Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/1277 E. 2021/422 K. 05.03.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/1277 Esas
KARAR NO: 2021/422
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 2.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ: 28/11/2017
NUMARASI: 2016/151 2017/373
DAVANIN KONUSU: Alacak (Fikir Ve Sanat Eseri İle İlgili Sözleşmeden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 05/03/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, taraflar arasında müvekkilinin ERP modüllerinin kullanım hakkı satın alınmak üzere ERP sözleşmeleri imzalandığını, buna göre 14/12/2004 tarihli sözleşmede 15 kullanıcının, 17/10/2006 tarihli sözleşmede ise 45 kullanıcının bu modülleri kullanacağının kararlaştırıldığını, 2004 ve 2006 yılında yapılan sözleşme sonrasında davalının herhangi bir kullanıcı arttırım talebi olmadığını, ancak davalının toplam 416 kullanıcıya hizmet verdiğinin delil tespiti dosyasıyla anlaşıldığını, fazladan 356 kullanıcı için 378.078,00 USD’nin TL karşılığı 869.565,00 TL, 210.040,00 EURO’nun TL karşılığı 567.108,00 TL’nin ödenmesi gerektiğini belirterek bu tutarların 27/02/2014 tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile, kalan 302.457,00 TL’nin de dava tarihinden itibaren işleyecek avans faizi ile birlikte davalıdan tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı ile çeşitli dönemlerde hukuken ve fiilen birbirinden bağımsız ERP sözleşmeleri imzalandığını, 2004 yılındaki sözleşmenin tüm sonuçlarıyla ortadan kalktığını, 2006 yılındaki sözleşmenin yerine geçmek üzere de 2010 yılında sözleşme imzalandığını, 2010 yılında yapılan sözleşmede kullanıcı sayısı sınırlaması bulunmadığını, ayrıca kullanılan programlarda aksaklıklar bulunduğunu, program eksikliği hususunun müvekkili bakımından katlanılamaz aşamaya geldiğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; taraflar arasında imzalanan sözleşme kapsamında davalının kullanımlarının olduğu, herhangi bir fazla kullanım olmadığı, davacının mali haklarına tecavüzün gerçekleşmediği gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf sebebi olarak; davanın sadece FSEK’e değil TTK’daki genel haksız rekabet kuralları ve TBK’daki sözleşmeye aykırılık hükümlerine dayalı olarak açıldığını, mahkemenin 2010 tarihli sözleşmeyi daha öncekileri yenileme amacıyla yapıldığından şüphe bulunmadığı, bu nedenle önceki sözleşmelerin geçersiz kılındığı, son sözleşmenin esas alınması gerektiği şeklinde bir gerekçeye yer verdiğini, mahkemenin sadece FSEK kapsamında inceleme yapmasının eksik olduğunu, ayrıca sözleşmeyi yanlış yorumladığını, 2010 tarihli sözleşmenin önceki sözleşmeleri ortadan kaldırdığı yönündeki kabulün davacı iradesine, fiili duruma ve hukuka aykırı olduğunu, 2010 tarihli sözleşmenin önceki sözleşmeler ile satılmış programlara ilave modüller satışı amacıyla yapılmış olup bu hususun cevap dilekçesinde dahi 2010 yılında yapılan sözleşmenin promosyon niteliğinde bir sözleşme olduğunu ifade ettiğini, dolayısıyla önceki sözleşmelerin ortadan kalkmayacağını, yine 10/11/2010 tarihli sözleşmede ERP yazılımının kullanımı sayısının sınırsız olduğu yönündeki kabulün de doğru ve hukuka uygun olmadığını, davalının izin verdiği kullanım sayısının sözleşmede yer alan 60 kullanıcı sınırından fazla olduğunun sübuta erdiğini, konuyla ilgili