Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/6143 E. 2020/1953 K. 19.11.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/6143 Esas
KARAR NO: 2020/1953
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BAKIRKÖY 7. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 22/06/2017
NUMARASI: 2015/152 2017/556
DAVANIN KONUSU: Sözleşmenin İptali
KARAR TARİHİ: 19/11/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: Davacı vekili, müvekkili şirketin bitkisel gıda takviyesi ürünleri üreten ve bu konuda markaların sahibi olan hisseleri Doktor …’a ait bir şirket olduğunu, davalı … Ltd.Şti’nin hisselerinin … ailesine ait olduğunu, müvekkili ile bu şirket arasında 2011 yılında imzalanan sözleşmeye göre müvekkilince üretilen ürünlerin tek satıcılığını üstlendiğini, diğer davalı … Ltd. Şti hisselerinin de … ailesine ait olup 2012 yılında kurulduğu ve diğer davalıyla aynı işleri yerine getirdiğini, müvekkili şirket tarafından üretimi yapılan ürünlerin önce Ankara’da fason olarak ürettirildiği, daha sonra Kayseri’de bulunan … Ltd. Şti olarak ünvanı bulunan şirkete ürettirildiğini, ürünlere Sağlık Bakanlığının reklam yasağı getirmesi, dağıtımda çıkan sorunlar, piyasada bulunan çok sayıda taklit ve sahte ürünün satışları olumsuz etkilediğini, bunun sonucunda … Pazarlama’nın 2013 yılı sonlarında satışlarının düştüğünü, davalı tarafın satışların düşmesini ürünün niteliğindeki bozulmadan kaynaklandığını ileri sürdüğünü ve zararlarının karşılanmasını istediğini, ancak davalı tarafın kanıtlanmış bir zararını ispatlayamadığını, müvekkili şirketin hissedarları ve yakınlarının kişisel olarak borçlandırıldıkları açık senetlere imza attırıldığını, müvekkili şirketin tek hissedarı olun …’ın darp edildiğini, kendisinin ve ailesinin tül mal varlıklarının ellerinden alındığını, gerek …, gerekse eşi … hakkında icra takiplerine başlatıldığını, takip alacaklısının … olarak gösterildiğini, iki dosyada toplam 12 milyon TL’lik 4 adet senedin takibe konulduğunu, bu senetlerin dışında daha birçok senet bulunduğunun davalılarca beyan edildiğini, süreç içerisinde … şirketinin hisselerinin de davalılarca sahiplenilmesi ile müvekkili şirketin faaliyetinin fiilen sona erdirildiğini, davalıların müvekkili şirketin markalarını da herhangi bir bedel ödemeden devraldıklarını, konuyla ilgili dava açacaklarını, davalıların 31/12/2013 tarihi itibariyle 2.946.132,92 TL cari hesap borçları bulunduğunu, bu bedeli de ödemediklerini, …nın %50 hissesi karşılığında da bir bedelin ödenmediğini, müvekkili şirketin her anlamda mağdur edildiğini, yetkili satıcılık sözleşmesinin fiilen uygulanamaz hale geldiğini, müvekkilinin üretim ve sözleşmenin ifasından beklediği gelir ve yararların davalıların zimmetine geçtiğini, davalıların içinde bulundukları yapının uyguladığı baskı ve şiddet karşısında müvekkili şirket hissedarının yasal hakkını aramaktan çekindiğini, buna rağmen herşeyi göze alarak müvekkili şirketin 26/01/2015 tarihinde sözleşmeyi feshettiğini ve ürünlerin satışının derhal durdurularak iadesinin istenildiğini, ancak bu isteğin sonuçsuz kaldığını belirterek sözleşmenin davalılar tarafından fiilen ortadan kaldırıldığının, sözleşmenin müvekkili tarafından haklı olarak fesh edildiğinin, davalıların sözleşmeye aykırı eylem ve işlemlerinden kaynaklanan müvekkili şirketin zararların tespitini, fazlaya ilişkin hakları saklı kalmak kaydıyla şimdilik bu zarardan 20.000,00 TL’nin faizi ile birlikte davalılardan müteselsilen tahsiline karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı … Ltd. Şti vekili, davalıların birbiriyle ilgisi olmayan tüzel kişilikler olduğunu, ortaklarının farklı olduğunu, ortakların …’ın yakınları olmadığını, davacı ile diğer davalı arasında sözleşme bulunup bulunmadığını bilmediklerini, sözleşme varsa da müvekkilini bağlamayacağını bildirerek davanın reddini istemiştir. Davalı … Ltd.