Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/6822 E. 2020/2088 K. 03.12.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/6822 Esas
KARAR NO: 2020/2088
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL ANADOLU 3. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 03/05/2017
NUMARASI: 2014/1064 2017/449
DAVANIN KONUSU: Alacak (Acentelik Sözleşmesinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 03/12/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili ile davalı şirket arasında diğer davalı …’nın maliki bulunduğu taşınmaz üzerinde akaryakıt istasyonu olarak faaliyet göstermek üzere bayilik anlaşması imzalandığını, …’nın müvekkili lehine 15 yıl süreli intifa hakkı tesis ettiğini, taşınmaz üzerinde bedeli müvekkili tarafından karşılanmak üzere önemli değere sahip kalıcı nitelikte yatırım yapıldığını, davalı şirketin intifa hakkı süresince müvekkilinin söz konusu taşınmazdan faydalanmasının engellenmesi halinde yapılan giderleri müvekkiline ödeyeceğini taahhüt ettiğini, 18/09/2005 tarihinden önce yapılan ve süresi 5 yılı aşan sözleşmelerin rekabet kurulu kararı doğrultusunda 18/09/2010 tarihine kadar muafiyetten yararlanabileceğinin öngörüldüğü, buna göre 21/08/2006 tarihinde tesis edilen intifa hakkının ve bayilik sözleşmesi ile protokollerin sonlandırıldığını, davalı tarafa intifa hakkının terkini için vekaletname gönderildiğini, ayrıca gönderilen ihtarname ile müvekkili tarafından bedeli ödenen sabit yatırım tutarının güncellenmiş KDV dahil 309.138,00 TL’nin ödenmesinin istendiğini, ancak davalı tarafça ödeme yapılmadığını belirterek bu tutarın ödenmesini talep ve dava etmiştir. Davalılar vekili, davacı ile müvekkili şirket arasında bayilik sözleşmesi imzalandığını, davacı lehine diğer müvekkili tarafından intifa hakkı tesis edildiğini, davacının açtığı sebepsiz zenginleşme davasının zamanaşımına uğradığını, ayrıca müvekkili …’dan bu konuda talepte bulunamayacağını, husumet itirazında bulunduklarını, davacının talebinin dayanaksız olduğunu, müvekkilinin kusuru olmaksızın davacının intifa tesis edilen taşınmazdan yararlanmasının engellenmesinin söz konusu olmadığını, intifanın halen terkin edilmemesi nedeniyle müvekkillerinin taşınmazı kullanamadığını, sözleşmenin süresinin zaten 5 yıl olup 5 yıllık süre dolduktan sonra kendiliğinden sona erdiğini, dolayısıyla talebin dayanağı kalmadığını, davacının keşide ettiği 08/06/2012 tarihli ihtarnamede dava konusu kalıcı yatırım bedelinin 04/08/2006 tarihli 5 yıllık bayilik sözleşmesinin süresinin sona erene kadar devam edeceğine güvenilerek yapıldığını beyan ettiğini, sözleşmenin normal süresinde sona erdiğini, dolayısıyla davacının talebinin yerinde olmadığını, istasyonun faaliyete geçememesinde müvekkillerinin kusuru olmadığını, müvekkillerinin ruhsat almak için gerekli müracaatları yaptıklarını, ruhsat harçlarını ödediklerini, ancak taşınmazın bağlı bulunduğu Yazıbaşı Belediyesi’nin lağv edilmesi ve GSM ruhsatını verecek olan İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin Yazıbaşı Belediyesi’nin 1/1000 ölçekli imar planlarını kabul etmemesi nedeniyle ruhsat alınamadığını, bu konuda müvekkillerince İzmir İdare Mahkemesinde açılan davanın reddedildiğini, sonrasında müvekkilleri tarafından önce 1/5000’lik plan, sonra 1/1000’lik imar planı çizdirildiğini, ruhsat alınamamasında müvekkillerinin kusuru bulunmadığını, imar planları yapıldıktan sonra tekrar müracaat yapıldığında, bu sefer de davacının istasyona yaptırdığı işlerin hatalı olduğu, TSE standartlarına, yasa ve yönetmelik hükümlerine aykırı olduğu, asgari emniyet çekme mesafelerinin tutmadığı gerekçesiyle ruhsatın alınamadığını, konuyla ilgili Torbalı Sulh hukuk Mahkemesi’nin 2013/19 D.