Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/1850 E. 2020/2217 K. 18.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/1850 Esas
KARAR NO : 2020/2217 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 13/02/2018
NUMARASI : 2012/173 E. – 2018/44 K.
DAVANIN KONUSU: Patent (Patent Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 18/12/2020
İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ tarafından verilen 13/02/2018 tarihli kararına karşı, davacı tarafından yapılan istinaf başvurusu üzerine dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :DAVA; Davacı vekili dava dilekçesinde; davalıya ait TR 2000/03721 sayılı patentin buluş basamağı ve yenilik kriteri taşımadığını, patentin Salbutamol ve ipratropyum bromide kombinasyonunda, HFA 134a (1,1,1,2,-tetrafluoroethane) HFA 227 (,1,1,1,2,3,3,3- heptafluoropropane) gibi HFC sınıfından bir propellantın veya bunların karışımı bir propellantın bulunması ve bu kombinasyonda salbutamolün süspansiyon halinde ve İpratropyum bromîdin ise çözünmüş bir solüsyon halinde bulunmasını koruma altına alan, patentte açıklanan problemlere yönelik önerilen bu çözümün yeni olmadığını, dilekçeleri ekinde sundukları WO 94/13262 , US 2868691 , EP 0 372 777 B1 , EP 0 499 344 B1, EP 0 653 204 ,US 6461591 , AU 199212188 ,WO 98/01147 sayılı döküman ve belgeleri dikkate alan uzman kişinin HFA 134 ya da HFA 227 gibi propellan gazların kullanıldığı formülasyonlarda etanol ve aside yer verilip salbutamolün süspansiyon halde sunulmasını ve ayrıca Ipratropyumun solüsyon haline getirilmesini göreceğini, dolayısıyla tekniğinde uzman kişinin etkin maddelerin bu bilindik özellikleri itibarı ile korunan buluşa ulaşacağını, patentin yenilik ve/veya buluş basamağına sahip olma kriterlerine uymaması nedeniyle, davalıya ait TR 2000/03721 sayılı patentin hükümsüzlüğüne karar verilmesini talep ve dava etmişlerdir.
CEVAP; Davalı vekili cevap dilekçesinde;Davacının atıfta bulunduğu belgelerin hiçbirinin aynı anda süspansiyon halinde salbutamol ve solüsyon halinde ipratropyum açıklamamış olması nedeniyle, patentin yenilik özelliğine sahip olduğunu, buluş basamağı incelemesinin ise bir sistematik yaklaşım gerektirdiğini, tartışılan patentin salbutamol ve ipratropyum gibi ikili ilaç sistemlerinde stabilite problemini çözdüğünü, atıf yapılan tekniğin bilinen durumuna ait belgelerin stabilite problemlerini bu şekilde çözmeye yönelecek bir tavsiyede bulunmadığını, en yakın belge olarak gösterilen WO 1999/065464 patentinin tek fazlı sistemler ile solüsyon yolu ile stabilite teminini önermesi nedeni ile patentin içeriğinden uzaklaştırıcı bilgi içerdiğini, ayrıca atıf yapılan belgelerin stabilite problemlerine farklı çözümler getirmesi itibarı ile kombine etmeye elverişli olmadığını, adı geçen etkin maddelerin etanol içerisinde süspande olabildiği gibi, çözünebildiği etkin maddelerden biri süspande halde iken, diğerinin her zaman solüsyon halinde kalacağına ilişkin bir kaide olmadığını, ayrıca patentte sunulan çözümün haricen sunulan stabilité testlerine göre beklenmedik şekilde fiziksel ve kimyasal stabilitede iyileşmeler kaydedildiğini, bunun da buluş basamağına delalet ettiğini, dava konusu patentin yeni ve buluş basamağına haiz olduğunu, bu nedenle davanın reddi gerektiğini beyan etmiştir.