Şti vekili, davacının iddialarının mesnetsiz olduğunu, gerçek dışı olayların anlatıldığını, müvekkilinin diğer davalıdan farklı bir tüzel kişilik olup davacının ürettirdiği ürünlerin tek yetkili satıcısı ve dağıtıcısı olduğunu, ancak davacının başka firmalara da ürün verdiğini öğrendiklerini, bu durumun davacı tarafın kayıtları incelendiğinde ortaya çıkacağını, davacının kendi kusuruna dayanarak hak talep edemeyeceğini, feshin haksız olduğunu, davacının ürünlerinin hatalı olduğunu, hatalı ürünlerle ilgili olarak müvekkiline ödeme yapılmadığını, davacının alacaklı olmadığını, aksine davacının kusuru nedeniyle müvekkilinin zarara uğradığını bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere ve bilirkişi raporuna göre; davacı ile davalılardan … Ltd.Şti arasında distribütörlük sözleşmesi bulunduğu, davacı ile diğer davalı … Ltd.Şti arasında sözleşme bulunmadığı, dolayısıyla davalı … Ltd.Şti vekilinin husumet itirazının yerinde olduğu, davacı tarafından dosyaya sunulan deliller bakımından başka mahal yargı mercilerindeki davalar ve savcılık şikayetleri bakımından sunulan belgeler bulunsa dahi kesinleşmiş bir mahkeme kararı sunulmadığı gibi hangi olay ve vakıa ile sözleşmenin feshinin haklı olduğunun HMK gereği dava dilekçesinde yer alması gerektiği davacının bu vakıaları ispatlaması gerektiği, ayrıca davalıların kusurlarını kanıtlaması gerektiği, davacının sözleşmenin haklı nedenle feshini ortaya koyacak delillerini dosyaya sunması gerekirken sunamadığı, ispat külfetini yerine getiremediği, ayrıca davalıların akdi ilişkide kusurlu oldukları hususunun da kanıtlanmadığı gerekçeleriyle davalı … Ltd. Şti hakkındaki davanın pasif husumet yokluğundan, davalı … Ltd.Şti hakkındaki davanın da esastan reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf sebebi olarak; davalı şirketlerin aynı iradenin (…) talimatı kapsamında davacıya ait ürünlerin tek dağıtıcılığını yaptığını, mahkemenin husumet nedeniyle red kararının maddi ve hukuki gerçeğe aykırı olduğunu, davalılar tarafından ticari ilişkinin 2010 yılında başladığının savunulduğunu, … tarafından değişik dava dosyalarına sunulan dilekçede de davacı şirketin sahibi …’ın …’tan 2010 ve 2011 yıllarında aldığını iddia ettiği borçlar ile davacı şirketin ve üretimi yapan … firmasının kurduğunun iddia edildiğini, …’ın avukatı Av. …’in Ankara Barosu’na verdiği dilekçede …’ın tek satıcı olduğunu ve bu yetkisini … firmasına devrettiğinin belirtildiğini, … vekili Av. …’ın Ankara 1.FSHCM’nin 2015/21 Sayılı dosyasında … Pazarlama şirketinin unvanının … olarak değiştiğini beyan ettiğini, ayrıca markaların da devredildiğinin beyan ettiğini, 15.Ağır ceza mahkemesine sunulan dilekçede …’la … arasındaki ilişkinin tek satıcılık ilişkisine dayandırıldığını, taraflar arasında tek satıcılık dışında ticari bağ bulunmadığını, olayın özünün …’ın tek satıcılığa … şirketiyle başlayıp … görünümü ile devam etmesi olduğunu, … ifadesinin … ailesinin mensup olduğu aileye verilen lakap olduğunu, …, … Ltd.Şti’nin sahibi olduğu bir kısım markayı … Ltd.Şti’ne devrettiğini, her iki şirketin de …’ın ticari işlerini yapmak üzere kurulmuş şirketler olduğunu, bu davadan sonra davalı … Ltd.Şti’nin Ankara 13.Asliye Ticaret Mahkemesi’nde açılan davada taraflar arasında sözleşme bulunduğunu kabul ettiğini, her iki şirketin …’ın talimatıyla faaliyet gösterdiklerini, dolayısıyla her iki şirketin de tek satıcı olduğunu, buna rağmen husumetten red kararının doğru olmadığını, mahkemenin delilleri incelemediğini ve sağlıklı değerlendirmediğini, bu bağlamda Bakırköy 15.Ağır Ceza mahkemesi’nin 2016/362 esas sayılı , Bakırköy 10.Ağır CEza Mahkemesi’nin 2017/130 esas sayılı , Ankara Baro Başkanlığı’nın gönderdiği dosyanın, Türk Tabipler Birliği tarafından gönderilen dosyanın