) alacaklarımız ile bu sözleşmelerin bitim tarihi olan 29.03.2015 tarihine kadar doğan ve doğacak alacaklarımızın, 07.07.2004 tarihli Ek Sözleşme gereğince tespiti ticari reeskont faizi ile birlikte tahsili talep ve dava edilmiştir. Görüldüğü üzere, huzurdaki dava, Yerel Mahkeme’nin kabulünün aksine, Marka Lisans Sözleşmelerinin feshine dayanılmadığı gibi, dava tarihine kadar olan alacaklarımızla da sınırlı değildir. Bu kalemdeki talebimizin, söz konusu sözleşmelerin, davalı tarafından İFASI İMKANSIZ hale getirildiği tarihten itibaren bitim tarihi olan 29.03.2015 tarihine kadar, geriye kalan sürede doğmuş ve doğacak alacaklarımızın tümünü kapsadığı açıktır. Bu kalemde, kısmen kabul kararı veren Sayın Mahkeme; “495.301,82 TL cari hesap alacağı ile dava tarihine kadar 50.000,-USD alacağın talep edilebileceği kanaatine varmış olmakla,… sözleşmeden kaynaklanan alacak davasının kabulüne karar verilmiştir.” şeklinde hüküm vermiştir. Öncelikle, kurduğu hüküm ile Sayın Mahkeme, 29.03.2015 tarihine kadar geçerli olan Marka Lisans Sözleşmelerinden kaynaklanan fason üretim ve başbayilik sözleşmelerinin dava tarihinden önce haklı bir nedene dayanmaksızın davalı tarafından, İFASININ İMKANSIZ hale getirldiğini karara bağlamıştır. Bu tespit ve kabulünden sonra Sayın Mahkeme, İFASI İMKANSIZ hale getirilen ve 29.03.2015 tarihine kadar geçerli olan sözleşmelerin dava tarihinden sonraki kalan süresine ait tazminat alacağımıza ilişkin olarak; “… markalar üzerinde bulunan lisans sözleşmelerini fesh etmediği müddetçe (davalının dava tarihinden sonra lisans sözleşmelerini feshettiği) bundan doğan mali sorumlulukları yerine getirmekle yükümlü olduğu, bilirkişi raporunda incelenmişse de feshin haklı olup olmadığının bu davada tartışılamayacağı, dava tarihinden sonraki alacakların bu davada değerlendirilemeyeceği” şeklinde, kendi içinde dahi çelişen, yasaya ve dosya gerçeğine aykırı bir hüküm kurmuştur. Zira, bir taraftan davalının tek yanlı feshinin, dava tarihinden sonra yapıldığı ve iş bu davanın konusu olmadığını ve sözleşmeler fesh edilmediği müddetçe bundan doğan mali sorumlulukları yerine getirmekle yükümlü olduğunu söyleyen Sayın Mahkeme’nin, bu tespit ve kabulüne uygun olarak, davalının bu sözleşmelerin bitim tarihi olan 29.03.2015 tarihine kadar olan mali sorumluluklarını yerine getrimesi yönünde hüküm kurmasının gerektiği açıktır. Ancak, Yerel Mahkeme, bu tespit ve kabulünün tam aksi yönünde çıkarımda bulunarak, “dava tarihinden sonraki alacakların bu davada değerlendirilemeyeceğini” şeklinde, kendi tespit ve kabulüyle dahi çelişen bir hüküm kurduğu açık ve nettir. Bu durum, Yerel Mahkeme’nin, bir tarafatan bu davanın konusu olmadığını söylediği davalının beyanından ibaret (haksız ve geçersiz) lisans feshini, zımmen geçerli ve hatta haklı kabul ederek, zımmen hükmüne dayanak yaptığı ve subjektif algılamalarla hüküm kurduğunu göstermektedir. Davalının, hukuki bir geçerliliği