değişik iş dosyasında yapılan tespitte bu durumun ortaya konulduğunu, 416 adet kullanıcı bulunduğunun anlaşıldığını, ayrıca tespit dosyasında alınan bilirkişi raporuyla yargılama sırasında alınan raporlar arasında farklılıklar ve çelişkiler bulunduğunu, mahkemenin çelişkiyi gidermeden karar verdiğini, mahkemenin maddi vakıaları tespitte hata yaptığını, davalının 60 yerine 416 adet sunucuya programı kullandırmasının aynı zamanda FSEK’in 23.maddesi anlamında da hukuka aykırı olduğunu, FSEK’in 20/son maddesi uyarınca asıl eser sahibinin müsaade ettiği ölçüde kullanım yapılabileceğini, dava konusu yazılımın sadece sunucu bazlı lisanslandırıldığı yönündeki kabulün de hatalı olduğunu, müvekkilinin sahibi olduğu bilgisayar programını kaç kişinin kullanacağı hususunda sınırlama yapmadığını kabul etmenin kanun yorumuna aykırı olduğunu, kararın gerekçesinde de çelişkiler bulunduğunu, mahkemenin konuyu aydınlatmadan karar verdiğini, bu durumun HMK’nun 31.maddesine de aykırı olduğunu, sulh hukuk mahkemesinde yapılan tespit sonrasında konfigürasyon dosyalarının değiştirilmesini bu dava kapsamında bir tecavüz değil sadece delil karartma olduğunu, kararın bu sebeple de eksik inceleme ve hatalı değerlendirme ile verildiğini bildirmiştir. Davanın başlangıçta ticaret mahkemesinde açıldığı, mahkemenin 04/02/2016 tarihinde FSHHM’ye görevsizlik kararı verdiği, kararın temyiz edilmeksizin kesinleştiği anlaşılmıştır. Samsun 2.SHM’nin 2014/105 D.İş sayılı dosyasının incelenmesinde; davacı tarafça davalı aleyhine delil tespiti talebinde bulunulduğu, yapılan tespit işlemi sonunda elektrik elektronik mühendisi tarafından hazırlanan 12/08/2014 tarihli bilirkişi raporunda; lisanslı ERP programının uygulama sunucusunun log dosyaları inceleme sonucunda 416 adet kullanıcı olduğu, ayrıca konfig dosyasının içeriğinde ERP kullanıcısının 60 olduğu, ancak dosyanın değiştirilme tarihinin keşif tarihi olan 02/07/2014 tarih ve 14:39 saatinde olduğunun tespit edildiğini bildirmiştir. Taraflar arasında imzalanan 2004 tarihli sözleşmenin incelenmesinde; davacının ticari yazılımının yüklenilmesi ve kullanımına ilişkin yazılım sözleşmesi olduğu, 15 kullanıcı için 45.000 TL bedel üzerinden anlaşıldığı, kullanıcı arttırımlarında her 10 kullanıcı için 9.000 USD + KDV ek bedel ödemenin kararlaştırıldığı görülmüştür. 17/10/2006 tarihli sözleşmede ise; üretim otomasyon programı finans yönetim sistemi ve muhasebe malzeme yönetim sistemi için davalıya 15 kullanıcı, … şirketine 15 kullanıcı, … Metal şirketine 15 kullanıcı, … Kauçuk şirketine 10 kullanıcı, … şirketine 10 kullanıcı olmak üzere 70.000 USD bedel üzerinden anlaşıldığı, 10/11/2010 tarihli sözleşmede ise, sözleşmenin konusunun ERP olduğu, sözleşmenin tanımının uyum softun sözleşme kapsamında müşteri tarafından kullanım hakkı satın alınan ERP programı modüllerinin aşağıdaki gibi olacaktır şeklinde açıklama yapıldığı görülmüştür. 