incelenmediğini, ayrıca Ankara 3.FSHHM’nin 2012/133 ve Bakırköy FSHHM’nin 2015/70 esas sayılı dosyalarının incelenmediğini, delil listelerinde hangi delillerle neyin kanıtlandığının ifade edildiğini, bu dosyadan davalı şirketler arasındaki organik bağı kanıtlaması açısından celbinin talep edildiğini, ancak mahkemenin her iki dosyayı da incelemediğini, Ankara 13.ATM’nin 2015/338 esas sayılı dosyasının da incelenmediğini, bilirkişi raporlarına itirazlarının 12/06/2017 tarihli dilekçeyle sunulduğunu, ancak değerlendirilmediğini, mahkemenin ara kararına rağmen davalıların ticari defterlerini sunmadıklarının gözden kaçırıldığını, davalı … Ltd.Şti’nin 2012 ve 2013 yıllarına ilişkin defterlerini ibraz etmediğini, HMK’nun 222.maddesinin dikkate alınmadığını, davacının tek hissedarı olan …’ın darp edildiğini, haklarını savunamaz hale getirdiğini, ikrahın etkisinden kurtulduğunda ise sözleşmeyi feshettiğinin görülemediğini, mahkemenin irade fesadına ilişkin delilleri dikkate almadığını, suç duyuruları sonunda davalıların hissedar ve yöneticileri hakkında Bakırköy 15.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/362 esas sayılı dosyasında dava açıldığını, yine Bakırköy 10.AĞır Ceza Mahkemesi’nin 2017/130 esas sayılı dosyasında, ayrıca Küçükçekmece 4.ACM’nin 2017/611 esas sayılı dosyasında dava açıldığını, bu davaların sözleşmenin feshinin haklı olduğunu kanıtladığını, yargılamada davalıların, davacının hissedarları ile … arasında 25/07/2012 tarihinde noterde yapılan sözleşmeye göre …’ın tek satıcı olduğunu ve bu haklarını 26/07/2012 tarihinde … Ltd.Şti’ne temlik ettiğini ileri sürdüklerini, … Ltd.Şti ve çok sayıda bayisinin huzurdaki davadan sonra davacıya karşı birçok tazminat davaları açtıklarını, bu davalarda 25/07/2012 ve 26/07/2012 tarihli sözleşmelere dayanıldığını, … ile … şirketi arasındaki 26/07/2012 tarihli temlik sözleşmesinin kurmaca olduğunu, … ile imzalanan 25/07/2012 tarihli sözleşmenin serbest irade sonucu olmadığını, distribütörlük sözleşmesinin 17.2 maddesi dikkate alındığında … Ltd.Şti’nin bu sözleşmeyle bağlı olacağını, yapılan bilirkişi incelemesinde davacının davalılardan … Ltd.Şti’nde 2.946.132,92 TL alacaklı olduğunun ortaya çıktığını, davalı tarafın bu hususa itirazı olmadığını, sözleşmenin haklı nedenle feshine dair birçok neden bulunduğunu, distribütörün üreticinin üretim tesisini ve mal varlığını ele geçirmek için birçok eylemi ve işlemi bulunduğunu, 25/07/2012 ‘de ürün ve markaların …’a ait olduğuna dair sözleşmenin imzalatıldığını, 22/10/2013’de markaların bedeli ödenmeden devir alındığını, 24/01/2014’den sonra davalılara ürün satılmadığını, 04/05.02/2014 tarihinde … ve eşi …’a baskı ve tehditle birçok senet imzalattırıldığını, 11 Mart 2014 tarihinde …’ın darp edildiğini ve Şubat/Nisan 2014 aylarında … ve davalı … Ltd.Şti’nin … ve ailesinin mal varlığını elinden aldığını, 12/03/2014’de … şirketinin fabrikasının bedelsiz olarak … şirketine devredilmek zorunda kaldığını, … tarafından toplam 12 milyon TL’lik senetlere dayalı olarak takipler yapıldığını, konuyla ilgili suç duyurularının bulunduğunu, … ve suç ortakları hakkında nitelikli yağma suçundan dolayı dava açıldığını, taklit ürünlerle davacının zarara uğratıldığını, … bayilerinin sahte ürün ve aldatıcı ürün satışı yaptığını, İstanbul 16.ACM’nin 2014/4 ve Alaplı ACM’nin 2014/123 esas sayılı ceza davalarının bulunduğunu, ayrıca Küçükçekmece 14.ACM’nin 2015/818 ve Ankara 25.ACM’nin 2017/187 esas sayılı davaları bulunduğunu, bu davaların davalıların sözleşmeye aykırı davranışlarını gösterdiğini, ayrıca davacıyı fiilen yok etme kastıyla hareket ettiklerinin ortaya konulduğunu, bütün bunlara rağmen davacının sözleşmeyi feshedemeyeceğini ileri sürmenin doğru olmadığını, davalıların ticari defterlerinde tespit edilen alacağa rağmen davanın reddedilmesinin doğru olmadığını, davalıların istenen bilgi ve belgeleri vermemesi nedeniyle davanın zorunlu olarak belirsiz alacak davası olarak açıldığını, ortada ağır bir hak ihlali bulunduğunu, mahkemenin bu hak ihlalini tespit edip tazminine karar vermesi gerekirken tümüyle tersi karar vermesinin adalete duyulan inancı sarstığını bildirmiştir. Davacı vekilinin 07/05/2018 tarihli dilekçesiyle; Ankara 13.ATM’nin 2015/338 esas, 2017/718 karar sayılı ilamını sunduğu, bu ilamda davacının …, davalıların ise … ile … Ltd.