MAHKEME KARARI; İstanbul 1.Fikrî ve Sınaî Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 13/02/2018 tarihli, 2012/173 Esas-2018/44 Karar sayılı kararıyla;”dosya kapsamındaki dokümanlar patent belgesi, bilirkişi raporları ile, davaya konu TR 2000 03721 B sayılı patentin tüm istemlerinin yeni ve buluş basamadığı niteliğine sahip olduğu dolayısıyla patentin hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı”gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF BAŞVURUSU;Davacı vekilinin süresinde ibraz ettiği istinaf dilekçesinde; bilirkişi raporlarında, patente konu buluşun, teknik problemi gerçekten çözdüğünün ispat edilme zorunluluğunun bulunmaması ile, ilgili teknik alanda uzman kişinin , teknik problemin çözüldüğünü duraksamaksızın, doğrudan ve şüphesiz kabul etmesini sağlayacak delillerin patent başvurusu ve başvuru (rüçhan) tarihi itibarıyla açıklanması ve gösterilmesi zorunluluğunun (plausibility) birbiri ile karıştırdığını, her iki konunun Avrupa Patent Ofisi içtihatlarında ve Avrupa Patent Ofisi İnceleme Rehberinde son derece açık olduğunu, mahkemenin hukuki problem olan bu konuya gerekçeli kararında ve öncesinde el atmadığını, tekniğin bilinen durumuna yapılan katkıyı ispat edecek, teknik problemin çözüldüğüne dair delillerin patent başvuru (rüçhan) tarihinde gösterilmesinin zorunlu olduğunu, sonradan delil ileri sürülmesinin “buluş basamağının sonradan ayarlanması” anlamına geldiğini, -dava konusu olayda, süspansiyon halindeki salbutamol ve solüsyon halindeki ipratropyum ile kimyasal yönden dengeli (stabil) formulüsyonlar elde edildiğini, çözülen teknik problemin, sözkonusu formülasyonun stabilite problemi olduğunu, buluşa göre elde edilen formülasyonun stabil olmasının, aynı zamanda surpriz (şaşırtıcı) etki olarak gösterildiğini, fakat buna dair herhangi bir dayanak, delil, test sonucu (yani stabilite verilerin) ileri sürülmediğini ve açıklanmadığını, ileri sürülen sürpriz etkinin patentin başvuru (rüçhan) tarihinde süpekülatif bir bilgiden ibaret olduğunu, başvuru aşamasında açıklanmayan ileri sürülmeyen stabiliteye ilişkin delillerin, patentin verildiği 21/11/2005 tarihinden 8 sene sonra davada sunulan 24/01/2013 tarihli dilekçe ekinde mahkemeye teslim edildiğini, dilekçe içeriğinde yer verilen Avrupa Patent Ofisi içtihatlarına ve Avrupa Patent Ofisi İnceleme Rehberine göre sonradan ileri sürülmesinin mümkün olmadığını, bilirkişilerin dinlendiği 13/11/2015 tarihli duruşma zaptındaki beyanlarında “Buluşun açık ve yeterli düzeyde açıklanmış olduğu bir patentte açıklanan teknik etkilerin sonradan sunulan testlerle kanıtlanmasının mümkün olduğu, sonradan sunulan testlerin buluş basamağı değerlendirmesinde dikkate alınacağı, dikkat edilmesi gereken hususun patentte açıklanmamış teknik etkilerin sonradan testlerle iddia ediliyor olması olduğu, bunun haricinde patent başvurusunda açıklanmış teknik etkilerin sonradan sunulan delillerle kanıtlanmasının önünde engel olmadığı” nın açıklanarak, EPO içtihatları ve EPO rehberinin aksine patent başvurusunda herhangi bir dayanak olmadan açıklanan teknik etkiler için sonradan delil sunulabileceğini kabul ettiklerini,-sunulan stabilite sonuçlarının en yakın önceki teknik ile herhangi bir