bulunmayan ve doğrudan doğruya 556 sayılı KHK.’nin 21/9 maddesine de aykırı olarak, TPE nezdinde tescilli bulunan, 29.03.1995 ve 12.04.1995 tarihli Marka Lisans Sözleşmelerinin feshine ilişkin ihtarına karşı, dosyada mevcut olan 20.11.2012 tarihli karşı ihtarnameyi keşide ederek, usulsüz ve kanuna aykırı geçersiz lisans feshini kabul etmediğimizi ihtar ettik. Marka sahibinin, lisans alana karşı lisansın kullanılmasından doğan ihtilaflarda yapması gerekenler, 556 sayılı KHK’nin Lisans Şartlarını düzenleyen 21/9. Maddesinde; “Sözleşme şartlarının lisans alan tarafından ihlali halinde, tescilli bir markadan doğan haklar, lisans alana karşı, dava yolu ile ileri sürülebilir.” şeklinde hükme bağlanmıştır. Nitekim, davalı tarafından, lisans hakkının tek taraflı fesih başvurusuna karşı, 17.01.2013 tarihli itirazımızı inceleyen TPE, 01.02.2013 tarih ve 2013-0-65237 sayılı kararında; “lisans sözleşmesinde geçen maddelere bakıldığında lisansın feshi ile ilgili bir maddeye rastlanmamış olup, 29.03.2015 tarihine kadar lisans hakkının şirketiniz adına devam ettiği anlaşılmıştır. Ayrıca, lisansın feshi talep edilecek ise, lisans alan ve lisans veren taraflarca noterden düzenlenmiş lisans fesihname aslının ya da ilgili mahkeme tarafından lisans iptal edilerek kesinleşmiş karar aslının Başkanlığımıza gönderilmesi gerekmektedir.” kararını vermiştir.TPE’de tescilli bir lisansın iptaline ilişkin talep hakkında işlem yapacak tek yetkili ve görevli kurumun TPE olduğu, Markaların Korunmasıyla ilgili 556 sayılı KHK ile belirlenmiştir. Bu durum, davalının fesih talebini reddeden TPE kararına göre, lisansımızın 3. kişilere ve (3. Kişi konumunda bile olmayan) davalıya karşı, müvekkil lisans tescilinin 29.03.2015 tarihine kadar devam ettiğini ispatladığı gibi, teşebbüs aşamasında kalan davalı feshinin de geçersiz olduğunu ispatlamaktadır. Bir an için davalı feshi geçerli kabul edilecek olsa bile, 2. bilirkişi raporu ve mübayenetin sağlandığı Kök Rapor ve 3. ek bilirkişi raporlarında varit kanaatlerine göre, söz konusu lisans feshinin haksız fesih olduğu da açık ve nettir. Bu sebeple, TPE’nin söz konusu kararına karşı dava açmayan davalının, sözleşmeleri tek taraflı fesih yetkisi olmadığını ve fesih işleminin haksız olduğunu bilerek hareket ettiği ve huzurdaki davanın açılmasından bir ay sonra, sırf davamızı sürüncemede bırakmak amacıyla bu yolu seçtiği açıktır. Oysa, davalının, İFASI İMKANSIZ hale getirilen ve 29.03.2015 tarihine kadar geçerli olan bu sözleşmelerden doğan mali yükümlülüklerini yerine getirmediği Yerel Mahkeme’nin bilirkişi raporları doğrultusunda kurduğu hüküm ve dosya içeriği ile sabittir. Ayrıca, dava tarihine kadar mali yükümlüğünü yerine getirmeyen davalının, dava tarihinden sonra 29.03.2015 tarihine kadar olan mali yükümlülüklerini yerine getirdiğine dair, her hangi bir beyanının bulunmadığı da dosya içeriği ile sabittir.dava tarihinden önce sözleşmelerin İFASININ İMKANSIZ hale getirilmiş olduğunu kabul eden Yerel Mahkeme’nin, bu kabulü doğrultusunda, dava tarihine kadar olan cari hesap ve tazminat alacağını kabul ettiği halde, aldığı bilirkişi raporlarına da itibar etmeyerek, davanın açılmasından sonraki 348.000,- USD tazminat alacağının bu davada değerlendirilemeyeceği şeklinde alacağımızı iki döneme ayıran hükmünün yasa ve Yargıtay uygulamalarına aykırı olduğu açıktır. Bu nedenle, sözü edilen sözleşmelerin; İFASININ İMKANSIZ hale getirildiği tarihten itibaren, alınan bilirkişi raporları doğrultusunda, 29.03.2015 tarihine kadar kalan süreye ait doğmuş ve doğacak alacakların tamamının tazmini ve bu kalemdeki talebimizin kabulü yönünde hüküm kurulması yasal gerekliliktir. Diğer taraftan, Yerel Mahkeme’nin, kısmen kabulüne karar verdiği ancak, sehven, 27.10.2015 tarihli kök bilirkişi raporundaki, hesaplanan miktarları hükmüne esas aldığı görülmektedir. Oysa, 07.07.2004 tarihli Başbayilik Ek Sözleşmesine göre kurumlar vergisinin de ilave edilmesi gerektiğine dair olan itirazımızı karşılar şekilde düzeltilen hesaplamaların yapıldığı, 12.05.2016 tarihli EK bilirkişi raporunda belirlenen alacak miktarlarının esas alınması gerekmektedir. Bu sebeple, 12.05.2016 tarihli EK bilirkişi raporuna göre, müvekkil şirketin bu kalemde; Cari hesap alacağı 579.251,27 TL., Dava tarihine kadar sözleşme alacağı 60.000,- USD, – Sözleşme süresinin sonuna kadar geçecek süreye ilişkin, 348.000,- USD tazminat alacağına, hükmedilmesi ve hatalı miktarların bu şekilde düzeltilmesine karar verilmesi yasal gerekliliktir. Yerel mahkeme’nin, “noter onayı bulunmayan” sözleşmelerin, davalıya karşı ileri sürülemeyeceğine dair hükmü, usul ve yasaya aykırıdır. Müvekkil ile dava dışı müflis … A.Ş. arasında akdedilen ve dava tarihi itibariyle noter onayı bulunmayan, 29.03.1995 tarih ve 49 yıl süreli izin sözleşmenin ön sözleşme niteliğinde olduğu içeriği ile sabittir. Bu sözleşmenin 3. maddesi, “Bu anlaşma ile izin veren 20 yıl süre ile …, …, …, …, …, …, …, …, … ve … sayı ile tescilli markalarını izin alan lehine İNHİSARİ LİSANS vermeyi kabul etmiştir.” hükmünü öngörmektedir. Daha sonra, taraflar ortaya koydukları bu irade beyanına uygun olarak, 20 yıl süreli, noter onaylı ve TPE nezdinde tescilli 29.03.1995 ve 12.04.1995 tarihli “Marka Lisans Sözleşmelerini” imzalandıktan sonra da 05.05.1995 tarihli İzin Sözleşmesine Ek Sözleşmeyi imzalamışlardır. Yerel Mahkeme, 29.05.1995 tarihli İzin Sözleşmesi ile 05.05.1995 tarihli EK Sözleşmeye ilişkin olarak, ; ‘’551 sayılı Markalar Kanunu gereğince, noter tasdiki yapılmadığından, şekil eksikliği nedeniyle davalı tarafa karşı ileri sürülemeyeceği, ancak sözleşmenin taraflarınca şekil eksikliği ileri sürülmeden sözleşme gereğince yüklenen edimler yerine getirilmekle ancak sözleşmenin taraflarını bağlayacağını, davalıya karşı ileri sürülemeyeceğine” dair, eksik incelemeye dayanan hükmü, dosya içeriğine ve uygulamaya aykırı olduğu