Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/1688 E. 2021/684 K. 01.04.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/1688 Esas
KARAR NO: 2021/684
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 29/12/2017
NUMARASI: 2016/172 2017/425
DAVANIN KONUSU: Marka (Marka Hükümsüzlüğünden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 01/04/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkilinin yıllardır emek vererek tanınmış hale getirdiği “…” markasının tescil ettirmek için TPMK’ya 30.06.2015 tarihinde başvurduğu ancak davalıya ait 2014/107474 sayılı “…” ibareli marka gerekçe gösterilerek başvurunun reddedildiği, yapılan itirazınsa kabul edilmediği, müvekkilinin bu markayı ilk olarak 1998 yılında ihdas ettiğini, ayrıca WIPO ve OHIM nezdinde tescil ettirdiğini, davalının ise bu markayı kötüniyetli olarak tescil ettirdiğini, tesadüfen bu ibarenin bulunamayacağını belirterek davalıya ait markanın hükümsüzlüğüne, sicilden terkinine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, müvekkilinin “…” bu markasının anlam ifade ettiğini, bu kelimenin anlamının Doğu Hazineleri anlamında olduğunu, bu ibarenin aynı zamanda 2007 yılında basılmış bir kitabın adı olduğunu, bu isimde basılmış ve doğudaki hazineleri (baharat ve otlar) anlatan bir kitap olduğunu, müvekkilinin söz konusu kitabı gördüğünü ve bu kitabı okuyan bir arkadaşı ile konuşması üzerine bu ibarenin ilgisini çektiğini ve marka olarak tescil ettirdiğini, kitabın resminde ise iki kişinin konuşur halinin kapak resmi olduğunun görüleceğini, müvekkilinin tescili aldıktan sonra bu isim altında tescil yaptığını, müvekkilinin de birçok dünya ülkesinde satış yaptığını, davacının WIPO başvurusunda Türkiye’yi seçmediğini, davacının tanınmışlık iddiasına dayalı delillerin ise kendisi tarafından yapılan sayfa ve resimlerden ibaret olduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece toplanan deliller ve alınan bilirkişi raporlarına göre, dava konusu markadaki “…” ibaresinde gerçek hak sahipliğinin davacı yana ait olduğu, davalının kötüniyetli olarak marka başvurusu yaptığı bu nedenle tescilde bulunduğu 3.sınıfta yer alan tüm emtialar yönünden hükümsüzlüğüne karar verilmesi gerektiği gerekçeleriyle davanın kabulüne karar vermiş, kararı davalı vekili istinaf etmiştir. Davalı vekili istinafında, mahkemenin delilleri hatalı değerlendirdiğini, mahkemenin davacının OHIM nezdinde 2003 yılında WIPO nezdinde 2008 yılında tescilli olması nedeniyle hak sahibi olduğunu esas aldığını, bu gerekçenin doğru olmadığını, 556 sayılı KHK’nın 25.maddesine göre; bir kişinin yurtdışında tescilli markası varsa Türkiye ‘de başvuru için rüçhan hakkına sahip olacağını, bu sürenin de 6 ay olduğunu, 6 ay sonra rüçhan hakkının düşeceğini, mahkemenin bu hususu gözardı ettiğini, ayrıca davacının markasının tanınmış marka olmadığını, ülkemiz yönünden bir önemi bulunmadığını, davacının OHIM ve WIPO nezdinde tescil yaparken Türkiye’yi seçmediğini, dolayısıyla Türkiye’de bu tescillere dayanarak bir hak elde edemeyeceğini, mahkemenin kendini kanun koyucu yerine koyduğunu, 556 sayılı KHK’da kötüniyetli tescilin düzenlenmediğini, esas kötüniyetli olanın davacı olduğunu, müvekkilinin 15’den fazla ülkede satış yapmaya başlayınca Türkiye’de ki üretimi engellemek için bu davayı açtığını, yine tanınmış marka hariç davacının tescilli olmadığı halde 5.sınıfın iptali için de uğraştığını bildirmiştir. Davalıya ait … tescil numaralı “…” + şekil markasının 3.sınıfta yer alan kozmetik ve sabun emtiaları için 14.10.2015 tarihinde tescil edildiği görülmüştür. Davacı tarafça sunulan belgelerde; davacıya ait “…” markasının 14.10.2002 tarihinde 3.sınıflarda yer alan emtialar yönünden OHIM de, yine 28.02.2003 tarihinde OHIM nezdinde ve 24.09.2008 tarihinde 