Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/688 E. 2018/1989 K. 28.09.2018 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/688 Esas
KARAR NO : 2018/1989
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ : BURSA 2. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 27/10/2016
NUMARASI : 2014/355 2016/1056
DAVANIN KONUSU : Menfi Tespit
KARAR TARİHİ : 28/09/2018
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili, müvekkili ile davalının Bursa’da bulunan …Ltd. Şti’ne hissedar iken davalının uzlaşmaz tutumları nedeniyle ortaklığın sona erdiğini, davalının şirketteki hissesini müvekkili ile diğer ortak ve kardeşi olan …’e devrederek şirketten ayrıldığını, ancak davalının şirketten ayrıldıktan sonra müvekkili ve diğer hissedar aleyhine icra takibi başlattığını, davalının müvekkili aleyhine ilk olarak 150.000,00 TL senede dayalı olarak takip başlattığını, takibin itiraz üzerine icra hukuk mahkemesince iptal edildiğini, daha sonra aynı belgeye dayanarak müvekkili aleyhine ilamsız takip başlattığını, takibe konu senedin davalı tarafından müvekkilinin iş yerinde olmadığı bir sırada çalınmak suretiyle ele geçirildiğini, senedin çalıntı bir senet olduğunu, davalının hazırlık soruşturmasında ve ağır ceza mahkemesindeki ifadelerinde bu senedin şirketteki hisselerin devri karşılığında aldığını beyan ettiğini, oysa noterlikte düzenlenen hisse devrine ilişkin belgede devir bedelinin tahsil edildiğini, yine taraflar arasında karşılıklı bir ilişki bulunmadığını belirterek müvekkilinin takip konusu senet nedeniyle borçlu olmadığının tespitine, senedin iptaline ve davalının %40 oranında tazminatla sorumluluğuna karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili, davacının senetteki imzayı kabul ettiğini, bu nedenle borcunu ödemesi gerektiğini, müvekkilinin diş hekimi olup müvekkilinin 2010 yılında ortaklıktan ayrılması üzerine hisse devri hususunda müvekkiline yapılacak ödemede davacı ve dava dışı …’le mutabakata varılması konusunda dava konusu bononun düzenlendiğini, diğer hissedardan çek alındığını, daha sonra tarafların bir araya gelerek hisse devir sözleşmesini imzaladıklarını, davacının iddialarının doğru olmadığını, hakkında yapılan suç duyurusu sonunda takipsizlik kararı verildiğini, diğer hissedar olan kardeşi tarafından yapılan suç duyurusu nedeniyle ağır ceza mahkemesinde dava açılmış ise de bu davada hakkında beraat kararı verildiğini, davacının iddiasının aksine hisse devrine ilişkin sözleşmede bedeli nakden aldığı ibaresi bulunmadığını, sözleşmede bedeli haricen ve tamamen tahsil eyledim ibaresinin mevcut olduğunu, müvekkilinin el yazısı ile de bedelini haricen ve tamamen aldım yazısının bulunduğunu bildirerek davanın reddini istemiştir.
Mahkemece toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; dava konusu senedin davacının rızası dışında ele geçirildiği, gerçek bir alacağı yansıtmadığı, hisse devir sözleşmesinin aksinin aynı derecede yazılı delille ispatlanamadığı, yine devir sözleşmesinde belirtilen 185.000,00 TL bedelin 92.500,00 TL lik kısmının diğer ortak tarafından ödendiğinin sabit olduğu, sözleşmede belirtilen değere göre de dava konusu senedin hisse devri nedeniyle verilmesinin mümkün bulunmadığı, bütün bunlardan senedin davacının rızası dışında ele geçirildiğinin kabulü gerektiği gerekçeleriyle davanın kabulüne, davacının takibe konu bono nedeniyle davalıya borçlu olmadığının tespitine ve %40 oranında tazminatın davalıdan alınarak davacıya verilmesine karar verilmiş, kararı davalı vekili istinaf etmiştir.