gibi, usul ve yasaya da aykırıdır. Bu hükme göre, Yerel Mahkeme, söz konusu sözleşmelerin tarafı olması halinde, davalıya karşı ileri sürülebileceğini kabul etmiş bulunmaktadır. Ancak, Yerel Mahkeme’nin, bu sözleşmelerin şekil eksikliği ve davalının sözleşmelerin tarafı olmadığına ilişkin, eksik incelemeye dayalı değerlendirmeleri, Öğreti, Yasa ve Yargıtay kararlarına aykırıdır. Şöyle ki; Söz konusu sözleşmelerin şekil eksikliği bulunmamaktadır; Dava konusu sözleşmenin yapıldığı tarihten iki ay sonra yürürlükten kaldırılan, 551 sayılı Markalar Kanunun 34. maddesi, ‘’ Devir ve lisans sözleşmesinin noterlikçe tanzim edilmiş olması şarttır. Devir ve lisans, marka sicil kaydına tescil tarihinden itibaren üçüncü şahıslara karşı hüküm ifade eder.’’hükmüne dayanan, Yerel mahkeme, noter tasdiki bulunmadığından dolayı, sözleşmede şekil eksikliği bulunduğunu ileri sürmektedir. Öncelikle, sözü edilen bu sözleşmelerin hiçbir yerinde “Marka Lisans Sözlemesi” olduğu yazılı olmadığı gibi, içeriği itibariyle, müvekkil şirket lehine İNHİSARİ LİSANS izni verilmesini ve şartlarını kapsadığından dolayı, bir ön sözleşme niteliğinde olduğu aşikardır. Ayrıca, TPE nezdinde, .. sayı ile tescilli “…” ibareli markanın tescil dosyasında da mevcut olan bu sözleşme, dava dilekçemizden itibaren, hemen her dilekçemizde, İZİN SÖZLEŞMESİ olarak takdim edildiği dosya içeriği ile de sabittir. Nitekim bu sözleşmenin 3. maddesinin sağladığı izne dayanarak noter tasdikli 29.03.1995 ve 12.04.1995 tarihli “Marka Lisans Sözleşmeleri” imzalanarak TPE nezdinde tescil ettirilmek suretiyle uygulanmış bulunmaktadır. Diğer taraftan, davalı … A.Ş. tarafından müvekkil aleyhine açılan ve Kartal FSHHM’nin 2008/39 Esas ve 2012/143 Karar sayılı dosyasında görülen ve Yargıtay incelemesinden de geçerek kesinleşen davada, uyarlanmış olan 49 yıl geçerli bu ön sözleşmeyi davalının kabul ettiği ve fesh etmediği sabittir. Yani, davalı tarafından şekil eksikliği, hiçbir zaman ileri sürülmeden sözleşme gereğince yüklenen edimleri bilerek yerine getirdiği ve bu hususun ilgili Mahkemesince de kabul edildiği açıktır. Bu sebeple, noter onayı gerektirmeyen ön sözleşme için, noter tasdiki bulunmadığını gerekçe yapan Sayın Mahkeme’nin, şekil eksikliği nedeniyle, davalıya karşı ileri sürülemeyeceğine dair hükmünün, eksik inceleme ve subjektif algılamalarına dayandığı ve yerinde olmadığı açıktır. Daha önemlisi, söz konusu ön sözleşmelerin sürekli borç ilişkisi kurduğundan dolayı, gerekli olduğunda noter tasdiklerinin yapılması da mümkün bulunmaktadır. Nitekim, İflas İdaresi’nin 22.12.2010 tarihli yazısı ekinde yer alan, söz konusu 29.03.1995 tarihli Sözleşme ve 05.05.1995 tarihli Ek Sözleşmenin, Kadıköy … Noterliğinin 17.10.2012 tarih ve … yevmiye no ile tastiki yapılmıştır. Davalının, TPE nezdinde lisans iptal başvurusuna karşı 17.01.2013 tarihli başvurumuz ekinde noter tasdikli bu sözleşmeler TPE’ne sunulmuş olup, 18.02.2013 tarihli