Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/5962 E. 2020/1767 K. 22.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı henüz kesinleşmemiştir. Yararlı olması amacıyla eklenmiştir.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/5962 Esas
KARAR NO : 2020/1767
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: İSTANBUL 14. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 05/07/2017
NUMARASI : 2014/1397 2017/591
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Ticari İlişkiden Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 22/10/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ: İLK DERECE MAHKEMESİNE AÇILAN DAVADA A-)Açılan dava ve iddia : Davacılar vekili dava dilekçesinde; müvekkillerinin … San. Ve Tic. A.Ş. Unvanlı şirkete sembolik oranda hissedar olduklarını şirket faaliyetlerinin icrası için araç alımı yapılması gerektiğinden banka tarafından araçlarla ilgili olarak gerekli kredi sözleşmesinde ortakların da kefaletinin aranması nedeniyle davalı banka ile dava dışı şirket arasında 30/03/2012 tarihli GKS ve araç taşıt rehin sözleşmesi imzalandığını, garanti olması adına sözleşmeye ek olarak ilk bakışta senet olduğu anlaşılmayan 04/02/2012 düzenleme tarihli 170.000 TL tutarlı vadesi boş senedin müvekkillerine avalist olarak imzalatıldığını, ayırca bankanın şirketten 400.000 TL tutarında senet de aldığını, her ikisinin de vadesinin 08/05/2014 olduğunu, kredi ödemelerini sözleşmeden bir ay sonra 30/04/2012 tarihinde 1. taksitine başlandığını şirket tarafından yapılan ödemelerin öncelikle müvekkilerinin avalist olarak imza attığını, 170.000 TL tutarlı senetten mahsubu gerektiğini, senetten 1.5 yıl sonra tanzim olunan 28/08/2013 tanzim tarihli 400.000 TL bedelli senetten öncelikli olarak mahsubunun mümkün olmadığını ilk senet tarihinden başlamak üzere yapılan ödemelerin 1.5 yıl sonra düzenlenmiş 2. senetten mahsubu ve her iki senedin birden icraya konulmasının kötü niyetli olduğunu, şirket tarafından müvekkillerin avalist olarak sorumlu oldukları 170.000 TL’ nin zaten ödenmiş olmasına rağmen alacağın tahsil imkanını artırmak üzere kötü niyetli ve hukuka aykırı şekilde hükümsüz senedin yeniden icraya konamayacağını belirterek İstanbul …. İcra Müdürlüğünün … Esas numaralı takip dosyasında söz konusu bedelden ötürü borçlu olmadığının tespitiyle tedbiren takibin durdurulmasını talep ve dava etmiştir.
B-) Cevap ve Karşı Talepler : Davalı vekili, davacıların dava konusuna dayanak teşkil eden GKS’yi müteselsil kefil sıfatıyla imzaladıklarını ve ayrıca borçlunun vadesinde ödendiğinde borçtan düşmek üzere bonolar verdiğini, bu bonolardan birine davacıların avalist olarak imza attıklarını, vadesi gelmesine rağmen ödenmemesi üzerine takip başlattıklarını, bonolar teminat senedi olmayıp kambiyo vasfı taşıdığını dava dışı borçlu ile banka arasındaki kredi ilişkisi ve yapılan ödemelerin kredi borcuna mahsuben yapıldığını, davacıların avalist oldukları limitler kadar borçtan sorumlu olmaya devam edeceklerini, kaldı ki davacıların kefillikten kurtulmaya ilişkin haklarından da önceden feragat ettiklerini, sundukları hesap özetlerinde de kefil sıfatıyla ödemeye ilişkin bir kayıt bulunmadığını belirterek davanın reddini savunmuştur.
