Emsal Mahkeme Kararı İstanbul Bölge Adliye Mahkemesi 16. Hukuk Dairesi 2017/5733 E. 2020/1710 K. 16.10.2020 T.

Görüntülediğiniz mahkeme kararı kesinleşmiş bir karardır.

T.C.
İSTANBUL
BÖLGE ADLİYE MAHKEMESİ
16. HUKUK DAİRESİ
T Ü R K M İ L L E T İ A D I N A
İ S T İ N A F K A R A R I
DOSYA NO: 2017/5733 Esas
KARAR NO : 2020/1710
İNCELENEN KARARIN
MAHKEMESİ: BURSA 1. ASLİYE TİCARET MAHKEMESİ
TARİHİ: 26/04/2017
NUMARASI : 2016/725 2017/487
DAVANIN KONUSU: Menfi Tespit (Kıymetli Evraktan Kaynaklanan)
KARAR TARİHİ: 16/10/2020
İstinaf incelemesi için dairemize gönderilen dosyanın ilk incelemesi tamamlanmış olmakla, HMK 353. Maddesi gereğince dosya içeriğine göre duruşma yapılmasına gerek görülmeden dosya üzerinde yapılan inceleme sonucu;
GEREĞİ DÜŞÜNÜLDÜ:Davacı vekili, davalı tarafından müvekkili aleyhine bonolara dayalı takip başlatıldığını, müvekkilinin 2014 yılı Nisan ayında gözlerinin puslu görmesi nedeniyle davalı doktor … tarafından ameliyat edildiğini, ameliyattan önce göz merceklerinin genişlemesi için davalı tarafından sprey sıkılarak geçici olarak görme duyusunun kaybetmesinin sağlandığını, bundan istifade eden davalının ameliyatla ilgili olduğunu söylediği evrakların içinde kendisini müvekkilinden alacaklı gösterecek şekilde her biri 750.000 TL bedelli iki adet senet ile bir adet protokol başlıklı belgeyi hile ile müvekkiline imzalattığını, takibe konu senetlerin bu senetler olduğunu, olaya müvekkilinin oğlu … ve …’in de şahit olduğunu, ayrıca Bursa 5.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde konuyla ilgili delil tespiti talebinde bulunduklarını, protokolün içeriğinin de hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, hiç kimsenin bir taşınmaz satın alınması için bir başkasına elden 1 milyon 500 bin TL para vermeyeceğini, satıcıya ödenecek paranın taşınmazı görmeden aracı şahsa verilmesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu belirterek müvekkilinin davalıya borçlu olmadığının tespitine ve davalının %20 oranında kötüniyet tazminatına mahkumiyetine karar verilmesini talep ve dava etmiştir. Davalı vekili, davacı tarafın imza ya da borca itiraz ederek icra hukuk mahkemesine dava açtığını, adli tıp kurumunda yapılan incelemede, bonolardaki imzanın davacının eli ürünü olduğunun anlaşıldığını, yargılamanın müvekkili lehine sonuçlandığını ve Yargıtay’ca da onandığını, ayrıca Bursa C.Başsavcılığı’nın iki ayrı dosyasındaki soruşturmanın da takipsizlikle sonuçlandığını, dava konusu iki adet bononun protokolde belirtildiği şekilde verildiğini bildirerek davanın reddini istemiştir. Mahkemece, toplanan delillere göre; dava konusu bonolardaki imzaların davacının eli ürünü olduğu, bu nedenle bonolardan dolayı borçlu olmadığının ispat külfetinin davacı tarafta olduğu, bonoların hile ile imzalatıldığına dair iddialar konusunda ise tanık dinlenebileceği, bu bağlamda tanıkların dinlendiği, ayrıca protokoldeki imzanın ve isim yazısının da davacının eli ürünü olduğu, toplanan delillerin hiçbirinin iddiaları ispata yeterli olmadığı gerekçeleriyle davanın reddine karar verilmiş, kararı davacı vekili istinaf etmiştir. Davacı vekili, istinaf sebebi olarak; dava dilekçesindeki iddialarını tekrar etmiş, ayrıca Bursa 5.Asliye Hukuk Mahkemesi’nde