ek beyanımız ekinde, TPE’nin 01.02.2013 tarihli karar yazısı ile dava dosyasına da sunulmuş bulunmaktadır. Bu nedenle, söz konusu ön sözleşmeler lisans sözleşmesi olarak kabul edilecek olsa bile, Yerel Mahkeme’nin; şekil eksikliği olarak gördüğü noter tasdik şartının, bu sözleşmelerin geçerliliğinin devam ettiği süre içinde tamamlanmış olduğu ve bu durumu dikkatinden kaçırmak suretiyle, kurulan hükmün, bu yönüyle de yerinde olmadığı açıktır. Bu hususa ilişkin olarak, dosyda bulunan ve tanınmış ‘’…’’ markasına 3. kişinin vaki tecvüzünün önlenmesi için, İNHİSARİ LİSANS hakkımıza dayanılarak, TPE ve YİDK nezdinde yapılan itirazlarımızın reddi üzerine, Ankara 1. FSHHM’nin 2008/240 E. ve 2011/166 K. sayılı dosyasında açılan davada verilen karar, Yargıtay 11. H.D.’nin 19.12.2012 tarih ve 2011/14829 E, 2012/21256 Karar Nolu ilamı ile;‘’… tüm belgeler okunup, incelendikten sonra gereği görüşülüp düşünüldü; Davacı vekili, müvekkil şirketin 1994 ve 1995 yıllarında … A.Ş. ile akdettiği izin sözleşmeleriyle inhisari lisans hakkı sahibi bulunduğu…’’ hükmü ile, davayı esastan görerek, o tarihte noter tasdiki bulunmadığı için şekil eksikli ifade edilen dava konusu sözleşmenin İNHİSARİ LİSANS olduğu kesin hükme bağlamıştır. Ayrıca, 556 sayılı KHK’nin Markanın hukuki işlere konu olmasına ilişkin Madde 15 – ‘’Tescilli bir marka, başkasına devir edilebilir, miras yolu ile intikal edebilir, kullanma hakkı lisanskonusu olabilir, rehin edilebilir. Rehin hakkı bakımından Medeni Kanunun rehin hakkına ilişkin hükümleri uygulanır. Tescilli bir marka üzerindeki sağlar arası işlemler yazılı şekle tabidir.’’Hükmünü ve 21/10.maddesinin,‘’Lisans sicile kaydedilmediği sürece iyi niyetli 3. kişilere karşı ileri sürülemez.’’ hükmünü öngörmektedir. Lisans sözleşmelerinin noter tasdiki, geçerlilik şartı değil, TPE nezdinde tecil edilebilmesi ve 3. kişilere karşı ileri sürülebilmesi için, bildirici bir şart olduğu ancak gelinen aşamada yasanın bu şartı da tamamen kaldırdığı açıktır. Bu sebeple; Söz konusu sözleşmeler, ön sözleşme niteliğinde olduğundan, noter onayı gerekmediği için, şekil eksikliği bulunmadığı, ve Yasal düzenlemenin geldiği son aşamada, lisans sözleşmelerinin noter tasdik şartı tamamen kaldırılmış olduğundan, bu yönüyle, şekil eksikliğinin bulunmadığı, Yürürlükten kaldırılan yasal düzenlemelere göre, sonradan noter tasdiki dahi yapılmış olan, izin sözleşmelerinin, lisans sözleşmesi olarak kabul edilmesi halinde bile, lisans sözleşmelerinde noter tasdiki kurucu değil, bildirici bir şart olduğundan, taraflar bakımından, şekil eksikliği bulunmadığı, Şekle aykırılıktan doğan geçersizlik, tamamen taraflar arasındaki bir geçersizlik olup; yalnızca sözleşmenin taraflarınca bir defi olarak ileri sürülebilir olduğu ancak, tarafların bu hususta bir defide bulunmadıkları halde, hâkim tarafından re’sen nazara alınamasının yerinde olmadığı, Şekil eksikliğine rağmen, bilerek ve istenerek yapılan