kıyaslama içermediğini, patentte formulasyonun kendisinin stabil olduğunun açıklandığını, satibiliteye ilişkin bilgilerin ise dava açıldıktan sonra sunulduğunu, tekniğin bilinen durumuna dahil formülasyonlardan, stabilite yönünden ne tür bir üstünlük sağladığının yada sağlamadığının bilinmediğini, problem&çözüm yaklaşımının ikinci ayağı olan “en yakın belgeye kıyasla ortaya çıkan teknik farkın belirlenmesinin” zorunlu olduğunu fakat böyle bir farklılık belirlenemediğini, – EPO’nun sinerjik bir etkinin varlığı durumunda buluş basamağının varlığını kabul ederek patent verdiğini, ancak dava konusu pattentte ve davanın taraflarınca sinerjik bir etkiden bahsedilmediği halde, bilirkişilerin üçüncü raporda patentte sinerjik etki bulunduğunu ileri sürdüklerini beyanla; gerekli görülürse davalı tarafça sunulan stabilite verileri dikkate alınmaksızın, teknik uzmanın kimyasal satibilite probleminin doğrudan ve şüphesiz bir şekilde çözüldüğü konusunda ikna etmeye yetip yetmeyeceği, teknik sorunun çözülmüş olduğunu mu yoksa çözülmüş olabileceğini mi düşüneceği sorusunun yanıtlanması için bilirkişi raporu alınmasını, kararın kaldırılarak davanın kabulünü talep etmiştir.Davalı vekilinin istinafa cevabında; davacı vekilinin istinaf başvurusunda davanın esasına ilişkin herhangi bir somut iddiasının bulunmadığını, yargılama sırasında sunulan deneysel verilerin kabul edilip edilmeyeceğine yoğunlaştığını, davaya konu TR 2000 03721 sayılı patentin yenilik ve buluş basamağı içerdiğini, buluş konusunu aşikar kılan önceki teknik belgenin bulunmadığını, patent ile solüsyon ve süspansiyon fazlarının birbirinden ayrı olarak daha fazla ilaç yükleme kapasitesine sahip olacak, bir dozaj formuna daha fazla ilaç yüklenebileceğini, aktif maddeler arasında moleküler ve fiziksel etkileşimler ile kimyasal ve fiziksel stabilitenin iyileştirileceğini, teknik alanda uzman kişinin bir deneysel veriye ihtiyaç duymadan mevcut buluşun avantajlarını taktir edeceğini, şu ana kadar ne EPO’da ne de davada istem edilen buluşun problemi çözüp çözmediği ve çalışıp çalışmadığına dair bir itiraz ileri sürülmediğini, müvekkilinin iyi niyetle deneysel verileri sunduğunu, davacının müvekkilinin patentinin patentlenebilirliğini teyit eden üç bilirkişi raporundan sonra tartışma konusunu deneysel verilerin kabul edilebilirliğine kaydırmak istediğini, dilekçesi içeriğinde yer verdiği EPO içtihat kitabında yer alan ve davacının dilekçesinde gizlediği kısımlarda, teknik etkiyi desdekleyici sonraki delillerin temyiz süreçlerinde dahi sunulabileceğinin açıklandığını, teknik problem ve bunun çözümüne ilişkin delillerin başvuru ile birlikte açıklanmamış olsa bile tarifnamede açıklanan teknik problemle bir şekilde ilgili olduğu sürece buluş basamağını destekleyici yeni delillerin sunulmasının hala mümkün olduğunu, bu tür delillerin ancak teknik etkinin ilk defa söz konusu delillerde bahsedilmesi durumunda reddedilebileceğini, davacının karşılaştırma yapılması gereken herhangi bir önceki teknik belgesinin bulunmadığını, sunulan belgelerden hiçbirinde salbutamol (süspansiyon)+ ipratropium (solüsyon) tarifi hatta salbutamol+ ipratropium kombinasyonu dahi bulunmadığını, beyanla istinaf başvurusunun reddini talep etmiştir.
