Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/6660 E. 2020/2053 K. 27.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/6660 Esas
KARAR NO : 2020/2053
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 5. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ : 01/06/2017
NUMARASI : 2016/1025 E. – 2017/498 K.
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit
KARAR TARİHİ: 27/11/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
G E R E Ğ İ D Ü Ş Ü N Ü L D Ü :TARAFLARIN İDDİA VE SAVUNMALARININ ÖZETİ DAVA: Davacı vekili dava dilekçesinde; Avusturya’da ikamet eden müvekkil, akrabası olan dava dışı … çok sıkıntıda olduğunu kendisine yardımcı olması talebiyle Türkiye’ye gelmiş, …. talebiyle , onun borcuna kefil olup tekrar yaşadığı Avusturya’ya döndüğünü, sonrasında kefil olarak imza attığı bono, Bakırköy .. .İcra Müd…. E. sayılı dosyası ile hem kendisi hem de … aleyhine takibe konulduğunu, ancak aradan geçen zaman içinde … ruh sağlığında bir çok sorunlar ortaya çıktığını ve hatta oğlu … tarafından kısıtlanması için Bakırköy 3 SHM nin 2012/1328 E. sayılı dosyası ile dava açıldığını öğrendiğini, gerçekte dayanak bonodaki borçla hiç bir ilgisi olmayan müvekkil, akrabasının ricası ile kefil olduğunu, kefil olan müvekkilin halen borçtan sorumlu olması hem hukuk hem de hakkaniyet ilkelerine uygun düşmeyeceğini, bu nedenler ile bahsi geçen takibin müvekkil yönünden de iptali için dava açma gereği hasıl olduğunu belirterek müvekkilin borçsuzluğunun tespiti ile takibin iptaline karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
CEVAP:Davalı vekili cevap dilekçesinde; dava dışı senet asıl borçlu…, döviz işi ile uğraşan ve pisaya epey borcu olan bir şahıs olduğunu, borçlarından kurtulmak ve bir nevi alacaklıları dolandırmak amacıyla hem kendi adına hem de oğlu Aydın Akdoğan adına olan birçok taşınmazı hukuka ve ahlaka aykırı bir şekilde eşinin kardeşi olan huzurdaki davanın davacısı olan …’e usulsüz bir şekilde devrettiğini, o tarihlerde … adına olup, davacı … adına muvazaalı olarak devredilen gayrimenkullerin tespitini, davacı borçlu aradan geçen 4 yıl sonra işbu davayı tamamen kötüniyetle açtığını belirterek , … henüz kısıtlanmadan tamamen hür iradesiyle ve eşinin erkek kardeşi olan davacı …’ ile birlikte imzaladığı senet açısından takibin iptaline karar verilmiş olması hukuka aykırı olduğunu, kaldı ki; kabul etmemek ile birlikte bir an için Abdulmesih’in temyiz kudretine sahip olmadığı varsayılsa bile, eşinin kardeşi olan ve Avusturya gibi bir ülkede doktorluk mesleğini icra eden davacı …’te mi temyiz kudretine sahip değil ise senette belirtilen borca kefil olduğunu, takip yapılan diğer borçluya etki etmeyeceğinden senetteki imzayı ve borcu inkar etmeyen davacının davasının reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İLK DERECE MAHKEMESİNİN KARARI:İlk derece mahkemesince yapılan yargılama sonucunda; “…davacı tarafın bono altındaki imzasının kendisine ait olduğunu doğruladığı ancak asıl borçlunun temyiz kudretinin yokluğu nedeniyle borçludan sadır olan sebeplerini kendisini de kapsayacağını belirterek borctan dolayı sorumluluktan kurtulmak için iş bu davayı açtığı, kambiyo senetlerinde imzaların istiklali ilkesi gereğince imza atan kendi imzası ile sorumlu olup asıl borçlunun temyiz kudretinin olmadığının ispat edilmesi ile kendisinin borçtan kurtulamayacağı…” gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiştir.
İSTİNAF İSTEMİ:Davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle; “…müvekkilinin dava dışı … senetten kaynaklı bir borcuna kefil olduğunu, hukuken ortaya çıkmayan bir borca kefalet de söz konusu olamayacağını, mahkemenin davayı reddederken imzaların istiklali prensibine atıfta bulunduğunu, oysa bu prensibin işletilebilmesi için hukuken doğmuş bir borçtan bahsetmek gerekeceğini, huzurdaki davada bu şartın tahakkukundan bahsedilemeyeceğini, senedin tanzim tarihi 12./07.2012 olmakla TBK hükümlerinin uygulanacağını, 584.maddesi gereğince eş rızası alınmasının gerekli olduğunun duruşmada vurgulandığını ancak mahkemece bu itirazın dikkate alınmadığını, Borçlar Kanunu ile kefalet konusundaki düzenlemenin uygulama alanının 603. Maddede “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına ilişkin hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine ilişkin olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır.” şeklinde izah edildiğini, Yargıtay 11. Hukuk Dairesi’ nin 2014/1231E. ve 2014/7837K. Sayılı kararının bu hususlara ışık tutan önemli bir uygulama örneği olduğunu belirterek kararın kaldırılmasını talep etmiştir. Davacı vekili istinaf isteminin reddi ile kararın onanmasını talep etmiştir.