ifanın, tarafların bu korumadan vazgeçtikleri anlamına geldiği ve geçersiz sözleşmenin, ifa ile geçerlilik kazandığı, Yerel Mahkeme’nin de kabulü olduğu cihetle, şekil eksikliğine ilişkin hükmün yerinde olmadığı, açık ve nettir. – Üçüncü kişi olmayan davalı, söz konusu sözleşmelerin tarafı haline gelmiştir Söz konusu sözleşmelerin tarafı olarak görmediği için, davalıya karşı ileri sürülemeyeceğini söyleyen Yerel Mahkeme, bu hükmü ile, sözleşmelerin tarafı olması halinde, davalıyı karşı da ileri sürülebileceğini kabul etmektedir. Ancak, Yerel Mahkeme’nin aksine, 01.02.2007 tarihinden itibaren davalı, iş bu sözlemelerin tarafı haline gelmiş bulunmaktadır. Müvekkil şirketin, yukarıda belirtilen sözleşmeler gereğince, söz konusu markalar üzerinde bulunan, İnhisari Lisans Hakkı korunmak suretiyle, İflas İdaresi tarafından, 01.02.2007 tarihinde, Kayseri … İcra Müdürlüğünün … İFLAS sayılı dosyasında ihale edilen 10 adet “…” ibareli markaları, davalı … A.Ş. firması satın almıştır. Böylece, 01.02.2007 tarihindeki ihale dosyasında bulunan, 29.03.1995 tarihli Sözleşme, 05.05.1995 tarihli Ek Sözleme ile 29.03.1995 ve 12.04.1995 tarihli Marka Lisans Sözleşmelerini bilerek satın alan davalı … firması, markaların sahibi sıfatıyla, müvekkil şirkete lisans veren konumuna gelmiş olup, bu tarihten sonra, sahibi olduğu ancak, lisansını verdiği markalarla 2012 yılına kadar müvekkil şirkete fason üretim yapmaya da devam etmiştir. 29.03.1995 tarihli ve 49 yıl süreli izin sözleşmesine ilikin olarak davalı, İflas İdaresinin müvekkile hitaben yazdığını beyan ederek, delillerinin 16. sırasında, 26.01.2007 tarihini taşıyan fotokopiden ibaret bir evrak sunmuştur. Ancak, bu evrakın İflas İdaresi tarafından düzenlenmediği ve aslının da kendilerinde olmadığına dair yazıları, Sayın Mahkeme tarafından dosyaya getirtilmiş olup, böylece, Mahkeme’yi yanıltmak için, davalı tarafından sahte evrak düzenlendiği, Sayın Mahkeme tarafından ispat edilmiştir. Bir taraftan, müvekkilin dava dışı … firması ile imzaladığı Noter tasdikli ve TPE nezdinde tescilli 29.03.1995 ve 12.04.1995 tarihli Marka Lisans Sözleşmelerinde, dava konusu markaları icra ihalesinden satın alan davalının bu sebeple, taraf haline geldiğini kabul eden Yerel Mahkeme’nin, bu sözleşmeleri lisans sözleşmesi olarak değerlendirdiği, ancak inhisari nitelikte olmadığı için davalıya karşı ileri sürülemeyeceğini söylemektedir. Diğer taraftan da, TPE sicil kayıtlarında ve ihale dosyasında asılları mevcut olan ancak, noter tasdiki bulunmayan, 29.03.1995 tarihli ve 49 yıl süreli ön sözleşme niteliğindeki izin Sözleşmesini, ihale dosyasından ve müvekkil aleyhine açtığı yukarıda belirtilen davadan ve bu sözleşmeden kurtulmak için delil olarak sahte evrak sunmak suretiyle, bildiği sabit olan davalının, bu sözleşmelerin tarafı olmadığı için, davalıya karşı ileri sürülemeyeceğini söyleyen Yerel Mahkeme’nin, kendi içinde dahi çelişki oluşturan