Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/1176 E. 2021/280 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/1176 Esas
KARAR NO: 2021/280
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 30/03/2017
NUMARASI: 2015/866 E. – 2017/286 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat
KARAR TARİHİ: 11/02/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; davacının kuruluş tarihi olan 1996 yılından beri Küçükçekmece-Başakşehir – Esenyurt- Kayaşehir -Gümüşpala Firuzköy Bölge temsilcililiğini yaptığını, taraflar arasında en son 01.10.2013 tarihinde Bayilik Sözleşmesi imzalandığını, bölgede çalışmaya başlayan davacı şirketin kriz ve sonrasında başarı ile …’a bölgede bir müşteri portföyü kazandırdığını, bu başarılı çalışmalar ardından davacı şirkete yönelik yıldırma politikaları ile çeşitli sorunlar yaşamaya başladığını, …’a borcu bulunmamasına rağmen kredi kullanılması nedeniyle mal tedariği kesildiği ve müvekkili şirket ile olan sözleşme herhangi bir tazminat ödenmeden feshedildiğini, olan alacaklarını tahsili için ibraname imzalanması yönünde baskı yapılarak davacı şirketin mali sıkıntıya itildiğini, davalıya herhangi bir borcu bulunmamasına rağmen mal tedariki durdurulduğunu, sorunların çözümü arayışı konusunda davalının hiç bir olumlu yaklaşımda bulunmadığı gibi herhangi bir açıklamada yapılmadığını, davacı şirketin müşterilerini diğer temsilcilere yönlendirerek müvekkili şirkete karşı haksız rekabet uygulandığını, bu koşullar altında müvekkili şirkete karşı uygulanan yıldırma ve ezme politikaları ile maddi baskı sonucu alınan sözleşmenin feshi esnasında müvekkili tarafından verilen ibraname /fesihnamenin geçersizliğini beyan eden sözleşmenin haksız feshinden kaynaklanan zararların sözleşme döneminde yapılan masrafların ödemelerinin ve davacı tarafından oluşturularak portföye ilişkin tazminat miktarının ödeme koşulları ve şartlarının görüşülmesi için 3 gün içinde müvekkili şirket ile bir görüşme organize edilmesini aksi taktirde müvekkilinin sözleşmeden ve mevzuattan kaynaklanan her türlü hukuki hakkı ve tazminat talebini gözden geçireceğine ilişkin ihtarname gönderildiğini, davalı firmanın sözleşmeye aykırı tutumları neticesinde elinde olan müşteri portföy ve itibarının alındığını, sektörde başka iş kabul edilmediği ve itibar kaybı yaşandığı, davacı şirketin ödeme güçlüğüne düştüğünü icra takipleri ile karşı karşıya kalarak malvarlığını yitirdiğini, bu nedenle dilekçesinde açıkladığı nedenlerle HMK 107 madde çerçevesinde belirsiz alacak davalarının kabulü ile fazlaya ilişkin haklı saklı kalmak kaydı ile şimdilik davalıdan dava tarihi itibarıyla 2.000,00 TL sözleşmesel zarar, 2.000 TL kar kaybı, 2000 Portföy tazminatı ve 50.000,00 TL manevi tazminat alacağının dava tarihinde itibaren uygulanan reeskont faizi ile birlikte tahsiline, yargılama giderleri ile ücreti vekaletin davalıya yükletilmesine karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde özetle; açılan davanın HMK 107 madde çerçevesinde belirsiz alacak davası şartlarını karşılamadığını, taraflar arasında ticari ilişkinin müvekkili şirket tarafından feshedilmediğini, bu iddianın gerçek dışı olduğunu, davacının bayilik sözleşmesi yürürlükte iken kendi ticari faaliyetleri sebebi ile finansal güçlük yaşadığını, davacının talep ettiği zararların muğlak ve belirsiz olduğunu , hukuksal karşılığı bulunmadığını davacının manevi tazminat talebinin haksız olduğunu, davacının yaşadığını iddia ettiği itibarı kaybı veya sektörde başka iş yapamaması hususu ile müvekkili davalı şirketin bir ilintisinin bulunmadığını, davalı şirketin bayilik sözleşmesinde yer alan edimlerine tüm sözleşme süresi boyuncu büyük bir özenle yerine getirildiğini, manevi tazminat talebinin hiç bir unsurunun olayda gerçekleşmediğini, itibar kaybına yönelik sonucun varlığı bir yana herşeyden önce ortada müvekkili davalı şirket tarafından gerçekleştirilmiş bir sözleşmeye aykırılık halinin bulunmadığını, dilekçesinde ayrıntılı açıkladığı nedenlerle, yargılama usulüne ilişkin