DELİLLER;Mahkemece İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi bilirkişiler ile Patent Uzmanı Kimya Müh. Bilirkişinin 22/04/2015 tarihli raporunda; hükümsüzlüğü istenen TR 2000 03721 sayılı patentin, DE19827178.6 (18/06/1998) ve DE19842963 (19/09/1998) sayılı patentlerden rüçhan alan ulusal bir patent olduğu, davaya konu patentin akciğer hastalıklarının tedavisinde kullanılan ve her aktivite edildiğinde, belirli bir formülasyonun itici bir gaz yardımıyla bir nozülden basınçla verilen cihazlarda kullanılan formulasyonu koruduğu, önceki teknikte önceki doz inhalerlerde aktif bileşiklerin solüsyon ya da süspansiyon formunda preparatların tercih edildiği, eğer birden fazla aktif bileşik mevcut ise “süspansiyon” formundaki preperatların tercih edildiği, “çözelti” formundaki formülasyonların sadece sınırlı ölçüde kullanılabildiği, süspansiyon formundaki preperatların kimyasal stabiliteye olumlu etkisi olmakla birlikte topaklanma gibi fiziksel stabilite probleminin bulunduğu, oluşan taneciklerin büyüklüğü yada büyüme hızının sıvı fazın çözündürebilme özellikleri tarafından etkilendiği, saklama sırasında nem girişi yada yardımcı çözücülerin ilavesiyle ürünün kalitesinde bozulmaya yol açtığı, çözelti (solüsyon) tipi formülasyonlarda ise aktif madde de bozulma riskinin bulunduğu, sınırlı çözünürlükten dolayı yüksek doz uygulamalarının mümkün bulunmadığı, geleneksel olarak kullanılan kloroflorohidrokarbın (CFC) iticilerin ozon tabakasına zararlarından dolayı kademeli olarak kaldırılarak yerine florokarbonların (HFC) kullanılarak yenilik getirdiğini, patentin alındığı tarihte uzman gözüyle yapılan incelemede patentin yeni ve buluş basamağına sahip olduğu açıklanmıştır.Mahkemece farklı Üniversitelerin Farmasötik Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyeleri bilirkişilerden aldığı 06/06/2016 tarihli ikinci bilirkişi raporunda, taraf vekillerinden alınan sorular yanıtlanmıştır.Mahkemece Marmara Üniversitesi Eczacılık Fakültesi Farmasötik Kimya Anabilim Dalı Öğretim Üyesi bilirkişiler ile Patent Uzmanı Kimya Müh. Bilirkişinin 28/12/2017 tarihli raporunda; patent belgeleri ile davacı tarafça sunulan belgeler incelenerek, istemlerin yeni ve buluş basamağına sahip olduğu, (syf 14 vd. ) herhangi bir buluşun patentlenebilmesi için yenilik, buluş basamağı ve sanayiye uygulanabilir olma özelliklerine sahip olmasının yanında, patent dokümanında uzman kişinin ilave çaba göstermeden gerçekleştirebileceği kadarıyla açıklanmış olmasının arandığını, dava konusu patentte formülasyon bilgilerinin verildiğini, buluşun açık ve yeterli düzeyde açıklanmış olduğu patentte, açıklanan teknik etkilerin sonradan sunulan testlerle kanıtlanmasının mümkün olduğunu, sonradan sunulan testlerin buluş basamağı değerlendirmesinde dikkate alınacağını, dikkate alınması gereken hususun patentte açıklanmamış teknik etkilerin sonradan sunulan testlerle iddia ediliyor olması olduğunu, bunun haricinde patent başvurusunda açıklanmış teknik etkilerin sonradan sunulan delillerle kanıtlanmasının önünde engel bulunmadığını, bunun başvurunun kapsamının aşılması anlamına gelmeyeceğini, örneklendirme sayısına ilişkin bir kuralın da bulunmadığını beyan etmişlerdir. Bilirkişiler 13.11.2015 tarihli duruşmadaki beyanlarında”..Buluşla akciğer hastalığında kullanılan 2 etken maddenin sprey yoluyla birlikte bir arada verilmesine çözüm getirilmiştir. Bu istem 1’de belirtilen ipratropyonbromit ve salbutamol iki ayrı etkin maddedir ve her ikisi de aynı hastalığı tedavi etmektedir. Bu ilaçlar sprey yoluyla hastaya uygulanmaktadır, önceki teknikte bunların birlikte verilmesi durumunda mutlaka aynı fazda verilmesi bilgisi tekniğe dahildir ancak bu şekilde aynı fazda yani ya her ikisi de solüsyon