İNCELEME VE GEREKÇE Dava, İİK’nın 72.maddesine dayalı olarak açılan menfi tespit davasıdır.İlk derece mahkemesince davanın reddine karar verilmiştir. Bu karara karşı davacı vekili, yasal süresi içinde istinaf kanun yoluna başvurmuştur.İstinaf incelemesi, HMK’nın 355. maddesi gereğince, ileri sürülen istinaf başvuru nedenleri ve kamu düzeni yönüyle sınırlı olarak yapılmıştır.Davacı, bonoda müteselsil kefil olarak yer aldığını, asıl borçlu keşidecinin hukuki işlem ehliyetsizliği nedeni ile kendisinin de borçtan sorumlu tutulamayacağını iddia ederek menfi tespit talebinde bulunmuştur.Davaya konu 01.12.2012 vade, 12.07.2012 düzenleme tarihli bonoda dava dışı … keşideci, … müteselsil kefil, davalı … lehtar olarak yer almıştır. Bakırköy… İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında borçlular … ve … aleyhine davalı … tarafından kambiyo senedine dayalı takip başlatılmıştır. Bakırköy 5 İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2016/76 Esas sayılı dosyasında; Bakırköy … İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı dosyasında yapılan takibin borçlu … yönünden (fiil ehliyetsizliği nedeni ile) iptaline karar verilmiştir. Davacı bonoda kefil olarak yer almış ise de; kambiyo senetleri bakımından kendine özgü bir teminat türü olarak aval müessesesi kabul edildiğinden, bono üzerinde “kefil” yazıyor olması, bu taahhüdü kefalet haline dönüştürmez. (Y. 19.HD, 2017/331 E, 2018/6078 K, 28.11.2018 Tarihli ilamı)Türk Ticaret Kanunu, Türk Borçlar Kanunu’na göre daha özel nitelikte bir kanun olup, ancak Türk Ticaret Kanunu’nda düzenleme bulunmaması halinde genel hüküm niteliğindeki Türk Borçlar Kanunu uygulanır. Avale dair hükümler kendi içinde bir bütünlük teşkil eder ve münhasıran kambiyo hukuku içinde düzenlenmiştir. Bu haliyle özel nitelikte bir şahsi teminat türü olan aval bakımından genel nitelikli kefalet hükümlerine gidilmesine yasal olanak bulunmamaktadır.Aval verenin borcu bağımsız bir borçtur, bir diğer ifade ile feri nitelikte değildir. Aval ile teminat altına alınan borç geçersiz olsa bile, aval verenin sorumluluğu devam eder. Aval veren kişinin teminat altına aldığı borç, şekle ait noksandan başka bir sebepten dolayı batıl olsa da, aval verenin taahhüdü geçerlidir. Yani lehine aval verilenin borcu geçersiz olsa bile, aval veren bu geçersizliği ileri süremez. Lehine aval verilenin mevcut olmaması, ehliyetsiz olması ya da imzasının sahte olması hâlinde de aval verenin sorumluluğu devam eder. Aval veren, sadece kambiyo senedindeki zorunlu şekil eksikliğini ileri sürebilir (TTK.m.702/2 ). Kefalette eşin rızasına ilişkin Türk Borçlar Kanunu’nun 584’uncu maddesindeki düzenlemenin aynı Kanunun 603. maddesi uyarınca ‘aval’de uygulanmasının gerekmemektedir. (YİBGK, 2017/4 esas, 2018/ 5, 20.04.2018 Tarihli kararı) Somut uyuşmazlıkta; davacı keşidecinin hukuki işlem ehliyetsizliği nedeni ile borçlu olmadığını iddia etmiş ise de, imzası inkar olunmayan bonoda avalist konumunda olduğundan davacının sorumluluğu devam eder. Açıklanan nedenle davanın reddine dair karar doğru olmakla davacının istinaf isteminin reddine, ancak ilk derece mahkemesince imzaların istiklali ilkesi gereğince davanın reddi kararı vermesi yerinde olmadığından kararın hüküm kısmı aynen korunarak HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince gerekçesi düzeltilmek sureti ile yeniden hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
HÜKÜM : Gerekçesi ayrıntılı kararda açıklandığı üzere;1-Davacı vekilinin istinaf isteminin reddine,- 6100 sayılı HMK’nın 353/1-b-2 maddesi gereğince, Bakırköy 5. Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 2016/1025 Esas, 2017/498 Karar sayılı, 01/06/2017 Tarihli ilk derece mahkemesinin kararının KALDIRILMASINA, gerekçesi düzeltilmek sureti ile yeniden hüküm kurulmasına,2- Davanın REDDİNE,-Alınması gereken 31,40TL harçtan peşin alınan 170,78 TL harcın mahsubu ile bakiye 139,38 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacıya iadesine-Davacı tarafından yapılan yargılama giderinin davacı üzerinde bırakılmasına,-Avukatlık Asgari Ücret Tarifesine göre hesaplanan 1.980,00TL vekalet ücretinin davacıdan alınarak kendisini vekille temsil ettiren davalıya verilmesine,3-İstinaf harç ve yargılama giderleri yönünden;Alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin yatırılan 31,40 TL’nin mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, -İstinaf yargılama giderlerinin davacı üzerinde bırakılmasına, -İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından avukatlık ücreti tayinine yer olmadığına, 4- Karar kesinleştiğinde ve istek halinde bakiye gider avansının aidiyetine göre taraflara iadesine,Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu 27/11/2020 tarihinde oy birliği ile kesin olarak karar verildi.