hükmünün, yasa, Yargıtay kararları ve dosya gerçeğine aykırı olduğu ve bozmayı gerektiği açıktır ve yerel mahkeme’nin, noter onaylı marka lisans sözleşmelerinin “münhasır lisans olmadığına” dair hükmü, kesinleşen mahkeme kararlarına aykırı olduğu gibi usul ve yasaya da aykırıdır Lisansın, İNHİSARİ LİSANS olduğunu ön sözleşmede yazılı irade beyanı ispatlamaktadır; bu sözleşmelerin kapsadığı markaları icra ihalesinden satın alan davalının, 01.02.2007 tarihinden itibaren ihale dosyasında yer alan bütün sözleşmelerin tarafı haline geldiği sabittir. Bu sebeple, en azından hukukun genel hükmüne göre, taraflar arasında 49 yıl geçerli olan ön sözleşmedeki açık irade beyanlarına uygun olarak imzalanan 20 yıl süreli “Marka Lisans Sözleşmelerinin” de İNHİSARİ LİSANS olduğu açıktır. Mahkeme’nin; 28.06.2000 tarihli ‘’marka kira sözleşmesinin’’, bu davanın konusu olmadığına dair hükmü hukuka ve usule aykırıdır. Dava dışı … A.Ş. ile davalı … arasında 28.06.2000 tarihli Marka Kira Sözleşmesi, müvekkil şirketin İNHİSARİ LİSANS hakkına sahip olduğu tanınmış ‘’…’’ ibareli markaya ilişkindir ve söz konusu markanın davalı tarafından, TPE nezdinde tescilli lisansımızı bildiği halde, haksız kullanılması, müvekkilin bu marka üzerindeki İNHİSARİ LİSANS hakkına tecavüz oluşturduğu açıktır. Esasen, dava dosyasından da görüldüğü üzere, söz konusu kira sözleşmesi kapsamında İNHİSARİ LİSANS hakkımızın bulunduğu markaları kullandığını beyan etmek suretiyle, İNHİSARİ LİSANS hakkımıza vaki tecavüzünü kabul etmiş olan davalının, 21.02.2017 tarihli Ek Bilirkişi Raporunda ödenen kira bedeli esas alınarak hesaplanan 336.000,- USD’lık tazminat miktarına bir itirazının da bulunmadığı açıktır. Ayrıca, müvekkil şirketin, dava dışı … firmasından her hangi bir alacak talebinde bulunmadığı da açık ve nettir. Bu duruma göre, dava dışı … firmasına husumet yöneltilmesine gerek olmadığından, bu hususun başka bir davanın konusu olmadığını ispatlamaktadır. Bu nedenle, eksik inceleme ve subjektif algılamalara dayalı yerel mahkeme kararı, dosya gerçeğine, hukuka ve usule aykırı olduğundan, haksız kararının kaldırılması ve davamızın kabulü yönünde hüküm kurulması yasal gerekliliktir…” denilerek kararın kaldırılması ve davanın tümüyle kabulüne karar verilmesi talep ve istinaf edilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Davacı yanca açılan davada ; ,davalının fason üretim sözleşmesi ve 07/07/2004 tarihli başbayilik sözleşmesi ile 29/03/2015 tarihine kadar doğmuş ve doğacak olan alacaklarının tespiti ile,şimdilik 10.000 TL sının dava tarihinden itibaren işleyecek reeskont faizi ile davalıdan tahsilini, -dava dışı … ile davalı arasında imzalanan kira sözleşmesi gereğince 01/07/2000-31/12/2005 arası döneme ait geçersiz marka kira sözleşmesinde belirtilen bedel üzerinden şimdilik 10.000 TL’nın tahsilini -davalının sözleşme dışı kullandığı beyan edilen …, … ve … sayılı markaları ile bunlarla birlikte kullandığı tespit