olarak tazmini talep edilen zararın hesaplanabilir nitelikte olmasından dolayı belirsiz alacak davası niteliğinde ikame edilen davanın reddine, aksi takdirde davanın esasına ilişkin olarak ortada müvekkili davalı şirketçe gerçekleştirilen bir fesih olmaması ve açıklanan diğer nedenlerle davanın esastan reddine, yargılama giderleri ve ücreti vekaletin davacıya yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; İstanbul Ticaret Sicil Müdürlüğün’den davacının ticaret sicil kayıtları celp olunarak incelendiğinde; davacı şirkete ait, 22 Ekim 1996 tarihli ticaret sicil gazetesinde yayınlanan, şirketin idaresi başlıklı 9. Maddede ” şirketin işleri ve muameleleri ortaklar kurulu tarafından seçilecek bir veya birkaç müdür tarafından yürütülür, ilk 20 yıl için şirket ortaklarından … şirket müdürü olarak seçilmiştir” şirketin temsili başlıklı 10. Maddesinde ise, “şirketi müdürler temsil eder, ilk 20 yıl için müdür seçilen … şirket ünvanı adı altına atacağı münferit imzası ile şirketi temsil ve ilzam eder.” hükmünün yer aldığı, şirket yetkilisinin … olduğunun anlaşıldığı, dosyaya sunulan” muvaffakatname” başlıklı belgede ise, 17/10/2014 tarihinden itibaren … bayiliğine son verildiği, davacı şirket kaşesi üzerinde imza bulunduğu anlaşılmış olup, 15/11/2016 celsede ise, şirket yetkilisi … “muvaffakatname” başlıklı belgedeki imzanın kendisine ait olduğunu ifade ederek beyanını onayladığı, davacı şirket yetkilisi tarafından her ne kadar kendisine, davalı tarafından mal verileceği söylenerek baskı altında kalarak “muvaffakatname” başlıklı belgenin imzalandığı belirtilmiş ise de; toplanan deliller ve tüm dosya kapsamına göre, bu husus ispatlanamadığından, davacı şirket yetkilisi tarafından davalı tarafa “… bayiliğine 17/10/2014 tarihinden itibaren son verildiği” ne ilişkin muvaffakatname verildiği anlaşılmış olmakla, davacının tazminat ve alacak talebinin reddi gerektiği, ayrıca taraflar arasındaki ilişki bayilik sözleşmesine dayanmakta olup, davacı tarafından sözleşmesel zarar ve alacak talebinde bulunulduğu, davacının kişilik haklarının zarara uğradığı ispatlanamadığı, gerekçesiyle davanın reddine karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF İSTEMİ: Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; müvekkilinin bayilik ilişkisinin sona erdiği 2014 yılı Ekim ayı sonuna kadar yaklaşık 18 yıl boyunca davalı yanın bayiliğini kusursuz olarak yerine getirdiğini, ülke genelinde birçok kez birincilik sıfatını kazandığını, istinaf dilekçesi ekinde sunulan ciro dökümlerine göre 1996 yılından 2014 yılına cirosunun neredeyse iki yılda bir iki katına çıktığını, bayilik sözleşmesinin en son 01.10.2013 tarihinde güncellenerek imzalandığını, davacının ortada hiçbir sebep yokken sözleşmeyi fesh etmesinin mümkün olmadığını, bir an için davalının iddia ettiği gibi ekonomik sebepler nedeni ile feshetmesi düşünülse dahi yıllık ortalama 1.500.000TL kar elde eden firmanın ekonomik sıkıntıları çok kısa sürede atlatacağının aşikar olduğunu, Müvekkilinin sözleşmenin zayıf tarafı olduğunu, silahların eşitliği ilkesinin inkar edildiğini, Sözleşme gereğince süre sona ermeden 30 gün taraflardan biri yazılı olarak fesih bildiriminde bulunmaz ise sözleşmenin kendiliğinden uzadığını, sözleşmeye göre müvekkiline fesih hakkı tanınmadığını, 01.10.2014 ‘ten 30 gün öncesine değin tarafların fesih beyanı olmadığını, sözleşmenin 1 yıl süre ile uzadığını, sözleşmenin sözde 17.09.2014’ten itibaren fesh edildiğine dair yazının geçersiz olduğunu, müvekkilinin fesih hakkı yokken davalı tarafça baskı altında şirket yetkilisine boş olarak imzalatıldığını ve bu yazının hukuken geçerli olmadığını, yazının başlığının muvafakatname olduğunu ve kelime anlamı da düşünüldüğünde imzalayan kişinin karşı tarafa izin verdiğini, tarihsiz ve baskı altında imzalatıldığını gösterdiğini, müvekkili şirket yetkilisinin 18.10.2014 tarihli email örneğini istinaf dilekçesi ekinde sunulduğunu ve buna göre ticari ilişkinin 18.10.2014’te devam ettiğinin görüleceğini, yine istinaf dilekçe