C-)İlk Derece Mahkemesi Kararı : Davacıların kefil olarak imza attıkları 30/03/2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmesinde kredi miktarı ile davacıların kredi limitinin yazılı olmadığı görülmüştür. Öte yandan davacıların karşı çıktıkları 08/05/2014 vadeli 170.000 TL tutarlı 02/04/2012 tanzim tarihli bonoda avalist sıfatıyla imzalarının bulunduğu, keşidecisinin dava dışı kredi borçlusu şirket olduğu, lehtarının ise davalı banka olduğu görülmüştür. Söz konusu senet üzerinde herhangi bir teminat kaydı bulunmadığı gibi GKS’de de bu senedin teminat senedi olduğuna dair herhangi bir ibare mevcut değildir. Davacılar bu senedin teminat bonosu olduğuna dair herhangi bir somut bir yazılı belge de sunabilmiş değildir. Davalı vekilinin cevap dilekçesinden de anlaşıldığı üzere gerek bu senedin gerekse de diğer 400.000 TL tutarlı senedin kredinin ödeme aracı olarak alındığı her iki tarafın zımmen kabulündedir. Davacı tarafından sunulan ekstreler ile Bankacı bilirkişi tarafından yapılan inceleme neticesinde 30/04/2012 ile 26/07/2013 tarihleri arasında dava dışı kredi borçlusu şirket tarafından kredi ilişkisi kapsamında toplamda 171.177,52 TL tahsile tekerrür olmamak üzere ödeme yapıldığı, yine bakiye 280.698,76 TL borcun devam halen ettiği anlaşılmıştır. Yani 170.000 TL ‘nin üzerinde olmak üzere borç miktarının hala devam ettiği sabittir.Davalı banka tarafından kredi borcunun tasfiyesi amacıyla aldığı her 2 senedin aynı anda icra konulmasında yasal bir engel ya da herhangi bir kötü niyet yoktur. Bonoların borç tasfiyesi kapsamında ifa amacıyla alındığı, tahsiline engel teşkil edecek teminat şartının bulunmadığı anlaşılmakla buna ilişkin davacı iddiaları yerinde görülmemiştir. Kaldı ki, takip tutarı ve bakiye kredi borcu 298.000 TL’nin tahsili için icraya konan her 2 bono yönünden de tahsilde tekerrür olmamak kaydıyla takip başlatılmıştır. Davalı bankanın bonoların tahsilinde herhangi bir sıra izleme zorunluluğu yoktur. Zira, her ikisinin de vade tarihi aynıdır.Davacı vekili rapora itirazında, kredi sözleşmesinde kefaletin azami miktarı ve limiti belli olmadığından kefaletin geçersiz olduğunu söz konusu senedin de buna bağlı olarak bedelsiz kaldığını beyan etmiştir. Uyuşmazlık, davacıların 30/03/2012 tarihli GKS’deki kefaletlerinin kefalet miktarı ve limitinin yazılmaması nedeniyle geçerli olup olmayacağı konusunda toplanmaktadır. Söz konusu sözleşmenin tanzim tarihi itibariyle 818 sayılı eski Borçlar Kanunu yürürlüktedir. Kural olarak kefaletin geçerli olabilmesi için kefillerin ödeyeceği belirli bir miktarın sözleşmede gösterilmiş olması veya sözleşmeden belli bir miktarın anlaşılabilir olması gereklidir. Yine 818 sayılı eski BK döneminde kefalet sözleşmesinde kefilin sorumlu olduğu miktar gösterilmemiş olsa bile sözleşme kapsamından ve eklerinden kefillerin sorumlu olacağı azami miktarın ve üst limitin anlaşılabilmesi halinde kefalet geçerli olacaktır. (Mahmut Bilgen, Öğreti ve Uygulamada Kefalet ve Yargılama Hukukuna İlişkin Uyuşmazlıklar, Ankara Ocak 2017, 2. Baskı Sayfa 289; Yargıtay 19. Hukuk Dairesi 25/09/2012, 2012/8648 Esas, 2012/13532 Karar sayılı ilamı) Yani eski kanun döneminde kefalet limiti konusunda uygulama daha esnektir. Somut olayda, kefillerin sorumlu olacağı azami tutar sözleşmede yazılı değil ise de, söz konusu GKS ile bağlantılı olarak ifa aracı olmak üzere düzenlenen dava ve takip konusu 170.000 TL tutarlı bonoda avalist sıfatıyla imzalarının bulunduğu, bu senedin teminat amacıyla alındığının iddia ve ispat edilmediği, senedin ödeme aracı olduğununu belirgin olduğu anlaşıldığından, sözleşme kapsamından bir bütün olarak değerlendirildiğinde davacı kefillerinin üst kefalet limitlerinin 170.000 TL ile sınırlı olduğu kanaatine varılmıştır. Dolayısıyla davacıların sorumlu olduğu miktar anlaşılabildiğinden kefaletin geçersizliğine ilişkin savunma yerinde görülmemiştir. Sonuç olarak davacıların 30/03/2012 tarihli GKS kapsamında dava dışı borçlu şirketin 170.000 TL’yi aşkın bakiye alacak miktarının mevcudiyeti, davacıların sözleşme ile bağlantılı ve avalist olarak imza attıkları senet nedeniyle 170.000 TL limiti oranında sorumluluklarının devam ettiği, her iki senedin tahsilde tekerrür etmemek üzere bakiye borcun tasfiyesi için takip yapılmasına engel bir durum bulunmadığı kanaatine varılmakla menfi tespit davasının esastan reddine karar vermek gerekmiş olup, İİK 72/3 uyarınca icra veznesine ödenen paranın alacaklıya ödenmesi tedbiren durdurulduğundan alacağı geç tahsil etmekten doğacak zararlar nedeniyle İİK’nın 72/4-son maddesi gereğince talebe bakılmaksızın re’sen takip konusu alacağın %20 si oranında davacı borçluların tazminata mahkum edilmesine karar verilmiştir.
