Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/6522 E. 2020/2040 K. 26.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/6522 Esas
KARAR NO: 2020/2040 Karar
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: GEBZE ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 01/03/2017
NUMARASI: 2016/857 E., 2017/145 K.
DAVANIN KONUSU: Alacak
KARAR TARİHİ: 26/11/2020
İstinaf incelemesi üzerine Dairemize gelen dosya incelendi;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:
İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA
A-)Açılan dava ve iddia: Davacı vekili görevsiz mahkemeye vermiş olduğu dava dilekçesi ile, taraflar arasındaki yetkili bölge bayiliği sözleşmesi ve taahhütnamesi ile ilgili olarak: sözleşmenin niteliğinin ne olduğu,tek satıcılık sözleşmesi olup olmadığı ve bunun sözleşmenin yorumuna etkisinin ne olacağı,davalının sözleşmeye aykırı davranıp davranmadığı ve davacı aleyhine haksız rekabet oluşuturup oluşturmadığı, haksız rekabet ihtimalinde buna bağlı olarak davacının maddi zararının olup olmadığı varsa miktarının ne olması gerektiği, haksız rekabet ihtimalinde davacının olayda manevi tazminat şartlarının gerçekleşip gerçekleşmediği ve gerçekleşmiş ise manevi tazminat miktarının ne olması gerektiğine, yargılama giderleri ve vekalet ücretinin davalı tarafa yükletilmesine karar verilmesini talep etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler: Davalı vekili vermiş olduğu cevap ve karşı dava dilekçesinde; müvekkillerinin beyaz et üretici firma olduğunu, ürettiği ürünlerin tüm türkiye çapında bayiler veya kendi pazarlama elemanları aracılığı ile sattığını, aynı ürünü daha düşük fiyata satan üretici firma olduğu zaman bayiler ve parekende satıcılaran ürünü buradan alabildiğini, bu nedenle üretilen ürünlerin üterici firmanın elinde kalabildiğini, bunun önlenmesi içni her üretici firma bayilerin yanında kendi pazarlama ağını da kurduğunu, davacı-karşı davalı ile bölge bayi olarak ticaret yapıldığını, ancak davacı-karşı davalının hem kendilerinden ve hem de sözleşmeye göre yasak olmasına rağmen başka üreticelerden mal aldığını, böylece davacı-karşı davalının sözleşmeye aykırı davrandığını, müvekkili firmanın da daha önceden de yaptığı gibi kendi ürünlerini kendi elemanları ile veya başka bayiler aracılğıı ile satmaya devam ettiğini, bu nedenle ortada sözleşmeye aykırı bir durum olmadığınının, asıl aykırı davrananın davacı olduğunu, davacı ile aralarındaki ticaretin 2010 yılında sone erdiğini, davasını 2012 yılında açtığını,bu nedenle davacının dava dilekçesindeki taleplerini zamanaşımı nedeniyle reddi gerektiğini beyanla fazlaya ilişkin dava ve talepleri saklı kalmak koşulu ile 5.000,00 TL haksız rekabet nedeniyle uğranılan maddi zarar ile 5.000,00 TL sözmeşmeden kaynaklı cezai şartın ve 5.000,00 TL maveni tazminatının ve karşı davalarının kabulüne karar verilmesini talep etmişlerdir.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı: İlk derece mahkemesince “…Davacının açmış olduğu dava incelendiğinde; Davacı imzalanan sözleşme uyarınca haksız rekabet nedeniyle 10.000,00 TL maddi tazminat ve 5.000,00 TL manevi tazminat istemektedir. İsteminin nedenini sözleşmenin tarafı ve davalının sözleşmede müvekkile belirtilen bölgede satış yapması ve bu satışların davacıya ürün satımından daha aşağı bir fiyatla gerçekleşmesinden kaynaklandığı belirtilmektedir. İş bu hususun açıklığa kavuşturulması için davalı şirketin İstanbul’da yapmış olduğu satış bedellerinin belirlenmesi ve imzalanan sözleşmeye aykırı bir durum olup olmadığı belirlenmelidir. Taraflar arasındaki sözleşme incelendiğinde; davacı şirketin faaliyet alanı İstanbul ili ile sınırlandırılmıştır. Satıcı gerek