Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2018/1157 E. 2021/293 K. 11.02.2021 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2018/1157 Esas
KARAR NO: 2021/293
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 14/12/2017
NUMARASI: 2016/595 E. – 2017/1184 K.
DAVANIN KONUSU: İtirazın İptali (Bankacılık İşlemlerinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 11/02/2021
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü:
TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ
DAVA: Davacı vekili dilekçesinde; müvekkili banka ile asıl borçlu …Tic.Ltd Şti arasında kredi sözleşmesi imzalandığı,işbu sözleşmede …’nun müşterek borçlu müteselsil kefil olduğunu, imzalanan işbu Kredi Sözleşmesine istinaden asıl borçlu Şirkete kredili mevduat ve taşıt kredisi kullandırıldığını, borçlunun borcunu ödememesi nedeniyle asıl borçlu ve kefiline hitaben Kadıköy …Noterliğinden 02.09.2009 tarih ve … yevmiye sayılı ihtarnamenin keşide edildiğini, sözleşmenin feshedilerek kredinin ödenmesinin istendiğini, bu ihtarnameye rağmen davalı tarafından ödeme yapılmadığını, alacağın tahsilini teminen Beykoz İcra M.nünün … E. sayılı dosyasından haciz yolu ile icra takibi yapılmış olduğunu, davalının icra takibine ve temerrüd faizine itiraz ettiğinden dolayı takibin durduğunu bu nedenle … E e.sayılı icra dosyasına davalıların yaptığı itirazın iptaline ve %20 dan aşağı olmamak kaydıyla icra inkar tazminatına hükmedilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP: Davalı vekili cevap dilekçesinde; davaya konu borcun daha önce müvekkilinin tiraz beyanında da belirttiği üzere … Ltd Şti adına açılan hesap adına kullanılmış krediler olduğunu, şahsı ile hiçbir ilgisinin olmadığını, davaya konu borca dayanak olarak gösterilen genel kredi sözleşmesinin müvekkili tarafından her sayfasının tek tek imzalanmamış olup son sayfasında imzası bulunduğunu, kendi el yazısıyla dahi müşterek ve müteselsilen ibaresi yazıp imzalamadığını, müvekkilinin tarafına yüklenen borcun genel kredi sözleşmesine istinaden mi yoksa ki şirket tarafından çekilen ve kullanılan bakiyelerden doğan borç olup olmadığının belirsiz olduğunu, kaldı ki sözleşmeyi okuma imkanı bile olmadan şirket müdürü olarak tek bir yere imzasının atıldığını, kendisinin bu sözleşmenin ne olduğunu bilmediğini, sonradan evraklar gelince genel kredi sözleşmesi olduğunu öğrendiğini ondada sözleşme içeriğinde imzası bulunmadığını, Yargıtay 19.HD nin E. 2012/15421,K. 2013/1789 ve 30.01.2013 tarihli Kararında; davacı vekili, müvekkilinin davacı banka ile dava dışı asıl borçlu M… arasında akdedilen genel kredi sözleşmesine kefil olduğunu, ancak dava dışı …’ e kullandırılan kredi kartı ve tüketici kredi sözleşmelerinden kaynaklı alacağın tahsili için davacı yanca müvekkili aleyhine icra takiplerine girişildiğini, müvekkilinin icra takiplerine dayanak sözleşmelerde imzasının bulunmadığını, bu yönde kefalet iradesinin olmadığını ileri sürerek icra takiplerinden dolayı borçlu olmadığının tesbitine ve %40 tazminata karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI: İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…davanın Genel Kredi Sözleşmesinden kaynaklandığı bildirilen alacağın tahsili için başlatılan ilamsız icra takibine yönelik davalı itirazının İİK.nun 67-1-2 maddesi uyarınca iptaline ilişkin olduğu, davacının; Beykoz İcra Müdürlüğünün … esas sayılı icra dosyası ile 1- … nolu tek hesaptan kaynaklanan 22.253,08 TL asıl alacak, 59.575,04 TL % 30,24 işlemiş faiz + 2.978,75 TL faizin % 5 gider vergisi olmak üzere 84.805,63 TL ve 2-… nolu krediden kaynaklanan 43.346,61 TL asıl alacak ve 122.901,97 TL % 9,00 işlemiş faiz + 6.145,10 TL faizin % 5 gioed vergisi olmak üzere 172.411,68 TL’nin toplamda 257.219,31 TL alacağın tahsili için ilamsız icra takibine başladığı, davalının süresinde itiraz ettiği ve davanın süresinde açıldığının anlaşıldığı, davacı bankanın Küçükbakkalköy Şubesi ile dava dışı … Ltd. Şti. arasında 27.05.2008 tarihli 200.000 TL bedelli Genel Kredi Szöleşmesi imzalandığı, bu sözleşmede davalı …’nun müşterek borçlu müteselsil kefil olarak imzasının bulunduğu, Borçlar Kanunu ve Yargıtay Kararları doğrultusunda, kefilin, kefalet limiti ile kendi temerrüdünün hukuki sonuçlarından sorumlu olduğunun belirlendiği, sözleşmenin 6101 Sayılı T.B.K.’