edilecek diğer tescilli … markalarının 07/07/2004 tarihli Başbayilik ek sözleşmesinde aylık olarak belirlenen bedel olan 10000 USD baz alınarak herbir marka üzerinden ayrı ayrı korunma tarihinden itibaren şimdilik 10.000 TL üzerinden 30.000 TL alacağın reeskont faizi ile tahsilini talep ettiği bir alacak davası bulunduğu görülmektedir. Aktif dava ehliyeti açısından usule ilişkin istinafı olmakla öncelikle davalı yanın bu istinaf talebinin incelenmesi gerekmiştir. Dosyada bir örneği bulunan ve imzaları inkar edilmeyen temliknameye göre davacı şirketin davalı ile olan akdedilmiş/akdedilecek sözleşmeler ve sair surette fatura edilmiş veya edilecek doğmuş ve doğacak alacaklarının tamamını bütün ferileri ile birlikte …’a mevcut borçlarına mahsuben temlik edildiği temliknamenin 26.01.2011 tarihinde yapıldığı yazılı olarak yapıldığı görülmektedir. Temlik metninden temlikin ivazlı bir temlik olduğu, bu durumda tek taraflı irade beyanı ile rücu imkanının bulunmadığı kabul edilmelidir. Mahkemece davacı beyanı nazara alınarak ” temlikin hükümsüz kaldığı” yönündeki kabulünün hangi hukuki tasarruf nedeni ile hükümsüz kaldığı yönünde bir açıklama ve dayanak olmadan kabul edildiği anlaşılmaktadır. Dosyada temlikten rücu edildiği, temlik alanın onayının olduğu veya hükümsüzlüğü yönünde bir karar alındığı hususlarında herhangi bir bilgi belge de bulunmamaktadır.Bu nedenle öncelikle davacının aktif dava ehliyeti hususundaki bu belirsiz durum üzerinde incelemeye yapılarak aktif dava ehliyeti bulunması halinde esasa ilişkin karar verilmelidir. Toplanan mevcut delillere göre davacının aktif dava ehliyeti olduğu yada olmadığı yönünde kanaat oluşturacak bilgi belge de bulunmadığından kararın bu nedenle kaldırılmasına ; davalının diğer istinaf nedenlerinin ve davacının tüm istinaf nedenlerinin bu aşamada incelenmesine yer olmadığına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M:Yukarıda açıklanan yazılı gerekçe ile; 1 – Davalı yanın istinaf başvurusunun HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince KABULÜNE; İlk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA ; Eksik incelemenin tamamlanması için dosyanın ilk derece mahkemesine GÖNDERİLMESİNE 2- Davalı yanın diğer istinaf taleplerinin ve davacı yanın tüm istinaf taleplerinin şu aşamada incelenmesine yer olmadığına 3- Davalı yanca yatırılan istinaf peşin harcının talebi halinde kendilerine iade edilmesine 4- Davacı yanca yatırılan istinaf peşin harcının kendilerine iade edilmesine 5- Davalı yanca yapılan istinaf yargılama gideri olan başvuru harcı gideri 98,10 TL, tebligat gideri 14,00 TL ki toplam 112,10 TL yargılama giderinin davacıdan tahsili ile davalıya verilmesine 6- Davacı yanca yapılan giderlerin kendi üzerinde bırakılmasına 7-Duruşmasız inceleme yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu HMK 353/1-a-6 maddesi gereğince KESİN olmak üzere 25/ 06/2020 tarihinde ve oy birliği ile karar verildi.