Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/6644 E. 2019/162 K. 25.01.2019 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/6644 Esas
KARAR NO : 2019/162 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 1.FİKRÎ VE SINAÎ HAKLAR HUKUK MAHKEMESİ
TARİHİ : 12/10/2017
NUMARASI : 2015/147 E., 2017/217 K.
DAVANIN KONUSU: Tazminat (Fikir Ve Sanat Eserleri Sahipliğinden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 25/01/2019
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. ve 356. maddeleri gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
Davacı vekili dava dilekçesinde özetle; İstanbul 1.Fikri ve Sınai Haklar Hukuk Mahkemesi’ nin 2005/173 Esas sayılı dosyasında davalıların talebi ile haksız olarak ihtiyati tedbir kararı verildiğini, yargılama sırasında bu davanın reddine karar verildiğini ve kararın kesinleştiğini, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığı iddiası ile müvekkilinin uğradığı zararın tespitini, şimdilik 10.000 TL maddi, 50.000 TL manevi tazminatın davalılardan tahsilini, verilecek kararın gazetede ilanını talep ve dava etmiştir.
Davalı vekili dava dilekçesinde; davanın süresi içinde açılmadığını esasa girilmeden önce davanın gerçekleşen zamanaşımı nedeniyle reddine karar verilmesini talep etmiştir.
İstanbul 1. FSHHM’nin 12/10/2017 tarihli 2015/147 Esas 2017/217 Karar sayılı kararıyla; HMK mad. 399/3 maddesinin gerekçesinde, çok açık biçimde; “bir yıllık dava açma süresinin, yargılama devam ederken verilen tedbir kararları yönünden dava devam ederken tedbirin mahkeme ara kararı ile kaldırılması halinde tazminat davası açma süresinin bu kaldırma kararının verildiği tarihten itibaren başlayacağı vurgulandığı, somut olaydaki uyuşmazlıkta ; davacı … Elektronik San. ve Tic AŞ “İstanbul l.Fikri ve Sinai Haklar Hukuk Mahkemesi nin 2005/173 E.-2014/4 K. sayılı dosyasında, davalının talebi üzerine 16.03.2006 tarihinde konulmuş olan ihtiyati tedbirin haksız olduğunu” ileri sürerek “bu haksız ihtiyati tedbir nedeniyle zarara uğradığını” belirtip, 50.000 TL manevi 100.000 TL maddi tazminatın tahsili için huzurdaki davayı 03.07. 2015 tarihinde açtığı, tazminat davasının açılmasına neden olan tedbir kararının 16.03.2006 tarihinde verildiği, itiraz üzerine mahkemece verilmiş olan tedbir kararı 30,12.2013 tarihli oturumda kaldırıldığı, davacı … Elektronik San. ve Tic AŞ vekili 16.3.2006 tarihli haksız olarak verildiğini ileri sürdüğü ihtiyatı tedbir kararına dayanarak tazminat davasını İstanbul 1 FSHHM’nin 2005/173 E. ve 2014/4 K. sayılı kararının 27.04.2015 tarihinde kesinleşmesinden sonra 03.07.2015 tarihinde açıldığı, yeni 6100 sayılı HMK 399/3 madde düzenlemesi davacıya (haksız ihtiyati tedbir kararından zarar görmüş olan kişiye), tazminat davasını ‘haksız ihtiyati tedbir kararının kaldırılmasından itibaren” veya “haksız ihtiyati tedbir kararının verildiği davanın reddine dair kararın kesinleşmesinden itibaren” bir yıl içinde açma konusunda bir tercih hakkı tanınmış değildir. Bilakis, haksız ihtiyati tedbir nedeniyle zarar görmüş olan davacının, eğer aleyhine verilen ihtiyati tedbir kararı yargılama sırasında kaldırılmışsa, bu tarihte uğradığı zararı belirleme olanağı olduğundan ara karar ile kaldırma tarihinden itibaren 1 yıllık sürede açmak zorunda olduğu gerekçesiyle, davanın zaman aşımı nedeniyle reddine karar vermiştir.
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde; dava dilekçesi ve eklerinin davalılara usulüne uygun olarak tebliğ edildiği, davalılarca süresi içinde ilk itiraz ve cevap dilekçesi sunulmamış olmasına rağmen mahkemenin tebligatın usulsüz olduğunu kabul ederek dava dilekçesinin tekrar tebliğine karar vermesinin karşı tarafın ilk itiraz ve cevap süresini geçirmiş olmasına rağmen itirazlarını süresi içinde yaptığını kabul etmesinin hatalı olduğunu,
-Mahkemenin HMK 399/3 maddesi düzenlemesi kapsamında getirdiği gerekçelendirmeye katılmanın mümkün olmadığını,
-Hükmün kesinleşmesinden önce ihtiyati tedbirin haksızlığını kesin bir şekilde belli olmaması nedeniyle kimsenin davaya zorlanamayacağını,
-Madde gerekçesinde de açıkça ifade edildiği üzere “tazminat davası açma hakkının bir yıllık süreye tabi kılındığını, ve bu sürenin hükmün kesinleşmesinden veya bir hüküm yoksa ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren başlatıldığını” kesin bir şekilde eğer hüküm varsa zaman aşımı başlangıç tarihinin hükmün kesinleşmesi tarihinin olduğunun açık olduğunu, madde gerekçesinde çok açık bir şekilde hüküm yoksa ifadesinin kullanıldığını, davada ise hüküm olduğunu ve beklenmesi gerektiğinin çok açık olduğunu,
-Dosyaya sundukları Doktor …’in makalesi, Yard. Doç. Dr. …’nun hukuki mütalaasının davanın zaman aşımı içinde açıldığını ortaya koyduğunu beyanla mahkeme kararının kaldırılmasını talep etmiştir.