İLERİ SÜRÜLEN İSTİNAF SEBEPLERİ: Kararı davacı yan istinaf etmiş ve dilekçesinde özetle ;”……Dava dışı kredi borçlusu Şirket’in faaliyetlerini yürütebilmesi için araç alımı yapması gerektiği ve bankanın araçlarla ilgili olarak imzalanacak kredi sözleşmesinde ortakların da kefaletinin alınmasını şart koştuğu müvekkillerime bildirilmiştir. Bu suretle Davalı …A.Ş’ ile …. San. Ve Ticaret A.Ş. arasında, Müvekkillerimde bir örneği bulunmayan, 30.03.2012 tarihli Genel Kredi Sözleşmesi ve Araç Taşıt Rehin Sözleşmesi imzalanmıştır. Bu Kredi Sözleşmesinin ödenmelerinin garanti altına alınması amacıyla Sözleşme’ye ek yapılarak, ilk bakışta senet olduğu dahi anlaşılamayacak şekilde 02.04.2012 düzenlenme tarihli 170.000.-TL tutarlı vadesi boş senet Müvekkillerime avalist olarak imzalatılmıştır. Müvekkillerim Davalı Banka, tarafından başlatılan İstanbul .. İcra Müdürlüğünün … esas numaralı takip dosyasında Davalı Bankanın Şirket’ten 28.08.2013 düzenlenme tarihli 400.000-TL tutarında bir senet daha aldığını öğrenmişlerdir. Aynı zamanda icra takibi sırasında senetlerin her ikisinin vadelerinin 08.05.2014 olduğunu öğrenmişlerdir. Borçlu Şirketin, kredi Sözleşmesi ve dolayısıyla 02.04.2012 düzenlenme tarihli 170.000.-TL’lık ilk senet ödemesine, sözleşmenin imzasından hemen sonra 30.04.2012 tarihinde 1. Taksit olarak başladığı görülecektir.Dosyada bulunan hesap özetinden anlaşıldığı üzere kredi sözleşmesi ile ilgili ödemeler 30.04.2012 tarihinden 11.11.2013 tarihine kadar düzenli olarak taksitler halinde ödenmiştir. Müvekkillerimin, …i Gıda San. Ve Ticaret A.Ş. yetkililerinden aldığı bilgi uyarınca “Hesap Ekstresi”nde taksit olarak görünen ödemeler dışında elden yapılan, çek takası yoluyla bankaca resen hesaptan tahsil edilen vb. ödemelerde olduğu ve hesap ekstresinde bu tutarların yazılı olduğu öğrenilmiştir. Oysa bankadan ibraz edilen ve tarafımızca dosyaya sunulan ekstrelerden de anlaşılacağı üzere sadece bankaya ödenmiş taksit tutarları kabaca hesaplanmış ve Şirket’in kredi ödemesine istinaden Davalı Banka’ya 200.000TL’nin üzerinde ödeme yaptığı anlaşılmıştır. Şirket tarafından ödenen bu tutar, avalist olarak şirket ortaklarının kredi sözleşmesinden kaynaklanan ve senette yazılı 170.000-TL tutarındaki borç limiti tutarını aşmaktadır. Dosya genel kapsamı irdelendiğinde müvekkiller aleyhine İcra Takibine konu 170.000.00-TL bedelli senedin dosyaya sunulu Genel Kredi Sözleşmesinin Ek’i nitelediğinde VE TEMİNAT MUKABİLİNDE verildiği sabittir. Zaten senet metni irdelendiğinde senet metninde senet bedelinin nakden veya malen ahzolduğu yazılmamaktadır. Bu hali ile bu senedin borçlu şirketçe kullanılan Genel Kredi Sözleşmesi gereğince teminat niteliğinde verildiği açık ve sabittir. Aksi bir durum olsaydı davalı vekilince iddia ve ispat edilmeliydi. Davalı taraf Sayın Mahkemeye sunduğu 24.12.2014 tarihli dilekçesinin 2 no’lu maddesinde açıkça icra konusu Bono’nun davalı bankaca şirket lehine kullandırılan Genel Kredi sözleşmesine istinaden alınış olduğunu kabul ve ikrar etmiştir. Bu hali ile aslında iş bu bononun bir teminat senedi olduğunu da kabul ve ikrar etmiştir. Yerel Mahkemece bu durum gözetilmeyerek davamızın reddine karar verilmiş olması bozmayı gerektirmektedir….” denilerek kararın kaldırılması talep ve istinaf edilmiştir.