Davalı vekili istinaf sebebi olarak; kambiyo yoluna mahsus takibin iptal edildiğini, ancak davacının senetteki imzayı inkar etmediği için borcu ile bağlı olduğunu, davacının senetteki imzasını inkar etmemesi üzerine kendilerinin icra hukuk mahkemesinde itirazın kesin kaldırılması amacıyla açtıkları davada savunmalarının ikrar edilmediğini ve lehlerine tazminata hükmedildiğini, yine davacının şikayeti üzerine müvekkili hakkında takipsizlik kararı verildiği, davacının şikayetinin icra takibinden 19 ay sonra yaptığını, bononun 15/06/2010 tarihinde tanzim edildiğini, hisse devrine ilişkin ortaklar kurulu kararının 01/07/2010 tarihli olup hisse devri sözleşmesinin 02/08/2010 da yapıldığını, icra takibinin ise 14/09/2010 da başlatıldığını, davacının ödeme emrini 15/09/2010 da almasına rağmen suç duyurusunu 04/04/2012 de yaptığını, menfi tespit davasının ise 04/06/2012 tarihinde açtığını, davacının hisselerin gerçek değeri olan 150.000,00 TL’yi bono ile ödemek istediğini, hisse devir sözleşmesinde bedeli nakden aldım ibaresinin olmadığını, bedeli haricen ve tamamen tahsil eyledim ibaresinin bulunduğunu, müvekkilinin de el yazısı ile bedelini haricen ve tamamen aldım yazdığını, müvekkilinin beyanlarının senedin ihdas sebebini talil etmediğini, senet metninde nakden yazılı olduğunu, ispat külfetinin davacıda olduğunu, davacının senedin sözlemeye aykırı doldurulduğu iddialarının da ispatlanamadığını, senedin rıza dışı elden çıktığı iddiasının davacı tarafından ispatlanması gerektiğini, tanıkların senedin çalındığı iddiası ile ilgili beyanlarının çelişkili olduğunu, bu iddianın tanıkla dahi ispatlanamadığını, hisse devri tespiti yönünden alınan raporlarda 08/07/2013 tarihli raporda öz varlık tutarının sermaye paylarına göre paylaştırılması neticesi dava konusu senet bedelinin fahiş olmadığının ortaya çıktığını, 05/05/2014 tarihli raporda ise dava konusu senedin hisselerinin değerinin altında olduğu yolunda görüş bildirildiğini, davacı lehine olan raporun ise 23/06/2015 tarihli rapor olup raporlar arasında çelişki bulunduğunu, senedin hisse devri nedeniyle verildiğini, ancak davacı ve diğer hissedarın sözlerini tutmadığını, bunun üzerine tarafların toplandığını, protokol ve ek protokol yaptıklarını, buna göre müvekkilinin 31/12/2004 tarihinde şirketten ayrıldığının yazılı olduğu, bu tarihten sonra doğacak borçlardan müvekkilinin sorumlu olmadığını, müvekkilinin dava dışı şirkete giremediğini, bütün protokollerin ve ihtarnamelerin yargılama sırasında dosyaya konulduğunu, bu ihtarname içerikleri dikkate alındığında davacı iddialarının dayanaksız olduğunun anlaşılacağını, davacının iddialarını ispatlayamadığını, ispat yükünün yanlış değerlendirildiğini, davacının senedin çalındığını beyan ederek müvekkilinin de hisse devir karşılığında düzenlendiğini beyan ederek her iki tarafça da talil yapıldığını, dolayısıyla da ispat külfetinin davacı tarafta olduğunu, Yargıtay uygulamasının da bu yönde bulunduğunu, davacının senedin çalındığı iddialarını ispatlaması gerektiğini, ancak bu iddialarını kanıtlayamadığını bildirmiştir.
Davalı tarafından davacı aleyhine 13/01/2012 tarihinde senede dayalı olarak toplam 180.750,00 TL üzerinden ilamsız takip yapıldığı, davacının takibe konu senedin sahte olduğunu, müvekkilinin davalıya borcu olmadığını, senedin vade tarihinde tahrifat yapıldığını bildirerek itiraz ettiği görülmüştür.
Bursa 3.İcra Hukuk Mahkemesi’nde davacı tarafından açılan dava sonunda senedin vade kısmında tahrifat yapıldığı, tahrifattan önceki haline göre senetteki vade tarihinin düzenleme tarihinden önce olduğu, bu durumun senedin kambiyo vasfını ortadan kaldırdığı gerekçesi ile kambiyo yoluna mahsus takibin iptaline karar verildiği görülmüştür.
02/08/2010 tarihli hisse devir sözleşmesinin noterde düzenlendiği, şirketin 550.000,00 TL ana sermayeli olduğu, şirkette mevcut 7.400 paya karşılık 185.0000,00 TL sermaye hak ve hissesinden 3700 adedinin 92500 TL bedelle davacıya devredildiği, davalının isminin altına 3.700 hissemi devir ettim. Bedelini haricen ve tamamen aldım şeklinde el yazısı ile yazarak imzaladığı, davacının da 3700 hisse devir aldım şeklinde beyanını imzaladığı, yine 03/08/2010 tarihli hisse devir sözleşmesinde ise 3700 adet hissenin 92.500 TL bedel karşılığı dava dışı …’e devredildiği, davalının devir bedelini bugün haricen ve tamamen tahsil ettim şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
Davacı tarafından davalı hakkında yapılan suç duyurusu üzerine (hırsızlık, resmi belgede sahtecilik ve dolandırıcılık) takipsizlik kararı verildiği, davacının takipsizlik kararına itiraz ettiği ancak bu itirazın reddedildiği görülmüştür.