İş sayılı dosyasında düzenlenen bilirkişi raporunun bu durumu teyit ettiğini, müvekkillerinin iyiniyetli olduğunu, istasyonun faaliyete geçememesi nedeniyle büyük zararlara uğradıklarını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporlarına göre; davalı tarafından yaptırılan tespit sonucu alınan bilirkişi raporunda davacının istasyona yaptırdığı işlerin hatalı olduğu, TSE standartlarına aykırı bulunduğu, asgari emniyet ve çekme mesafelerinin tutmaması nedeniyle ruhsat alınamadığı, davacının basiretli tacir gibi davranmadığı, ruhsat ve izinler alınmadan inşaata başladığı, akaryakıt tanklarının TSE standartlarına uygun olmadığının belirtildiği, mahkemece alınan bilirkişi raporunda ise kalıcı yatırımların taşınmaza değer katıp katmadığının tespiti gerektiği, şayet davalının bu yatırımları kullanarak ticaretine devam etmesi halinde bedelinin davacı yanca istenebileceğinin belirtildiği, keşif suretiyle yaptırılan bilirkişi incelemesinde ise yakıt tanklarının vaziyet planına uygun monte edilmediği, yakıt tanklarının cidarının tek katlı olarak imal edildiği, standartlara uygun olmadığı için söküldüğü ve takribi %65’inin tanklar ve tevzi hatlarından oluştuğu, hatalı imalat sonucu sökülerek arazide mevcut olduğu, kalan %35’lik kısmının ise taşınmazda değer artışına sebep olmadığı, davalı tarafından davacının tesis ettiği malların teslim ve iade alınmasının istendiği, ancak davacı tarafından teslim alınmadığı, dava konusu yapılan ve standart ve teknik ölçümlere uygun olmadığı için ruhsat alınamayan yerle ilgili olarak davacının talepte bulunamayacağı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf sebebi olarak; dava dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş, ayrıca taşınmazdaki imalatların hatalı ve plana aykırı olduğu gerekçesiyle davanın reddinin doğru olmadığını, yapılan imalatların davalılar tarafından hazırlanan ve Yazıbaşı Belediyesi’ne onaylatılan planlara uygun yapıldığını, İzmir Büyükşehir belediyesi’nin 18/01/2008 tarihli yazısında belirtildiği üzere akaryakıt istasyonu ile ilgili Yazıbaşı Belediyesi tarafından yapılan izin belgesi verildiğinin de sabit olduğunu, İzmir Büyükşehir Belediyesi’nin dava konusu taşınmazın imar planına akaryakıt istasyonu olarak işlenmemesinden ve Yazıbaşı Belediyesi tarafından yapılan işlemlerin tamamlanmamasından dolayı ruhsat vermediğini, mahkemenin kabulündeki gibi hatalı imalat dolayısıyla ruhsat verilmemesinin söz konusu olmadığını, davalı tarafın taahhüdü ve intifa tesisi üzerine müvekkilinin bu yatırımları yaptırdığını, yine dosyada bulunan 12/10/2016 tarihli raporda saha betonunun en azından %35’inin mevcut olduğu tespit edilmiş ise de, bu yatırımın taşınmaza değer katmadığı sonucuna ulaşılmasının yasaya aykırı olduğunu, davalının söz konusu yatırımı kullanarak ticari faaliyetine devam ettiğini, bu nedenle tespit edilen yatırımın değeri belirlenmeden davanın reddini doğru olmadığını, davalı tarafın dosya 22/09/2014 tarihli sunduğu dilekçe ekindeki faturalardan davalının bu yatırımlardan sadece akaryakıt tanklarını değiştirdiği, diğer sabit yatırımlara ilişkin olarak yeni bir imalat yapılmadığının açıkça anlaşıldığını, buna göre davalının akaryakıt