ŞTi ve … olduğu, davanın ticari satımdan kaynaklanan alacak davası olduğu, yargılama sonunda davanın reddedildiği, yine Ankara 14.ATM’de açılan 2016/483 esas sayılı davada davacının … Ltd.Şti, davalıların ise …, … ve … Ltd.Şti olduğu, davanın tazminat davası olup reddine karar verildiği, davacı tarafın 07/01/2020 tarihinde sunduğu dilekçe ile Bakırköy 15.Ağır Ceza Mahkemesi’nin 2016/362 Esas, 2019/489 Karar sayılı ilamını sunduğu, katılanın …, …, …, … Ltd.Şti, sanıkların …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, …, … oldukları, suçların nitelikli yağma, sahtecilik, imzanın kötüye kullanılması, birlikte yağma, senet vermeye mecbur edilme suretiyle yağma, sahtecilik ve yaralama olduğu, yargılama sonunda bir kısım sanıklar hakkında mahkumiyet hükmü kurulduğu görülmüştür. Davacı vekilinin 31/01/2020 dilekçesi ekinde de Ankara BAM 20 HD’nin 2019/1140 Esas, 1119 Karar sayılı ilamını sunduğu, bu ilamda Ankara 1.ATM’ce verilen davacısı … Ltd.Şti, davalıların … ve … Ltd.Şti ile … olan maddi ve manevi tazminat davasının husumetten reddine dair kararın kaldırılarak davanın reddine dair kesin olarak verilen karar olduğu görülmüştür. Yargılama sırasında alınan 08/02/2016 havale tarihli bilirkişi raporunda; davacı tarafın defterlerinde yapılan incelemede dava tarihi itibariyle davalı yandan 2.946.132,92 TL cari hesaptan alacaklı gözüktüğü, davalı tarafın sunduğu (…) ticari defterlerde ise dava tarihi itibariyle davacıya 2.946.132,92 TL borç gözüktüğü, ancak davacının talebinin cari hesap alacağı olmadığı, taleplerinin feshin haklı olduğunun tespiti ile sözleşmenin ihlali nedeniyle uğranılan zararların tespiti ve şimdilik 20.000,00 TL’nin ödenmesi olduğu, cari hesap alacağının bu davanın konusu olmadığı, davacı ile davalılardan … Ltd.Şti arasında yapılan tek satıcılık sözleşmesinin sona ermeyle ilgili 12.maddesinde ; sözleşmede yer alan taahhütlere uyulmaması halinde sözleşmenin haklı nedenle feshedilebileceği, buna göre davalı … şirketinin sözleşmeyi ihlalinin kanıtlanması halinde davacının feshinin haklı olacağı, dosya kapsamı ve 7 klasör ekleri incelendiği, ancak davacının iddia ettiği ihlal eylemlerinin tereddütsüz , kesin , açık ve mukni delillere rastlanmadığı, sunulan belgelerin iddianının yeterli kanıtı olarak değerlendirilemediği, iddiaların soyut olduğu, delillerin açık, net ve mantıki sıra içinde sunulması gerektiği, bilirkişi heyetinin ilgisiz dosyalarla meşgul edilmemesi gerektiği, fesih işleminin haklı olduğunun ispata muhtaç olduğu, esasen feshin haklılığının ispat edilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davacı vekilince bilirkişi raporuna itiraz edildiği görülmüştür. Dosya içinde bulunan 22/10/2013 tarihli marka devir sözleşmesinde davacı şirketin birçok markasını 9.000,00 TL bedel karşılığında … Ltd.Şti’ne devrettiği görülmüştür. Davacı vekilinin 08/07/2015 tarihli dilekçesi ile delil listesini sunduğu görülmüştür. Distribütörlük sözleşmesinin davacı şirket ile davalı … Ltd.Şti arasında 5 yıl süre ile geçerli olmak üzere imzalandığı görülmüştür. Davacının 26/01/2015 tarihli ihtarname ile sözleşmeyi feshettiği, muhatap olarak … Ltd.Şti, … Ltd.Şti, … ve …’in gösterildiği görülmüştür. … ile davalıların 04/02/2015 tarihli cevabi ihtarname ile fesih ihtarnamesine cevap verdiği görülmüştür.