DELİLLERİN TARTIŞILMASI VE GEREKÇE :Dava; takibe konu edilen senetten dolayı borçlu bulunmadığının tespiti istemine ilişkindir.İnceleme, 6100 sayılı Hukuk Muhakemeleri Kanunu’nun(HMK) 355. maddesi hükmü uyarınca istinaf dilekçelerinde belirtilen sebeplerle sınırlı olarak ve kamu düzenine aykırı hususların olup olmadığı gözetilerek yapılmıştır.Dosya içinde mevcut İstanbul …. İcra Müdürlüğü’nün … Esas sayılı takip dosyasında; borçlusu …. Şirketi olan avalistleri davacılar ve dava dışı Türkan ve Ali Kaan olan 170.000 TL bedelli 02.04.2012 tanzim tarihli 08.05.2014 vadeli senedin keşideci ve avalistler yönünden takibe konu edildiği görülmüştür.Müşteri senedi olarak nitelendirilme imkanı olmayan bu senedin; mahkemenin kabulünün aksine kredi teminatı için verilmiş bir senet olduğunun kabulü zorunludur.Davacıların genel kredi sözleşmesinde kefalet limitlerinin gösterilmemesi nedeni ile sözleşme kefili kabul edilemeyeceklerse de ; teminat senedinin avalisti olmaları nedeni ile toplam borçtan senet miktarınca sorumlu olmaları esastır.Mahkemece alınan bilirkişi rapor ve ek raporuna göre ;takip tarihi itibari ile bankanın kullandırılan krediler nedeni ile bakiye 298.672,00 TL alacaklı olduğu da anlaşılmaktadır.Bu durumda ; senedin teminat fonksiyonu işlev kazanacak olup, davacı bankanın tahsilde tekerrür olmamak üzere elinde bulunan alacak tahsil argümanlarını kullanma imkanı vardır.Yargıtay 19. Hukuk Dairesi’nin 2018/1381 Esas – : 2020/879 Karar nolu 08.06.2020 tarihli kararında da değinildiği üzere “…Bölge adliye mahkemesi’nce, davalı banka ile dava dışı … Sanayi ve Ticaret Limited Şirketi arasında 24.09.2010 tarihinde 300.000,00 TL limitli Genel Kredi Sözleşmesi imzalandığı, davacının aynı limitle sözleşmenin kefili olduğu, davalı bankanın imzalanan sözleşme gereğince dava dışı şirkete bir kısım bankacılık hizmetleri sunularak kredi kullandırdığı, ayrıca söz konusu kredi sözleşmesi kapsamında dava ve takibe konu davalı ve dava dışı …’in avali bulunan 24.09.2010 keşide 05.12.2014 vade tarihli 300.000,00 TL bedelli bononun dava dışı şirket tarafından keşide edilerek davalı bankaya alacağa teminen verildiği, genel kredi sözleşmesinin tutarı ve tarihi ile senedin tutarı ve düzenleme tarihinin bonodaki lehtarın genel kredi sözleşmesinin düzenleyen … A.Ş. olması ve genel kredi sözleşmesini imzalayan banka ve kefillerin aynı oluşları gözetildiğinde, davalı bankanın dava ve takibe konu bonoyu senet üzerinde yazılan tutarın altında bir bedelle tahsil amacıyla takibe koyduğu gözetildiğinde bononun genel kredi sözleşmesi ile kullandırılan kredinin teminatı olduğu sonucuna varıldığı, bu kapsamda bankacılık alanında uzman bilirkişinin verdiği rapora göre takip tarihi itibariyle davalı bankanın kullandırdığı ve geri ödenmeyen krediden ötürü 98.233,00 TL asıl alacak, 324,65 TL temerrüt faizi, 351,60 TL ihtiyati haciz masrafı ve vekâlet ücreti olmak üzere toplam 98.909,25 TL alacaklı olduğunun tespit edildiğinin anlaşıldığı, davacının açmış olduğu menfi tespit davasının kısmen kabul kısmen reddine karar vermek gerekirken davanın reddine yönelik verilen kararın yerinde olmadığı gerekçeleriyle davacı vekilinin İlk Derece Mahkemesi kararına ilişkin istinaf başvurusunun kabulüne ilk derece mahkemesi kararının kaldırılmasına, davanın kısmen kabulüne karar verilmiş, iş bu karar davacı vekilince temyiz edilmiştir. Dosyadaki yazılara kararın dayandığı delillerle gerektirici