yada her ikisinin süspansiyon şeklinde verilmesi mümkündür ancak sakıncaları vardır, tarifnamede bu sakıncalar açıklanmıştır. Patentle istem 1’de ipratropyonbromit’in çözülmüş halde ve salbutamolun ise süpsansiyon şeklinde birlikte verilmesi söz konusu olup ikisinin birlikte kullanımında ipratropyonbromitin çözünürlüğü bir yardımcı çözücü ile sağlanmaktadır. Bu iki formun bu şekilde kullanılmasının sağladığı avantajlar arge çalışmalarıyla varılabilecek bir sonuçtur. Bu ilaçların belirtilen formda kullanılması buluşun özelliğini oluşturmaktadır ve bu şekildeki kullanım tarifnamede belirtilen avantajları sağlamaktadır. Burada yardımcı çözücü ile kastedilen ester, su ve bunların karışımı gibi maddelerdir. İstem 1’de yardımcı maddenin ismi verilmemiştir. İlgili alan uzmanı arge çalışmalarıyla deneyerek hangisinin uygun olduğunu tespit eder. Sonuç olarak bu iki etkin maddenin belirtilen formda verilmesi önemlidir. Bu yardımcı maddelerden bazıları her iki etkin maddeyi çözebildiği gibi birini belirli bir oranda da çözebilir dolayısıyla bunun için uygun yardımcı çözücünün araştırmayla tespiti gerekir. 2.istemde salbutamolun sürfak hali 3, 4, 5 ve 6’da çözücülerin miktarından söz ediliyor 7 ve 8’de çözücü olabilecek bileşikler, 9 ve 14.istemlerde dengeleyicinin miktarı ve olabilecek bileşenler, 15’den 20’ye kadar sürfaktan olarak kullanılabilecek bileşiklerin özellikleri, 21 ve 22 nolu istemlerde formülasyonun içeriğindeki bileşenler, 23 nolu istemde de endikasyonun hangi hastalıkta kullanıldığı tanımlanmıştır. En yakın teknik D3, D3’ten ve davacı tarafın dayandığı diğer dokümanlardan hareketle bu iki aktif maddenin belirtilen formda birlikte kullanılmalarıyla belirtilen sorunlara çözüm getirebileceğinin tespiti mümkün değildir. İkisinin bir arada ayrı fazlarda kullanılması tekniğin bilinen durumuna dahil olmadığı gibi rutin bilgilerden ve mevcut dokümanlardan hareketle de kombinasyon yoluyla da bu çözüme ulaşmak mümkün değildir. En yakın doküman EP 0372777 (D3)’te HFC türü itici gazları ve etonolün de yine burda yardımcı çözücü olarak kullanılması öngörülüyor. D3 dokümanının 9.isteminde dava konusu patentte bahsedilen ipraturopyumbromür etken maddesi geçmektedir. Ancak iproturopyumun solüsyon salbutamolün süspansüyon şeklinde kombinasyonu açıklanmamıştır…” demişlerdir.
G E R E K Ç E :Davalı adına tescilli TR 2000 03721 sayılı patentin, hükümsüzlüğü talepli davada, mahkeme davanın reddine karar vermiş, davacı vekili istinaf isteminde bulunmuştur.Dava tarihinde yürürlükte bulunan mülga, 551 Sayılı KHK 5. Madde de; “Yeni, tekniğin bilinen durumunu aşan ve sanayiye uygulanabilir buluşların, patent verilerek korunabileceği” KHK 9. Madde de; “Buluş, ilgili olduğu teknik alandaki bir uzman tarafından, tekniğin bilinen durumundan aşikar bir şekilde çıkarılamayan bir faaliyet sonucu gerçekleşmiş ise, tekniğin bilinen durumunun aşıldığı kabul edilir.” KHK 10. Madde de; “Buluş tarım dahil sanayinin herhangi bir dalında üretilebilir ve kullanılabilir nitelikte ise sanayiye uygulanabilir olduğu kabul edilir.” KHK 129/a Maddesin de; “Patent konusunun, bu KHK’nın 5 inci ila 10 uncu Maddelerinde belirtilen patent verilebilirlik şartlarına sahip olmadığı ispat edilmişse,” patentin hükümsüz sayılmasına mahkeme tarafından karar verileceği düzenlenmiştir.Davacı vekili dava dilekçesinde, sundukları yenilik giderici belgeler karşısında davalının patentinin buluş basamağı kriterine sahip olmadığı ve yeni olmadığını ileri sürerek hükümsüzlük talep etmiştir. Mahkemece alınan bilirkişi raporlarında, davalı patentinin sunulan yenilik giderici belgeler karşısında yeni olduğu buluş basamağı kriterine sahip olduğu tespit edilmiştir. Davacı vekili istinaf dilekçesinde, davalı