Davalılar vekilinin istinafa cevap dilekçesinde; dosyaya sundukları Av. …’ın hukuki mütalaasında da ayrıntılı olarak vurgulandığı üzere HMK 399/3 maddesinde davacıya (haksız ihtiyati tedbir kararından zarar görmüş olan kişiye) tazminat davasını “haksız ihtiyati tedbirin kaldırılmasından itibaren” veya “haksız ihtiyati tedbir kararının verildiği, davanın reddine dair kararın kesinleşmesinden itibaren” bir yıl içinde açma konusunda bir tercih hakkı tanınmadığı, bilakis zarar gören davacının aleyhine verilen ihtiyati tedbir kararı yargılama sırasında kaldırılmışsa bu tarihte uyguladığı zararı belirleme imkanına sahip olduğundan (ve haksız tedbir kararı alıp davacı hakkında uygulayan davalının davacıya karşı haksız fiil TBK 49 vd) işlemiş olduğundan haksız fiilin işlendiği tarihten itibaren haksız fiile dayalı tazminat davasını (TBK 72/1’e benzer şekilde) açmak zorunda olduğunu beyanla istinaf talebinin reddini istemiştir.
GEREKÇE:
Davacı vekilinin davada; İstanbul 1. Fikri Sınai Haklar Hukuk Mahkemesinin 2015/173 Esas sayılı dosyasında haksız olarak ihtiyati tedbir kararı verildiğinden bahisle maddi ve manevi tazminat talebinde bulunduğu, ilk derece mahkemesinin; tedbir kararının mahkeme tarafından 30/12/2013 tarihli oturumda kaldırıldığı, davanın 03/07/2015 tarihinde açıldığı, HMK 399/3 maddesinde düzenlenen bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğundan bahisle davanın reddine karar verdiği, davacı vekilinin istinaf dilekçesinde; zamanaşımı itirazının süresinde yapılmadığını, bir yıllık zamanaşımı süresinin hükmün kesinleştiği tarihten itibaren hesaplanması gerektiğini ileri sürdüğü görülmüştür.
Davacı vekili istinaf dilekçesinde, mahkemenin dava dilekçesinin usulüne uygun olarak davalı tarafa tebliğine rağmen usulsüz olduğundan bahisle yeniden tebliğine karar verdiğini, bu nedenle davalı tarafın zamanaşımı itirazını süresinde yapmadığını ileri sürdüğü anlaşılmışsa da; dava dilekçesinin tebliğine ilişkin tebligat zarfında,” tebligatın 12.madde gereğince şirket yetkilisine tebliğ edileceğine ” dair şerh konulmasına rağmen tebligatın Tebligat Kanunu 12.madde ve Tüzük hükümlerinde düzenlenen usul izlenmeden, doğrudan şirket çalışanına yapıldığı, tebligat usulsüz olmakla, mahkemenin yeniden tebligat çıkarılmasına ilişkin ara kararının yerinde olduğu kanaatine varılmıştır.
HMK 399. maddesinde “lehine ihtiyati tedbir kararı verilen taraf, ihtiyati tedbir talebinde bulunduğu anda haksız olduğu anlaşılır yahut tedbir kararı kendiliğinden kalkar ya da itiraz üzerine kaldırılır ise haksız ihtiyati tedbir nedeniyle uğranılan zararı tazminle yükümlüdür.
Haksız ihtiyati tedbirden kaynaklanan itiraz davası esas hakkındaki kararın bağlandığı mahkemede açılır.
Tazminat davası açma hakkı, hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren bir yıl geçmesiyle zamanaşımına uğrar.”hükmü düzenlenmiştir.
1086 sayılı HUMK’da HMK 399. maddesinin karşılığının bulunmadığı, uygulamada haksız ihtiyati tedbirden dolayı açılan tazminat davalarında BK 60.maddede düzenlenen haksız fiil hükümlerine başvurularak zararın giderilmesinin talep edildiği, BK 60.maddede bir yıllık zamanaşımı süresinin, “zarara ve failine ıttıla tarihinden” başlayacağının düzenlendiği anlaşılmıştır.