3.sınıfta yer alan emtialar yönünden WIPO nezdinde tescil edildiği anlaşılmıştır. Yargılama sırasında alınan iki kişilik bilirkişi heyet raporunda; davacının OHIM ve WIPO nezdinde tescilli markalarının olduğu, davacının markasının tanınmış marka olarak nitelendirilemeyeceği, ancak davalının tescilinin kötüniyetli olduğu, davalı savunmasında geçen bir kitabın adı ise de, kitap resmi ve davaya konu markanın logosu incelendiğinde aralarında hiçbir benzerlik olmadığı, davacının bu ibare üzerinde gerçek hak sahibi olduğu itibarla dava konusu markanın tescilli olduğu tüm sınıflar bakımından hükümsüzlük verilebileceği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 14.11.2017 tarihli ek bilirkişi raporunda; kök rapordaki görüşlerin tekrar edildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, marka hükümsüzlüğü ve sicilden terkini talebine ilişkindir. Davacı taraf, tanınmış hale getirdiği … markasının davalı tarafından kötüniyetli olarak tescil ettirildiğini iddia etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Mahkemece, davalının tescilinde kötüniyetli olduğu gerekçesiyle hükümsüzlük kararı verilmiş, kararı davalı vekili istinaf etmiştir. 556 Sayılı KHK’nun 6.maddesi uyarınca, marka koruması tescille elde edilir ve tescil ve korumada ülkesellik prensibi geçerlidir. Ülkemizin de taraf olduğu Paris Sözleşmesi ve TRİPS hükümleri dahilindeki bir marka sahibinin Türkiye’de tescilli olmasa dahi ülkemizde ticari faaliyette bulunması koşuluyla öncelik ve fikri ve sınai haktan kaynaklanan üstün hak sahipliği iddiasına dayanması tanınmışlık halinde de üçüncü kişilerce gerçekleştirilen başvuruya itiraz ve tescil halinde de hükümsüzlük davası açma hakkı mevcuttur. Somut olayda davacı tarafın OHIM ve WIPO nezdinde tecilli markaları bulunduğuna dair dava dilekçesi ekinde belgeler sunulmuş ise de, davacı markasının tanınmış marka olmadığı yargılama sırasında alınan bilirkişi raporundan anlaşılmaktadır. Öte yandan davacı tarafın, davalının marka başvurusundan önce Türkiye’de ticari faaliyeti nedeniyle üstün hak sahibi olduğu hususu da kanıtlanamamıştır. Davacı markasının aynen tescil edilmesi tek başına kötüniyetli tescili kanıtlamaya yeterli değildir. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davanın ispatlanamaması nedeniyle reddi gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca davalı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davalı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-İstanbul 2.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’nin 29/12/2017 gün, 2016/172 Esas, 2017/425 Karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, İlk derece yargılaması yönünden; 3-Davanın REDDİNE, 4-Alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin alınan 29,20 TL harcın mahsubu ile bakiye 30,10 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 5-Davacı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 6-Davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 12,50 TL tebligat giderinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 7-Davalı lehine Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre belirlenen 5.900,00 TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, İstinaf incelemesi yönünden; 8-İstinaf peşin harcının talebi halinde davalıya iadesine, 9- İstinaf aşamasında davalı tarafından yapılan yargılama gideri olan 98,10 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 32,50 TL posta masrafı olmak üzere toplam 130,60 TL’nin davacıdan alınarak davalıya verilmesine, 10-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, 11-Gerek ilk derecede gerekse istinaf aşamasında yatırılan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde yatıran tarafa iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.01/04/2021