yapılan tespitte hastanede imzalatılan belge asıllarıyla senetler üzerindeki imzaların aynı kimyasal yapıda bir kalemle yazıldığının tespit edildiği, ancak kamera kayıtlarına ulaşılamadığını, C.Savcılığı’nın 2015/78423 soruşturma sayılı soruşturmasının sonunda verilen takipsizlik kararıyla ilgili olarak Anayasa Mahkemesi’ne 2017/18862 başvuru numarasıyla bireysel başvuru yaptıklarını, konuyla ilişkili ekran görüntüsünün ekte olduğunu, Yargıtay’ın menfi tespit davalarında hayatın olağan akışı gerekçesinin de kullandığını, mahkemenin aslında gerekçede hile unsuru yönünden ispata yarar her türlü delilin toplanmasının doğru olacağını belirtmesine rağmen aynı gerekçede “davacının hiçbir delil vasfı taşımayan ve ancak karine olarak değerlendirilebilecek bir takım hususlar da ileri sürdüğü” , “oğu anlamlı soruların araştırılmasına bile gerek görülmediği” şeklinde gerekçelere de yer verdiğini, oysa ileri sürdükleri delillerin anlamsız sorulardan ibaret olmadığını, davalının bir seferde ve o tarihler itibariyle 1.500.000,00 TL’yi elden vermek için ekonomik durumunun uygun olmadığını, zira o dönemde oldukça kredi borcu bulunduğunu, hatta Aralık 2013 döneminde 65.000,00 TL ihtiyaç kredisi çektiğini, davalının o dönemde Didim’de aldığı taşınmazlar için kredi çektiğini, davalının 2013-2014-2015 yıllarına ait banka ekstreleri celbedilseydi borçluluk durumunun ve bu parayı tek seferde verecek durumunun olmadığının anlaşılacağını, davalının o tarihte … Hastanesi’nde maaşlı göz doktoru olarak çalıştığını, 2013’de … şirketine 979.210,00 TL gönderdikten sonra müvekkiline 1.500.000,00 TL verdiği iddiasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin icra dosyasından anlaşılacağı üzere yaklaşık 12 taşınmazı ve 2 aracının bulunduğunu, davalının soruşturma dosyasında alacağını beyan ettiği arsanın 3.500.000,00 TL değerde olduğunu, bu paraya bu kıymetteki arsanın alınamayacağını, müvekkilinin gerçekten borcu bulunsaydı taşınmazlarının bir kısmını satıp davalıyla uzlaşacak olduğunu, yine arsa alacağını beyan eden davalının vekaletname vermediğini, bu durumda müvekkilinin nasıl davalı adına arsa alacağının izaha muhtaç olduğunu, kaldı ki müvekkiline para verilmesini gerektirir bir durumda bulunmadığını, parayı direk satıcının hesabına göndermesi gerektiğini, davalının tüm bu davranışlarının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının 2015/78423 soruşturma sırasında parayı 24/12/2013 tarihinde Bursa’da elden verdiğini iddia ettiğini, oysa müvekkilinin 16/31 Aralık 2013 tarihlerinde İzmir’de olduğunu, konuyla ilgili kredi kartı ekstrelerinin dosyada bulunduğunu, tarafların senetlerin ve protokolün imzalanması için buluştuklarına dair iddiaların cep telefonu ve hts kayıtlarının incelenmesiyle anlaşılabileceğini, davalının ilk ifadesinde ikinci senedi aldıktan sonra protokol yaptıklarını söylediğini, daha sonraki ifadesinde ise ikinci senedi almaya gittiğinde protokolün hazırlanmış olduğunu söylediğini, davalının ilk senedi almaya gittiğinde toplam alacak için tek bir senet istememesinin veya geriye kalan kısmın 15 gün sonra ödeneceğinin söylenmesi üzerine kalan 750.000,00 TL için o anda senet istemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, davalının ifadesinde .. .’nu şahit olarak götürdüğünü söylediği halde bu denli özenli davranan bir kişinin bankadan parayı göndermemesini veya parayı verdiği anda belge istememesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğunu, müvekkilinin davalıya hiçbir zaman taşınmaz satın alması için aracılık yapmadığını, tarafların ve tanıkların paranın verilişine ilişkin beyanlarının çelişkili olduğunu, müvekkilinin 16/04/2014 tarihinde katarakt ameliyatı olduğunu, bu tarihten önce de %60 görme kaybının bulunduğunu, dolayısıyla gözlerinin senet tarihlerinde zaten görmediğini, hastane kayıtlarının ve müvekkilinin göz sağlığına ilişkin bilgilerin ve bu konuda bilirkişi raporu alınmasını talep etmişler ise de mahkemenin bu delilleri toplamadığını, müvekkilinin senetlerin düzenleme ve ödeme tarihinden sonra toplam 11 defa davalıya muayene ve tedaviye gittiğini, eğer müvekkilinin borcu olsaydı bu kadar davalının yanına gitmeyecek olduğunu, yine müvekkilinin 01/02/2017 tarihli celsede dinlenen tanıklarının imzaları müvekkilinin gözleri görmüyorken senetleri de imzaladığını söylediklerini, senetlerin hastane kayıtlarında bulunmadığını, tanıkların hastane masrafının teminatı olarak bonoların alındığını düşündükleri için o sırada bu olayı sorgulamadıklarını, İzmir ….İcra Müdürlüğü’nün … sayılı dosyasının incelenmesinde, alacaklı …’nın borçlu MRM RE şirketi ve … aleyhine 979,10 TL’nin tahsili için ilamsız takip yapıldığının anlaşılacağını, İzmir 7.İcra Hukuk mahkemesi’nin 2014/362 Esas, 2014/502 sayılı ilamından, … itiraz ederek takibi durdurduğu, borçlu şirket adına takibin kesinleşmesini istediği, dosyada şirket adına takibin kesinleştirilmek istendiği, davalı … ve ….in hukuk dışı işlemler yaptıklarının anlaşıldığını, davalının … şirketine karşı itirazın iptali veya kaldırılması davası açmamış olmasının sebebinin müvekkilinin malvarlığına uyguladığı hacizlerden sonra alacağını garanti altına aldığını düşünmesinden kaynaklandığını, tanıklarının sadece Süleyman ve Ali olmadığını, 18/11/2016 tarihli dilekçeyle dinlenmesini istedikleri tanıkların bildirildiğini, ikinci tanık listesinin verilmediğini, ilk derece mahkemesinin bu uygulamasının hatalı olduğunu, dosyaya sundukları flash bellek içindeki görüşme kaydında davalı … adına konuşan … ve davalı vekili Av. … “Hikmet bu parayı alıyor ama teminat olarak alıyor. … zararlarını karşılayacak mı, levent Hikmetin zararlarını karşılasın mesele güzellikle hal olsun” şeklinde ifadelerde bulunarak esasında Hikmeti’in alacağının … şirketinden olduğunu, müvekkilinden hiçbir alacağı bulunmadığını, davalının isticvab edilmesi gerektiğini, ancak bu taleplerinin kabul görmediğini, icra takibinin HMK’nun 209.maddesi uyarınca teminatsız olarak tedbiren durdurulması gerektiğini, bu talebin reddinin de doğru olmadığını, bütün bu hususlar dikkate alındığında mahkemenin verileri hatalı değerlendirdiğini, eksik inceleme ile karar verdiğini bildirmiştir. Davalı tarafından davacı aleyhine 15/12/2014 tarihinde Bursa ….