gördüğü takdirde veya o bölgedeki yetkili bölge bayisini istenilen hedeflere ulaşmaması halinde yeteri kadar ilave yetkili bölge bayiliğini tek taraflı olarak başkalarına verme hakkına sahiptir. Ayrıca satıcı gerek gördüğü takdirde hiçbir gerekçe göstermeden yetkili bölge bayisini faaliyet alanlarını daraltabileceği gibi aynı bölgede başka bir yetkili bölge bayiliği de verebilir. Böyle bir durumda yetkili bölge bayisinin satıcıdan herhangi bir talebi olamaz. Sözleşmede ki cümle yorumlandığında davalı başka bir bayilik kurabilirken evleviyetle bayilik kurmadan kendisi de doğrudan satış yapabilecektir. Ayrıca bu ifade taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesi yapılmadığını da göstermektedir. Sözleşme davalı tarafın satış hakkının bulunduğunu belirtmekte olduğundan davacının haklılığını sözleşme göstermemektedir. Diğer incelenmesi gereken konu ise davalı tarafın İstanbul ilinde yaptığı satışların bedelleridir. Bu konu için uzman bilirkişilerden rapor alınması yoluna gidilmiştir. 02/11/2015 havale tarihli bilirkişi raporu 2010 yılı aralık ayı haricinde davacıya daha yüksek birim fiyattan mal satışı yapılmadığı, sadece aralık ayında ve birkaç faturada yapılan satıştaki fiyat yüksekliğinin davacının yüksek fiyattan satış yapıldığı iddiasını kanıtlamaya yeterli olmadığı zira süreklilik arz etmeyen ve bir ay ve birkaç faturaya özgü bu farklılığın satış koşullarından kaynaklanabileceği belirtilmiştir. İş bu rapora davacı vekilinin itirazı doğrultusunda ek rapor alınmış alınan ek raporda ise ” tarafların kesmiş oldukları faturaların %85 ‘i gibi çok büyük çoğunluğu fiyat karşılaştırılmasına konu edilmiştir. “yazmaktadır. Kişilik haklarına saldırı nedeni ile uğranılan manevi zararın istemine ilişkin incelemede; Türk Medeni Kanun’un 24. maddesi ve Türk Borçlar Kanun’un 58. maddesi gereğince kişisel değerlere saldırı halinde manevi tazminata hükmedilebilmesi için; a)Kişilik haklarına saldırının bulunması gerekir. Kişilik hakkı kişinin şeref ve haysiyetiyle ilgilidir. Kişinin şeref ve haysiyeti , dahil olduğu toplumun gerekli saydığı ahlaki niteliklere sahip olduğu için kişiye verilen değeri ifade eder. b)Saldırının hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka uygun eylemler haksız tecavüz olarak kabul edilemeyeceğinden manevi tazminata hükmedilemez. c)Kişinin haksız olan eylemden dolayı manevi zarara uğramış olması gerekir. Kişilik haklarına saldırı teşkil eden eylem , kişide elem ve üzüntü oluşturmamış , manevi olarak kişinin dünyasında herhangi bir etki yaratmamış ise manevi tazminattan bahsedilemez. Bu üç şartın bir arada olması halinde kişilik haklarına haksız saldırı nedeniyle manevi tazminat sorumluluğu doğabilecektir. Tarafların istemleri değerlendirilde iş bu koşulların oluşmadığı gözetilerek talebin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Tüm bu nedenlerle davacının davasını ispatlayamamış olmasından dolayı aşağıdaki şekilde hüküm kurmak gerekmiştir. Karşı dava yönünden dosyada yapılan inceleme ve gerekçe: Davalı karşı davacının talepleri 5.000,00 TL haksız rekabet nedeniyle uğranılan maddi tazminat 5.000,00 TL sözleşmeden kaynaklanan cezai şart ve 5.000,00 TL manevi tazminattır. Tüm bu talepler tek tek incelendiğinde; 5.000,00 TL haksız rekabet nedeniyle maddi tazminat; 02/11/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda karşı davacının uğradığı maddi zararı kanıtlar bir veriye ulaşılamamış ve karşı davalının zarar etmiş olmasından dolayı elde ettiği bir menfaatte bulunmadığı incelenen ticari defterler üzerinde belirlenmiştir. Davalı -karşı davacının maddi zararı bulunamamış olup, aksinin ispatına yarayacak dosyada bir belge de bulunamamıştır. Kişilik haklarına