sebeplere, delillerin takdirinde bir isabetsizlik bulunmamasına göre davacı vekilinin yerinde görülmeyen bütün temyiz itirazlarının reddiyle muhakeme hukukuna ve maddi hukuka uygun bulunan Ankara Bölge Adliye Mahkemesi 21. Hukuk Dairesi’nin 2017/690 esas ve 2018/142 karar sayılı ve 15.02.2018 tarihli kararının ONANMASINA,….” karar verilmiştir.Eldeki davada ; kredi kullandırımı nedeni ile davalı bankanın alacağı senet bedelinin çok üstündedir.Yine her ne kadar davalılar ; dava dışı kredi borçlusunun yaptığı ödemelerin öncelikle davaya konu bono alacağından düşülmesi gerektiğine ilişkin savunmaları hakkında ;BK 100. Maddeye göre kısmi ödemede bulunulması halinde “… Borçlu, faiz veya giderleri ödemede gecikmemiş ise, kısmen yaptığı ödemeyi ana borçtan düşme hakkına sahiptir. Aksine anlaşma yapılamaz. Alacaklı, alacağın bir kısmı için kefalet, rehin veya başka bir güvence almış ise, borçlu kısmen yaptığı ödemeyi, güvence altına alınan veya güvencesi daha iyi olan kısma mahsup etme hakkına sahip değildir. “Bu durumda borçlu şirketin yaptığı ödemenin öncelikle davacıların avalist olduğu senede mahsup edilmesini talep etme hakları bulunmamaktadır. Aksi kabul zaten aval verenin verdiği güvenceyi etkisiz kılar. Bu nedenle ilk derece mahkemesi kararı sonuç olarak yerinde olmakla birlikte ;gerekçe itibari ile yerinde bulunmadığından kararın kaldırılmasına ve davanın esası hakkında farklı gerekçe ile hüküm kurulmasına karar vermek gerekmiştir.
H Ü K Ü M :Yukarıda açıklanan gerekçe ile 1 – Davacı yanın istinaf başvurusunun ESASTAN REDDİNE ; Ancak HMK 355 ve HMK 353/1-b-2 maddesi gereğince ilk derece mahkemesi kararının KALDIRILMASINA 2-İlk derece mahkemesine açılan davada A-Yerinde görülmeyen davanın REDDİNE;B-İİK’nın 72/4 maddesi gereğince davalı alacaklı uygulanan tedbir nedeniyle alacağına geç kavuşacağından alacak miktarı 170.000 TL’nin %20’si 34.000 TL tazminatın davacılardan alınarak davalıya ödenmesine,C-İİK 72/4 maddesi gereğince mahkemece verilen 06/02/2015 günlü tedbirin kaldırılmasına,D-Alınması gerekli 54,40 TL maktu karar harcının dava açılırken yatırılan 2.903,20-TL peşin harçtan mahsubu ile artan 2.848,80 TL harcın karar kesinleştiğinde ve talep halinde davacılara iadesine,E-Davacılar tarafından sarf edilen yargılama masraflarının kendi üzerinde bırakılmasına, F-Davalı taraf kendisini vekille temsil ettirdiğinden hüküm tarihinde yürürlükte bulunan AAÜT gereğince 16.150,00 TL vekalet ücretinin davacılardan alınarak davalıya ödenmesine,G -HMK’nın 333. maddesi gereğince, dava açılırken davacılar tarafından mahkeme veznesine depo edilen gider avansından kullanılmayan kısmının kararın kesinleşmesi ile birlikte davacılara iadesine, İSTİNAF YARGILAMASINDA 3-Davacı yanca yatırılması gereken 54,40 TL karar ve ilam harcından peşin alınan 31,40 TL nin mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacılardan müştereken ve müteselsilen tahsili ile Hazineye gelir yazılmasına 4-İstinaf yargılama gideri olan, başvuru harcı gideri 85,70 TL, tebligat gideri 12,50 TL, posta gideri 24,00 TL ki toplam 122,20 TL istinaf yargılama giderinin davacı yan üzerinde bırakılmasına 4- İnceleme duruşmasız olarak yapılmış olmakla ücreti vekalet tayin ve takdirine yer olmadığına Dair ; dosya üzerinde yapılan inceleme sonucugerekçeli kararın tebliğinden itibaren iki haftalık yasal sürede Yargıtay’a temyiz yolu olanaklı olmak üzere 22/10/2020 tarihinde ve oy birliği ile karar verildi.