Davacı vekilinin istinaf dilekçesinde; HMK 399/3 maddesinin gerekçesinde de açıklandığı üzere, eğer bir hüküm varsa zamanaşımı başlangıç tarihinin hükmün kesinleşmesinden itibaren başlatılacağını ileri sürdüğü, dosyaya hukuki mütalaa ibraz ettiği, davalı tarafın da karşıt görüşü içeren hukuki mütalaa ibraz edildiği anlaşılmıştır.
HMK 399/3 maddesinde düzenlenen bir yıllık sürenin zamanaşımı süresi olduğu, zamanaşımının bir borcu doğuran değiştiren ortadan kaldıran bir olgu olmadığı salt doğmuş ve var olan bir hakkın istenmesini ortadan kaldıran bir savunma aracı olduğu, zamanaşımının alacağının varlığını değil, istenebilirliliğini ortadan kaldırdığı, zamanaşımı süresinin de ileri sürülen hakkın istenebilir olduğunun tespit edildiği tarihten itibaren işlemeye başlayacağı, zamanaşımının niteliği göz önüne alınarak kanun koyucunun seçimlik hak tanıdığı şeklindeki yoruma imkan vermeyeceği, kanun koyucunun belirsizlik yaratacak bir düzenleme yaptığının düşünülemeyeceği dairemizce dikkate alınmıştır.
Davacı vekilinin ortada bir hüküm varsa hükmün kesinleşmesinden itibaren , bir hüküm yoksa tedbirin kaldırıldığı tarihten itibaren zamanaşımının başlayacağı, tedbirin haksızlığının tespiti yönünden ,asıl davanın bekletici mesele yapılması gerektiğine yönelik Yargıtay içtihatlarının da ileri sürülen, görüşü desteklediği yönündeki savunması dairemizce kabul edilebilir bulunmamıştır.
6100 sayılı HMK 397/2 maddesinde (6098 sayılı HMUK 109.maddenin aksine) “ihtiyati tedbir kararının etkisi, aksi belirtilmediği takdirde nihai kararın kesinleşmesine kadar devam eder.” hükmü düzenlenmiştir.
HMK 396.madde gereğince durum ve koşulların değişmesi halinde talep üzerine ihtiyati tedbirin değiştirilmesine veya kaldırılmasına teminat aranmaksızın karar verilebileceği düzenlenmekle; tedbir kararını veren mahkeme tarafından yargılama sırasında tedbirin kaldırılmasına karar verilmesi halinde, HMK 399/3 maddesi gereğince, haksız tedbirden kaynaklanan tazminat davasının zamanaşımı süresinin kaldırma karar tarihinden itibaren işlemeye başlayacağı ancak mahkemenin tedbirin kaldırılmasına karar vermemiş olması halinde, HMK 397/2 maddesi gereğince, ihtiyati tedbir kararı nihai kararın kesinleşmesine kadar devam edeceğinden bu halde de kararın kesinleşmesinden itibaren başlayacağı , düzenlenmiştir.
Teminatın iadesine ilişkin HMK 392/2 maddesinde de teminatın “asıl davaya ilişkin hükmün kesinleşmesinden veya ihtiyati tedbir kararının kalkmasından itibaren, 1 ay içinde tazminat davasının açılmaması üzerine” iade edileceği düzenlenerek HMK 399/3 maddesine paralel ikili bir düzenleme getirilmiştir.
İhtiyati tedbir kararının mahkeme tarafından kaldırılması ile tedbirin haksız olarak talep edildiğinin anlaşılacağı ve aleyhine tedbir kararı verilenin zararını bu aşamada belirleyebileceği, asıl davada verilen kararın kesinleşmesinin bekletici mesele yapılmasına ilişkin içtihatların, yasa koyucunun HMK 399/3 ve 392/2 maddelerindeki aynı yöndeki düzenlemelerin aksini düşünmeyi gerektirmeyeceği, kanaatine varılmıştır.
Tüm bu açıklamalar doğrultusunda, ilk derece mahkemesinin ihtiyati tedbir kararının 30/12/2013 tarihinde kaldırıldığı, zamanaşımının tedbirin kaldırılmasından itibaren başladığı ve 03/07/2015 dava tarihine kadar bir yıllık zamanaşımı süresinin dolduğu yönündeki kararının yerinde olduğu kanaatiyle davacı vekilinin istinaf talebinin esastan reddine karar verilmiştir.
KARAR:
6100 sayılı HMK.’nın 353/1-b-1 maddesi gereğince davacı vekilinin yerinde görülmeyen istinaf isteminin ESASTAN REDDİNE,
Alınması gereken 44,40 TL harçtan peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 13,00 TL eksik harcın davacıdan alınarak hazineye irat kaydına,
İstinaf yargılama giderlerinin istinafa gelen üzerinde bırakılmasına,
İstinaf incelemesi duruşmasız yapıldığından istinaf aşaması için ayrıca avukatlık ücreti takdirine yer olmadığına,
Taraflarca yatırılan ve kullanılmayan gider avanslarından kullanılmayan kısımların karar kesinleştiğinde talepleri halinde yatıran tarafa iadesine,
Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda iş bu kararın tebliğinden itibaren 2 hafta içinde Yargıtay temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.25/01/2019