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce 2008 yılında düzenlendiği belirlenmekle kefalet sözleşmesinin 818 sayılı B.K.’na uygun olarak kurulup kurulmadığının denetlendiği, B.K.’nun 484 maddesi gereğince kefalet sözleşmesinin geçerli olması için kefilin sorumlu olacağı tutarın en üst sınırının gösterilmesi gerektiği, kefilin sorumlu olacağı miktar belli değil ise sorumluluğunun söz konusu olmayacağı, bu konuda bir belirsizlik oluştuğu durumlarda sözleşmelerin hukuki sonuç doğuracak şekilde yorumlanması esastır, ilkesinden hareket edilmesi gerektiği, öte yandan 12.4.1999 tarih ve 14 esas, 13 karar sayılı İçtihadı birleştirme kararında belirtildiği üzere kefalet senedinde kefilin ödeyeceği muayyen bir miktarın gösterilmiş olup olmadığı ve senetten böyle muayyen bir miktarın anlaşılması kabil olup olmadığı hususunun hakim tarafından resen nazarı itibari alınması gerektiği, sözleşmenin yorumuna ilişkin ilke ve İçtihadı birleştirme Kararında ortaya konan ilke birlikte değerlendirildiğinde kredi limitinin aynı zamanda kefalet limiti olarak kabul edilmesi gerektiğini ortaya koyduğu, kaldı ki bankacılık uygulamasında limiti beli kredi sözleşmesinin asıl borçlu ile imzalayan kefilin sorumlu olacağı en üst miktar kredi limiti olarak belirlenen tutar olduğu (Yargıtay 13. H.D.’nin 2007/11949 E – 2008/2980 K 03.03.2008 ve 2007/14879 E – 2008/3315 K – 10.03.2008 tarihli ilamları ), kaldı ki; düzenlenen sözleşmenin 41/1 maddesinde; “sözleşmenin sonunda imzası bulunan kefil veya kefiller, müşterinin bu sözleşmeden veya her ne sebeple olursa olsun gerek yalnız olarak, gerekse diğer kişilerle birlikte aslen veya kefil sıfatıyla borçlandığı veya borçlanacağı (kefalet dahil) bütün meblağları, Bankaya karşı, 1. maddede yazılı kredi miktarına kadar müşterek borçlu ve müteselsil kefil olarak üstlenir veya üstlenirler. Sözleşmede birden fazla kefilin bulunması halinde Birlikte Kefalet sözkonusu olmayıp, kefiller birbirlerinden bağımsız olarak aşağıda imza bölümünde belirtilen miktara kadar, bu bölümde herhangi bir miktar belirtilmediği takdirde 1 .maddedeki limite kadar sorumluluk altına girmeyi kabul ve taahhüt ederler.” hükmünün yer aldığı, mahkemece alınan bilirkişi raporunun aksine davalının ödenmeyen kredi borcu nedeniyle sorumluluğunun bulunduğu, davacı bankanın davalıyı 05.12.2009 tarihinde temerrüde düşürdüğü, Davacının takip tarihi itibariyle; 1-… nolu tek hesaptan kaynaklanan 22.253,08 TL asıl 62.551,79 TL temerrüt faizi ve GV olmak üzere 84.805,63 TL 2-… nolu krediden kaynaklanan 43.346,61 TL asıl 129.047,07 TL temerrüt ve BSMV olmak üzere 172.411,68 TL olmak üzere toplam 257.217,31 TL borçlu olduğu, davalının takibe haksız ve kötü niyetli olarak itiraz ettiği, gerekçesiyle davanın kabulü ile; Beykoz İcra Müdürlüğünün … Esas sayılı takip dosyasından yapılan itirazın iptali ile takibin tahsilde tekerrür olmamak kaydı ile; 1-… nolu tek hesaptan kaynaklanan 22.253,08 TL asıl 62.551,79 TL temerrüt faizi ve GV olmak üzere 84.805,63 TL 2-… nolu krediden kaynaklanan 43.346,61 TL asıl 129.047,07 TL temerrüt ve BSMV olmak üzere 172.411,68 TL üzerinden asıl alacaklara takip tarihinden itibaren % 30,04 temerrüt faizi ve faizin % 5 BSMVsi uygulanmak suretiyle devamına, belirlenen alacak likit olduğundan 257.217,31 TL’nin % 20’si inkar tazminatının davalıdan tahsiline….” karar verildiği anlaşılmıştır.