patentinde, süspansiyon halindeki salbutamol ve solüsyon halindeki ipratropyum ile kimyasal yönden dengeli (stabil) formulüsyonlar elde edildiğini, çözülen teknik problemin, sözkonusu formülasyonun stabilite problemi olduğunu, buluşa göre elde edilen formülasyonun stabil olmasının,başvuru aşamasında aynı zamanda surpriz (şaşırtıcı) etki olarak gösterildiğini fakat buna dair herhangi bir dayanak, delil, test sonucu (yani stabilite verilerin) ileri sürülmediğini ve açıklanmadığını, başvurudan çok sonra yargılama aşamasında sunulan stabilite verilerinin dikkate alınmasının, Avrupa Patent Ofisi içtihatlarına ve Avrupa Patent Ofisi İnceleme Rehberine aykırı olduğunu, başvuru aşamasında stabilite verileri sunulmadığından patentlenebilirlik kriterinin bulunmadığını ve sunulan stabilite sonuçlarının en yakın önceki teknik ile herhangi bir kıyaslama içermediğini, tekniğin bilinen durumuna dahil formülasyonlardan, stabilite yönünden ne tür bir üstünlük sağladığının yada sağlamadığının bilinmediğini, ileri sürmüştür.Davacı vekili dava dilekçesinde patent belgesi ile koruma altına alınan formulasyonun stabil etki yaratmadığını ileri sürmemiş, yenilik giderici olarak sunulan belgeler kapsamında patentin buluş basamağını aşmadığını ileri sürmüştür. Yargılama sırasında davalı tarafça stabilite verileri sunulması üzerine ise, bu verilerin başta ve patentleme sırasında bulunması gerektiğini sonradan sunulamayacağını ileri sürmüştür. Mahkemece alınan 27/12/2017 tarihli bilirkişi raporu ile dava konusu patentte buluşun teknik uzman tarafından ilave çaba gerektirmeden gerçekleştirilebilecek kadar açıklanmış olduğu, teknik etkilerin sonradan sunulan testlerle kanıtlanmasının mümkün olduğu, patent başvurusunda açıklanmış teknik etkilerin sonradan sunulan delillerle kanıtlanmasında usulsüzlük bulunmadığı, sunulan testlerle patent belgesinde açıklanmayan teknik etkilerin kanıtlanmaya çalışılmadığı tespit edilmiştir. 27/12/2017 tarihli raporda bilirkişiler ; tek başına solüsyon halde ve tek başına süspansiyon halde bulunmaktan kaynaklanan problemlerin, iki fazın aynı formülasyon içerisinde bulunmaları durumunda çözüldüğünü, sunulan stabilite verilerinden çıkarılan sonuçların formülasyonun stabil olduğunu gösterdiğini, bu şekilde bir formülasyonu bulunduran herhangi bir önceki tekniğin bulunmadığını, uzman kişi için aşikar olmadığını, ve buluş basamağına sahip olduğunu beyan etmişlerdir. Davalı patentinin, 551 Sayılı KHK 5 inci ila 10 uncu maddelerinde öngörülen patentlenebilirlik kriterlerine sahip olduğu, davacı tarafça sunulan yenilik giderici belgelerin hiçbirinde,süspansiyon halindeki salbutamol ve solüsyon halindeki ipratropyum etken maddesinin birlikte bulunmadığı, davalı tarafça dosyaya sunulan stabilite verileri ile, bu iki maddenin formulasyonu ile stabil olduğunun ve etkisinin kanıtlandığı, bu verilerin patent belgesinde yer verilmeyen bir etkiyi değil, patent belgesinde açıklanan etkiyi ispatladığı, stabilite verilerinin sonradan sunulmasında bu yönüyle usule aykırılık bulunmadığı, buluş basamağının aşıldığı, patent konusunun yeni olduğu ve hükümsüzlük koşullarının oluşmadığı tespit edilmekle, davanın reddi kararı yerinde olmakla davacı vekilinin istinaf başvurusunun reddine karar verilmiştir.
H Ü K Ü M : Yukarıda açıklanan gerekçe ile:1-6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 54,40 TL harcın, peşin alınan 35,90 TL harçtan mahsubu ile bakiye 18,20 TL eksik harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına, 3-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,4-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 5-Artan gider avanslarının karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 18/12/2020 tarihinde oy birliği ile karar verildi.