İcra Müdürlüğü’nün … esas sayılı dosyasında 1.500.000,00 TL’si asıl alacak olmak üzere toplam 1.614.378,47 TL alacağın tahsili için kambiyo senetlerine özgü yolla icra takibi başlattığı, takibin dayanağı olarak iki adet bononun gösterildiği görülmüştür. Takip ve dava konusu bonoların 30/01/2014 tanzim, 30/05/2014 vade, 750.000,00 TL bedelli, diğerinin ise 15/01/2014 tanzim, 30/05/2014 vade, 750.000,00 TL bedelli, senetlerin keşidecisinin davacı …, lehtarının davalı … olduğu ve nakden kaydıyla düzenlendiği görülmüştür.Bursa C.Başsavcılığı’nın 2015/78423 sayılı soruşturma evrakında davalının 18/05/2016 günlü ifadesinde; …’ı adına satın alacağı gayrimenkul için 1.500.000,00 TL parayı …’ın ofisinin yanındaki evin önünde elden teslim ettiğini, parayı çevresinden borç olarak aldığını, bir kısmının da altın ve döviz olarak evinde durduğunu, Hidayet’le anlaştığı hususlar ile ilgili olarak protokol düzenlemesini ve alacağını söylediğini, 31/01/2014 tarihinde ….ile Kayapa’ya gittiklerini, Hidayet’in protokol düzenlemiş olduğunu, protokol aslının kendisinde olduğunu beyan ettiği görülmüştür. Bu hazırlık soruşturması sırasında polis kriminal laboratuvarından alınan raporda; protokol başlıklı belgedeki … isim yazısı ile altındaki imzanın …’ın elinden çıktığı yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Bu hazırlık soruşturması sonunda takipsizlik kararı verildiği, karara itiraz edildiği, itirazın Bursa 1.Sulh Ceza Hakimliği’nce 05/12/2016 tarihinde reddedildiği görülmüştür. Bursa C.Başsavcılığı’nın 2015/457 sayılı soruşturma evrakının incelenmesinde ise; davacının davalı aleyhine resmi belgede sahtecilik suçundan şikayette bulunduğu, davalının 18/02/2015 tarihli ifadesinde; kendi adına alacağı arsa için 1.500.000,00 TL para ödediğini, parayı öderken yanında … olduğunu, parayı Hidayet’e elden teslim ettiğini, daha sonra senetleri aldığını ve protokol yaptıklarını beyan ettiği görülmüştür. Bu hazırlık soruşturması sonunda davalı hakkında takipsizlik kararı verildiği, davacının itirazının ise Bursa 2.Sulh Ceza Hakimliği’nin 29/07/2015 tarihli kararıyla reddedildiği görülmüştür. Bursa 7.İcra Hukuk Mahkemesi’nin yargılaması sırasında alınan adli tıp kurumu raporunda; bonolardaki imzanın davacının eli ürünü olduğu yolunda görüş bildirildiği görülmüştür. Bursa 3.İcra Hukuk Mahkemesi’nin 2016/392 esas, 2017/713 karar sayılı ilamının incelenmesinde; davacı tarafından davalı aleyhine ihalenin feshi davası açıldığı ve bu davanın 10/01/2017 tarihinde reddedildiği görülmüştür. Bursa 5.Asliye Hukuk Mahkemesi’nin 2015/27 D.İş esas, 2015/25 Karar sayılı dosyasının incelenmesinde; davacının, davalı aleyhine hastanede keşif yapılarak davalı doktorun odasının önü, ameliyathanenin önü ve davacının ameliyat tarihinde dolaştırıldığı bölümleri gösteren kamera kayıtlarının incelenmesi, kamera kayıtlarında davacıya imzalatılan belgelerin davacının görme duyusunun kaybetmiş iken imzalatılıp imzalatılmadığının, bu belgeler arasında senetlerin ve protokolün imzalatılıp imzalatılmadığının tespitinin istendiği, düzenlenen raporda ise; davacının hastaneye giriş çıkış tarihleri ve ameliyat olduğu güne ilişkin kayıtlarına ait ekran görüntülerinin dosyaya sunulduğunun bildirildiği görülmüştür. Protokoldür başlıklı 30/01/2014 tarihli belgenin incelenmesinde; tarafların davacı ve davalı olarak gösterildiği, içeriğinde davalının imarlı arsa satın alınması için davacıya elden nakit olarak şahit huzurunda 1.500.000,00 TL verildiği, satışın gerçekleşmemesi üzerine davacının 15/01/2014 düzenleme tarihli, 30/05/2014 ödeme tarihli, 750.000,00 TL’lik senedi düzenleyerek davalıya verdiği, geriye kalan 750.000,00 TL için iki hafta içinde ödeneceğini vadetmesine rağmen ödeyemediğinden 30/01/2014 düzenleme tarihli ve 30/01/2014 ödeme tarihli 750.000,00 TL’lik ikinci bir senedi … önünde imzalayarak …’ya verdiği, protokolün 30/01/2014 tarihinde taraflarca şahit … önünde okunarak imzalandığının belirtildiği görülmüştür. 