tankları dışında diğer sabit yatırımları kullanarak ruhsat alıp ticaretine devam ettiğinin sabit olduğunu, buna karşılık raporda kanopi, akaryakıt tesisatı ve saha betonunun %65’lik kısmının yeniden imal edildiği yönündeki maddi ve hukuki dayanağı olmayan tespitten yola çıkılarak davanın reddine karar verilmesinin hatalı olduğunu, ayrıca davalı tarafından akaryakıt tankları değiştirilmiş ise de, imalat tarihinde TSE standardında cift cidarlı tank kullanılması zorunluluğunun bulunmadığını, yine bu tank imalatının hatalı olduğu kabul edilse bile tanklar değiştirilmeden beton havuz içine alınmasıyla iddia edilen aykırılık giderilecek iken hiç kullanılmamış tankların sökülerek yerine yeni tank yerleştirilmesinin davalının kendi tercihi olduğunu, bu nedenle müvekkilinin hak kaybına uğratıldığını, taahhütnamede müvekkilinin herhangi bir nedenle istasyondan yararlanmasının engellenmesi halinde yatırım bedellerinin tamamının müvekkile ödeneceğinin kabul edildiğini, davalının tacir olup basiretli davranması gerektiğini, sözleşmeye bağlılık ve sözleşme serbestisi ilkelerinin hukukumuzda kabul edildiğini, buna göre davalı tarafın sözleşmeye uyması gerektiğini, yatırımların hali hazırda mevcut olup olmadığı, davalı tarafından kullanılıp kullanılmadığına bakılmaksızın bedelleri tespit edilerek hüküm altına alınması gerekirken eksik inceleme ile karar verildiğini bildirmiştir. Davacı ile davalı şirket arasında 04/08/2006 tarihli bayilik ve işletmecilik sözleşmesinin imzalandığı, sözleşmenin 3.maddesinde; gayrimenkul üzerindeki intifa hakkının 04/02/2022 tarihine kadar geçerli olduğunun belirtildiği, sözleşmenin 10.maddesinde; sözleşme süresinin 5 yıl olduğu, tarafların mutabakata varmaları ve ortaklardan birinin çıplak mülkiyet sahibi olmaması koşullarının birlikte gerçekleşmesi halinde intifa hakkı süresinin sonuna kadar 5 yıllık sürelerle uzatılacağının hüküm altına alındığı, sözleşmeyi garanti ve taahhüt edenler sıfatıyla …, … ve … tarafından imzalandığı görülmüştür. Dava dışı … Ltd.Şti tarafından davacı şirkete 5 tanklı akaryakıt tesisatı, saha elektrik tesisatı ve saha tesisat işleri konulu 09/10/2006 tarihli , 81.801,14 TL bedelli … Ltd.Şti tarafından davacı şirkete kanopi ve temel yapımı konulu 13/09/2006 tarihli, 50.787,20 TL bedelli, yine … Ltd.Şti tarafından davacıya saha betono konulu 01/11/2006 tarihli , 66.080,00 TL bedelli, yine … Ltd.Şti tarafından 5 adet tank konulu 21/09/2006 tarihli 23.718,00 TL bedelli faturaların düzenlendiği görülmüştür. Davacı tarafından davalılar ile dava dışı kişilere gönderilen 27/05/2013 tarihli ihtarnamede; Rekabet Kurumunun kararına atıf yapılarak sözleşmenin 5 yıl süreyle muafiyetten yararlanacağı, buna göre bayilik anlaşmaları ve eklerinin 04/08/2011 tarihini aşan sürelerinin geçersiz hale geldiği, buna göre intifa hakkının terkin işlemlerinin yapılmasının teminen vekaletnamenin taşınmazın maliki …’ya gönderildiği, davacı tarafından yapılan ve faydalı yatırım olarak terk edilen yatırımların işlememiş süreye tekabül eden güncellenmiş hali olan KDV dahil 309.138,00 TL’nin 7 gün içinde davalılar tarafından ödenmesinin, aksi halde ipoteğin paraya çevrilmesi yoluyla takip yapılacağının bildirildiği görülmüştür. Davalılar tarafından davacı şirkete gönderilen 14/06/2012 tarihli ihtarnamede ise; sözleşmenin imzalanmasını müteakip ruhsat lisansı almak maksadıyla ilgili yerlere başvurulduğu, ancak imar planından dolayı ruhsat alınamadığı, müvekkilinin gerekli harçları ödediği, ancak başvurunun reddedildiği, idare mahkemesine açılan davanın Danıştay aşamasında olduğu, tüm işlemlerin davacının istekleri ve yönlendirmesi doğrultusunda yapıldığı, ruhsat ve lisanların alınamamasından dolayı müvekkilinin bir kusuru olmadığı, bu nedenle kalıcı yatırımlardan müvekkilinin sorumlu olmadığı, kaldı ki bu miktarın da fahiş olduğunu bildirdiği görülmüştür. Davalı şirketin Torbalı Sulh Hukuk Mahkemesi’nin 2013/19 D.