ekinde sunulan yeminli mali müşavir onaylı defterlere göre 17.10.2014’ten sonra mal satışının yapıldığının sabit olduğunu, sözleşme ilişkisinin devam ettiğinin sabit olduğunu, müvekkilinin sözleşmeyi fesh etmesine sebep herhangi bir durum bulunmadığını, Sözleşmenin 2.8 hükmü gereğince DBS kapsamında müvekkilinin onaylanmış hazır halde kredisi olduğunu ve faturalar için şirket hesabında nakit bulunmasa bile buradan bedelin kendisine ödeneceğini, müvekkilinin tüm ticari ilişkide peşin çalışmaya özen gösterdiğini, davalının en fazla 200.00Tl DBS’den tahsilat yaptığını, Davalı yanın sözleşmeyi haksız feshi nedeni ile müvekkilinin ekonomik sıkıntıya girdiğini, müvekkilinin maddi sıkıntısı nedeni ile işten çıkarılan işçilerin planlı şekilde diğer firmalara yönlendirildiğini, müvekkilinin itibarının sarsıldığını, Mahkemenin ticari defterlerde bilirkişi incelemesi yapmaksızın muvafakatname başlıklı belgeye göre davayı reddetmesinin hatalı olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davalı vekili istinafa cevap dilekçesinde özetle; dosyadaki azilname ve tasfiye halindeki şirkete ilişkin vekaletnameye göre istinaf dilekçesinin usule aykırı olduğunu, dilekçenin usulen eksik olduğunu, davacı yanın istinaf dilekçesi ekinde sunulan yeni belgelere muvakatleri olmaıdğını, HMK 355 maddesi gereğince istinaf isteminin salt kamu düzeni ile sınırlı yapılması gerektiğini, şirket yetkilisinin bizzat mahkeme huzurunda muvafakatname başlıklı belgedeki imzayı kabul ettiğini, ticari ilişkinin davalı yanca feshedildiğine ilişkin hiçbir delil sunulamadığını, manevi tazminat isteminin ispatlanamadığını, davacının isteminin reddi gerektiğini beyan etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, bayilik sözleşmenin davalı yanca haksız fesh edildiği iddiasına dayalı olarak sözleşmesel zarar, kar mahrumiyeti ve portföy tazminatının tahsili istemine ilişkindir. İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davacı yanın Ticaret Sicil kaydı kontrol edildiğinde; tasfiyenin sona ermediği, istinaf dilekçesinin de tasfiye halindeki davacı şirketi temsilen vekil tarafından sunulduğu görülmekle davalı yanın usule ilişkin itirazının reddi gerekmiştir. Davacı yan dava dilekçesinde sözleşmenin davalı yanca haksız fesh edildiğini, ibraname/fesihname başlıklı belgenin baskı altında müvekkiline imzalatıldığını iddia etmiş, istinaf dilekçesinde de müvekkilinin sözleşmeyi fesh etmesi için bir neden olmadığını ileri sürmüştür. Mahkemenin kararının dayanağı olan “Muvafakatname” başlıklı belge incelendiğinde; “Sayın yetkili … Yılında Sefaköy-K.Çekmece bölgesinde başlamış olduğum … bayiliğine 17.10.12014 tarihinden itibaren son vermiş bulunmaktayız. Konuyla ilgili olarak belirtilen süreçte gerekli işlemlerin yapılmasını rica ederiz. Devir işlemleri esnasında her türlü konuda yardımcı olacağımızı beyan ederiz..” şeklinde olup yazının altında davacı şirkete atfen imza ve kaşe olduğu görülmektedir. İlgili belgedeki imza, davacı şirket yetkilisi tarafından kabul edilmiştir. Davacı yan, sözleşmenin davalı yanca fesh edildiğine ve baskı altında imzlaandığına ilişkin herhangi bir delil sunmamıştır. Bu durumda muvafakatname başlıklı belge davacıyı bağlayacağından mahkemece bilirkişi incelemesi yapılmaksızın davacı şirket yetkilisi tarafından imzalandığı sabit olan belgeye göre koşulları oluşmayan tazminat taleplerinin reddine karar verilmesi yerindedir. Açıklanan nedenle davacı vekilinin istinaf isteminin HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddine karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere; 1-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince, davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 59,30 TL harçtan, peşin yatırılan 35,90 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,40 TL harcın davacıdan alınarak Hazine’ye irad kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından vekalet ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 11/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.