01/02/2017 tarihli duruşmada dinlenen davacı tanığı … beyanında ” Taraflar arasındaki ihtilaf konusu olayların olduğu dönemde emlakçılık işi ile uğraşan …’ın yanında yardımcısı olarak çalışıyordum, 2014 yılı nisan ayında yanında çalıştığım …’ın Medicalpark hastanesinde ameliyat olduğuna tanık oldum, doktoru … idi, ameliyat için hastaneye gittiğinde ben de yanındaydım, hastane tarafından yatış odasına alındık, ben de hastanın yanında bulunuyordum, hazırlık için yatış odasına aldılar, kıyafet giydirdiler, gözlerine damla damlatıldığını gördüm, damla damlatıldıktan sonra Dr.Hikmet Beyin asistanı ameliyat evrakları getirdi, ameliyat evrakları içerisinde küçük kağıtlar gördüm, bono olduğunu düşündüm, bono olduğunu gördüm, ameliyatla alakalı diye merak edip üstüne düşmedim, davacı …’ın ameliyat evraklarını ve bunun içerisinde benim gördüğüm bonoları imzaladığını gördüm, imzaladığı evrakları dikkat ederek imzaladığını sanmıyorum” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür. 01/02/2017 tarihli duruşmada dinlenen davacı tanığı … beyanında; ” Babam 16 Nisan 2014 yılı Çarşamba günü Medicalpark Hastanesinde göz merceği ameliyatı olacaktı, babam ile hastaneye birlikte gittik, önce doktorumuz Hikmet Beyin odasına çıktık, oradan hasta yatışa geçtik, hasta yatış odasında babama ameliyat kıyafetleri giydirdiler, hemşire gelerek göz damlası damlattı, 15 dakika sonra davalının sekreteri Türkan Hanım geldi, elinde en az 20 adet evrak vardı, bunlar hasta yatış ile ilgili evraklar dedi, babamın gözleri %40 – %60 görmüyordu, damla damlatıldığı için zaten göremez hale gelmişti, bu durumda gelen evrakları imzaladı, imzalanan evraklar içerisinde daha küçük boyutlu olan bonoları gördüm, bu bonoların hastanenin kendisini garantiye alması için ameliyat ücretinin ödenmesi için imzalatıldığını zannederek sesimi çıkarmadım, bnonun neden 2 adet imzalatıldığını, tek bono olmadığını bilemiyorum, belki 2 gözü de ameliyat edildiği için 2 bono imzalatıldığını düşündüm, babamın 2 gözünün ameliyat olduğunu biliyorum, davalı doktorun İzmir’de… isimli enerji alanında faaliyet gösteren bir şirkette yatırıma girdi, bu şirket ile davalıyı babam tanıştırmıştı, davalı bu şirketteki yatırımda zarar etti, bu zararını babamdan çıkarmak için bu yola gittiğini düşünüyorum, yoksa babam ile davalı uzun süreden beri 10-15 yıldır samimi aile dostlarıdır, dava açılmadan önce davalı vekilinin ofisine gittim, avukat bana … şirketinin hissedarı … ile aramızı bul, bu davadan sizi kurtaralım diye bana söyledi” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür. 01/02/2017 tarihli duruşmada dinlenen davalı tanığı … beyanında; “davalı …’yı 10 yıldan beri tanırım, ben Osmangazi İlçesinde polis memuru olarak görev yapıyorum, olay tarihinde 2014 yılı idi, yakın