İş sayılı dosyasında hasımsız olarak yaptırdığı delil tespiti üzerine düzenlenen 29/07/2013 tarihli bilirkişi raporunda; hatalı imalatların bulunduğu, buna göre akaryakıt tanklarının tek cidarlı ve tank havuzu olmadan yerleştirildiği, tankların gömülü vaziyette olmaları nedeniyle TSE 12880 ‘deki çizelgede belirtilen mesafelerin bulunup bulunamadığının kontrolünün yapılamadığı, planda dört adet tank olmasına rağmen 5 adet tank bulunduğunu ve plandaki şekilde yerleştirilmediği, tankların parsel sınırına olan mesafelerinin planda gösterilenden az olduğu, yapılan işlerin Torbalı Belediyesi’nin 25/08/2010 tarihinde “Yapı Ruhsat ve eklerine uygundur” ibaresi yazılarak onaylanan vaziyet planına uygun olmadığı için mevcut haliyle ruhsatlandırılmasının mümkün olmadığı gibi tankların çift cidarlı olarak değiştirilmesi veya beton havuz içine alınması ve ekli madde 4.2.9 asgari emniyet mesafelerini gösteren çizelgedeki kriterlerin yerine getirilmesi halinde ruhsat verilmesinin mümkün olacağının bildirildiği görülmüştür. İzmir Büyükşehir Belediyesi’nce gönderilen 20/05/2014 tarihli cevabi yazıda; söz konusu parselin belediye meclisinin 14/08/2009 tarihli kararı ile 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planı, 12/04/2010 tarihli kararı ile de 1/1000 Uygulama İmar Planının onaylandığı, bu kapsamda dava konusu parselin bulunduğu bölgeye ilişkin İzmir Büyükşehir Belediye Meclisi’nin 14/02/2014 tarihli kararı ile onaylanan Yazıbaşı 1/5000 ölçekli Nazım İmar Planında söz konusu kullanım kararının bulunduğunun tespit edildiğinin bildirildiği görülmüştür. EPDK’dan gönderilen cevabi yazıda; dava konusu taşınmaz üzerinde kurum tarafından verilmiş herhangi bir lisansın bulunmadığının tespit edildiğinin bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 03/07/2015 tarihli bilirkişi raporunda; dava konusu istasyonun mevcut haliyle ruhsat alamayacak durumda olması, ruhsat alınabilmesi için davacı tarafından yapılmış olan kalıcı yatırımlarda değişiklik yapılması gerektiği, bu yatırımların kullanılması suretiyle davalının ticaretine devam etmesinin mümkün olmadığından davacı yanın alacak talebinin kabul edilemeyeceği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 12/10/2016 tarihli bilirkişi raporunda; istasyona gidildiği, taşınmaz üzerinde 21/08/2006 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere 15 yıl süreli intifa tesis edildiği, taşınmazda 5 adet yer altı tankı ile kanopi pompa barınağının ve beton arma imalatların dosyada mevcut imalatlara ilişkin fatura ile şuan da shell logosu ile faaliyet gösteren akaryakıt istasyonundaki mevcut akaryakıt tanklarının konuşlandırıldığı yerlerin İzmir Belediyesi’nin ruhsat talimatnamesine uygun şekilde dolum ağzı, emniyet mesafeler vb tüm işlerin farklı yerlere monte edildiğinden, davacı şirketçe yapılan 5 katlı akaryakıt tesisatı, saha elektrik tesisatlarının fiilen kullanımının mümkün olmadığı ve mahallendi yeniden vaziyet planına uygun şekilde sıfırdan