Yargılama sırasında alınan 31/01/2013 tarihli bilirkişi raporunda; davacının takibe konu bononun rıza dışı elden çıktığını kanıtlaması gerektiğini, davalının da alacağını ispatlamakla yükümlü olduğu, dava konusu senedin dava dışı.. şirketinin defterlerinde kayıtlı olmadığı yolunda görüş bildirilmiş, ek raporda ise dava dışı şirkete her üç hissedarın eşit oranda paydaş oldukları , …şirketinin 31/12/2009 daki öz sermayesinin 379.105,51 Tl, 31/10/2010 tarihli öz sermayesinin ise 312.159,46 TL olduğunun bildirildiği, 08/07/2013 tarihli ek raporda; davalının şirketteki hisselerini 92500 TL bedelle devrettiğini, davacının senedin çalındığı iddiası ile davalının nakden yerine mal verildiği savunmasının karşılıklı talil niteliğinde olup olmadığının, bunun ispat yükünün yer değiştirip değiştirmeyeceğinin takdirinin mahkemeye ait olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
Yargılama sırasında alınan 23/06/2015 tarihli bilirkişi raporunda; davalının senedi hisse devri karşılığında verildiğini iddia etmesi nedeniyle senedi talil etmiş olduğu, ispat yükünün davalıda olduğu, senedin hukuka aykırı yollarla elde edildiği iddiasının tanık dinlenerek araştırılması gerektiği yolunda görüş bildirilmiştir.
Yargılama sırasında alınan 16/05/2016 tarihli ek raporda ise ; dava dışı şirketin hisselerinin 331.146,68 TL olduğu, buna göre dava konusu senet tutarının üzerinde devredilen hisselerin devrinin olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE:
Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca icra takibinden sonra açılan menfi tespit davasıdır. Davacı, dava konusu senedin rıza dışı elden çıktığını iddia etmiştir. Davalı ise senedin hisse devir sözleşmesi nedeniyle verildiğini savunmuştur. Dava konusu senedin vade tarihinde tahrifat yapıldığı ve yapılan incelemede senetteki vade tarihinin tahrifattan önceki halinin düzenleme tarihinden önce olması nedeniyle söz konusu senedin kambiyo senedi vasfını yitirdiği anlaşılmıştır. Söz konusu senet kambiyo senedi vasfında değilse de, bu haliyle adi senet niteliğindedir. Adi senette borcun ödeneceğinin taahhüt edildiği gözetildiğinde senet bedelinin ödendiğinin davacı borçlu tarafından kanıtlanması gerekir. Somut olayda mahkemece, senedin davalı tarafından rıza dışı yollarla elde edildiği şeklindeki bir gerekçeye yer verilmişse de, dosya kapsamı, bu konudaki hazırlık soruşturması sonunda takipsizlik kararı verilmiş olması ve tanık beyanları dikkate alındığında bu iddianın kanıtlanamadığı kanaatine varılmıştır. Bu durumda ise yani senedin rıza dışı elden çıktığının kanıtlanamadığı için ispat külfeti az önce belirtildiği üzere davacı yandadır. Mahkemece, gerek senedin rıza dışı elden çıktığına ilişkin kabul ve ispat külfetinin davalı yanda olduğuna ilişkin belirleme yerinde değildir. Bununla birlikte davalı taraf dava konusu senedin hisse devri nedeniyle düzenlendiğini belirtmiş olup, dosya içerisinde bulunan noterde düzenlenen hisse devir sözleşmesinin 02/08/2010 tarihli olduğu, dava konusu bononun 15/06/2010 düzenleme tarihli olup, resmi hisse devir sözleşmesinin tarihinin bononun tanziminden sonraki bir tarih olduğu ve hisse devir sözleşmesi içeriğinde davalının “devir bedelini bugün haricen ve tamamen tahsil eyledim. Bu hususta bir alacağımın kalmadığını …. beyan kabul ve taahhüt ederim” şeklinde beyanda bulunduğu, buna göre davalının hisse devir bedelini dava konusu bononun tanzim tarihinden sonraki bir tarihte aldığının kabulü gerekir. Bu durumda ise dava konusu bononun ödenmesi nedeniyle borcun sona erdiğinin kabulü gerekir. Borç sona erdiğine göre davacı dava konusu senet nedeniyle davalıya karşı sorumlu olmayacağından davanın bu gerekçe ile kabulü gerekirken yanılgılı değerlendirme sonucu yazılı şekilde davanın kabulü doğru değil ise de, sonucu itibariyle doğru olan karara yönelen davalı vekilinin istinaf talebinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;
1-Davalı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,
2-Alınması gereken 10.246,50 TL harçtan peşin alınan 2.561,62 TL harcın mahsubu ile bakiye 7.684,88 TL harcın davalıdan alınarak hazineye irad kaydına,
3-Davalı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,
4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına,
Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, oy birliğiyle ve iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.28/09/2018