İSTİNAF İSTEMİ: Davalı vekili istinaf dilekçesinde; dosyada 27.02.2017 Tarihli ve 11.10.2017 Tarihli bilirkişi raporlarında EBK 484 maddesine uygun kefaletin bulunmadığı ve kefilin sorumlu tutulamayacağının belirtildiğini, uzmanlık gerektiren konularda mahkemenin kendini bilirkişi yerine koyamayacağını, Müvekkilinin sadece sözleşmenin son sayfasında imzası olduğunu, bu sayfada kefalet miktarı ve kefaletin neye ilişkin olduğunun yazılı olmadığını, mahkemenin kefaletin geçersizliğine ilişkin raporu dikkate almadan karar verdiğini, gerekçeli kararda ” bu konuda bir belirsizlik oluştuğu durumlarda sözleşmelerin hukuki sonuç doğuracak şekilde yorumlanması esastır” şeklindeki gerekçesinin usul ve yasaya aykırı olup gerekçeli kararın içeriği itibarı ile çelişkili olduğunu, Yetersiz gerekçe ile ve bilirkişi raporuna aykırı olarak verilen kararın kaldırılmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 67.maddesine dayalı olarak açılan itirazın iptali davasıdır. İlk derece mahkemesince davanın kabulüne reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davalı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur. İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır. Davalı vekilinin istinaf istemi, kefalet miktarının belirli olmaması ve davalının sadece sözleşmenin son sayfasında imzasının bulunması nedeni ile kefaletin geçersiz olduğuna ilişkin olup alacak miktarına ilişkin istinaf istemi ileri sürülmemiştir. Dosyada mevcut 16.05.2008 tarihli 1.000.000 YTL bedelli ve 27.05.2008 tarihli 200.000YTL bedelli genel kredi sözleşmelerinin son sayfasında davalıya atfen müteselsil kefil sıfatı ile isim ve imza bulunmaktadır. Davalı yan kredi sözleşmelerindeki imzasını inkar etmemiş olup sözleşmenin sadece son sayfasında imza bulunması kefaleti geçersiz kılmayacaktır. (Yargıtay 19.HD’nin E. 2014/11410, K. 2014/14113, T. 25.9.2014 İlamı) Sözleşmelerin tarihi itibarı ile 818 sayılı BK 484. Maddesinde yer alan hükme göre değerlendirme yapımalıdır. Kefalet miktarı açıkça yazılı değil ise de, kredilerin limitleri belirli olup Yargıtay’ın 12.04.1944 tarihli ve 14/13 Sayılı içtihadı birleştirme kararı gözetildiğinde davalının anılan sözleşmelerdeki kefaletinin geçersiz olduğu kabul edilemez. Kefaletin geçerli olup olduğuna ilişkin husus hukuki değerlendirmeyi gerektirdiğinden mahkemece rapordaki kabulün aksine kefaletin geçerli olduğunun kabul edilmesinde usul ve esas yönünden hukuka aykırılık bulunmamaktadır. Açıklanan nedenle davalı yanın istinaf sebepleri ve HMK 355.maddesi dikkate alınarak yapılan incelemede davalı yanın istinaf isteminin HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince esastan reddi gerekmiştir.
HÜKÜM: Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere; 1-6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince, davalı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 17.570,51 TL harçtan, peşin yatırılan 4.393,00TL’nin mahsubu ile bakiye 13.177,51 TL harcın davalıdan alınarak Hazine’ye irad kaydına, 3-İstinaf yargılama giderlerinin davalı üzerinde bırakılmasına, davacının avansından kullanıldığı anlaşılan 14,00TL istinaf masrafının davalıdan alınarak davacıya verilmesine, 4-İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 5-Artan gider avanslarının, karar kesinleştiğinde ve talep halinde taraflara iadesine, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere 11/02/2021 tarihinde oy birliği ile karar verildi.