yapıldığı, dolayısıyla davacının bu yatırımlar nedeniyle bedel iadesi isteyemeyeceği, davacı tarafından yapılan 50×20 ebadındaki saha betonunun takribi %65’inin tanklar ile tevzi hatlarından oluştuğu, davalı tarafından kırılarak yeniden yapıldığının tespit edildiği, kırma, hafriyat, curuf kaldırma, temizlik ve nakliye işlerine yapılan harcamaların davalı tarafından yerine getirildiği gözönüne alınarak kalan %35’lik kısmından taşınmazın değer artışına sebep olmadığı kanaatine varıldığı, dolayısıyla saha betonu yönünden de şirketin bedel iadesi talebinin yerinde olmadığı, kanopi imalatının ise davalı tarafından davacıya gönderilen 22/12/2012 tarihli ihtarname ile sökülüp alınmasının istendiği, yine aynı şekilde 05/06/2013 ve 15/08/2013 tarihli ihtarnamelerin davacıya gönderildiği, davacının söküm işini yapmadığı, bunun üzerine davalı tarafından söküm işi yapılarak işletmenin sağ yanındaki depo alanı içerisindeki hurda malzemeler içinde muhafaza edilmiş olduğunun görüldüğü, taşınmazda standartlara yeni kanopinin yapıldığı, buna göre davalının işyerindeki ticari faaliyetleri için kullanılmadığından işyerine herhangi bir değer katmadığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, davacı tarafından yapılan sabit yatırım bedelinin güncellenmiş halinin tahsili istemine ilişkindir. Davalılar, davanın reddini savunmuştur. Davacı ile davalı şirket arasında 04/08/2006 tarihli bayilik ve işletmecilik sözleşmesinin imzalandığı, yine davalı … tarafından davacı lehine 04/02/2022 tarihine kadar geçerli olacak şekilde intifa hakkı tesis edildiği, ancak taraflar arasındaki intifa ve bayilik ilişkisinin sona erdiği dosya içeriğinden anlaşılmaktadır. Davacı taraf dava konusu taşınmaz üzerine beş hatlı akaryakıt tesisatı, saha elektrik tesisatı, kanopi, temel yapımı, saha betonu ve beş adet tank işlerini yaptırmış ve konuyla ilgili üçüncü kişiler tarafından düzenlenen faturaları dosyaya sunmuştur. Davacı tarafça fatura kapsamında belirtilen yatırımlar taşınmaz üzerine yaptırılmış ise de, dosya içeriğinden davalı tarafın istasyon için gerekli ruhsat işlemlerini alamadığı anlaşılmıştır. Dosya içeriğinde alınan gerek tespit, gerekse diğer bilirkişi raporunda; yaptırılan işlerin usul ve fenne uygun olmaması nedeniyle ruhsatın alınamadığı, davalıların ruhsatın alınması için gereken işleri yaptıkları anlaşılmıştır. Öte yandan Yargıtay 19.HD’nin yerleşik uygulamaları gereğince davacı tarafından yaptırılan sabit yatırımların da davalı tarafından kullanılmadığı bilirkişi raporu içeriğinden anlaşılmaktadır. Her ne kadar davacı tarafından yapılan 50×20 metre ebadındaki saha betonunun %35’lik kısmının davalı tarafından hali hazırda dava dışı başka bir dağıtıcıdan aldığı yeni bayilik çerçevesinde kullanıldığı anlaşılmakta ise de, bilirkişi raporunda belirtildiği üzere saha betonunun takribi %65’inin tanklar ile tevzi hatlarından oluştuğu, davalı tarafından kırılarak yeniden yapıldığının tespit edildiği, kırma, hafriyat, curuf kaldırma, temizlik ve nakliye işlerine ait harcamaların davalı tarafından yerine getirildiği, buna göre kalan %35’lik kısmının taşınmazın değer artışına sebep olmadığı kanaatine varılmış olup bilirkişi raporundaki bu kanaat dairemizce yerinde görülmüştür. Açıklanan bu hususlar gözetildiğinde davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde değildir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE, 2-Alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.03/12/2020