dostum olduğu için Dr. Hikmet bana gelerek Kayapa’da sanayi imarlı arsa almakta olduğunu, bu iş ile ilgili …’ın öneri getirdiğini, bu nedenle benimle beraber Kayapaya gelmemi söyledi, Dr. Hikmet ile birliket Kayapa’da benzinliğin karşısında yolun sağ tarafında bulunan davacının emlak ofisine gittik, emlak ofisinde Dr.Hikmet yanında getirdiği 1.500.000,00 TL’yi …’a verdi, 2 torba halinde paraları verdi, hatta ben önceden kendisini uyardım, önce tapu kaydını al, sonra ödemeyi yap dedim, o da bana “… benim eski tanıdığım ve yakın aile dostumdur, birşey olmaz” dedi, bu nedenle parayı davacıya verdiğini gördüm, bana okunan 30/01/2014 tarihli protokol gittiğimizde hazır ve yazılmıştı, … kendisi bu protokolü çıkardı, protokolü 2 taraf da imzaladı, ben de şahit olarak imza ettim, bana gösterilen protokoldeki imza bana aittir, ben …’ın emlak ofisine 3 defa gittim, birinde 1.500.00,00 TL’yi teslim ederken gittim, birinde 15 Ocak 2014 tarihinde gittim, birinde de 30 Ocak 2014 tarihinde gittim ve protokolü o tarihte imzaladım, buna göre yukarıdaki beyanımı açıklık getiriyorum, 1.500.000,00 TL’yi ilk gidişte Aralık’ın son haftasında verdi, protokol ise üçüncü gidişimizde 30 Ocak 2014 tarihinde imzalandı, dava ve takibe konu senetlerden birisi ikinci gidişimde imzalandı, diğeri ise üçüncü gidişimde protokol imzalanırken davacı tarafından imzalanmıştır, senetlerin rengini şu an hatırlayamıyorum” şeklinde beyanda bulunduğu görülmüştür.
GEREKÇE:Dava, İİK’nun 72.maddesi uyarınca açılan menfi tespit davasıdır. Davacı taraf, takip ve dava konusu bonoların hile ile imzalatıldığını iddia etmiş, davalı taraf ise davanın reddini savunmuştur. Bonolardaki imzalar davacının el ürünüdür. Hile ile senet imzalatılması iddiası yönünden mahkemenin tanık dinlemesi usule uygundur. Dinlenen tanıklardan davacının oğlu olduğu belirtilen … ve davacının yanında yardımcısı olarak çalışan … davacının hastane yatış işlemleri sırasında bonoların imzalatıldığını beyan etmişler ise de, adı geçen tanıklardan birinin davacının oğlu olması, diğerinin ise davacının yardımcı elemanı olması karşısında, ayrıca davacının senetle ilgili protokole de ismini yazarak imzalaması karşısında beyanlarına itibar edilmemesinde usule bir aykırılık bulunmamaktadır. Davacının gösterdiği diğer deliller ise dava ve takip konusu senetlerin hile ile imzalatıldığı iddiası ispata yeterli değildir. Gösterilen bu deliller ilk derece mahkemesi kararının gerekçesinde de isabetle belirtildiği üzere senetlerdeki ve protokoldeki imzaları geçersiz kılacak mahiyette bulunmamaktadır. Somut olay bakımından davalıdan bu senetlerin neden imzalatıldığı hususunu açıklaması ya da ispatlaması beklenemez. Aksine davacı taraf, senetler nedeniyle borçlu olmadığını ve hile ile imzalatıldığını ispatlaması gerekir. Yine davacının 16-31 Aralık 2013 tarihlerinde İzmir’de olduğu yönünde beyan ve kredi kartı ekstreleri sunması, ayrıca cep telefonu ve hts kayıtlarının incelenmesi gerektiği ileri sürülmüş ise de, takip ve dava konusu bonoların tanzim tarihlerinin 15/01/2014, 30/01/2014 olmaları karşısında bu iddiaların dinlenebilir olmadığı kanaatine varılmıştır. Yine davacı tarafın katarak ameliyatının 16/04/2014 tarihinde olduğunu beyan ettiği, senetlerin