saldırı nedeni ile uğranılan manevi zararın istemine ilişkin incelemede; Türk Medeni Kanun’un 24. maddesi ve Türk Borçlar Kanun’un 58. maddesi gereğince kişisel değerlere saldırı halinde manevi tazminata hükmedilebilmesi için ; a)Kişilik haklarına saldırının bulunması gerekir. Kişilik hakkı kişinin şeref ve haysiyetiyle ilgilidir. Kişinin şeref ve haysiyeti , dahil olduğu toplumun gerekli saydığı ahlaki niteliklere sahip olduğu için kişiye verilen değeri ifade eder. b)Saldırının hukuka aykırı olması gerekir. Hukuka uygun eylemler haksız tecavüz olarak kabul edilemeyeceğinden manevi tazminata hükmedilemez. c)Kişinin haksız olan eylemden dolayı manevi zarara uğramış olması gerekir. Kişilik haklarına saldırı teşkil eden eylem , kişide elem ve üzüntü oluşturmamış , manevi olarak kişinin dünyasında herhangi bir etki yaratmamış ise manevi tazminattan bahsedilemez. Bu üç şartın bir arada olması halinde kişilik haklarına haksız saldırı nedeniyle manevi tazminat sorumluluğu doğabilecektir. Tarafların istemleri değerlendirilde iş bu koşulların oluşmadığı gözetilerek talebin reddine karar verilmesi gerekmiştir. Sözleşmeden kaynaklı cezai şart istemi değerlendirildiğinde, sözleşmede; yetkili bölge bayisinin bu sözleşme hükümlerine göre yapacağı faaliyetten dolayı başka gerçek ve tüzel kişilerin imalatı olan sözleşme konusu malların satışı için başka firmaların yetkili veya yetkisiz bayiliğini yapamaz. Bayilik almadan da olsa hiçbir şekilde başkalarınca imal edilmiş bulunan sözleşme konusu maddelerin (markalı -markasız) satışını yapamaz. Rekabet yasağına aykırı hareket nedeniyle yetkili bölge bayisi veya kefiller 10.000,00 $ cezai şart ödemeyi kabul ve taahüt eder. 02/11/2015 havale tarihli bilirkişi raporunda tespit edildiği üzere davacı- karşı davalı 2010 ve 2011 yıllarında davalı-karşı davalı şirket haricinde … -… – … San. – … San. – … isimli şirketlerden ticari mal alımında bulunmuş olduğu belirlenmiştir. İş bu rapor dikkate alındığında davacı -karşı davalının rekabet yasağına aykırı davranmış olduğundan cezai şart isteminin talep ile bağlı kalınarak kabulüne ….” karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Davacı-karşı davalı istinaf dilekçesinde “….Gerekçeli kararda; dayanak sözleşme yorumlanarak, davalının başka bir bayilik kurabileceği, evleviyetle bayilik kurmadan kendisi de doğrudan satış yapabileceği, taraflar arasında tek satıcılık sözleşmesinin yapılmadığı, davalı tarafın satış hakkının sözleşmede belirtildiği bu nedenle de davacının haksız olduğu kanaati bildirilmiştir. Ancak davalı firmanın perakende olarak mal satışına davacının bir müdahalesi ya da itiraz bulunmamaktadır. Problem davalı firmanın üretici firma olması avantajını kullanarak daha düşük fiyat vererek davacının mal sattığı müşterilerine mal vermesinden kaynaklamaktadır. Davalı firma üretici olup malın maliyetini belirlemektedir. Davacı davalıdan almış olduğu ürünleri işlemek suretiyle veya aldığı şekliyle piyasaya arz etmektedir. Bu arzı yapabilmek için aldığı fiyat üzerine maliyet ve karını eklemek zorundadır. Davalının maliyet ve karını ekleyerek belirlemiş olduğu satış fiyatı; davalının satış fiyatının üstünde olduğundan davacının müşterileri davacıdan mal alımı yapmayı bırakarak davalıdan mal almaya başlamışlardır. Davalı firma üreticilik ve fiyat belirleme avantajını kullanarak bayilik vermiş olduğu firmanın bölgesinde daha düşük bedelle satış yapması aralarındaki sözleşmeye aykırılık teşkil etmektedir. Rekabetin Koruması Hakkında Kanunun 4 Maddesi ‘’ Belirli bir mal veya hizmet piyasasında doğrudan veya dolaylı olarak rekabeti engelleme, bozma ya da kısıtlama amacını taşıyan veya bu etkiyi doğuran yahut doğurabilecek nitelikte olan teşebbüsler arası anlaşmalar, uyumlu eylemler ve teşebbüs birliklerinin bu tür karar ve eylemleri hukuka aykırı ve yasaktır.’’ hükmünü taşımaktadır.Davalı firma bayilik sözleşmesi ile davacıyı kedisinden mal alımı yapmaya zorladığı gibi rekabeti engelleyecek şekilde davacıya vermiş olduğu fiyattan daha düşük bir bedelle; davacının müşterilerine mal satışı yapması haksız rekabeti doğurmaktadır. Davalı tarafından daha düşük fiyattan yapmış olduğu satış nedeni ile davacı müşterilerini kaybettiği gibi kendi fiyatının altında bir fiyata satış yapılması nedeni ile müşterilerinin güvenini kaybetmiş ve piyasadaki itibarı zedelenmiştir. Bu nedenlerle manevi tazminat talebimizin kabulüne karar verilmesi gerekirken talebimiz reddedilmiştir. – Karşı dava yönünden; Davalı-karşı davacı tarafından davacı-karşı davalı …’ın 3 firmalardan mal alımı yapmak suretiyle sözleşmeye aykırı davrandığı ve 5000 TL cezai şart ödemesine karar verilmiştir. Ancak Rekabetin Korunması Hakkında Kanunun 4. Maddesi rekabeti engelleyecek şekilde yapılan sözleşmelerin geçersiz olduğunu düzenlemiştir. Borçlar Kanunun 27. maddesinde “Kanunun emredici hükümlerine, ahlaka, kamu düzenine, kişilik haklarına aykırı veya konusu imkânsız olan sözleşmeler kesin olarak hükümsüzdür. Sözleşmenin içerdiği hükümlerden bir kısmının hükümsüz olması, diğerlerinin geçerliliğini etkilemez. Ancak, bu hükümler olmaksızın sözleşmenin yapılmayacağı açıkça anlaşılırsa, sözleşmenin tamamı kesin olarak hükümsüz olur. Düzenlemesi mevcuttur. Cezai şart maddesi ise üretici karşısında daha zayıf olan bayilere karşı üreticinin tek yanlı olarak koyduğu cezai şart maddesi geçersizdir. Yerleşik Yargıtay içtihatlarına göre sözleşmede her iki taraf lehine cezai şarta ilişkin hüküm bulunması gerektiği halde dava konusu sözleşmede sadece satıcı davalı firma lehine cezai şart öngörülmüştür. Bu durum dahi sözleşmede taraflar arasında eşitsizlik olduğunu ortaya koymaktadır. Son olarak cezai şarta ilişkin hükmün geçerli olduğunu var saydığımızda dahi Davaya konu edilen sözleşmeye göre cezai şart istenebilmesinin ilk şartı tek taraflı olarak sözleşmenin fesih edilmesidir. Bayilik sözleşmesi T.T.K. madde 18 göre fesh edilmemiştir. Bu nedenle cezai şart istenmesi imkânı bulunmamaktadır. Cezai şarta ilişkin istemin reddi gerektiği halede kabul edilmiştir. Bu nedenle yerel mahkeme kararının cezai şarta ilişkin kararının bozulmasını talep ediyoruz. …” denilerek kararın kaldırılması talep ve istinaf edilmiştir. Davalı-karşı davacı vekili istinaf dilekçesinde özetle “….Davacının sözleşmeye aykırı davrandığı hususunda bir tartışma yoktur. Bilirkişi raporu ile de bu husus yani davacının sözleşmeye aykırı davrandığı kabul edilmiştir. Yine mahkemece de bu husus kabul edilerek cezai şart istemimiz hakkında kabul kararı verilmiştir. Davacı-karşı davalı şirket sözleşmenin 5.maddesine aykırı olarak başka firmalardan mal satın almıştır. Bu satın alma hususu davacı-karşı davalının ticari defterleri ile sabittir. Bu şekilde aldığı malları hangi fiyatla da sattığı belirlidir. Böylece davacı bu malları müvekkil şirketten almış olsaydı müvekkil şirketin elde edeceği karın belirlenmesi mümkündür. Davacı-karşı davalının ticari defterlerindeki bu kayıtlara göre uğradığımız maddi zararın hesaplanması mümkün olduğundan maddi tazminat talebimiz ispatlanmıştır. Bu nedenle maddi tazminat talebimizin kabulüne karar verilmesi gereklidir. Davacı karşı davalının sözleşme hükümlerine açık bir şekilde aykırı davrandığı hususunda bir tartışma olmadığına göre müvekkil şirketin manevi tazminat talebinin de kabulü gereklidir. Zira müvekkil şirket yatırımlarını ve işlerinin programını davacı-karşı davalı gibi