10/11/2010 tarihli sözleşmede ise; davacının ticari yazılımının yüklenilmesi ve kullanımına ilişkin yazılım sözleşmesi olduğu, bu sözleşmede herhangi bir kullanıcı sınırlamasının yer almadığı görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 13/06/2017 tarihli Dr. … oluşan 3 kişilik heyetten alınan raporda; davacıya ait ERP yazılımının eser niteliğinde bulunduğu, tespit dosyasında alınan bilirkişi raporunun incelenmesinde, bazı teknik hususlarda çelişkiler ve izaha muhtaç kısımların bulunduğu, raporun ekindeki CD içinde yer alan kullanıcı listesinin raporda belirtildiği gibi microsoft log kayıtlarından elde edilmesinin mümkün olmadığı, tablodaki 87 kullanıcının yıllar içinde silinmiş olma ihtimalinin yüksek olduğu, 416 adet kullanıcının gerçekten aktif ve yazılımı ticari bir biçimde kullanıyor olduğu hususlarında ciddi şüphe bulunduğu, eğer lisansın kullanıcı sayısına bağlı olduğu yönünde kanaat oluşur ise bu hususlar göz önüne alınarak yeniden keşif ve inceleme yapılması gerektiği, bu keşifte her bilgisayarın tek tek incelenerek kullanımın tespit edilmesi gerektiği, 10/11/2010 tarihli sözleşmenin konusunun daha önceki 2004 ve 2006 tarihli sözleşmelerle aynı olduğu, 2010 tarihli sözleşmenin daha önceki sözleşmeleri yenileme amacıyla yapıldığı, buna göre lisans kullanım haklarının son sözleşme hükümleri çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiği, 10/11/2010 tarihli sözleşmede ERP yazılımının kullanımının kullanıcı sayısıyla sınırlandırılmadığı, davalı firma için yalnızca sunucu bazlı olarak lisanslandırıldığının anlaşıldığı, bu lisanslama tipinde firma sunucusu üzerinde kullanılan yazılım kopyalanıp başka sunuculara da yükleme yapılmadıkça kullanıcı artışından etkilenmeyeceği, kullanıcı sayısından bağımsız ve yalnızca sunucu bazlı kullanım lisansı satın alınmış olduğundan davacıya ait yazılımın mali haklarına bir tecavüzün olmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davacı tarafça ilk derece mahkemesince alınan rapora süresinde itiraz edilmediği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, alacak davasıdır. Davacı taraf, delil tespiti dosyasında alınan bilirkişi raporu sonucunda davalının taraflar arasındaki sözleşmeye aykırı olarak 416 kullanıcıya hizmet verdiğinin anlaşıldığını iddia ederek alacak talebinde bulunmuş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Taraflar arasında 2004, 2006 ve 2010 tarihli sözleşmelerin imzalandığı görülmüştür. 2010 tarihli sözleşmenin konusunun daha önce imzalanan 2004 ve 2006 tarihli sözleşmelerle aynı olduğu, buna göre bu sözleşmenin daha önceki sözleşmeleri yenileme amacıyla yapıldığı kanaatine varılmıştır. Nitekim 2010 tarihli sözleşmede ERT yazılımının kullanımı yönünden kullanıcı sayısına dair bir sınırlandırma yapılmadığı, davalı firma için yalnızca sunucu bazlı olarak lisanslama yapıldığı anlaşılmıştır. Bu lisanslama tipinde kullanılan yazılım kopyalanıp başka sunuculara yükleme yapılmadıkça kullanıcı artışından etkilenmeyecektir. Somut olayda bahse konu sözleşmede kullanıcı sayısından bağımsız ve yalnızca sunucu bazlı kullanım lisansı satın alındığından davacıya ait yazılımın mali haklarına bir tecavüzden bahsedilemeyecektir. İlk derece mahkemesince bu konuda alınan bilirkişi raporu ayrıntılı incelemeyi içerdiği gibi istinaf denetimine elverişli nitelikte bulunmaktadır. Öte yandan tespit dosyasında alınan bilirkişi raporu ile ilk derece mahkemesinde alınan rapor arasında farklılıklar bulunmakta ise de, yargılama sırasında alınan rapor tespit raporu yönünden değerlendirme yapmış olup bu değerlendirmelerin yerinde olduğu kanaatine varılmıştır. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin alınan 35,90 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.05/03/2021