GEREKÇE: Dava, sözleşmenin haklı nedenle feshedildiğinin ve davalıların sözleşmeye aykırı eylem ve işlemlerinden kaynaklanan zararların tespiti ile tazminat davasıdır. Davacı ile davalılardan … Ltd.Şti arasında distribütörlük sözleşmesi imzalandığı anlaşılmaktadır. Davacı taraf gerek dava dilekçesinde, gerekse 08/07/2015 tarihli delil listesinde delillerini bildirmiştir. Mahkemece bilirkişi incelemesi yaptırılmış ise de, bilirkişi raporundan genel bir değerlendirme yapılmak suretiyle dosya kapsamı ve yedi klasör eklerinin incelendiği, ancak davacının iddia ettiği ihlal eylemlerinin tereddütsüz kesin, açık ve mukni delillere rastlanmadığı, sunulan belgelerin iddianın yeterli kanıtı olarak değerlendirilmediği, iddiaların soyut olduğu, delillerin açık, net ve mantıki sıra içerisinde sunulması gerektiği, bilirkişi heyetinin ilgisiz dosyalarla meşgul edilmemesi gerektiği, fesih işleminin haklı olduğunun ispata muhtaç olduğu, esasen feshin haklılığının ispat edilemediği yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Davacı vekili, dayanaklarını göstermek suretiyle bu rapora itiraz etmiştir. Bilirkişi heyetinin delilleri yukarıda özetlendiği üzere toptan bir şekilde değerlendirmesi hatalıdır. Yine mahkeme kararının gerekçesinde de bilirkişi raporuna paralel şekilde değerlendirme yapılması doğru değildir. Öte yandan bir kısım ceza davaları ve savcılık şikayetleri bakımından ise kesinleşmiş mahkeme kararı sunulmadığı şeklindeki gerekçe de hatalıdır. Şayet davacı delilleri arasında bu şekilde bir karar var ise mahkemece bu kararın somut iddialar bakımından değerlendirilmesi, yine bekletici mesele yapılıp yapılmaması gerektiği hususu üzerinde durulması gerekir. Bu durumda mahkemece davacı vekilinin bilirkişi raporuna itirazlarını da gözeterek gerektiğinde yeni bir bilirkişi heyetinden rapor alınmak suretiyle tüm deliller, istinaf denetimine elverişli olacak şekilde birlikte değerlendirildikten sonra varılacak uygun sonuç dairesinde bir karar verilmesi gerekirken eksik inceleme ile yazılı şekilde karar verilmesi usul ve yasaya aykırıdır. Hal böyle olunca davacı vekilinin istinaf talebinin kabulüne karar vermek gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKÜM: Yukarıda açıklanan nedenlerle; 1-Davacı vekilinin istinaf talebinin KABULÜNE, 2-Bakırköy 7.Asliye Ticaret Mahkemesi’nin 22/06/2017 tarih, 2015/152 esas, 2017/556 karar sayılı kararının KALDIRILMASINA, 3-Yukarıda gerekçede belirtildiği şekilde araştırma ve inceleme yapılarak tüm deliller birlikte değerlendirildikten sonra bir karar verilmek üzere dosyanın ilk derece mahkemesine İADESİNE, 4-İstinaf peşin harcının talebi halinde davacıya iadesine, 5-İstinaf aşamasında davacı tarafından yapılan yargılama gideri olan 85,70 TL istinaf yoluna başvurma harcı ile 60,00 TL posta ve tebligat gideri olmak üzere toplam 145,70 TL’nin davalılardan alınarak davacıya verilmesine, 6-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinden yapılan inceleme sonunda, HMK’nun 353/1-a-6 maddesi uyarınca oy birliğiyle kesin olarak karar verildi.19/11/2020