firmalarla olan sözleşmelere göre belirlemektedir. Yani müvekkil şirket dava-karşı davalının alacağı mala göre üretim yapmaktadır. Ancak davacı-karşı davalı bu ürünleri müvekkil şirket yerine başka firmalardan alınca müvekkil şirketin elinde mal kalmaktadır. Beyaz et çabuk bozulan bir ürün olduğundan müvekkil şirket bu kez mal elinde kalmasın diye daha ucuz fiyata mal satımı yapmaktadır. Böylece davacı-karşı davalının bu sözleşmeye aykırı eylemi sebebi ile zarara uğramaktadır. Bunun için mahkemece manevi tazminat takdiri gerekirken talebimizin reddine karar verilmesine itiraz etmekteyiz….” denilerek kararın kaldırılması ve maddi ve manevi tazminata hükmedilmesini talep ve istinaf etmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE: Dava ;asıl davada sözleşmeye aykırılığın ve haksız rekabetin tespiti, maddi ve manevi tazminat istemleri; karşı dava açısından da haksız rekabetin tespiti maddi ve manevi tazminat istemlerinden ibarettir. İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır. Taraflar arasında imzası ve içeriği inkar edilmeyen yetkili bayilik sözleşmesine göre davacı davalı şirketin İstanbul yetkili bayisidir. Satıcı/davalı aynı bölge için başka bayilikler de verebilecektir. Bu durumda bayilik sözleşmesinin tek satıcılık sözleşmesi niteliğinde olmadığı anlaşılmaktadır. Asıl davadaki talepler incelendiğinde davacının davalının doğrudan satış yaparak haksız rekabet oluşturduğunu bu durumun maddi ve manevi zarara neden olduğunu iddia etmektedir. Bilirkişi heyeti; davalının aynı bölge için başka bayilik verme hakkı olduğuna göre doğrudan satış yapmasının evveliyatla mümkün olduğunu ve bu durumun haksız rekabet teşkil etmeyeceğini beyan etmişlerdir. Davalının başka bayilik vermesi ile ; doğrudan satış yapması arasında mali yönden talimat bilirkişi ile yapılan incelemede ; davalının davacıya verdiği fiyatın altında bir fiyatla yaptığı toplamda üç satış bulunmuştur. Binlerle ifade edilen faturalar içinde sadece üç fatura ki satışın hangi koşullarda olduğu, ödeme vadesi vs. Bilinmediğinden bu durumun davacı aleyhine haksız rekabet olarak değerlendiremeyeceği bilirkişilerce ifade edilmiş ve bu görüş toplanan tüm delillere uygun bir görüş olarak değerlendirilmiştir. Bu nedenle de asıl dava açısından haksız rekabet ve buna bağlı maddi ve manevi tazminat taleplerinin reddine dair verilen ilk derece mahkemesi kararına karşı ileri sürülen istinaf gerekçelerinin yerinde olmadığı görülmüştür. Karşı dava açısından yapılan incelemede ; davacının davalı dışında farkı satıcılardan bayilik sözleşmesine konu ürünlerden temin ettiği ve satışını yaptığı, sözleşmedeki farklı markalı ürünlerin satılmayacağı yönündeki taahhüdüne aykırı hareket ettiği de sabittir. Davalı yan karşı davasında cezai şart- maddi tazminat ve manevi tazminat talep etmektedir.Sözleşmedeki cezai şart maddesi incelendiğinde ; cezai şartın sözleşmenin 5. Maddesinde düzenlenmiş olup; fesih halinde talep edilebilecek bir cezai şart kararlaştırılmıştır. Taraflar arasındaki akdi ilişkinin fesih dışı bir nedenle ( yenilenmeme nedeni ile ) sona erdiği anlaşılmakla , davalının davacıdan cezai şart talebinin koşulları oluşmamıştır. Bu açıdan davacının cezai şarta ilişkin istinaf başvurusu yerinde ve davalı/karşı davacının istinaf başvurusu ise yerinde görülmemektedir. Davalının istinaf başvurusu incelendiğinde ; davalının haksız rekabeti nedeni ile uğradığını iddia ettiği zararı ticari kayıtlarıyla kanıtlayamadığı , manevi tazminat koşullarının oluşmadığı nedenle davalı yanın tüm istinaf başvurusu nedenlerinin reddine karar vermek gerekmiştir. Yeniden hüküm kurulurken harç hesabındaki yanlış uygulama da HMK 355. Maddeye göre resen düzeltilmiştir.