ise tanzim tarihlerinin daha önceki tarih olduğu gözetildiğinde iddiaların bu yönden de ispatlanamadığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca hastane evrakları ile senet ve protokoldeki imzaların aynı kimyasal yapıda mürekkepli kalemle imzalanmış olması, senetlerin hastanede imzalatıldığı anlamına gelmeyecektir. Bu yön itibariyle de davacı vekilinin istinaf sebepleri yerinde değildir. Öte yandan davacı taraf davalının senedin tanzim tarihinde Didim’de tapuda işlem yapmak için bulunduğunu belirtmiş ise de, mahkemece getirtilen akit tablolarından işlemlerin 16/01/2014 tarihinde yapıldığı ve işlemlerin davalı adına vekaleten … isimli kişi tarafından yapıldığı belirlenmiş olup bu yönde ileri sürülen iddialar da yerinde görülmemiştir. Yine ilk derece mahkemesi kararında isabetle belirtildiği üzere davacı protokole net bir şekilde adını da yazmış olmasına göre içeriğini kavrayacak kadar gördüğünün kabulü gerekir. Ayrıca hastane masrafı için iki ayrı bono düzeltilmesi hususu da inandırıcı görülmemiştir. Yine davalının o tarihlerde çeşitli bankalardan kredi çekmesi tek başına davacıya verecek parası bulunmadığı anlamına gelmeyecektir. Ayrıca davalının dava dışı bir şirketle aralarındaki ihtilafın ve davalar bulunmasının davacının iddialarını destekler mahiyette olmadığı kanaatine varılmıştır. Öte yandan mahkemenin 01/02/2017 tarihli celsenin 4 nolu ara kararında davacı vekilinin 18/11/2016 tarihli dilekçesinde bildirdiği tanıklar yönünden ikinci tanık listesi verme yasağı nedeniyle diğer tanıkların dinlenmesine yer olmadığına şeklindeki ara kararında da usule aykırı bir yön bulunmadığından bu yöne ilişkin istinaf talebi de yerinde görülmemiştir. Yine davalının istinaf dilekçesinde belirttiği … ile davalı vekili Av. … arasındaki konuşmada geçen ifadeler olarak belirttiği ve istinaf dilekçesinde gösterdiği beyanların, davacının senedin hile imzalatıldığı iddialarını ispata yeterli olmadığı kanaatine varılmıştır. Ayrıca bu kadar çok paranın elden verilmesinin, banka yoluyla gönderilmemesinin, satıcıya verilmemesinin hayatın olağan akışına aykırı olduğu ileri sürülmüş ise de, bu hususlar davacının iddialarını tek başına ispata yeterli değildir. Yukarıda yapılan açıklamalar gözetildiğinde, davacının davasını ispatlayamadığına dair ilk derece mahkemesi kararı yerinde olup davacı vekilinin istinaf talepleri yerinde görülmemiştir. Hal böyle olunca usul ve yasaya uygun olan ilk derece mahkemesi kararına yönelen davacı vekilinin istinaf taleplerinin reddi gerekmiş ve aşağıdaki şekilde hüküm kurulmuştur.
HÜKM: Yukarıda açıklanan nedenlerle;1-Davacı vekilinin istinaf talebinin HMK’nun 353/1-b-1 maddesi uyarınca ESASTAN REDDİNE,2-Alınması gereken 54,40 TL harçtan, peşin alınan 31,40 TL harcın mahsubu ile bakiye 23,00 TL harcın davacıdan alınarak hazineye irad kaydına, 3-Davacı tarafından yapılan istinaf yargılama giderlerinin kendi üzerinde bırakılmasına,4-İstinaf incelemesi duruşmalı yapılmadığından vekalet ücreti takdirine yer olmadığına, Dair, dosya üzerinde yapılan inceleme sonucunda, HMK’nun 361.maddesi uyarınca tebliğden itibaren iki haftalık süre içerisinde Yargıtay ilgili hukuk dairesinde temyiz yolu açık olmak üzere oy birliği ile karar verildi.16/10/2020