H Ü K Ü M: A – Davalı/ karşı davacı …şirketinin karşı davadaki taleplerinin reddi yönünden yaptığı istinaf başvurusunun HMK 353/1-b-1 maddesi gereğince ESASTAN REDDİNE B- Davacı/ karşı davalı …’ın istinaf başvurusunun KISMEN KABUL KISMEN REDDİNE ; karşı davada hükmolunan cezai şartla ilgili istinaf başvurusunun kabulü ile ilk derece mahkemesince verilen kararın HMK 353-1-b- 2 madde gereğince KALDIRILMASINA C- İlk derece mahkemesine açılan davada 1-Davacı / karşı davalının yerinde görülmeyen maddi ve manevi tazminat davalarının AYRI AYRI REDDİNE a-Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken 54,40 -TL maddi tazminat ve 54,40 TL manevi tazminat açısından karar ve ilam harcından başlangıçta peşin alınan 222,75-TL peşin harcın mahsubu ile bakiye kalan113,95 -TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacı/ karşı davalıya iadesine, b-Davalı – karşı davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden reddedilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 1.980,00 TL’ nin davacı – karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine, c-Davalı – karşı davacı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden maddi tazminat yönünden reddedilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 1.980,00 TL’ nin davacı – karşı davalıdan alınarak davalı-karşı davacıya verilmesine, d- Asıl davada davacı / karşı davalı tarafından yapılan yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına, 2-Davalı/ karşı davacının cezai şart, maddi tazminat ve manevi tazminat taleplerinin yerinde görülmemesi nedeni ile AYRI AYRI REDDİNE a-Harçlar kanunu uyarınca alınması gereken maddi tazminat isteminin reddi yönünden 54,40 TL, manevi tazminat isteminin reddi yönünden 54,40 TL ve cezai şart isteminin reddi yönünden 54,40 TL harçların peşin alınan harçtan mahsubu ile fazla yatırılan 59,80 TL harcın davalı/karşı davacıya karar kesinleştiğinde ve talep halinde iade edilmesine b-Davalı – karşı davacı tarafından yapılan ve karşı davaya ilişkin tüm yargılama giderlerinin davalı/karşı davacı üzerinde bırakılmasına c-Davacı – karşı davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden manevi tazminat yönünden reddedilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 1.980,00 TL ‘ nin davalı – karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya verilmesine, d-Davacı – karşı davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden maddi tazminat yönünden reddedilen miktar üzerinden hesaplanan AAÜT gereği 1.980,00 TL ‘ nin davalı – karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya verilmesine, e-Davacı – karşı davalı kendisini vekil ile temsil ettirdiğinden cezai şart yönünden hesaplanan AAÜT gereği 1.980,00 TL ‘ nin davalı-karşı davacıdan alınarak davacı-karşı davalıya verilmesine, 3-Yargılama sonucunda ve re’sen yapılacak gider olmadığı takdirde , gerekirse re’sen yapılacak gider de mahsup edilmek ve 6100 sayılı HMK’nın 333. maddesi gereğince yatırılan avansın kullanılmayan kısmının talep halinde yatırana iadesine
İSTİNAF YARGILAMASINDA: D-Davacı/ karşı davalı yanın istinaf başvurusu kısmen kabul edilmiş olmakla peşin harcının karar kesinleştiğinde ve talep halinde iade edilmesine E- Davacı- karşı davalı yanca yapılan istinaf yargılama gideri olan başvuru harcı gideri 85,70 TL, tebligat gideri 12,50 TL ve posta gideri 47,60 TL ki toplam 25,00 TL kısmının kabul/red oranına göre davalı/ karşı davacıdan alınıp davacı/ karşı davalıya verilmesine , kalan kısmın kendi üzerinde bırakılmasına F- Davalı/ karşı davacı yanın istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına ve eksik yatırılan 23,00 TL karar ve ilam harcının davalı/ karşı davacıdan tahsili ile Hazineye gelir yazılmasına H- İnceleme duruşmasız olarak yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu gerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal sürede Yargıtay’a temyiz yolu olanaklı ve oy birliği ile 26/11/2020 tarihinde karar verildi.